aV. K | SON POSTA Mayıs 26 Bir evlenme davası Kadın “ Nobar benim kocamdır ,, diyor, Nobar da “ Hayır evlenmedik ,, diye inkâr ediyor İstanbul birinci cezada, iki kadınla, iki | güneşlettirmek üzere dükkânınır. önüne erkek aleyhine muhtelif maddelere göre | çıkarmış. Bu sırada, fırsatı ganimet bilen açılan bir davanın duruşması başlamıştır. | Agop oğlu Civani, içeriye girmiş ve çek- Davacı, Nöbar isminde biridir. Dava| meceyi çekip içinden 25 Hira alarak ka- edilenler de, Yeranti, isimli kadınla kız| çarken, görülmüş, yakayı ele vermiş! kardeşi Siranuş, bunlardan başka Kara-| Bu iddia ile, meşhut suç kanununa gö- betle Agoptur. re dördüncü cezaya verilen Agop oğlu Davanın açılış şekline nazaran, Yeran- | Civani, 4 ay hapse mahküm edilerek, tev- ti, evli olmadığı halde Nobarla evli ix:ıiş kif olunmuştur. gibi iddiada bulunarak bu yolda nüfus i ildi kâğıdı çıkarttırmıştır. Kız kardeşi Sira- H?mı' Yllsu' adhy.,. verildi nuş, Karabet ve Agop ta, Yerantınin No- Dün sabah saat altı buçukta, bir sene barla evli olduğuna dair yalan yere şa-| Kadar evvel işten çıkarıldığı için muğ- hitlik etmişlerdir. Diğer taraftan Yerantı | Per olan Sirkeci istasyon hamallarından ile Siranuş, Üsküdar nüfusunda hyıd;ı'““"’- kendisini işten çıkarmağa sebep bulunmalarına rağmen, güya hiçbir yer- | olarak tanıdığı kâtip Hasanı, Yemiş civa- de kayıdlı değillermiş gibi müracaatta rında, Hasırcılarda, yolunu bekl#erek bulunarak, Beyoğlu nüfus memurluğun- sustalı bir çakı ile altı yerinden ağır ya- da yaşlarını dokuzar, onar sene küçült- | "alamıştı. türmüşler ve bu suretle nüfus kâğıdı al-| — Hasanın, bilhassa göğsündeki üç yara mışlardır. Aleyhlerindeki iddia, hulâsa ehemmiyetlidir. Hastaneye — yatırıldığı olarak, budur. zaman hayatından pek ümit olmuyan Ha- Kendilerine gelince, Yeranti «nasıl ev- | sanın sıhhi vaziyeti, tehlike henüz tama- li değiliz? Biz, Nobarla evliyiz. Tekirda- | men atlamış olmamakla beraber, dün ak- ğında evlendik. Kaydımız mı? Kaydımız| şama doğru salâh kesbeder gibi bir hal yoktur hiçbir yerde?» diyor. almıştır. Siranuş, <elbette» diyor «Marko, kız| Carih Yusuf, dün akşam üstü polisçe kardeşim Yerantinin kocasıdır. Bizim / adliyeye götürülmüş ve müddelumumi- kaydımız mı? Kaydımız yoktur!» likçe istintak dairesine yollanmıştır. İkin- Karabet, <Yeranti ile Nobar 1915 se-| ci sorgu hâkimi Mahir tarafından sorgu- nesi ağustosunun 22 inci pazar günü Te-| ya çekirlerek, tevkif edilmiştir. kirdağında Takavor kilisesinde evlenmiş- | —Yusuf, suçunu büsbütün inkâr etme- lerdir. Ben de şahitlik etmişimdir!» de-| mekle beraber, kendisini mazur göster- mektedir. Agop ta: <İkimiz beraberdik, | mek düşüncesile, müdafaa sebebi de or- gördüğümüze şahitlik etmişizdir!, diye-| taya atmış, şöyle demiştir: rek, aynı ifadeyi tekararlıyor. — 