3 Haziran “ Son Posta ,, nın tefrikası _; Söyliyecektim, ini anlatacak - 5 olmadı, yapa - , elimden gel- Medi B Gelip bunla- kadar anlatmak o &cı, o kadar ğ Böründü ki ba- Taj — Fakat — şimdi kolay söyliyebi- ı:h“fsun. iştel. Sa « leyin de, Faha - ile buluşmak i - var diye Ğ Uuydururken ’“Pdıınş_l_uk çekmi ( Hiç de öyle de- EIL— Bışmı.’“ ya- Ya. un, — dedim . Bir kere bu sa- Üm bankaya geldi - t ,, Aman, öğle vak a Onunla buluşma - hlu » Onu görece- bile bilmiyordum. — Öyle ise nasıl oldu?. ı""u N kaya, bütün bunları sanâ an- dan k için geldim, olmadı... Bir yan- da öğle yemeğinde seninle karşı ..'WYE ©turup yemek yemek, seni al- K da artık elimden gelmiyecek - e n için, bir işim çıktı, dedim. Neden sanki?.. Söyliyeceklerini, K 'k yerken söyliyemez miydin?. hat xBnmı da düşünmedim, değil.. fa - Okantada, kalabalık bir yerde, her- önünde, seninle bu acı şeyleri ko- k : Nayı, bir türlü göze alamadım. Bel- Nk diye korktum. Bunları konuş- Yemay” her zamanki gibi güle oynıya .“;K yiyecektik. Bunu da içim gö hı, * Senirbüsbütün aldatmış olmamak işim çıktı, dedim; âdeta kaçtım!. .;_'Fakal. gene de yalan söylemiş ol- h;Yırııı evlenecek iki nişanlı gibi ,kqhkıı yemek yeseydik daha mı iyi Ü, ktı?. Bu, bana daha çirkin görün- I Fğki. Fahameti nerede buldun?.. l Sizin bankadan çıkar çıkmaz, he - Orada.. — Seni mi bekliyormuş?... - Bi: i ı'hdmhm“' Zannetmemi, Belki bir ra> Sonra... Söyletme artık beni Sü- heyl qı's"lln için de, benim için de... .qm:cı olsun, ne olursa olsun!, Öğ - & b k isterim, bu felâketin nasıl olup %İiı İ"TİI göktüğünü anlamak hakkım Mi? — Evet ama... .— Söyle, söyle!.. Birdenbire ne oldu, Yaptınız?.. N;isöyliyıceğun, bu işte ...Anladık ki ie h"mlzdın ayrı yaşıyamayız... Me- irbirimizi o kadar seviyormuşuz!.. Ç Olur şey değil... Bunu şimdiye ka- Hü bl—miyordunuı da, hemen buğgün *';Ğıdımz'!.. ». Nasıl diyeyim, bilmem ki... Bu, ğ'ğ"danbm gizliden gizliye doğmuş, .,d.'cln. kendini belli etmeden bugüne "'im: Yaşamış bir sevgiydi!. Sonra se- ©.. *vlenmek lâkırdısı ortaya çıktı. bütgetan onunla da birbirimizden büs- bü'b: âym yaşıyacaktık; birbirimize für tün yabancı olacaktık!.. Bunu gö- lemı Bötmez, ikimiz de bir tek söz söy- %:î anladık ki meğer biz yıllar - ıwn birbirimizi - seviyormuşuz! l Y dediğin gibi öyle kocasından %'“M şöyle dursun, şimdiye ka- T bizim bile anlıyamadığımız, kav - hadığ, Oğimiz, kendi kendimizden sak- dÜ Balı bir sevgi'. Bu, tam son gü- im l oldu.. o gündenberi artık ken- Yimi “lniyorum. Hastayım, deli gibi- Slduyn : SAMiyoruml. Bilmiyorum ne — Peki ama, kaç gündür neden bana in?.. Seviştiğinizi böyle pek şh:h'lımıı olsanız bile, hemen gelip Söylemeli değil miydin?., Bunu anlıyalı, kaç gün oldu ki... &a. Bu yarayı kurcalamak, çok a-| ize böyle gizliden gizliye bağ- h olduğumuzu biz bile yeni öğrendik, diyorum!.. — Kaç gün oldu öyle ise?.. — İki gün!. — İki gün mü?.. Haydi, canım... İna- nılacak şey mi bunlar?.. Yıllardanberi birbiriflizi tanıyorsunuz, o size geliyor, sen onlara gidiyorsun, sık sık görüşü * yorsunuz, konuşuyorsunuz, kim bilir, SA rce başbaşa oturduğunuz oluyor, aranızda böyle için için birbirine bağ lanan bir sevgi doğuyordu, sonra iki gün evveline gelinciye kadar ikiniz de bunu bilmiyordunuz öyle mi?.. Doğru- su çok şalrane!.. Âdeta bir hayal... Bir masa! — Neden olmasın?.. — Eskiden, yüzlerce gene evvel, bel- ki, olabilirdi... Fakat bugün, tanışmak, sevişmek, ayrılmak hepsi en kısa za - manlarda olup