İttihat ve Terakkide on sene 1$öncü kısım No. 56 iTTİHAT VE TERAKKiNİN SONU Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan! Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İnkılâp müzesine bir istiklâl madalyesile — girmesi icap eden matbaa makinesi — — Bununla beraber millet aldırmadı:|ğu için - iki yatak, her şey tamam sa- -— Memleketin dört tarafından alev almış / yılırdı. Başlıca yemek, koyun veya kuzu * olan çatısını söndürmek daha mühim | kellesi idi. Bu can kurtaran koyun kel- — bir işti. Ertesi gün, hayat başka surellel tanzim edildi ve mücadele yolunda de-|ne de lokantaya ihtiyaç olurdu; hattâ — yam etti. günün muayyen bir saatinde, akşama Kıyafetler türlü türlü idi: Her türlü 'doğru, artık kelle bulunmazdı. Bunun kıyafet var, fakat, İstanbulun Bab âli|için, gözü açık olanlar, fırina vaktinde lesi sayesinde ne aşcıya, ne hizmetciye, | dar bir tebessüm belirdi: ON POST “Son Posta, nın büyük deniz romanı :56 Petro, Türk gemilerini - yakmak ve gemicileri de esir etmek istiyordu Şövalyenin gözlerinin ucunda kin -'laşan küçük bir balıke! kayığında elini ağzına götürerek yüksek sesle haykı - ran bir adam göründü. Bu adam (Buça) nın arkadaşların - dandı.. Barbaros bir kaç gün evvel Bu- — Sonra ne olacak? Diye mırıldandı. Jan dö Meng sözüne devam etti: de benimle bu kadar uğraşmasına şa- şiyorum. — Başka bir diyeceğiniz varsa, ben onun kulağına eriştiririm, Amiral! — Öyleyse, günün birinde Korsikayi yetle herkeste avcı kıyafeti, bacakta — külot ve üstünde dolak vardı. Herkes seferberdi. Yavaş yavaş baştaki fesler kayboluyor, bunların yerine kalpaklar geliyordu. Bunlar milletin kafasının değiştiği alâmeti - mi idi? Bilmiyorum. Bu kalpak, nereden, nasıl ve niçin çık- mıştı? Fakat, Ankaraya ayak basan her “Biyasi adamın kafası, ya başlamış bir inkilâb fikri ile dolu olarak geliyor, yahud ayak bast ikadan itibaren bu kafanın içinde yen: bir hareket beş- lhıyordu. Bu değişme, bu ha: da görenek, hemen kafanın hi Jine tesir yapıyor, bu. rak da birer birer fesler Juyordu! O zamanki nların muha- fazakâr e inkılâbcılıklarını bu fes - kalpak tahavvülü ile ölçmek de kabildi. Bazılarının başlarında fes, nis- © beten daha uzün müdd! zılarında hemen de, O zamanın psikol: ni tahlil etmek de çok enteresandır. Elde kuvvet teş- kilâtı olarak dağınık ve perişan şeyler var: Yarısı çapulcu, yarısı müdafaa kuv- vetli olan Çerkes Elhem çeteleri, her Şeyi eksik bir ordu ankazı, bir aralık Nallı Han'a kadar gelmiş olan Anzavur isyanı ve hilâfet ordusu gürüliüsü na rağmen, Ankaranın yeni — sekenesinin ruhunda bir itminan ve is- tirahat! Büyük Millet Meclisinin çatısı altındaki havaya bakarsaniz, Osmanlı Aşiretinin beylik kazanıp Bizans üze - rine çapu; başladığı — devirlerdeki i v ğ — duygüsu hâkim olduğunu gö: üz. Osmanlı aşireti ilk zamanları, herhalde büyük bir devlet kurmakta olduğunun farkında değildi; fakat, bizimkiler, An- karada Büyük bir devlet kurulmuş ol- duğuna kani idiler. Ve belediye bahçe- sinin yangın yerinde açılan kahvede, 'bu devletin istikbalde yapacağı işler « den bahsedilir, hattâ, dünyayı baştan. başa düzeltmek için hayali programlar- dan bile bahsedilirdi.! Bu, hakikaten tuhaf bir psikoloji idi; her şeyi göze alarak isyan etmiş olan Tühların psikol. men her tarafı düşmanla çevrilmiş bu- lunmasıma rağmen, davayı kazanılmış farzeden, sırası gelince gülen ve güldü- — ren, hiç bir dakika neş'esini kaybelmi- yen insanların psikolojisi. Dedikodula- yın