TeT v 10 Sayfa Korku hikâgyeleri: KESİK KOL (Baş tarafı 9 uncu sahijede) rıyor, iniyor, dolaşıyor, gülüyor, evet, gülebiliyordu. Bilhassa o gün pek neşeli idl Ben müthiş bir teessür içinde, şaşkan bir halde idim. Jorar: — Çok değişmişim, değil mi Mişel? de- di, amma iyi ettin de bu akşam geldin. «Müstesna dostlarımız» da gelecek, eğ- leniriz. Onlardan gayri kimse ile görüş Mmüyorum. Bana müsaade et, Gidip simo- kinimi giyineyim. Ve arabasında kayarak, çıktı, gitti. O gider gitmez, içeriye, karısı, elinde lâm- ba ile girdi. Ben — A, dedi, g Evet, fena ettiniz. Bu akşamı size misa- firlerimiz olduğunu söylemiştim. Yani, bu misafirler bazan çok can sıkıcı kimse - lerdir. Gürültü etmesini de çok severler. Her halde geçen sene duymuşsunuzdur. Bakınız size tekrar ediyorum. Gidiniz, mürr'din olduğu kadar çabuk gidiniz. Ga-ip bir rahatsızlık hissetmeğe başla- mıştım. Dostumun karısıma cevap ver - dim — Peki, gideceğim. Yalnız dostumun nasıl olup ta bu hale geldiğini bana an - latır mısınız? Ne gibi müthiş bir kaza ne- ticesinde. — Bir kaza filân ölmadı mösyö! Ben Jerar ile böyle, gördüğünüz gibi evlen - dim. Affedersiniz, misafirlerimiz nerede ıp gitti. Demek dos - tum ile bu halde evlenmişti? Tam bu cs- nada, koridordan garip, gökgürlemesinc, tahta bir davula değneklerle vurulması- na bönzer ses duydum ve akabinde, a - yaklarımın dibinde, küçük arabalara bin- miş. kolsuz ve bacaksız, dört gövde, dört büst r bana tuhaf tuhaf 'dü de s«mokin giymişler, . piril pitil parlıyordu. yerinde, dostum rarınki gibi çengeller vardı. Bu çen - gellerle beni selâmladılar, bir köşeye gi- dip, bir şeyler konuşmaya başladı lar köşelerine çekilir çekilmez, çer, dörder, uıpkı bunlara benzer gövde- Ter ptmeğe epsi de bana hay - retle bakıyorlardı. Kendimi toparlar gibi oldum ve düşündüm. Şimdi geçen sene, biraz evvel duyduğum gürültünün sebe- bini anlıyordum. Bu gövdeler arabaları ile svraya, buraya yürürlerken bu gü - Tültüve sebep oluyorlardı. Kapıların ken- di ke- dilerine açılıp kapanışı da anlaşı - hyordu, Çengelleri pek tabil görünmü - yör, ve kapı tokmaklarını bunlarla çe - viriyorlardı. Demek bu gövdeler senede bir d fa toplanıp bir balo veriyorlardı! Ma iam Bovizaj ile dostum görünmekte ler. Ve «müstesna davetlileri» an neşe, sevinç ile karşılandılar. Bu gövde adamlar etraflarını almışlardı, bağırp, çağırıyorlar, masaların, sandal. yelerin üzerlerine çengellerile tırmanıp iniyorlardı. Etrafım onlarla dolmuştu. Jerar beni takdim etti Onları da bana takdim etti. Ekseriyeti kibar isimler ta- lordlar, kontlar var- mış allelere men- trafına bir göz ge nün da kolları — Daha, bek!! velim, Biraz sonra dektor denilen geldi. O da bi- gövde adamdı. Lükin kollarını mu- hafa*a ediyordu. Bu itibarla, yemek 24- lonuna geçilirken, kolunu, Madam Bo - vizaje verebildi. Daha doğrusu onun &- lini tut! Herkes sofr dedi, doktor gözükmedi. Onu a oturdu. Yani, dostumun karısı ile benden başkası, sandalyelerine