biterken bu dediklerine kim inanır?.. — Sen bilirsin, istersen inanma... Süheylâ, acı acı güldü: — Demek ki bu ha tahteşşuur dedikleri hislerden birisi olacak!. Biraz durdu; yüzündeki acılık büs - bütün arttı; gözlerinin etrafındaki çiz- giler büsbülün derinleşti: — Biz ki seninle bir senedenberi bi birimizi seviyoruz. Yahut da sevişti; Bir Gripin almadan evvel ——— Istirabın. ve ağrının en şiddetlisini en kolay, on Ççabuk ve en ucuz geçirme- nin çaresi bir kaşe GRİPİN almaktır, mideyi bormaz, böbrekleri ve kalbi yormaz mizi zannediyoruz. Altı ayaanberi nb şanlıyız... Bu kadar uzun bir deneme- den, bir anlaşmadan sonra arlık ev - lenmeye, ömrümüzün sonuna kadar beraber yaşamaya söz — vermişiz!.. Sonra! iki gün içinde doğan, kendini belli eden bir başka sevgi, birdenbire bir bora gibi patlıyor!. Terazinin bir Bözünde bir senelik bir anlaşma var; öteki gözündeki o iki günlük sevgi, |daha ağır basıyor... Ayıplama, Süheyla, hor görme!.. Belki sana anlatamadım. Ben de an- lamadım ki zaten... Yalnız elimde ol- mıyan bir şey... İki gün içinde beni yı- kan, u: uran, ezen, adetâ büyü gibi, j iş yıldırım gibi bir fılısı — İki gün... Bütün bir hayatın iki gün içinde değişivereceği, bambaşka bir renge gireceği kimin aklına gelir- olduğunu günün birinde bana n oynayacağını hiç düşünme - .. Söyleseler bile inarımazdım!. söylüyorsun?.. Demindenberi günşh- Tayımı sana kendiliğimden saydım, dök- me... Başıma gelenleri ben bile anlı- yamadım, ben bile kavrayamadım, di- (Arkası var) yorum sana. Aldıktan beş dakika — sonra Ucuz - Tesirli - Zararsız GRİPiN icabında günde 3 kaşe alınabilir' kuvvet |, tüm!. Artık büsbütün hakaret etme -| Bahçedeki define £ Bay Nihat Okurer zengin, ayni zaman- da hasis, ayni zamanda da kitap meraklı- sı idi. Her gün işi gücü kitapçı kitapçı do- laşmak.. Saatlerce eski kitapların sahife- lerini çevirmek. Sonra bu kitapları pa - zarlık etmekti. Pazarlık eder, fakat almazdı. Ekseri - yetle kitabın değerinden bir kaç misli aşağı fiat verirdi. Bazan da kitabın değe- rini verir, 'akat kitabın bilmem hangi sa- hifesinde bit yırtık olmasını bahane eder, gene almazdı. Bir gün gene bir kitlapçı dükkânına gir- mişti. Kitapçının tezgâhı üzerinde bir kaç eski kitap duruyurdu. Nihat Okurer bunları görür görmez; kitapçıya sordu: — Mirim bu kitaplar da ne? — Yeni aldım bayım.. Bilmem kaç se- jne evvel ölen bir adamın kitaplarıymış. Ailesi sıkılmış satılığa çıkarmışlar, ben de aldım. — İçlerinde bari iyi şeyler var mı? — Daha bakmadım. Biraz işim var da. — Ne işin var ki?. — Bizde iş mi dedin gırla.. İş çoktur, amma para yoktur.. Hani Anadoludan bir sipariş vermişler. Kütüphanenin arka - sındaki depoda onları hazırlıyacağım. — Ben yabancı müşteri değilim. Sen onları hazırlayıncıya kadar ben bunları |bir gözden geçirsem. — Hay hay olur. Hem dükkân da yal- nız kalmaz. Kitapçı kütüphanenin arkasındaki de - poya çekildi. Nihat Okurer yalnız kaldı. Kitapları birer birer alıyor. Sahifelerini eviriyor, Bazı yerlerini okuyordu. Yarım saat böyle geçti. Daha meşgul olacaktı. Fakat elindeki kitabın kabının iç tarafına yapışık bir kâğıt gözüne çarptı. Dikkat- le baktı. Bu bir plândı. Topkapı surları- nın resmi vardı. Kapıdan çıkıldıktan son- ra karşıya gelen yola doğru bir ok ya- pılmıştı. Ve nihayette yolun üçe ayrıl - dığı yerde bir bahçenin üzerine bir zarp işareti konulmuştu. Plânın altında el yazısile yazılmış bir. yazı gürdü: «Bu kitabı eline geçiren adam, Kendime yapamadığım iyiliği sana ya - payım.. Ben senelerce çalışmış, biraz da hile yapmış, çok para kazanmıştım. Pa - ramın elli bin lirasını bir küp içinde «X» işaretli bahçedeki armut ağacının dibine gömdüm. Talihin varmış. O pa - rayı oradan al!» Bay Nihat Okurer kâğıdı çıkarmak is- tedi, fakat çıkaramadı. Bu sırada da ki- | Hakevleri neşriyatı | ALTAN — Elâziz Halkevi tarafından her ay çıkarılan memleket mecmuasıdır, 26 ncı sa- yısı Jntişar etmiştir. 