Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
—w T SON POSTA W İttihat ve Terakkide on sene İd üncü kısım İTTİHAT VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçtılar, nasıl öldüler ? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Nim f7 —— Anadolu köyleri yol istemiyorlardı, çünkü eski devrin hükümetlerinden uzak kalmayı kâr sayıyorlardı hem de bizzat kendileri, Avrupalılar gibi, Türkiyeyi ve Türkü tanımazlardı. Bunu sonradan anladım. Ve, gene son- Tadan' anladım ki İstanbulun Osmanlı kültürü, ilk teşekkül asırlarında, ek - seriyetle, Türkün eseri değil, soy adla- Tiını unutmak ve gizlemek mecburiye- finde kalıp Hasan, Hüseyin, Ayşe Fat- Ma gibi alelâde isimlerle ve «Osmanlı» Unvanile yalnız siyasi bir milliyet ta - Şiyan Müslümanların, padişah ve ha « |life kullarının eseri olmuştur. Bunlar da ekseriyetle Türke yabancı olan in - sanlardı; bunlar da ve bunların nesil- leri de, yarattıkları kültür de, tıpkı Memleketimizi tanımadıklarından şikâ- Yet ettiğimiz Avrupalılar gibi, Türkiye- Yi ve Türkü tanımıyorlardı. Rum, Ermeni, Arnavut, Çerkes, her Nevi İslâv, bir hayli Macar ve Ulah ve daha bilmem kimlerden mürekkep ola- Tak teşekkül eden ilk İstanbul Osmanlı- ları, İstanbulda (Osmanlı) diye bir Millet vücuda getirmişler ve bununla imparatorluğun bütün milletlerine hâ- im olarak yaşamışlar ve bu esnada en Ziyade Türke zulüm etmişlerdi. İşte, ikâyesini yaptığım tarihte de bu Os - Manlı unsuru, ya bile bile kasten veya- Ut da taşıdıkları kültürün verdiği sa- Mimi bir kanaatle her adımda Mus'afa €ma|l paşanın karşısına çıkıyor ve onu Yeni bir Milli Türkiye için ortaya attığı Yeni prensiplerin hayata geçirilmesi İşŞinde mütemadiyen iz'aç ediyordu. ki bu kültürün içinden çıkmış olan in- San_larm en vatanperverleri, en temiz- "Ti ve idealistleri bile, milli ve müsta- kil bir halk Türkiyesi idealini anlamak- Büçlük çekmişler ve uzun bir zaman, Onun faaliyetlerine karşı mütemadi en- Beller çıkarmışlardır. İneboluda “ manda »» hakkındaki fikirler İneboluda karşılaştığım ikinci bır Mesele de manda işi idi. O tarihte ve © (arihten sonra, tâ Yunan ordusunun Mmhasına kadar İstanbul münevverleri- hin mütemadiyen üzerine düştükleri U dava, güya Türkiyeyi kurtarmak i- Sin, onu büyük bir devletin mandası a]hpa koymaktı. O sırada Avrupa *Müstemleke» nin ismini! değiştirmiş, -i şna manda diye bir isim — vermişti. hebolunun yerli münevverieri, Türk TJuvaları ile yaptığım ilk temaslar- 4 gördüm ki, İstanbul münevverleri- nfn Pek çoğunun taraftar olduğu bu fi- İf onun için tamamen yabancı, tama- l'?en Bayri makul bir şeydi. Müstemle- 'Yordu. Efendi olarak yaşamış ve e- di olarak asırlarca mücadele etmış T milletin, müstemleke olmayı kabul şür_mesi imkânsızdı. İnebolunün — halis k Münevverleri, İstanbulun ulema . : Ukalasının böyle bir fikre nasil ya- aŞtıklarını bir türlü anlamıyorlardı. Bu satırları edebiyat olarak yazmı - —:î“m. Bunlar benim hatıramda çok iyi -.mlâ?faza ettiğim sadık müşahedele - e îğkâellr. İstiklâl mücadelesinin ilk dev- B Türk halk kütleleri ile İstanbu- | anlı münevverleri arasında ne ür kuvvetli bir fikir ve duygu teza- Ulünduğunu