- VİTTİHAT hem de bizzat kendileri, Avrupalılar Bibi, Türkiyeyi ve Türkü tanımazlardı. Bunu sonradan anladım. Ve, gene son- Tadan' anladım ki İstanbulun Osmanlı kültürü, ilk teşekkül asırlarında, ek - seriyetle, Türkün eseri değil, soy adla- mını unutmak ve gizlemek mecburiye- tinde kalıp Hasan, Hüseyin, Ayşe Fat- Ma gibi alelâde isimlerle ve «Osmanlır Şıyan Müslümanların, padişah ve ha - , İlfe kullarının eseri olmuştur. Bunlar da ekseriyetle Türke yabancı olan in - sanlardı; bunlar da ve bunların nesil- leri de, yarattıkları kültür de, tıpkı Memleketimizi tanımadıklarından şikâ- Yet ettiğimiz Avrupalılar gibi, Türkiye- Yİ ve Türkü tanımıyorlardı. Rum, Ermeni, Arnavut, Çerkes, her Devi İslâv, bir hayli Macar ve Ulah ve daha bilmem kimlerden mürekkep ola- Tak teşekkül eden ilk İstanbul Osmanlı- ları, İstanbulda (Osmanlı) diye bi Millet vücuda getirmişler ve bı l İmparatarluğun bütün mil lm olarak yaşamışlar ve bu esnada en 2iyade Türke zulüm etmişlerdi. İşte, hikâyesini yaptığım tarihte de bu Os - Manlı unsuru, ya bile bile kasten veya- t da taşıdıkları kültürün verdiği sa- Mimi bir kanaatle her adımda Mus'afa €ma) paşanın karşısına çıkıyor ve onu Yeni bir Milli Türkiye için ortaya attığı ?t&ni prensiplerin hayata ilmesi İŞİnde mütemadiyen iz'aç ediyordu. *Nutuk» okunduğu zaman — görülür ki bu kültürün içinden çıkm:ş olan in- Sanların en vatanperver en temiz- tri ve idealistleri bile, milli ve müsta- kil bir halk Türkiyesi idealini anlamak- Büçlük çekmişler ve uzun zaman, Onun faaliyetlerine karşı mütemadi en- Beller çıkarmışlardır. İneboluda “ manda » hakkındaki fikirler İneboluda — kar: alaştığım ikinel bır Tnesele de manda işi idi. O tarihte ve o Tarihten sonra, tâ Yunan ordusunun Hhasına kadar İstanbul münevve: hin mütemadiyen üzerine düştük Türkiyeyi kurtarmak & fin, onu büyük bir devletin mandası Hltina koymaktı. O sırada Avrupa *Müstemleker nin ismini değişlirmiş, îhl manda diye bir isim — vermişti. hebolunun yerli müneyverleri, Türk Tjuvaları ile yaptığım ilk temaslar- & gördüm ki, İstanbul münevverleri- .f" Pek çoğunun taraftar olduğu bu fi- *T onun için tamamen yabancı, tama- k"len gayri makul bir şeydi. Müstemle- * Olmayı bir türlü zihinleri kabu: ede- Miyordu. Efendi olarak yaşamış ve e- 'l:"di olarak asırlarca mücadele etmış T Milletin, müstemleke olmayı kabul Şimesi imkânsızdı. İnebolunün — halis Tk münevverleri, İstanbulün ulema - Ve ukalasının böyle bir fikre nasıl aklarını bir türlü anlamıyorlardı. Bu satırları edebiyat olarak yazmı - & Tum. Bunlar benim hatıramda çok iyi Mühafaza ettiğim sadık müşahedele * Bo it. İçinde en küçük bir mübalâğa z fur, İstiklâl mücadelesinin ilk dev- luı.de Türk halk kütleleri ile İstanbu- ..daoıııııılı münevverleri arasında ne T kuvvetli bir fikir ve duygu teza- filunduğunu göstermek için bence *€saslı noktalardır. luda maneviyatımız artmıştı "Ylb İnğbnlu bize kuvvet vermişti! İs- tüş ) ile Anadolu arasındaki bu gö - tah, Ve anlayış farkının her nevi hayat Asındaki tezahürleri üzerinde mu- h*ğş:'_le.x