turmandılar. On iki gövde idiler, Sofra da, mükemmel bir eurette kurulmuştu. Her- kesin önünde dolu içki kadehleri vardı. Gövdelerin çe İlerile kadehleri alıp 1 hakikaten görülecek — bir ayri zamanda korkunç bir uz sonra, kafalar oldukça Seşler yükseliyordu. Dik- kat ettim. Jorar bana bakıyordu. Niha - yet: — Mişel, dedi, hiç te neşeli — değilsin. Biraz gülsene! Bak «müstesna dostlar» hep toplandık, gülüp eğlenelim diye, öy-e le değil mi «Dafne» ll mösyöler? Bu «Dafue» kelimesi hatırımda bir şimşek gibi çıkmıştı. Hatırlıyorum, Yir- mi e evvel «Dafne» isimli bir gemi batmıştı. Şimdi, dostum Jerar hâdisenin nasıl olduğuru anlatıyordu. Hülâsaten ben de size anlatayım. Uzak Şark denizlerine işliyen bu Jüks tütsülenmişt »| dedi ki: gemi batınış, tayfalar sandallara atuya - rak kaçmışlar, birinci mevki yolcularını tenketmişlerdi. Bunlar aleiâcele bir sal yapmışlar, üzerine binmişlerdi. Hariku- lâde güzel bir İngiliz kızı da onlarla be- raberdi. Bir salın üzerinde on üç kişi idi- ler, Yanlarıns alabildikleri yiyecek, üç gön sonra bitmiş ve aradan sekiz gün, ge- çince, saldakiler açlık den!len şeyin ta - mamen pençesine düşmüşlerdi. O zaman, içlerinden bicini yemeğe karar vermiş - lerdi. Lâkin kim yenecekti? Kur'a çek - menin en münasip yol olacağı kabul e- dildi. Lâkin içlerinde buluna'ı bir doktor — Ben, tesadüfen, kurtardığım eşya- lar arasında, yanıma ameliyat yapacak aletlerimi de almışım. İçimizden birini öl- dürüp yemektense, kur'a çekelim, biri - mizin kolunu veya bacağını yiyelim. Son- ra bakalım, belki yarın bir gemi geçer, bizi kurtarır, ne diye bir cana kıyalım! Bu fikir muvafık görüldü ve kur'a çe « kildi. Kur'a güzel İngiliz kızına isabet etmişti. Onun bir kolu kesilecek, yene -« cekti. O zaman, kaptan Jerar, kızın kolu yerine kendi kolünun kesilmesini teklif etti, ve kestirdi. Sonra.. Böylece, ikinci, üçüncü ve dördüncü kur'alar da hep kı- za tesadüf edince, öteki kolunu, bacak - larını da verdi. Nihayet bu fedakârlık karşısında, saldakiler kızı kur'adan * ha- riçte bıraktılar, ve sıra ile, her birinin kolları, bacakları midelerine inmiş oldu. Öyle ki, salda, sağlam olarak kızla dok- vordan başkası kalmamış, Jâkin hâlâ sa- hili selâmete ulaşamamışlardı. Nihayet, doktor, kendi bacaklarını da kesti ve sol| koluna ameliyat yapacağı, ve aradan bir ay geçtiği sırada, bir Çin yelkenlisi ta -| | rafından kurtarıldılar. Bilmem buna kur- | İlarılmak demek doğru mu olur? Lâkin, * işih en müthişi, bu zavallılar, bir ay mü- | temadiyen insan eti yiye yiye, ona alış- mışlardı. Arlık yedikleri her şey onlara tadsız geliyordu. Ve senede bir defa top- lanıp.... Jerar hikâyesinin burasına gelince, et- rafıma bakındım. On iki gövde gözlerini ,bana dikmişlerdi. Ev sahibesine baktım. Şimdi o, kollarına, o harikulâde ve ne -| fis kollarına, omuz başlarına kadar çı - kan siyah eidivenler takmıştıu Doktor da onun gibi yapmıştı. Bilâihtiyar, ellerimi sofranın altına sakladım ve öylece