3 Haziran 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

3 Haziran 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Sayfa İTTIHAT VE TE Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen İttihat ve Terakkide on sene ©üncü kısım —- w No, 53 RAKKİNİN SONU Süveyş Kanalının açılması Anadoluya zarar vermişti, bunu köylüler bizden evvel anlamışlardı Şi Şşey, Oona ağızdan & rak gelmişti. Kendi tec -| anlamış olsaydı sözünün rdi. Ağızdan ağıza nakle - dilerek öğrenmiş olması, bir tarih hâ- disesinin Anadolu köylerinde anlaşılış tarzını ilade ek itibarile, bence pek büyük ehemmiyeli haiz bir müşahede oluyordu. Artık, Mustafa ağa da, o sıkı ağız ka- iliğini birakmış, ihtiyatkârlığım la- etmişti. Benim memur değii, çiftcı mu öğrenmiş, çiftcilikten ve çift- nin derdlerinden bahsediş tarzım, ona pa or ve daha alâka j le dinli Anado- a An na Mustafa ağ ü — Ben pek iyi bilmem ama, dedi,! babamdan işitirdim: Bu yol açılmaz - dan evvel Anadoludan çok ticaret ge herkes para kazanırmış. Yı | ra kesadlık olmuş. Ömer| DU olsa gerek... ine sorulan suale kendisi ce - vab vermeği sevecek derecede çenesi kuvvetli olmasına rağmen, Ömer | zleri kesmiyerek dinledi. N afa ağanın da söylemeğe bı gası, onun için bir muzafferiyet deme! ti. O, sözünü bitirince kendisi de atı! nadoluda kesadlık işte bu Mısır kana- hmdan sonra oldu, O tarihtenberi on yedi sene geçtli. Bu müddet esnasında ne zaman Ömer ağa- yı halırladımsa masallarda, her şeyi bilen ve dünyanın esrarına vâkıf olan | pir tipl gözümün önüne gelmiştir. Ö - mer ağa, bir köyün hududları içinde ya« şayıp da, sakalının her aklaşar teli ile birlikte, hayat hakkında yeni bir şey öğrenen ve bizim cahil diye beğenme - diğimiz insanlardan biri idi. Uyanık ya- ralılmış olan kulakları, hâlâ canlı du -« ran gözleri ile her gün muhiti ile temas ede ede, kendisine bir hayat bilgisi ve Si yapmış olan bu â - lardan biri idi. Biz o köyü geçip gi tikten sonra, Ömer ağa, Ankaraya me' Sub insanlardan daha pek Çoğile gö » rüştü ve konuştu ve nihayet Ankara muhitinde Teşhur bir adam oldu. O| zamanki Ankarayı görmüş ve orada ya» şamış olanlardan pek çoğu bu Ömer Başı görmüş veyahud ondan bahsedi diğini işitmiştir. Onun ilk Ankaralı dostlarından olduk. O akşam, geç vakte kadar bu köy - lülerle konuştuk. Bizim gösterdiğimiz sıcak köy dostluğu ve samimiyet, Mus- tafa ağayı da mağlüb etti. O da bizim- le açık konuşmiya başladı; ondan baş- kaları da, ona nisbetle daha genç olan- | ları da söze karıştılar. Ben bütün bu! söhbet —esnasında — köylüleri, her yerde yaptığım gibi, daima padişah, ha- life ve din! taassub üzerine çekiyor ve onları bu bahisler üzerinde tartmıya e- hemmiyet veriyordu rüyordum ki Türk k ü ne padi: cıdır, ne de müteassıb. İstanbulda bi -| zim kafamızda, dört elle padişaha ve halifeye yapışmış olarak Mmüteassıb tipi, tamamen hayali bir mah - zim hayalimizin yaratlığı bir zim ve bize uyan, medreşe nım, yarı münevverlerin ti -| Hatis köylü, ömrünü toprak üs - nde didinmekle geçiren küçük köy- lü, asırlarca devam eden bir hâkimiyat *|zımdır ki o, Alevidir. beklaşi , bpn:l’-: de lince, dindar, fakat, asla tmütcassıb de- ğili Benim o zamanlar yeni başladığım şeylerden biri de Türklerin umumiyetle derece derece Alevi olduk- ları idi, Ömer ağayı bir de bu taraftan |tartmak istedim. — Bir tarikate mensub musun, Ömer ağa? Ömer ağa buna: — Allah bilir! Diye cevab verdi. «Allah bilir!'» şözü |kaçamaklı bir Cevaptır. Tarikat bah- sinde, Anadoluda kim böyle kaçamaklı bir cevab verirse derhal anlâmak lâ - — Hazreti Aliyi sever misin, Ömer neğe meraklı ? saklıya: aslanıdır! ga, sen tarikate mensub - ikat mubabbe' Bibi oldu. Sonra, i: talehhüfle: ti görür nden taşıp gelen bir at filün kaldı mı, oğlum? de- sanların hepsi de yaşama