yaparak, bunların tarihi se - ni arıyarak, o günkü şartlar j » İttihat ve Terakkide on sene 14 üncü kısım VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Anadolu köyleri yol istemiyorlardı, çünkü eski devrin hükümetlerinden uzak kalmayı kâr sayıyorlardı rimdeki gençlerle birlikte Kastamonu yolunu tuttuk, Her adımda yeni bir şey öğreniyorduk. Meselâ, öğrendikleri zin arasında şu da yardı: İnebolu ile Kastamonu arasında mevcud olan şose- nin geçtiği yerler, bu iki şehr. birbiri- ne bağlıyacak olan yolun tabil çizgisi- ni takib etmiyordu. Yol daha dolaşık, uzun ve ârızalı bir araziden geçerken öte tarafta daha kısa, daha düzgün biz güzergâh bulunuyormuş. Neden böyile olmuş diye merak ettiğimiz zaman öğrendik ki öteki güzergâh üÜzerinde bulunan köylüler «biz yol istemeyiz'» diye isyan etmişler, onun üzerine yol da bugünkü güzergâhtan geçirilmiş! Yol istenmez mi? 'Yol istememek olur mu? Bunu bizim kafamız kolay anlamaz, Nitekim, bir za- manlar Arnavut'lar da eyol istemeyiz'» diye etmişler, biz İstanbulda ip - tidailiğin bu derecesi karşısında hayret etmiş ve gülmüştük. Halbuki, yoj iste- Içmdeki âmilleri tahlil ederek berabe - memeği alelâde bir iptidailik ile öl -| Çüp işinsiçinden çıkmanın doğru olma- ğını anlamak güç değildi. Halk yolu mişti; çünkü yol oniara ü - meti yaklaştırıyordu. Onlar da ü - mete yakın olmaktan asia hoşnud de gillerdi. Arnavutlukta yol istemiyen - ler, Osmanlı devletini malikâneler: içi ne sokmak istemiyen derebeyleri ise burada da Türk halkı idi. Bu halk, Os: m vletinin vletii ASP Galatada Yenicami caddesinde eski 6- No, 47 SON POSTA nüfuz dairesinden ne kadar uzak ya - şarsa kendisini o kadar rahat hissedi - Yör ve bunun için de devleti kendisine yaklaştıracak olan yolun kendi muhi - tinden geçmemesini temin etmek üze- Te muhalefet gösteriyor ve hattâ isyan ediyordu! İneboludan Ankaraya yaptığımız se- yahat içinde her adımda göze çarpan bir Şey vardı:. Kastamonu vilâyeli, milli Mücadeleyi ruhan tutmak bakımından Çok kuvvetli idi. Bu muhitte itilâfcı de- nilen tip parmakla gösterilecek kadar az, buna mukabil, ittihatcılık gayet köklü ve kuvvetli idi; bunun sebebini anlamak da bence müşkül değildi. Kası tamonuda ittihat ve terakkinin bir mu- rahhası mes'ulü vardı ki kendisi haki- *katen kâmil bir insandı: Hasan Fehmi Hoca, Hasan Fehmi Efendi Onu, ben Üsküdar idadisinden tanı- |Fm; meşrutiyetin ilk senesinde ben bııl adiye edebiyat hocası olarak geldi - ğim zaman orada ulümu diniye ve ara- bi hocası olarak, gayet koyu softa ruhu taşıyan sayılı mürtecilerden — bir zat vardı. İdadi sultaniye tahvil edildiği zaman ben edebiyat ve felsefe hocası Joldum v rabi ve ulümü dini- olduğunu gör * İdüm. Hasan Fehmi efendi ismini taşı - 'an yeni haca, başı sarıklı bir medre- (Arkası var) Çünkü ASPİRİN seneler- denberi her türlü soğukalı ıklarına ve ağrılara karşı. tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu ' isbat etmiştir. İRİ Nü tesirinden emin olmak için lütfen GĞ marka- sına dikkat ediniz. İstanbul Defterdarlığından 8 