dur- dum. Gövde adamlar içmekte devam e- | diyorlardı, lâkin, her boşalan kadeh yere | atılıyor, kırılıyor, sandalyeler yere yu - varlanıyor, arabaları içinde kayıp müt - hiş gürültüler çıkararak öteye, beriye koşuşuyorlardı. Bu aralık birisi, önün - | deki biftekten yerken: | — Arkadaşlar, dedi, bunun tadı, hiç te : geçen seneki elektrikçininkine benzemi- yor. Titredim. Geçen sene, bugünlerde, bir | elektrikçi tamir için çıktığı direkten düş- | müş ölmüştü. Cesedini bir tarafa kaldır. mışlardı. Lâkin ertesi gün müddeijumumi geldiği vakit, cesedi kolsuz bulmuştu. Ge- | ce, meçhul birisi gelip kolu kesmişti, de- mek... | Gözlerim ev sahibesine dikildi. O, kı - | zaran gözlerini indirirken, ben, burnü- ek Üzere elimi masanın altıridan mu $i çıkardım... Hikâyesinin burasına gelince, kaptan | Mişel durdu. Arkadaşlarının yüzüne bak-| mak Üzere haşını kaldırdı. Fakat karşı - sındaki dört sandalyeden ücü boştu, hi-| kâyesinin sonunu dinliyememişler, kaç- mışlardı. Kaçamıyan da, bayılmak üze - re idi. Kaptan Mişel gülümsedi ve: Bir aa içinde, dedi, çengeller ko - luma asıldı, bir çengel de kafama vur - du. Bayılmadan evvel, ev sahibesinin <a- man, yalnız bir kolunu, üst tarafına do- kunmayın!.. diye haykırdığını duydum. Kendime geidiğim zaman, kapıları açık |buldum. Her halde bu zavallilarim akıl- Jarı başına gelmişler, beni, boşka bir yor- de hazmetmeğe gitmişlerdi. Lükin sefil- ler, az kalsın açlıktan Ölmeme de sebep olacaklardı. Zira, beni masaya sıkı siki bağlamışlar ve kolumda bir Tokma et bı- rakmamışlardı ki, ben de karnımı doyu- Tayım. Bu gözleri bitirdikten sonra, kaptan Mişel, kahkahayı bastı. Zira, kaçamıyan ON PosT Bariciye ve İktısat Vekilleri Iraka gidiyorlar (Baştarafı 1 inci sayfada) kısım hazırlıklar ikmal edilmiştir. Bu seyahat, geçenlerde memleketimizi ziyaret etmiş olan Irak Hariciye Veziri Naci El'asıl'ın ziyaretini iade maksadını istihdaf etmekle beraber çark paktı ile| L D a Acize hâkim oldu-|* de yakından alâkadar bulunduğu söylen- mektedir. Bükreşte" Bükreş 4 (ALA.) — Türkiye Hariciye | » Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras, yarın, Bu- dapeşteden huraya muvasalat edecek ve burada 7 haxirana kadar kalacaktır. Dr. Tevfik Rüştü Aras buradan Türkiyeye hareket edecektir. Peşteden hareket Peşte 4 (Hususi) — Dün Viyanadan gelen Türkiye Hariciye Vekili Rüştü Aras Başvekil Daranyi ve Hariciye Na- zırı Dekanya ile görüşmüş, akşam Bük- reşe hareket etmiştir. Trakyalı müstahsilin Derdi tetkik ediliyor (Baştarafı 1 inci sayfada) Bu sene Kocaeli mıntakasındaki mey- va miktarı evvelki senelere nisbetle kat kat fazladır. Bilhassa bu mıntakanın baş- hea meyva ihracatını teşkil eden Üzü- mün miktarı tahmin olunamıyacak kadar ziyadedir. Kocaeli mıntakası moyvaları- nın çekicisi İstanbuldur. İstaabuia geti- rilen meyvalar doğrudan doğruya —mo- törlerle hale indirilir ve kabzımalların ahalesi ile satılır. Buradak. satış İş- lerinde ötedenberi cari bir usul