11 aydır işsiz dolaşıyordum. Aç, Bu cevaplara karşı, davacı Nobarın | billâç kalmıştım. Zaruret çekiyordum. avukatı «beraber yaşamışlarsa da, evlen-| Hasana tekrar işe alınmam, ne olursa ol- memiılıxd.i.r: Kadın, müvekkilim Nobar- | sun bana iş verilmesi maksadile yalvar- dan habersizce evlilik kâğıdı çıkarmış- | dım. O ise, buna karşı hiddet ve şiddet tır. Nasıl evlenmiş olabilirler, ki 1915 bü-| gösterdi. Hattâ, baston kaldırıp vurmağa Yük harb senesi idi. Orası memnu mınta-| davrandı. Ben de o sırada ... kendimi kaydı. Hıristiyanlar, oradan uzaklaştırıl- | kaybettim ve... nı!ılıniı.hHlç Ğ ::m: Tetiı;:âı:dı" Dİ-| —Yusuf, bundan sonra ne olup bittiğini kâhları kıyılmış BU göste- | hatırlıyamadığını söylemektediri rir, ki söyledikleri asılsızdır!» mukabele- İmralı adasına gönderilecek sinde bulundu. Buna karşı da şu cevabı aldı: <Hiristi- ' n mahkümlar Bursadan bildirildiğine göre Bursa yanların oradan uzaklaştırılması, 1915 eylülünün 2? inci günü başlamıştır. Hal- buki nikâhın kıyıldığı tarih, ağustosun | ceza evinden İmralı adasına 100 mah - am.oımummv. küm gönderilecektir. Heyet, müddeium! isteğile tehcir i ğ başlangıcı tarihinii' Tetilâmile resmen | Kaçakçılığın men'i hakkındaki tahkikini ve şahitlerin çağırılmasını ka- kanun Ankara 25 (Hususi) — Kaçakçılı - ğın men' ve takibi hakkındaki kanu - nun bazı maddelerinin değiştirilmesi tarlaştırdı. Üç hırsız tevkif edildi için hazırlık ilerlemiştir. Projeye yeni hükümler ilâve edilmektedir. Vaktile kapalı çarşıda hırsızlık etmek- ten suçlu olarak yakalanan Mehmet is- mindeki bir genç, müddetini bitirip çık- tıktan sonra, gene yakalanmıştır. Kendi- sile beraber, Mehmet ve Yusuf isimle- Ri v 4: St gel Sülülderlek Ankarada bir doğum faci Şimdi de bunların, iş birliğle Savanın | — Ankara 25 (Hususi) — Demir Fırka dükkânını ve Belkisin evini soydukları, |mahallesinde bir doğum faciası olmuş, tahkikat mevzuudur. Emine isminde bir kadın doğururken Birinci sorgu-hâkimi Rahmi, dün üçü-|ebelik eden Raşit kızi Halime kadının nü de sorguya çekerek, haklarında tev- | barsaklarını kopararak ölümüne sebe- kif müzekkeresi kesımiştir. biyet vermiştir. Adliye Halime bak - kında takibata başlı Açıkgöz hırsiz mahküm oldu — Giçicmasız ebelik yaptığı Nişantaşında kasap Pandeli, çocuğunu | tır. 4 GÖNÜL İŞLERİ: Okuyucularıma meldede bafif bir'aaneaı başlayınca ka » Tar değişir, engin deniz, yeşil ova, be- Cevaplarım yaz örtülü masa gözde tüter. Pendikte oturan bir okuyucum Bay ai A, Y.): ŞD n «Dertli Gülmez» imzasile mektüp «Genç bir kızla tanışmış, sevişmiş, evlenecekmiş, fakat arada küçük bir Ahtilâf çıkmış, şimdi iki eli böğründe: — Artık aşktan bıktım, bütün kız « Jardan nefret ediyorum, intikam ala - gönderen okuyucuma: Bana anlattığınız mesele gönül işle- rinin hududunu aşmış, bir «hukuk» işi olmuş, maalesef bu hususta bügim cağım, diyor. kıttır, gize bir avukata baş vurmanızı Öyledir: Vapurda deniz tutmasına — tavsiye ederim, uğrıyan yolcu, trende, tozdan duman- * dan boğulan seyyah, daha basit şeylee — <«Üç mokta» imzasını kullanan oku- re geçelim, fazla yemekten mide fesa- — yucuma: dı geçiren bir şikemperver, vapura Kanun üvey babaya rüştünü isbat binmiyeceğim, trene adım atmıyaca - etmiş bir kız üzerinde hiç bir hak ver- ğım, bu akşam oruç var, der, fakat ba- mez. Müştereken vereceğiniz kararı har denizi mavileştirince, rüzgür çiçek — tatbikte tamamen serbestsiniz. kokusu getirince ve akşam geç vakit TEYZE | pıyor. Adam sana nisbetle iriyarı. Çar - Hadi arşısındakğ Olgunluk imtihanı Dostum, gazetelerin birinde bir yazı serlevhası görmüştü. Bana sordu: — Olgunluk imtihanı, diye bir serlev« ba gördüm. Bü nasıl bir imtihandır. Bizim zamanımızda yoktu. — Sizin zamanınızda yoktu amma, şim- di var, İnsanların olgunluk derecesini tesbit ediyorlar.. İstersen seni bir imti - han edeyim? — Et bakalım! — Soruyorum: Sokakta yanından bir adam geçiyor. Geçerken sana hızla çar - par çarpmaz yüzüne bakıyor.. «Be herif kör müsün, diyor, bana ne çarpıyor - sun?» sen, buna karşı ne yaparsın? — Ben sana çarpmadım, sen bana çarptın.. Hem affetmişsin, ben kör de - iilim — Birinci suale yanlış cevap verdin. «Affedersiniz. görememişim, Körlüğü - mü mazur *görün, elinizi öpeyim» diye -« cektin. Olgun insan, böyle yapar. Ve da- yak yemekten kurtulur. Bir sual daha: Tramvayda paranın üs- tünü vermiyen kondüktöre ne dersin? — «Paranın üstünü ver!» derim. — Gene olmadı. Olgun insan paranın üstünü istemez, bu sayede de kondüktö- rün hakaretine uğramaktan kendini ko- rumuş olur. Bir sual daha: Komşunun kırklık karı- sı, yirmi - beş yaşında olduğunu iddia e - derken ne yaparsın? — <«Yanılmıyorsam kırk yaşındasınız> derim, — Gene olmadı. Olgun insan bu sözü duyunca: «Bir yanlışlık olacak bayan, yirmi üç yaşındasınız» der, Bunu demek- le de nazik insan sıfatını bihakkın kazan- mış olur. Daha sorayım mı? — Sar.. — Karınla berabersin; misafirleriniz var, Karın tasarruftan bahsediyor. — Derhal ona döner: «Allah için sen de bundan anlarsın ya!'» derim. — İşte olgun insanin yapmıyacağı bir şey. Bu yüzden bütün aile saadetin mali- ,volur. Tasdik edeceksin; çişte, diyeceksin, |. karımın en salâhiyetle bahsedebileceği mevzu, Karım, tasarrufu bilen yegâne kadındır.» Son bir sual sorayım; Bir iştesin, çalışıyorsun; senin başına bir âmir getiriyorlar, İşten anlamıyor amma, bilmem kimin dayısının, halası - nın, teyzesinin oğlu. — Böyle iş olmaz, derim, iltimas ne de- mek, hak gözetilmeli! — Olgun insanın ağzına almıyacağı şeyler. Sen bu sözü söylemekle bütün örn- rünce aç kalmıya kendini mahküm et - miş olursun.. — Ya ne diyecektim. — O