bile şekli ve ruhlu değişmişti Boş zamanlarda, eski iliyatları temin için, filân veya falanı çoekiştirirler, fakat neticey; daima tatlıya bağlarlar, mi birliğin bozulmasına sebeb olmaktan korkarlardı. Kafalara yeni yeni bir ta- kım fikirler doluyordu; meselâ, Anka- ranın devlet merkezi olmasını, muzaf- feriyetten sonra hatıra gelmiş bir fikir olarak telâkki edenler bulunur. Muzaf- feriyetten sonra da bu işin uzun uzadı- nbu) halkında Ankaraya karşı bir hoşautsuzluk uyandırılmıştır. Halbuki bu fikir, daha a zamanlar, belediye bah: — Çesinin fikir borsasında kıymetleri gün- — den güne artan esham halinde, dilden | dile dolaşan bir mevzudu. O bahçenin kirik iskemleleri ve cıliz ağaçları al -| tında, müstakbel Ankara için ne kadar çok şehir projesi yapılmıştır! Eğer bu projeler o zaman toplanıp hepsi birden karıştırılmış olsaydı, belki de sonra - dan şehircilik mütehassısları getırl'.me—î O zamanki Ankarada yaşamak ko « lay, ihtiyaç basit, hayat ucuzdu. Rast « gele bir evin içinde bir oda, iki kilim, bir halı seccadeden ibaret bir döşeme, —- bir ve bazan - arkadaşla beraber oldu- | -|himlerinden ve en azizlı î: münakaşası yapılmış ve, maalesef, ta sine lüzum kalmazdı! j kıyafeti, salon kıyafeti yoktu! Ekseri - uğrarlar, kelleyi ayırırlar, vakti gelin-|ni karada sarhoş etliklen sonra, limana ceye kadar sıcak durmasını temin eder- | kundakçılar göndertp bülün gemileri lerdi, Bu basit ve iptidaf hayat için lâ - | ateşliyelim Türklerin gemileri yanınca, | zım olan her şey Ankarada mebzul idi,| bepsi elimize düşmüş olur. Fakat, bunun bir kademe yukarısına çıkıldığı zaman da hiç bir şey yoktu.'bizim korsanlarımızın gemileri de var. Meselâ, yıkanma ihtiyacı azami hadde çıkmadıkca insanların vücudları sü Bgö- remezlerdi! Her şey eksikti. Meselâ, ne matbaa, ne kâğıt, ne de kitab vardı. Ankarada vilâyetin, tanzimat başlangıcında tesis edilmiş bir matbaasi ve bir gazetesi vardı. Matbaanın tanzimat kadar yaşlı| olan, kolla müteharrik bir tabı maki - besi vardı ki işleyebildiği zaman, na - zari olarak, saatte 300 tabaka kâğıt ba- sardı. Fakat, çalışabildiği, yahud çalış. tırılmasına mecburiyet olduğu müddet zarfında bir saat dahi muntazam işle- | yebilmiş değildir. Hemen her saat bir ârızaya uğrar ve ikide birde, bir tarafı kırılarak o zamanki Ankaranın meta - kürji sanayiini temsil eden demirci dük- kânlarına giderdi. Zavallı makinenin, vücudunun her tarı lü bir demirden ve başka türlü su almış bir çelikten mürekkep bir hale gelmişti. İkide birde silindirinin dişleri Ya , yeniden dişli dö kılâb müzesine girecek eşyanın en mij- inden olması lâzım gelen bu Gil: kolsuz, bacaksız inkılâb makinesi neler yapmadı, ne fi - kirler neşretmedi. Ben Ankaruya var - dığım zaman, «Hâkimiyeti Milliye» haftada iki defa, Hakkı Behiç tarafın- dan çıkarılırdı. Sonraları onu ben çı- kardım ve yevmi hale soktum. Hâki - miyeti Milliyeyi yevmi olarak çıkar - mak için bu makinenin yapmış olduğu gayret, milletin yapmış olduğu gay - retten hiç de aşağı değildir! Vücudunun hiç bir tarafı tutmadığı halde, şangır şungur, günün yirmi dört saatinde iş - ler, yahud, işlemeğe gayret eder, niha- yet bin kadar gazete meydana getire - bilirdi. Bir müddet sonra, daha fazla Râyrete gelerek bir o kadar da «Yeni Gün> basmıya muvaffak oldu. Bu ma- kinenin göğsüne bir İstiklâl madalyesi asıp onu inkılâb müzesine koymak lâ - zımdı. Milli mücadele esnasında, alil bir köylü, cephane taşımak için nasıl