vardır. Hal kabzımalları satılmak üzere getiri- len meyvalardan kap tâbir edilen küfe başından komisyon alır. Bu komisyon miktarı kap başına 70-80 kuruştur. İşte gerek Trakya Umumi Müfettişliğinin ve gerekse Kocaeli meyva müstahsillerinin itirazlarının esasını bu şekil teşkil et- mektedir. Dün halde kirazın kilosu 4 ku- ruşa satılmıştır. Bir kap aşağı yukarı 25 kilo z almaktadır. Demek k: bir kap- taki üzümün tutarı 100 kuruştur. Kabzı- mal bu bir küfe üzerinden komisyon o- larak 70 kuruş almıştır. Müstahsile ise yüz kuruşluk kirazından 80 kuruş kal- mıştır. Bu paranın da hal resmi, nakliye ve saire masraflar çıkınca müstansil ba- zan üste para vermek vaziyelinde kal- maktadır. Çok kere İstanbula meyva ge- tirenler, faturalarını zararla kspamak za- ruretinde kaimaktadırlar. Bu münasebetle Kocaeli mıntak#sından 'Tavşancıl, İzmit, Sapanca meyva — milş- tahsilleri İzmit valiliğine müracaat ede- zek bu halden şikâyetçi olduklarını bil- dirmişlerdir. Bu müracaatı İzmit, İstan- bul vilâyetine havale etmişti. Kocaeli meyva müstahsillerinden seçme bır heyet iki gündür şehrimizde — bulunmuakladır. Dün Belediye İktisat Müdi Asım Sü- reyya, Hal Müdürü ve müstahsiller heye- tinin iştiraki İle bir toplanu yapılmıştır. Müstahsiller derdlerini anlatmış'ar, kab- zamallık işine bir şekil verilmesini iste- Müşlerdir. Müstâhsiller, kabzamalların komisyonu yüzde üzerinden asmalarını istemekte, hale gelen meyvalar satıldık- tan sonra tularından kabzamalinra vüzde bir hak verilmesini ileri sürmektedirler. Bu sene İstanbul halinden Kocseli mın- takası meyvalarından geçecek miktar her senekinden çok fazla olacaktır. Eğer, kabzamal işi halledilir, komisyon yüzde üzerinden tarhedilirse meyva yetiştiren caeli mmtakası müstahsillermin — diğer bazı dilekleri de vardır. Meyva getiren matörler hale vaktinde gelip gitmemek- todir. Keza, haldeki hamal teşkilâtım geniş- letmek icab etmektedir. Müstahsillerin dilek ve temennileri evvelki gün ve dün uzun uzadıya tetkik edilmiş, Belediyenin vereceği kararın müstahsillere — süratle bildirilmesi kararlaştırılmıştır. Malüllerin Terfihi Ankara, 4 (Hususf) — Milli Müda- faa Encümeni harp malüllerinin terfibi lâyihası üzerindeki tetkiklerini derin - leştirmek. kararındadır. Bu maksatla bazı vekillerin encümene davet edile- dördüncü arkadaşı tamamen bayılmış, sandalyeden yere yuvarlanmaştı. Adanada turfanda üzüm Adana, 4 (Hususi) — Bugün ilk tur- fanda üzüm piyasaya Çıkarılmıştır. rek dinlenmesine lüzum hasıl olmuş - tur. Malülleri bir tasnife tabi tutmak cereyanı kuyvetlenmiştir. Lâyihanın kanuniyet kesbetmesi bol ki dei dur, köylü ziyadesile istifade görerektir. Ko-| Vatanilerin taşkınlıkları Suriye meclisinde Hatay için nümayiş yaptılar, meb'uslar atıp tuttular (Baştarafı I inci sayfada) Bunun günüdür!»; «Bugün, Fransanın, Türk dostluğunu elde etmek için Suriye- 1 feda ettiği gündür. gibi cümlelerle bütün matbuat, Suriyenin uğradığı zu- lümden bahsediyor. <Adı