yeni 6 sayılı zemininde sol cihetinde girinti küçük iki depo ile üstünde bır oda ve balkonu müştemil dükkânın ha- zineye ait ve 6375 lira muhammen kıymetli 16 hissede 3 hissesi 4/6/987 cuma günü saat 14 de peşin para ve kapalı zarf üusulile satılacaktır. Satış bedeline istik- razı dahili ve 96 5 faizli hazine tahvilleri kabul olunur, Taliplerin © 7,5 pey ak- çelerini yatırarak hazırlıyacakları müh; ürlü zarfları atırma saatinden bir saat evveline kadar defterdarlık Mi!li Emlâk Müdürlüğünde müteşekkil sutış komis- yonuna müracaatları. (2824) — (M.) Dilencînin Sayfa 9 Mirası Çeviren : F. Varal Nis noterinden mektup geldiği vakit| yı düşündükçe içi sızlıyordu. Emile: <A Claire Forson sevincinden sıçramadı, fa- kat kocası âdeta çıldırıyordu. — Sana noterden mektup geldi! Her - mance teyzenin mirasına konacaksın! Hem de tamamına, çünkü onun yer yü- zünde biricik akrabası sen kaldın. Bı - raktığı parayı ne kadar tahmin ediyor - sun? — Bilmem ki... — Bavulunu hazırla. Hemen Nise gi- deceksin. — Notere yazıp meseleyi anlayıver - sen ne olur?.. Emile Farson omuz silkti. Hayır, her şeyi yakından görmek, kıymetli eşyayı, esham ve tahvilâtı not etmek İâzımdı. Belki bina ve arazi de kalmıştı. O zaman bunları gezmek, kiracı ve çiftçileri tanı- mak doğru bit'hareket olurdu. Emile co- şup duruyordu. Claire onu teskin etmek istedi: — Biliyor musur, sevgilim, hemen bü- yük hüly zenin zengin olduğunu tahmin etmiyo - İrum. Noterden mektup gelmesi hiç bir şey ifade etmez. Dört sandalye ile bir |masaya da miras derler. Emile karısını dinlemiyordu bile. — Nasıl, Hermance teyze zengin ol - maz olur mu? Zavallı annenin bir para meselesinden onunla darıldığını sen ken- din söylemedin mi? Annende metelik ol- madığına göre para meselesi çıkması için Hermance teyzede mangır bulunması lâ- zım! Doğru, iki kız kardeşin para mesele- sinden kavga ettiklerini Claire söylemiş- Ü. Emile ilâve etti: — Parasız bir kimse Niste yaşıyabilir mi? Gerçi Hermance teyze Niste otu - rurdu. * 'Yalnız genç kadının kocasına hiç bir zaman söyliyemediği bir nokta vardı! E- vet, Hermance teyze bütün sene işsiz güçsüz Nis sokaklarında dolaşırdı, fakat gelenden geçenden dilenmek için! Claire, Hermance teyzeyi sade bir de- fa görmüştü. O zaman daha çok küçük - tü, annesine elini uzatmak için kolunu havaya kaldırmak mecburiyetinde kal- dığı bir yaşta. Fakat bu hatıra hafızasın- dan bir daha çıkmamıştı. Claire, annesi- nin bağırdığını, Hermance teyzenin dur- madan başıni salladığını pek iyı hatırh - yordu. Dilenci, kız kardeşine: e— Kızın mı? diye sormuş ve sonra çocuğa dönerek: «— Ne de güzel!.. diye ilâve etmişti. Bu sırada küçük Claire'i okşamıştı da. Fakat çocuğun başını okşıyan o eli bir kaç saniye sonra bir çifte uzatmış ve: «— Ne olur, ihtiyara bir sadaka..» di- ye dilenmişti. Claire'in hâlâ gözünün önünde idi: An- nesi hiddetle öbür tarafa dönmüş ve kü- çük çocuk ta, dilencinin elinin değdiği yerlerde derisinin yandığını hissetmişli, Bunun için kocasına ne biçim akraba- ları olduğunu söyliyememiş ve