göstermek için bence €saslı noktalardır,. Sboluda maneviyatımız artmıştı *« İnebolu bize kuvvet vermişti! İş- tüş :1 ile Anadolu arasındaki bu gö - Sap, © anlayış farkının her nevi hayat İsındaki tezahürleri üzerinde mu- hey Ese_]eır yaparak, bunlarm tarihi se - “Tini arıyarak, o günkü şartlar i - € olmayı bir türlü zihinleri kabu; ede- | İçinde en küçük bir mübalâğa | çindeki âmilleri tahlil ederek berabe - rimdeki gençlerle birlikte Kastamonu yolunu tuttuk, Her adımda yeni bir şey öğreniyorduk. Meselâ, öğrendiklerimi- zin arasında şu da vardı: İnebolu ile Kastamonu arasında mevcud olan şose- nin geçtiği yerler, bu iki şehr. birbiri- ne bağlıyacak olan yolun tabii çizgisi- ni takib etmiyordu. Yol daha dolaşık, uzun ve ârızalı bir araziden geçerken öte tarafta daha kısa, daha düzgün bir güzergâh bulunuyormuş. Neden böyie olmuş diye merak ettiğimiz zaman öğrendik ki öteki güzergâh üzerinde bulunan köylüler «biz yol istemeyiz!» diye isyan etmişler, onun üzerine yol da bugünkü güzergâhtan geçirilmiş! Yol istenmez mi? Yol istememek olur mu? Bunu bizim kafamız kolay anlamaz. Nitekim, bir za- manlar Arnavut'lar da «yol istemeyiz!'» diye isyan etmişler, biz İstanbulda ip - tidailiğin bu derecesi karşısında hayret etmiş ve gülmüştük. Halbuki, yoj iste- memeği alelâde bir iptidailik ile öl - çüp işiniçinden çıkmanın doğru olma- dığını anlamak güç değildi. Halk yolu istememişti; çünkü yol oniara hükü - meti yaklaştırıyordu. Onlar da hükü - mete yakın olmaktan asia hoşnud de gillerdi. Arnavutlukta yol istemiyen - ler, Osmanlı devletini malikâneler! içi- İne sokmak istemiyen derebeyleri ise «Nutuk» okunduğu zaman görülür' nüfuz dairesinden ne kadar uzak ya - şarsa kendisini o kadar rahat hissedi - yoör ve bunun için de devleti kendisine yaklaştıracak olan yolun kendi muhi - tinden geçmemesini temin etmek üze- re muhalefet gösteriyor ve hattâ isyan ediyordu! İneboludan Ankaraya yaptığımız se- yahat içinde her adımda göze çarpan bir şey vardı:. Kastamonu vilâyeti, milli mücadeleyi ruhan tutmak bakımından çok kuvvetli idi. Bu muhitte itilâfcı de- nilen tip parmakla gösterilecek kadar az, buna mukabil, ittihatcılık gayet köklü ve kuvvetli idi; bunun sebebini janlamak da bence müşkül değildi. Kase tamonuda ittihat ve terakkinin bir mu- rahhası mes'ulü vardı ki kendisi haki- 'katen kâmil bir insandı: Hasan Fehmi Hoca, Hasan Fehmi Efendi Onu, ben Üsküdar idadisinden tanı- Tım; meşrutiyetin ilk senesinde ben bu idadiye edebiyat hocası olarak geldi - ğim zaman orada ulümu diniye ve ara- bi hocası olarak, gayet koyu softa ruhu taşıyan sayılı mürtecilerden bir zat vardı. İdadi sultaniye tahvil edildiği zaman ben edebiyat ve felsefe hocası oldum ve bir gün arabi ve ulümu dini- ye hocasının değişmiş olduğunu gör - düm. Hasan Fehmi efendi ismini taşı - burada da Türk halkı idi. Bu halk, Os-/yan yeni hoca, başı sarıklı bir medre- manlı devletinin teşkilâtının tesir ve 'se adamı idi. (Arkası var) —<- " Ğ BA y A YER ASP spirin ? Çünkü ASPİRİN seneler- denberi her türlü soğukalı gınlıklarına ve ağrılara karşı tesiri şaşmaz bir ilâç olduğunu isbat etmiştir. İR I N in tesirinden