hugün İsken- derun, yarın da Hatay olacak ülke Suri- yenin, ayrılmaz bir parçasıdır. Biz Mil- letler Cemiyetinin kararını hiç bir zaman tasdik edemeyiz ve etmemeliyiz'» diyor. Bir başka gazete, şiddetli bir dille Fran- saya hücum ediyor ve Fransa ile akte- dilmiş olan mukavele mucibince bu dev- letin Suriye hududlarının emniyet ve se- lâmetini müdafaa ile müksllef bulundu- gu halde bunu yapmaması, aradaki itti- fak muahedesinin münfesih adıdedilme- sine kâfi sebep teşkil ettiğini süylemek- İskefiderun meselesi, buradaki Arap nasyönalizmı ve Arap ittihadı fikirleri- nin en son hadde çıkarılmasına sebep ol- du. Suriyenin Lideri - arapca Zzim'i - o- lan Dr. Abdurrahman Şehbender, Mey- danda yapılan büyük bir içtimada halka hitaben büyük bir nutuk verdi, Bu, bir Fakat, hâlk az işlirak etti. Zaim'in, arap- $ belâgatle verdiği nutuk, uriyeye ve Araplığa ait birçok mesele- lere birden dokundu. Araplığın mütema- 3di tecavüzlere uğradığından ve Millet- ler Cemiyetinin bu tecavüzlere tmâni 0- lamadığından bahsederek iki misal aldı; bunun biri, Sancaktır; diğeri de Fales- tin'dir. Zaljm, her iki memlekctir. de, ken- disine bir şey sorulmadan, hotbehot, Fransa ve İngiltere taraflarından ameli- Eyat masasına oturtulduğunu ve Suriye- |den Sancağın, Falestinden de büyük kısmın kesilerek birinin Türklere, diğe- rinin de Yahudilere hediye edildiğini söy- dedi. Bol kesoden yapılan bu hediyeler için, ne Suriyeye, ne de Filistine bile so- rulmamış olduğu üzerinde ısrar - ettikten sonra bu hâdiseler karşısında — Araplığın başına hergün bir felâket geleceğini ve bu felâkete karşı gelmek için ittihattan baş- ka çare bulunmadığını söyledi. «Ben, de- di; bir Suriyeli olmazdan evvel bır Ara- bım! Herkes te böyle düşünmeli ve böyle 'hlıchııglldı'ı!ı Ertesi gün, bu nutuktan |bahseden gazeteler, «Suriyeliliryten daha |©vvel ve onun üstünde müttehit bir Arap- lik vardır!» diye haykırmıya başladılar. Gazetenin biri de edinimiz Araplık ve #kserseran seşa AA cARARA KA AA e İstanbul içinde 200 e yakın sebir| |vardır. Bu sebiller bakımsızlık yüzün- den günden güne harap olmaktadır. Hepsi de muhtelif üevirlerde yapılmış k_ıvmetli eserlerdir. Son zamanlarda l_'- af idaresi bunlardan istifade etme- Bi kararlaştırmış ve ilk iş olarak da İş- tanbuldaki İş Bankası köşesinde bulu - |nan Bahçekapı sebilinde su sattırma - Ba başlamıştır. Evkaf idaresi diğer se- | billeri de bu şekilde hazırlayıp kabili tifade şekle sokmak istediği sırada İ- şe belediye müdahale etmiş ve mesele hakem hey'etine aksetmiştir. Hakem hey'etinin bu hususta bilâhare vermiş olduğu karara göre sebiller kâmilen belediyeye devrolunmuştur. Belediye- nin bu sebillerden ne şekilde istifade etmek istediği henüz bir programla tes: bit edilmiş olmamakla beraber her şey- den evvel adedi pek çoğa varan bun - ların harap olmaktan kurtarılması lâ » zım gelmektedir. Bunun için de ziyade- sile paraya ihtiyaç gösterilmektedir. Yalnız bu sebillerden cadde ve