19 MAYIS — Samsun Halkevinin bu aylık dergisinin yeni sayısında İstiklâl ve İnkılâb adlı bir konferans serisl en kiymetli yazılar- dan birini teşkil etmektedir. Ayrıca Folklör imeelemeleri de ehemmiyetli bir kıymet ta- şımaktadır. MUĞLA — Fantezi bir Kapak tçerisinde ve büyük hacimde Muğla Halkevi tarafından çı- karılan bu dergi; «Kemalizme ald hitaber, «Ağaçlara dair hifzıssıhha», <Hayvan baki- mis, Menteşe oğulları tarihl, gibi mühim mevzular üzerinde değerli yazıları ihtiva et- | mektedir . DIRANAZ — Sinob Halkevinin bu aylık dergisinin son sayısı güzel ve özlü çürleri, yenlliği aşılıyacak mahiyette değerli yazı - ları ihtiva etmektedir. Nakleden: İsmet Hulüsi tapçı dükkâna girdi: — Masıl bayım, kitapları beğendin mi? — Fena değil.. Yok pek te iyi değil ya.. İçlerinden bir tanesini almak istiyorum. — Nafile yere pazarlığa girişip beni yorma,. Şimdiye kadar bir kitap aldığını görmedim ki. — Beni mahçüp etmek için bu sefer a- lacağım.. Söyle hele şunun fiatını, — O nedir bakayım? — Şey ben baktım. Kitapçı elini uzattı. Bay Nihat Oku«- rer kitabı vermek istemiyordu. — Ver yahu, daha parasını vermeden kitaba sahip mi çıktın? —Vereceğiz canım, parasından kim kaçıyor ki.. — Hele şu kitaba bakayım hele. Kitapçı kitabı hemen hemen zorla a- Jabildi. Evirdi, çevirdi. Bay Nihat O - kurerin yüreği titriyordu. — Ya açar da plânı görürse, Ne ise plânı görmeden kitabı Bay O- kurere geri verdi. — Ne istiyorsun bakalım? -< Yirmi lira! — Amma da yaptın ha!.. Bu kitapların topu yirmi lira etmez. — Orası öyle fakat bü kitap eder. Bir de kitaptan anlarım dersin.. Fazla pazarlığa girişmek istemedi: — Tek seni mahçup etmek için yirmi lira veriyor, kitabı alıyorum. Evine döner dönmez tekrar açtı. Plânı bir kere daha gözden geçirdi.. Bütün gece gözüne uyku girmedi. Ertesi sabah er - kenden Topkapıya gitti. Bahçeyi elile koymuş gibi buldu. Bahçenin yüksek dü- varları vardı. Bahçenin sahibi olduğu ha- Hinden belli bir adam kapının önünde ** yarı bir köpeğe yemek veriyordu: — Buraya baksanıza.. — Ne var? — Bu bahçe kimin? — Ne yapacaksın? — Hiç almâk istiyorum da.. — Bahçe benim amma satmam! — İyi para veririm, — Bahçeyi satmak hiç aklımdan geç « memişti. Uzun üzün — konuştuktan — sonra anlaşmışlardı. Bay Nihat Okurer hakiki değeri iki bin lira bile olmuyan bahçeyi yirmi dört bin liraya satın alacaktı. Takrir verilip bahçeye sahip olduğu gün elinde kazma armüt ağacının altını kazdı. Küpü buldu. Titriyen ellerile ka» pağını açtı. Küpte parı kâğıt vardı. Kâğıtta bü; nayi» kelimesi yazılmıştı. * — Neden sonra Bay Nihat Okurer işin aslını öğrendi. Plânı yapıp kitaba yapış- tıran kitapçı idi. Bu sayede hem her gün dükkânına gelen, kendisini iz'aç eden Bay Ökurerden kurtulmuştu. hem yirmi kuruş değeri olmıyan bir kitabı yirmi li raya satmıştı, hem de bu İşi evvelden bi len bahçenin sahibinden bahçenin satış fiatı üzerinden yüzde elli komisyon al « mıştı. Yarınki nushamızda : Günün adamı Yazan: A. Tehâkhov Çeviren: Falk Reremen