emin olmak için lütfen © marka- sına dikkat ediniz. İstanbul Defterdarlığındarnı Galatada Yenicami caddesinde eski 6-38 yeni 6 sayılı zemininde sol tihetinde girinti küçük iki depo ile üstünde bir oda ve balkonu müştemil dükkânın ha- zineye ait ve 6375 lira muhamrmen kıymetli 16 hissede 3 hissesi 4/6/9237 cuma günü saat 14 de peşin para ve kapalı zarf usulile satılacaktır. Satış bedeline istik- razı dahili ve 9& 5 faizli hazine tahyilleri kabul olunur. Taliplerin 4 7,5 pey ak- çelerini yatırarak hazırlıyacakları mühürlü zarfları atırma saatinden bir saat evveline kadar defterdarlık Milli Emlâk Müdürlüğünde müteşekkil satış komis- yonuna müracaatları. (2824) ________ (M.) Sayfa 9 p Nis noterinden mektup geldiği vakit Claire Forson sevincinden sıçramadı, fa- kat kocası âdeta çıldırıyordu. — Sana noterden mektup geldi! Her - mance teyzenin mirasına konacaksın! Hem de tamamına, çünkü onun yer yü- zünde biricik akrabası sen kaldın. Bı - raktığı parayı ne kadar tahmin ediyor - sun? — Bilmem ki... — Bavulunu hazırla. Hemen Nise gi- deceksin. — Notere yazıp meseleyi anlayıver - sen ne olur?.. Emile Farson omuz silkti. Hayır, her şeyi yakından görmek, kıymetli eşyayı, esham ve tahvilâtı not etmek lâzımdı. Belki bina ve arazi de kalmıştı. O zaman bunları gezmek, kiracı ve çiftçileri tanı- mak doğru bir"hareket olurdu. Emile co- şup duruyordu. Claire onu teskin etmek istedi: — Biliyor musun, sevgilim, hemen bü- yük hülyalara kapılma. Hermance tey- zenin zengin olduğunu tahmin etmiyo - rum. Noterden mektup gelmesi hiç bir şey ifade etmez. Dört sandalye ile bir masaya da miras derler. Emile karısını dinlemiyordu bile. — Nasil, Hermance teyze zengin ol - maz olur mu? Zavallı annenin bir para meselesinden onunla darıldığını sen ken- din söylemedin mi? Annende metelik ol- madığına göre para meselesi çıkması için Hermance teyzede mangır bulunması lâ- zım! Doğru, iki kız kardeşin para mesele- sinden kavga ettiklerini Claire söylemiş- ti. Emile ilâve etti: — Parasız bir kimse Niste yaşıyabilir mi? Gerçi Hermance teyze Niste otu - rurdu. * Yalnız genç kadının kocasına hiç bit zaman söyliyemediği bir nokta vardı! E- vet, Hermance teyze bütün sene işsiz güçsüz Nis sokaklarında dolaşırdı, fakat gelenden geçenden dilenmek için! Claire, Hermance teyzeyi sade bir de- fa görmüştü. O zaman daha çok küçük - tü, annesine elini uzatmak için kolunu havaya kaldırmak Mecburiyetinde kal- dığı bir yaşta. Fakat bu hatıra hafızasın- da yer etmiş, «dilenci» kelimesi aklın - dan bir daha çıkmamıştı. Claire, annesi- nin bağırdığını, Hermance teyzenin dur- madan başını salladığını pek iyı hatırlı - yordu. Dilenci, kız kardeşine: «— Kızın mı? diye sormuş ve sonrâ çocuğa dönerek: «— Ne de güzel!..» diye ilâve etmişti. Bu sırada küçük Claire'i okşamıştı da. Fakat çocuğun başını okşıyan o eli bir kaç saniye sonra bir çifte uzatmış ve: «— Ne olür, ihtiyara bir sadaka...» di- | ye dilenmişti. Claire'in hâlâ gözünün önünde idi: An- nesi hiddetle öbür tarafa dönmüş ve kü- çük çocuk ta, dilencinin elinin değdiği yerlerde derisinin yandığını hissetmişli. Büunun için kocasına ne biçim akraba- ları