benden liyakatli olduğu için âmi- rim olmuş deyip oturacaksın! — Bu da olgunluk mu? — Tabii! — Şimdi benim olgunluk imtihanımın neticesini öğrenebilir miyim? ş — Öğren.. Sorduğum bütün - suallerı yanlış cevaplar verdiğin için altmışlık simit büyüklüğünde bir sıfır aldın! İMSET ea Kadınkobeki, ——— — Yünlü krep bluz Kalın yünlü «krep> ten yapılmaştır. Örta yeşil renktedir. Önü ortadan dikişli, arkası ilik düğmeli, açık yeşil ipekliden eşarp, yakanın sivri yerlerinden geçiri- lip fionga yapılmıştır. , * Yakacıkta birgün İçinde oturulması bir çok şartlara bağlı bir otel Otelci, yasaklarının esbabı mucibesini anlattı, “haklısıfp — Efendim... Otelin bahçesinde ye- mek yemek yasaktır!... mek için bize 20 kuruş vereceklerdir! — Efendim... Gece saat on ikiden son- ra yemek salonunda oturmak memnu- dur! Bu saatte, yemek te, meze de veri- lemez! — Efendim... Otelin on beş günlüğü peşin verilecektir! Yakacıktaki Nimet - otelinin, «Hacı» Jâkabile maruf sahibi, bir solukta bu bir sürü yasağı, bir sürü şartı sayınca, kun- gdimi, sayfiyede kurulmuş bir hapishane- ye tedaviye gönderilmiş bir mahküm zannettim: — Otelde kalk borusu, yat borusu da çalınır mı Bay Hacı? Misafirler, koruya su içmiye, ayazmada yemek yemeye se- nin kumandanda, tabur halinde mi gi- derler? Bay Hacı, sözlerinin yanlış tefsir edil- mesine kızıyor, ve: — Bunü söylemeden, bir kere: «Niçin? de bana!» diyor. Ve saydığı yasakların sebeplerini anlatıyor: — Bu işe yeni başladığım zamanlar- daydı... Niyetim, müşterileri hoşnut et- mek için, her istediklerini yerine getir- mektir. Bir gün, müşterilerden birisi: — Bay Haci... dedi... Bu gece hava güzel... Biz yemeğimizi, şu karşıdaki çi- narın altında yemek istiyorduk! Ben: — Hayhay efendim! dedim. Ve hemen Çınarın altına bir sofra hazırlattım. O sofranın kuruluşundan ikt dakika sonra, bir başka müşteri geldi: — Ali Beyler iyi akıl etmişler... Bahçe gennet gibi bu gece!... Öbür köşeye de bize bir sofra kurdur! Öbür köşenin sofrası kurulmadan, yu- karıki sedde bir sofra ısmarlandı. Ona: — Pekil dedim, demedim, bir başka Misafir, sofrasının havuzun başına kurul- Masını emretli. Bir diğeri geldi: — Biz de şu karşıdaki çitlembiğin altı- ni münasip bulduk. Bizim masa da ora- ya kurulsun! Vay efendim vay... Sen misin ilk tek- Hife peki diyen... Otelde ne kadar müş- teri, ne kadar masa, ne kadar tabak, ça- nak, takım varsa, koca bahçenin dört bir köşesine taşındı... Üç garson peşimde, bahçenin bir ucun- 'daki masadan, öbür ucundaki sofraya koşa koşa bir hal olduk!... Üstelik te, Mmuhteremleri hoşnut edemedik! | Bu vaziyet karşısında, sen olsan, bah- çede yemek yeme âdetini kaldırmaz da pe yaparsın' Bu suale: — Baklısın! cevabını vermemek dilim- den gelmedi. Bay Hacı, haklı bulunmanın sevinci içinde devam etti: l — Gene o acemilik