bir gayretle çalışmışsa bu makine de inkılâbın bütün ana fikirlerini yaymak için, alil vücudile, o kadar çalışmış - tır! Ankarada eksik olan ikinci mühim şeylerden biri de kâğıttı, Bir aralık o kadar ldı ki, ben Mmatbuat umum müdürlüğünde — bulunduğum sırada, Ankara telgrafhanesinin günlük kâğıt ihtiyacı için yedi tabaka gazete kâğıdı i (Arkası var) Aksarayda : (Pertev), Şehzadebaşında : (2 Halih. Beyazıdda : (Belkm), Kara « gümrüktle : (Suad), Bamatyada : (Ero- filos). Eyüpte : (Hikmet Atlamaz), Emi- nönünde : (Aminasya). Küçükpazarda: (Hikmet Cemil). Alemdarda : (Eşref Ne- get). Bakırköyünde : (Hilâ). Şehremi- ninde : (Nâzım), Fenorde : (Vitali), Beyoğlu cihetindekiler : İstiklâl caddesinde : (Kanzuk), Datrede: (Güneş). Topçularda : (Sporidia). Tak- simde : (Nizameddin), Tarlabaşında : in- | tiriyordu. Halk arasında gemilerin ta - — Türk korsanlarının ileri gelenleri- — Bu fikir fena değil ama, limanda Onlar ne olacak? — Onların ateşten kurtulması için, gündüzden bu gemileri kumsala çek - tüririz. — Türkler bundan - şüphelenmezler mi? — Gemilerin kalafatlanacağını bir iki ! gün evvel ilân ederiz. Kumsalda kala - fat ve (tamir hazırlıklarına. başlarız. | Buna yalnız Türkler değil, n yes liler de inanır., ve hiç kimse şüpheye düşmez. — Eğer buna muvaffak olu! ni yalnız ben değil, İmparator $ de takdir eder. Meşhur bir adam olur- sun! Jan Dümerg o gün derhal faaliyete geçmişti. | Bir eğlence.. ve bir tuzak! Jean dü Merg limanda bulunan İs - panyol korsan gemilerini kumsala çek- mir edileceği şâyiası dolaşmağa başla- mıştı. Kumsalda kalafat yerleri hazırlamır- ken, bir taraftan da koşu, deniz yüz * meleri, ve mehtap eğlenceleri gibi bir çok oyunlar tertib ediliyordu. Bu oyun- | lara Türklerin de iştirâki rica edılmişi ve ayrıca bütün Türk kaptanları da şö- valye namına davet edilmişlerdi. O sabah Barbares gözlerini açtığı za- man sahilde müthiş bir kalabalık gör- dü.. halk neş'e ve sevinç içinde: — Türkleri seyredeceğiz.. Diye bağrışıyordu, Barbaros bu eğlencelerin altında Türkler için hazırlanan esuikaste leri sezmekte gecikmemişti, Doğan, Mahmud, Aydın Reisler bir gün evvelden Barbarostan şu emri al- mışlardı: «— Şövalyenin eğlence tertib ettiği gün Korsika adasını terkedeceğiz. Ona Böre hazırlanınız!» Barbaros sahilde toplanan haikın bo- rular çalarak yarışlara başladığını gör- dü, Liman içi boydan boya alyenin | adamlarile çevrilmişti. O gün öğlene kadar bütün korsan gemileri kalafat yerine çekilmiş bulunuyordu. Limanda g inde Türk gemilerin- den başka bir tek düşman gemisi kal - mamiştı. Barbaros kaptanlara: — Görüyorsunuz ya, dedi, bizi tuza- ğa düşürmek için kend: gemilerini kum sala çektiler. Gece bizi karaya çıkmağa mecbur edecekler ve gemilerimize bir fenalık yapacaklar. Şövalyenin hazır - ladığı bu oyunu anlamadığımızı sanı « yorlar, Ve kürekcilerin hemen küreklere sa- rılmasını, demirlerin alınmasın: emret- ti. 'Türk denizcileri iş başına geçerek bir taraftan yelkenleri açmağa, bir taraf - tan da demirlerini çekmeğe başladı - lar. Barbaros, mehtabi: bir gecede sahil- de eğlence tertib etmenin manasmı çoktan anlamıştı. Hattâ bir gün evvel Doğan Reisle görüşürken: (Nihad). Şişilde : ( Z ktaşta : (AH Riza), Ka j Beğuziçi, Kadıköy ve Adalarda: Üsküdarda : (Seltmiya). Barıyerdo : (A- saf. Kadiköyünde : (Sıhhat, Rıfat). ü 3 (Halk). Heybelide : (Ta- naş), — Bu herif bizim canımızı yakmak ve denizcilerimizi gafil avlamak isti * YSi Diyerek tehlikeyi önceden keşfet - tiğinl de iİlâve etmişti. Bu sırada Barbarosun gemisine yak- | Yoksa liman dışına mı çıkıyorsunuz? ça ile görüşürken görmüş ve: — Bu &-| tekrar ziyarete geleceğimi ve şatasun” dam kimdir? ğiye sorunca, Buça: — Ya- (da oturacağıpat 5 bancı değil., benim orman arkadaşım «İraya kadar geliş dır.. diye cevab vermişti. madım. Çünkü dönüşün çok tehlikeli Buçanın arkadaşı gemiye yaklaşınca, | olacak..! Barbarosa seslendi â — Size bir diyeceğim var, Amiral!