olduğunu söyliyememiş ve sadece: «— Hermance teyze Niste oturur, de - mişti. Annemle kavgalı olduklarından kendisini hiç gidip görmeyiz.» Zavallı Emile de şimdi bir sürü hülya kuruyordu... * « Claire öğle vakti Nise vardı. Seya - hat güzel geçmişti, fakat sarfettiği para- ın ikâyelerâ Ş Dilen,cinin Mirası Çeviren : F. Varal yı düşündükçe içi sızlıyordu. Emile: <Ate tık ikinci mevki bilet alabilirsin, mirasgi konacak değil miyiz?» demişti. Fakat ina san Farsonlar kadar fakir olunca büylü bir masrafa girmek ne kadar budalalılğı tı. Bunun önüne geçebilmek için ise vags ziyeti itiraf lâzımdı. Claire, Hermancü teyzenin kim olduğunu söylemek iste e mişse de bir türlü cesaret edememişti! «Dilenci» kelimesini telâffuz etmeğe mur vaffak olamıyordu. Noterlik saat ikiye kadar kapalı idk Genç kadın, teyzesinin oturduğu eve git« ti. ' Burası, Claire'in tahmin ettiği gibi idit Küçük, fakir bir oda, bir kaç kırık is « kemle, bir tahta yatak, kirli bir iki çâ« inak çömlek. Genç kadın dişlerini sıkarak: — İşte konduğumuz miras! diye söy- lendi. İkinci mevki bilet parası gözünde büs: bütün büyüdü. * « Yarım saat sonra noterlikten çıkar- ken hayret içinde idi: Hermance teyza notere 137,865 frank yatırmıştı!.. Nisteri o kadar zengin yabancı geçer ki... Bun« lar bir kaç franka bakmazlar bile., Her-« mance teyze ise elli senedir dileniyordu.., Claire iki türlü his altında eziliyordu! Bu para ile zavallı hayatları sona erecek, geniş nefes alabileceklerdi; fakat bu ser« vet dilene dilene vücuda gelmişti. Lâkin zaman geçtikçe genç kadının u. tanması azalıyor, sevinci çoğalıyordu. Mezarlığa giderek Hermance teyze « nin kabrini buldu. Zavallı kadının ba « şına tahta bir haç konmuş ve sadece İ$« mi yazılmıştı: Fakir mezarı bü kadar - lurdu. Bir çiçek değil, bir dal olsun ge « tiren olmamişti. Gerçi ihtiyar dilerciye karşı belediye lütüfkâr davranmış ve ce- naze masarifini üzerine almıştı. Fakat ne de olsa çiçek başka şeydi: Çiçek, bir ölü« ye yakışan biricik zeynetti. Claire kendi kendine: «— İyi ki gelmişim, dedi. Zavallı tey » zeye kocaman bir buket yaptırırım!'> Utanması bitmiş, neşeden başka bin şey kalmamıştı. Çekingen, fakat sonsuz bir minnettarlıkla dolu bir neşe!.. Evet, genç kadın ihtiyarın mezarına kucak dolusu çiçek döşiyecekti; beş yüz franklık çiçek! Hayır, bu kâfi değil... Bir franklık çiçek! Hayır, bu ı_ia kâfi değil... Kâfi değil, çünkü fazla. Tam manasile bu da değil, Claire birdenbire Hermance teyzenin hayatını düşündü; ihtiyar kadın hiç bir zaman para sarfetmemiş, sade el uzatmıştı... z Eğer Nis şehrinin haricinde bulunan bu küçük mezarlık böş olmasaydı, genç bir. kadının her mezar önünde diz çöküp bir' şeyler fısıldadığı, her çelenkten bir çiçek kopardığı ve her tarafı dolaştiktan sonra, bir bir topladığı çiçeklerle vücuda ge « tirdiği kucak dolusu bir buketi fakir ih- 'tiyarın kabrine döktüğü görülürdü. Bu kadın Claire'di. İhtiyarın en hoşuna gidecek bir hares kette bulunduğundan emin olarak, son defa olmak üzere Hermance teyze namı- na dileniyordu... Yarınki nushamızda : Acaba kime benziycrdu? Yazan: Leonid Lenç Rüusçadan çeviren: Alaz A T A BAA Yüti l Ft a !