günlerimizde idi, bir gün müşterilerden birisi: —Bay Hacı... dedi... Burada bulama- dağımız bazı ulak tefek yiyeceği dışarı- dan getirsek bir şey demezsin ya? — Ne demek efendim... Tabil bir şey diyemem.., Elbette getirebilirsiniz! dedim. Bundan sonra otelinde oturamıyacaj-.1ını anlattınti o da bana “haklısın,, dedi Yazan : Naci Sadullah | Sen misin bu cevabı veren? Ertesi gf otele, arkalarında bir hamalla ;eıduş — Etfendim... Misafirlerimiz otele dı-| Hammalın sırtındaki küfede <ufak şarıdan bir şey getirirlerse, burada ye-| fek> varmış: ; — Bay Bacı bize bir sofra... 5 Bay Hacı sofrayı kurdu. Onlar bendefl bir kahve bile istemeden, ufak tel rini yediler, içtiler... Ağızlarını silip tılar!... Z O küfedeki «ufak tefek> - onlara yit hafta yetti... v Diğer müşteriler de, onlardan görüll «ufak tefeğe> alışmasınlar mı? Bizim mutfakta pişen yemekler. tavulb lar, piliçler çöplüğe dökülürken, garsöfli larım, ufak tefeklerle dolu masalara ld rıl harıl hizmöt gördüler!... Halbuki, g yemek vermezsem, yalnız oda — kir& bu koca oteli döndürebilir miyim? — İ Bu tecrübedeh #önradır ki, burada, ÖL şarıdan getirilecek yemeklerini yiyı lerden, yirmişer kuruş sofra kirâsı i istemek mecburiyetinde kaldım. Siz olsanız ne yapardınız? — Haklısın! Hacı, geniş bir nefes daha aldı: — Gene müşterileri hoşnut ede)'l:j ye, gecenin her saatinde yiyecek, |: bulurdurayım dedim. Gece ahçısı, gülf düz ahçısı, gece garsonu, gündüz gı!'.. nu tuttum. Fakat oturup, sessiz sadasız yiyip içsü, ler can kurban!... Saatin üçünde akıllarına esiyor, ya taktan kalkıp, ya gezmekten dönüp, lona doluyorlar, Gramofon mu lar? Gazel, şarkı, marş mı okumuyori&| Horalar mı tepmiyorlar? 4 Bunun cezasını, ertesi sabah ben $f kiyorum: Si — Burası sayfiye değil, havra'» gıyfi hesabını temizleyip kaçıyor! 4 Bu vaziyette, gece yarısından sonra turüp içmeyi yasak etmeyip te nc yaımm? Gene tasdike mecbur kaldım: — Haklisın Hacı! -: — Haklıyım tabit... Sen bir kere "',ı çin?» de bana yoksa... Geriye ne kaldl On beş günlüğü peşin isteyişime mi? 05 mun bikmetini de anlatayım!... Tatil Kf celerinde bir müşteri baskını oluyor. ’ı: tün odalar, yataklar tıklım tıklım yor... Tam o sırada, kapıya iki otomobil d yanıyor. Anadoludan gelmiş iki aile B? yor. Bütün mevsimi Yakacıkta ı“i;: cekler. Fakat mümkünse kabul et!.-. bil, boynunu büküp: a — Maalesef yer yok! diyorsun! 07"# arabalarını, sen de arkalarından " çekiyorsun. Ertesi sabah, otelin blf;, gece için gelmiş olan müşterileri, h istemekte birbirlerile yarışa girişi Hep birden çıkıp gidiyorlar, otel # larmı, benim kasa gibi tamtakır yorlar. Bu vaziyet karşısında, işi oulf“'_k; pansiyonculuğa çevirmez, gelen mü: d rilerden an beş günlüğü peşin ne yaparsın? Ben: — Haklısın Hacı... diyorum, Ve ediyorum: (Devamı | inci sayfada) yart