| Gemiler demirlerini alarak liman Beni dinlemeden gitmeyiniz! ağzına doğru ileriemeğe başlamıştı. Barbaros geminin arka kasarasından | - Sahilden Türklerin birdenbire yel * uzandı: ken açıp limandan ayrıldığını gören - — Ne istiyorsun..? Söyle bakalım.. İler: Buçanın arkada: — Aziz misafirierimiz, nereye gidi * — Demir .| yorsunuz? Oyunlarımıza neden işlirak tün limanı terkedip gidecek misiniz? | etmed Diye bağrışıyorlardı. Şatonun açasından limana bakan Don Petronun da ağzı bir karış açıl * imize gidiyoruz, dedi,| miş: ğ niçin soruyorsun? — Türkler gidiyorlar.. içimizden bi- şı İçini çekerek an -|Ti mutlaka haber vel Eyvah! Barba- rosun başını koparamadım... — Petro Türk gemilerini yakmağa| Diye söyleniyordu. karar vermiş. Bu eğlence sırf bu mak-| Şövalyenin sahilde dolaşan adamlari sadla tertib edilmiştir. Kundakcılar ge- boş durmuyordu. Gemiler limandan a ceyi bekliyorlar. Korsan gemilerinin | çılınca su üstünde yalnız kalan bir kü- sahile çektirilmesindeki sebeb de bu -|çük balıkcı kayığı hafiyelerin gözüne dur. çarpmıştı. — Nereden anladın bunları sen? Buçanın arkadaşı sahile yaklaşınca, — İki kundakcı dün gece meyhanede | birdenbire kumsaldan atılan bir ok de* konuşurlarken duydum. Petro: (Bar -| likanlının göğsüne saplandı.. barosun başını getirene bin altın ve -| Buçanın arkadaşı kayığın içine yu -. receğim!) demiş. varlanırken, Barbaros geminin arka ka* Diye sordu. Barbaros: Barbaros gü sarasından: — Bizim her şeyden haberimiz var. ——rifŞlçınlar..! Merd bir adam daha öle ürdüler.. Akşama limanda kundaklanacak gemi y bu sa, biç durmasınlar.. hemen a-| Diye bağırıyordu, teşi ler. Eğer Petro ile dost olsaydım, | — İşin içyüzünden haberi olmıyan Kof- onun başını getirene benim bir para bi- | sikalılar sahilden ellerini sallıyarak hâ- le vermiyeceğimi söylemeni isterdim. |lâ hep bir ağızdan sesleniyorlardı: hal (Arkası ADETA BİR MUCİZE Fakat, bunun da fenni bir izahı vardır. Bu cazip keşfin, SiZiN iÇİN neler yapabildi- ğini gösteren hakiki fotoğraflar Hemen bir halta zarfında bir çok kadınlar, bir kaç yaş gençleş - miş ve bütün çizgi ve buruşukluk- Tarı zail olmuştur. Bu hal, kendi - ki Tokalon kremi terkibinde mev * leri için âdeta bir mucize oldu. — cuttur .Her gece yatmazdan evvel Fakat, asri fen için, ancak; uzun — kullanmız. Siz uyurken, çildinizi ve sabırlı tetebbü senelerinin ye - — besliyecek ve — genç "i ni bir zaferi oldu. Âlimler; buru - rmız bir. hafta zar fında zail olacak ve on yaş daba genç görüneceksiniz. Gündüz içit gild unsuru olan beyaz Tokalon kremini kullanınız. ıı,ıl' benleri eritir, açık mesameleri İ'- patır ve bir kaç gün zarfında sert ve en çirkin bir cildi yumuşt” tap beyazlalır. şuklukların ihtiyarlayınca meyda - na çıktığının sırrına vakıf olmuş - lardır. Cild ,bazı canlandırıcı un - surlarnı gaip eder. Onu besleyi - niz yeniden tazelenir ve gençleşir. İşte, Viyuna Üniversitesi prolesör- lerinden Dr. Stejskal'in cazip keş- fi bumu temin eder. «Biccel» tabir