tü. Eskiden buralarda bir vardı, hepsi de söndü... ağanın yüreğini kabartan bu ildi. Anado'uda köy- lünün ve bilhassa küçük san'atlerin batı, tarikatlerin ve tekkelerin de inhitatımı ve aynı zamanda tereddisini 1cip olmuştu. Padişah ve halifenin is- n |demokrat duygularını, uzun zaman, tek- kelerle müdafaa etmişlerdi. Arap ve Kureyş asilzadelerine karşı, ekseriyeti İranlı ve Türk olan Irak halk kütlele - e ve bilhâssa tüccarlarına dayana » rak, bir nevi demokrasi hareketi yap- |mmeş olan Ali, Anadolu Türkleri arasın- da uzuün zaman bir Türk ve demokrasi kahramanı gi üçük tarikatlerin de tereddi- olduktan sonra artık, eski tarzda içti - mai bir teşkilât olan bu kuvvet, selim bir varlık muhafaza edemezdi. Osman oğulları hâkimiyetinin — sönmesinden asla bir teessür duymıyacak olan Örner ağa, sırf bu sebebten dolayı, tarikatlerin çözülmesinden ve tekkelerin sönüp git- mesinden müteessirdi, Nihayet uyku zamanı geldi. Karşılık- h bir hayli iyerek vedalaşı- yorduk. — Ankaraya söylenecek bir şeyiniz var mı? Bir şey isliyor musunuz? Herkes sağlık ve muvaffakiyet İsti- yordu. Yalnız, T ağanın ayrı bir te- Mennisi vardı: — Bizi unutmasınlar, Türkü unut - masınlar! (Arkası var, SEEETAsessamanea SASANEESENEA ERRA sana sasasAcAK ada Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan ecraneler şunlardır; İstanbal cihetindekiler: Aksarayda; (Ziya NurD. Şehzadebaşın- da: (Asaf). Beyazıtta: (Haydar). Kara- gümrükte: (Arif), Samatyada: (Erofilos). ünde: (Ba- Alemdarda: (Esat). Şehreminin - : (Hamdi). Fenerde: (Vitali), Beyoğlu eihetindekiler: İstiklâ! caddesinde: (Kanzuk). Calata « da: (İsmet). Taksimde: (Nizameddin). Kurtuluşta: (Necdet). Beşiktaşta: (Ali Rıza), Boğaziçi, Kadıköy ve Adalarda: Üsküdarda: (İttihat), Sarıyerde: (A - saf). Kadıköyünde: (Moda), (Merkez), Büyükadada: (Şinasi Rıza). Heybelide: tarihi içinde, bir türlü Osr 1 ölma- miş, Türk kalmıştır, Din bahsine ge "| (Tanaş). öğrenmeğe | n olur mu? Elbette sini ve tekkelerin bozulmasımı mucib | ) SON POSTA “Son Posta,, nın büyük deniz Korsikalılar çok geride hayvanlarını mütemadiyen kam « çılayıp — dürürken, Türk denizcileri sa- hayı dolaşarak şato- nun önünde durdu- lar. Yerliler bu son ve büyük yarışta da Türklerin galib gel- diğini görünce kız » mağa başlamışlar - dı. Kimisi: — Yaşasın Türk korsanları.. bağrışıyor, Diye kimisi de: — Yabancıların galibiyetini mayız, Gibi manasız söz- lerl say - husumetierini dana vuruyor - ydanda gürül - tüler başlamıştı. Türk yarışcıları hayvanların! sahil» lerine vererek, göğüslerini kabarta ka- barta koşu yerinden ayrıldılar. e işalü Korsanlar arasında bir kavga.. Buça, sahilde bir meyhanede Türk denizcileri ile birlikte şarap içiyordu. Bu meyhaneye o gün * Barbarosun arzusu hilâfına olarak - Doğan Reis de gelmişti. Buça: — Korsi! ın şarapları taze taze İ- çilirse nefistir, diyordu, yerliler iyi şe: Tap yapmasını bilmez'er. Bu yılın şara- bı gelecek yıla kadar güç dayanır. Fa- kat, bu meyhanede içtiğimiz taze şa « i rap da insanın başını döndürmüyor, Sa- dece dizlerine bir kesiklik veriyor. Doğan Reis: Şarap zaten insana tenbellik ve - |rir.. bu, tenbellerin, miskinlerin içkisi- |dir. Diyerek Buça ile şakalaşıyordu. Doğanın etrafında dört beş Türk de« |nizcisi vardı.. onlar da şarap içerek eğ- İteniyorlardı. | Meyhanenin ortasındaki Korsikâlı rakkaselerden biri mütemadiyen dönü- yor ve çatlak zurnayı andıran ince se . sile şarkılar söylüyordu. Buça rakkaseden bir akın şarkısı iş. temişti, Korsikalı rakkase Buçaya şöyle bir Röz attıktan sonra, ellerini kalçasına dayadı.. — Ben yıldırımlardan korkarım.. Bu- çanın gözlerinden ber zaman ateş ve yıldırımlar savruluyor, Diye mırıldandı.. Buça gülümsedi. Doğan bey: g - Bu kadın senden çok korkuyor ga- Tiba..?! Diyerek Buçanın