göze görünür yerlerde bulunanların bir an evvel tamir edilmesi için müzeler ida- resi yakında teşebbüsler yapacaktır. Mahalle ve sokak aralarında, arsalarda bulunanların da hiç olmazsa hali ile mu hafazası teklif olunacaklır. Müzeler i- daresi bu imar işini ancak — Evkafın abileceği kanaatindedir. Yakında bütün sebiller hakkında isim, resim ve inciteşrin toplantısına kalacak- | kıymetlerini ihtiva eden bir eser neşre-| tihbaratı bu akşam gazeteci dilecektir. ve demir gömlekliler hazır b lundular. | Imamımız da Zatm'diri» şiarını ortayt tti. Nihayet, bütün bu gürültülerden S0f ra Suriye meclisi bir nümayiş yaptı. nümayiş, birkaç mebus tarafından VE' miş bir takvir vesilesile yapıldı. Takrif şudur: «İçlerinde İskenderun Sancağının ni ipleri - mebusları - de bulunan ve mille- tin hakiki mümessillerinden mürekkep ©* lan Süriye parlâmentosu, birinci ma' desine göre «kendi kendisini idare hiyetini haiz müstakil bir devlet olup bir suretle arazisinden parçast edilemez> ve ikinci maddesinde de <Si riye tecezzi kabul etmez bir siyasi vah: dettir» esaslarını ilân etmiş olan düstif « ana kanun - ahkâmına istinaden «Ve Suriye arazisinin emniyat ve selâ" metini Fransa üzerine tahmi! eden y ye - Fransa ıttifak muahedesi mucibinct «İlân eder ki: «Milletler Cemiyetince dahi kabul VE tasdik edilmiş olan bu esaslara muhâ! olarak verilen kararı hiç bir suretle kâ” bul etmiyecektir.. Bu takrir böylece ittifakla edilmiş. BU kararın Fransa hükümeti ile Milletlef Meclisine bildirilmesine de ayrıca karaf verilmiştir. Suriyenin bu davada tutâ” cağı tez budur. Bu tez, geçen gün size yazmış olduğum veçhile, Sancak meselesini Fransanıl Alzas-Loren davasına benzeten Suriye” nin, vaktile Fransada bu tarzda yapılâf bir protestoyu taklit etmesinden başkâ bir şey değildir. Şamda bu hâdiseler cereyan ederke Halepte ve İskenderunda dı Vatanilef tarafından içtimalar ve nümayişler tef- tip edilmekte ve merkeze tolgrafler ÇEe kilmektedir. Bu arada Vatanileri en ziyade sinirlef- dirmiş olan bic hâdisede, geçende peygall- berimizin doğduğu günde camıde yapılâD, merasim esnasında - ki İskenderun mes€” lesinin akibetine dair ilk haberlerin gel" miş olduğu zamaha tesadüf ediyordu - A raplardan biri Türk konsolosuna — güz bir buket takdim etmiş ve — Türkiyey* Arapların hürmetlerini arzeylemişti. Vataniler bu hâdise üzerine küpler? bindiler. «Böyle fena haberlerin gel bir sırada Türk konsolosuna buketlef takdim edenler kimlerdir?» diye at€f püskürdüler. Fakat, bu zatın veya zatlâ” rın kimler olduğunu bilmek kabil Nihayet, bugün, bunun eski bir Osman miralayı olduğunun tahakkuk - ettii söyliyerek yüreklerini teskine çalı? yorlar. Metrük sebiller nasıl muhafaza edilecek Evkafın su sattığı sebillerden biri: Bahçekapı sebili Almanya ile İtalya arasındâ askeri ittifak yok Roma 4 (AA.) — İtalya ile A—ıı'w; 'ya arasında bir tedafüi askeri ı'n i» aktedildiğine dair United l’!esse'u Fi N lerin bullerinde tekzip olunmuştur.