sadece: «— Hermance teyze Niste oturur, de - mişti. Annemle kavgali olduklarından kendisini hiç gidip görmeyiz » Zavallı Emile de şimdi bir sürü hülya kuruyordu... * *« Claire öğle vakti Nise vardı. Seya - hat güzel geçmişti, fakat sarfettiği para- | franklık çiçek! Hayır, bu kâfi değil.. Bir da yer etmiş, «dilenci» kelimesi aklın -| tık ikinci mevki bilet alabilirsin, mirast konacak değil miyiz?» demişti. Fakat ina san Farsonlar kadar fakir olunca böylü bir masrafa girmek ne kadar budalalılğı tı. Bunun önüne geçebilmek için ise ver ziyeti itiraf lâzımdı. Claire, Hermancâ teyzenin kim olduğunu söylemek iste e mişse de bir türlü eçsaret edememiştit «Dilenci» kelimesini telâffuz etmeğe mur vaffak olamıyordu. Noterlik saat ikiye kadar kapalı idi Genç kadın, teyzesinin oturduğu eve gite ti, Burası, Claire'in tahmin ettiği gibi idit Küçük, fakir bir oda, bir kaç kırık is e kemle, bir tahta yatak, kirli bir iki çae nak çömlek, Genç kadın dişlerini sıkarak: — İşte konduğumuz miras! diye söye lendi. İkinci mevki bilet parası gözünde büş bütün büyüdü, »« Yarım saat sonra noterlikten çıkar« ken hayret içinde idi: Hermance teyze notere 137,865 frank yatırmıştı!.. Nisteri o kadar zengin yabancı geçer ki... Bun- lar bir kaç franka bakmazlar bile, Het« Tmance teyze ise elli senedir dileniyordu... Claire iki türlü hiz altında eziliyordu: Bu para ile zavallı hayatları sona erecek, geniş nefes alabileceklerdi; fakat bu ser« vet dilene dilene vücuda gelmişti. Lâkin zaman geçtikçe genç kadının u. tanması azalıyor, sevinci çoğalıyordu. Mezarlığa giderek Hermance teyze « nin kabrini buldu. Zavallı kadının ba « şına tahta bir haç konmuş ve sadece is- mi yazılmıştı: Fakir mezarı bu kadar 0- Turdu. Bir çiçek değil, bir dal olsun ge « tiren olmamıştı. Gerçi ihtiyar dileşciye karşı belediye lütüfkâr davranmış ve ce- naze masarifini üzerine almışlı. Fakat ne de olsa çiçek başka şeydi: Çiçek, bir ölüs ye yakışan biricik zeynetti. Claire kendi kendine: «— İyi ki gelmişim, dedi. Zavallı tey « zeye kocaman bir buket yaptırırım'» Utanması bitmiş, neşeden başka bit şey kalmamıştı. Çekingen, fakat sonsuz bir minnettarlıkla dolu bir neşe!.. Bi Evet, genç kadın ihtiyarın mezarına kucak dolusu çiçek düşiyecekti; beş yüz franklık çiçek! Hayır, bu da kâfi değil... Kâfi değil, çünkü fazla. Tam manasile bu da değil. Claire birdenbire Hermance teyzenin hayatını düşündü; ihtiyar kadın hiç bir zaman para sarfetmemiş, sade el uzatmıştı... ” Eğer Nis şehrinin haricinde bulunan bu küçük mezarlık boş olmasaydı, genç bir kadının her mezar önünde diz çöküp bir' * & şeyler fısıldadığı, her çelenkten bir çiçek — kopardığı ve her tarafı dolaştıktan sonra, bir bir topladığı çiçeklerle vücuda ge « tirdiği kucak dolusu bir buketi fakir ih- tiyarın kabrine döktüğü görülürdü. Bu kadın Claire'di. İhtiyarın en hoşuna gidecek bir hare kette bulunduğundan emin olarak, son defa olmak üzere Hermance teyze namı- na dileniyordu.. Yarınki nushamızda : Acaba kime benziycrdu? Yazan: Leonid Lenç Rusçadan çeviren: Alaz