omuzuna elini vur- du.. — Ortalığı sindirmişsin, Buça! Korsikalı rakkase şarkısını söyleme- ğe başladı: «Dağlarda dolaşan canavarları, in- san oğlu yeniyor.. Denizdeki su aygırlarını çürük bir limon kabuğu gibi su üstünde cansız yüzdüren, gene insan oğludur, Harpten muzaffer dönen bir kah - raman, göğsünü ne kadar kabartsa, hakkıdır. Çünkü 0: Dağlardaki ca - navarları yenen; denizdeki su aygır- larım cansız olarak su üstünde yüz- düren ve koskoca filleri, yaban do - muzlarını yere düşüren insan oğul - larım yenmiş bir kahramandır. Zayıf ve cesaretsiz mahlüklar, bu kahra - manın önünde eğiliniz!» Buça: — Ben bu şarkıyı çok severim, dedi, bunu düzen ve besteliyen her kimse, zayıf ve korkak insanlara Kuvvet ve cesaret telkin ediyor. Bu şarkı Doğan beyin de hoşuna git- | ron anı :53 Buça korkmadan kavğaya girişti mişti.. rakkasenin alnına bir gümüş pa- râ yapıştırarak: — Haydi, dedi, şu şarkıyı bir daha söyle bakalım! Korsikalı rakkase bu şarkıyı Ispan - yolca söylemişti. Doğan ve yanındaki İgemiciler şarkıdaki bütün sözleri anla- mışlardı. Rakkase bir kadeh şarap içtikten ve tekrar manalı bir bakışla Doğanı ve Buçayı sözdükten sonra, boyun kıra - rak ellerini kalçasına koydu.y Fakat, Korsikalı kadın ağzını açama- da.. Birdenbire karşı köşede oturan dört yerli korsandan biri, masanın üstünde duran şarap destisini rakkasenin üzeri- ne fırlatarak: — Kahbe! - diye bağırdı - biraz da bi- zi eğlendir.. hep onları mi eğlendire - ceksin! Biz de para veriyoruz.. ve sen onlardan ziyade bizimsin Buça gözlerini açarak yerinden kalk- t., Uk önce destiyi kimin fırlattığını göremedi., köşeye doğru yürüdü: — Hanginiz atlı o destiyi..? Hepsi birden kalklılar: — Biz attık... Sana ne oluyor? Ve arkasından bağırdılar: — Korkak haydud Sığınacak bir yer bulamayınca Türklere ilticit ettin.. on: lara güveniyorsun, değil mi? Buça korkak değildi.. Cesurdu., atılgandı.. ve kavgada ken- dini korumasını bilen mahir bir can - bazdı. Derhal bir atlayışta büyük tahta masanın üstüne sıçradı.. kendisine kü- e. für ve hakaret eden yerli İspanyol d lerinin üzerine saldırdı. ö Buçanın elinde ne bir bıçak, NET, Korsikalıların ekseriya kavgada “’d landıkları demir burgu vardı. O Y" ruğuna güvenen bir dövüşcüydü-. İf çağa dayanırsa, o zaman ona safil da gecikmezdi. Bi Doğan ve diğer Türk denizcileri " çanın nasıl dövüştüğünü seyrediyü , lardı. Hiç birisi yerinden kımilı mıştı. Hepsi de: — Buça onların hakkından seu';' Kanaatile kavgayı uzaktan s€Yy yorlardı. pet Buça hasımlarının arasında Don ronun hafiyelerinden birini gör! ".' olsaydı, bu kadar hiddellenmî)'“ö.d, belki de meyhaneden çıkıp Bi Buçt Fakat, Petronun hafiyesi gözünü dit ” ya dikmişti. Buça ona haddini bll“,, mek istedi.. suratına şiddetli bir yr’ rük indirdi.. Petronun hafiyesi $€' Tar3St ledi, yere yuvarlandı. Yumruk &© ötekilere gelmişti. Yerlilerden DİF' d dukça kuvvetli bir adamdı. Fakat ',. Buça ile boğuşmağa cesaret ed uud' hepsi birden ayaklandılar, hepsi yerlere serildiler. salr Eğer bunlardan birisi biçağına y hp da Buçanın üstüne saldı saydı kavga büyümeyecekti. ç»' Doğan reis, köylünün biçak ni görünce: ) (Arkası tüf GT Z zN eT a rükler,asabi zayıflıK,uyKu CİVA (T G baş ve yarım baş rısı , baş dünmesı,baygmiı“-, ; carpıntı, ve-sinirden ileri geleri bülün rahalsılıKları” gideri” Münakasa ilân-ı Uyuşturucu Maddeler İnhisa Nümunesi veçhile idaremizin bir sene tenekeli tahta ihraç sandığı imali açık ranın 7 inci pazartesi günü saat 15 de şubesinde yapılacaktır. —-—'-'_/ rındat! kailtme eli yontrol Tik ihtiyacına tekâbül eden eksiltmeye konulmuştur. El İ İdaremizin Limaa Hanında w İstekliler şartnameyi görmek ve fazla tafsilât almak için hergün öğl wel Kontrol Şubemize müracaat edebilirler. «310d>

Bu sayıdan diğer sayfalar: