bir günde bizmil- yon İitre süt is- edilir, Iki müyan İitre süt kunan gazetesi olan (Deyli Ekspres) in bas- kı makinesinden bir da kikada çık: nin sayısı bir mitralyözün bir da- kikada atlığı kurgu - nun sayısından fazla - dır. * Bir mitralyöz daki - kada 600 kurşun atar. Bu baskı makinesl da- kikada 833 gazete basar SON POSTA Bu mektup yüz sene evvel yazılmış ve Ka - nadanım Ottava pos * tanesine (sahibine ve- rilmek üzere) geçen halta gelmiştir Michiel Mierveld maeşhur Felemenk ressam. (1567 - 1641 ) hayı aheser olmak tablo yap- hepai de Üzere 11, ada muştur, Henry Welby 1636) kazdeşi ile kavga ettiği için kendi disini 44 yıl hapse mah- küm etmiştir J/’J .. ... Canterbury Başpiskoposu Thomaş Secker ( 1552 » Bir Amerika dakteru Papağı sür söp Terne kabiliyetini may- muna nukletmiye çaer hışmaktedır. ken- İNTİKAM AL d:f’“mrı fakültesinde idim. Hâkim &. Tu gl edu. Ayni zamanda, onun dokto - a idim. “ günlerde, görünürde hiç bir sebep Gi b dostum gittikçe zayıflıyordu. Yali btjıiml.e beraber endişeye düş - Bu hi ihayet bana müracsat ederek, bir gün lğin sebebini sordular. Ben de, d Eunn Bidip kendisini gördüm, nesi ol- Tek çe Sordüm, Evvelâ, bir şey söyle » — gledi. Nihayet ısrarım karşısında: ve pAzizim Sympson, dedi. ben hastayım Bunüz liğım garip bir hastalık. Lükin hiza,, Öylersem, beni deli zannedeceği « len ikuyorum SA dülüiğinizin sebebini'söye - leyiniz, —K mesin, " kapayınız. Bizi kimse dinle - Gidi; &ma <? Hapıyı kapadım, dostumun karpı- S Tek oturdum. hlleın.hur' diye söze başladı, son mu - Si Ti hatırlıyor musunuz? &ü """- Bayet iyi, İskoçyalı bir haydu- akemesi idi. Haydudu idama Tahkü, Küm ettiniz ve bir kaç gün sönra a Sildı - Bu Mek z et, işte size bu hayduttan bahset- Elhim '::;m Kendisine idam kararını Bir kin al iğim zaman, gözlerinde müthiş ımn_n_k"" Parladı, bana yumruklarını Alelekse, küfürler etti. Aldırış etmedim. Zaman T haydutlar, mahküm edildikleri Tni eb“ylf b.ırekı't ederler, Lükin, ida- idam cdınî Bünü, cellât geldi, haydudun Mimın Bi Şm: bana lânet ettiğini, ida- "Sİ günü, saat altıda, yani tam :ıaundo bana randevu verdiğini BU ol du'f_îdlâı, hem bir ölünün son arz Keya 1 CUt hem de, her höngi bir te i IŞ mi a :;"" verdi dan; P. ha Tühörey U h;,"“ Biyi k Ş ea Söyleği ni ilâve ettı. Ydudun arkadaşları tarafın - kam alınmak #htimalini dü- ___ilâîı""*l Bün, saat altı olunca, ya - ilttaş alarak odama kapandım, ka- a v-ıî'—"'?k bekledim. Saat tam altıyı UYdum, b ı;, yanıbaşımda bir murıltı biz ":] tım, gözleri ateş gibi, iri si- Mişti? p, Peyda olmuştu. Nereden gir- lde, y;':'llvrılm-*vı— kapı kapalı idi. Her ç z:ıîın filân altında saklanmış ©- İ bastım. Uşak geldi. Fakat Pali olduğundan içeri giremedi. im, ve :vnd'ımş kediden bah - İN O kaybolmustu. Her tarafı hi ;:i'y—î:hu Bu hâdiseye daha fazla e- &l uldumı"vınıeden. başka işlerle meş- ".Vudu,n' Ve akçam üzeri, rahat, rahat Erte, . Sİ Bü ::î'ü“du.gğı tam saat Ba St İle din ket altıda, kedi gene n mevcudiyetini, , Çene mi- iymuş: tum. Bu sefer, samimi KÇTadı, dizlerime otur - $ bir nefretim yoktur. nkmr:ı:rr onu dizlerimden koy - ai * ekrar sıçradı. Cene $ vdum - -dnlkum odada gezinmi ğe baş- Za adim adım beni takip edi Üa bastım. Uşak Birdi. aha kaçtı. Ara Kedi, y dık. O akşam bir kaç ahbahı görmek için sokağa çıktım. Eve dönünce, kapıyı çal- madım. Kendi anahtarımla açıp girdim. Cebimde kibrit yoktu. Merdiyenden el rdamı ile çıkarken, bir odadan sesler den bi lardı. Bunlardan birisi u- şak, öteki karımın oda hizmetçisi idi. U- şak: el efendi, diyurdu, galiba çıl- yor. Odasında bir kara kedi var zan- nediyor. İki gündür arayıp duruyoruz. Bir şey yok». t Bu sözler üzerine derin bir düşünceye daldım. Ya hakikaten ortada bir kedi yok- L Yahut vardı. Yoksa, nasıl oluyor da onu görüyordum? Var ise, uşağım ne - den göremiyordu? Bu noktayı kat'i ola- rak halletmek üzere ertesi günü ve saat altıyı sabırsızlıkla bekledim, ve bir ba- hane bularak, uşağımı orada alakoydum. Saat tam #itıya gelip te çalmağa başla - yınca, ayni mırıltıyı duydum ve kedi pey- da oldu, geldi, yanıbaşıma oturdu. Hiç sesmi çıkarmıyor, uşağın kediyi görme- sini bekliyordum. Fakat o, bir şey gör- müyormuş gibi odada dolaşıyor, işini gö- rüyordu. Kedi yanıbaşımda duruyordu. ağı yanıma çağırdım. Öyle ki, yanıma gelmek için muhakkak kedinin üzerinden geçmesi lâzımdı. O yaklaşınca, kedi, diz- lerime sıçradı ve uşak, onu gene göre - medi. Bu esnada, soğuk terler dökmeğe başlamıştım ve aklıma, uşağın «bizim &- fendi galiba çıldırıyor» sözleri geldi. Bü- dik, gene bulama- | tün ecesaretimi toplıyarak: ttira, İki kişi konuşuyordu. Ve bon - | Yazan : Doktor Sympson || Nakleden: Fikret e— Con, dedim, dizlerimin üzerinde bir şey görmüyor musunuz?» Uşak dikkatle baktı. Sonra: «— Görüyorum efendim, dedi, siyah bir kedi var.» Rahat bir nefes aldım. Demek haki - katen odada bir kedi vardı. Gülümsiye - rek kediyi ensesinden tuttum, Con'a u- zatarak, dışarı atmasını söyledim. Con e- lini uzattı, kediyi aldı, götürdü, Şimdi o- dada yalnız kalmış ve bu mel'un kediden kurtulmuştum. Aradan beş on dakika geçti. Birdenbire aklıma geldi. -Acaba |Con kediyi ne yapmıştı? Kendini bulup sormak üzere dışarı Çıktım. Onu çağır - | mayışımın sebebi biraz da harekete ih - tiyacım olduğundan idi. Koridordan iler- ledim, Tam salana gireceğim sırada bir kahkaha duydum, durdum, Salanda u - şağım Con ile oda hizmetçisi konuşuyor- lardı. Con: «— Sorma, diyordu. Artık efendinin tamamen çıldırdığına kani oldum. Bu ak- şam da, kediyi görüp görmediğimi, diz - İlerinde oturduğunu söyledi.» «— Sen ne yaptın?> «— Ne yapayım? Zavallı adam! Evet, | dedim, görüyorum. O zaman memnun ol- du ve sanki sahiden dizlerinde kedi var- mış gibi, aldı, bana uzattı, dışarı çıkar - 1688 - 1768 Kral üçüncü George'run hem dokum, merasimine riyaset etmiş, ayrıca cü George ile 6 ncı Vilhelm'i de tahta hem evlenme, hem tac giyme oturtmuştur. veklemeğe başladı. Gayet tabil ola- rak, gözüme uyku girmiyordu sabahı ettim. Günün ilk ışığı ile beraber emirber kaybolmuştu. O akşam, bir ba- arlığı- Öylece lo vardı. Saat altı olunca, balo na başladım ve bana yardım etme Con'u çağırdım. Con geldi ve bu saat altıyı vurdu. Dönüp bak: ber sandalyemin arkasında duruyor, Con onu görmüyordu. Sonra şayanı hayret bir manzara ile karşılaştım. Emirber, ben giyinirken, evkalâde nazik harcketle Con'a yardım ediyor, Con önün bu yar- dımının farkına varmıyordu. Hayatım - da bu kadar iyi bir uşak tasavvur ede « mezdim. Dışarı çıkarken, o, önüme geçti. Bana yol gösteriyordu. Arabaya bindim. Hemen arabacının yanına atladı. Balo verilen yere gelince, daha evvel indi, içeri girdi. Güya benim gelişimi haber rir gibi hareketler yapıyordu. Sor gir- bitmiş- ti. Emirberi, o kalabalık içinde, benden başka kimse görmemişti ve muhte selere sorduğum suallerle, o ak itibaren nazarı dikkati celbetmeği ladım. Balodan sonra, çıkarken, emirber uşak odasından geldi, eve kadar beraber döndük. Yatak odasına gelince, o gene koltuğa oturdu. Ben yatmak üz idim. Son bir tecrübe yapmağa karar verdim. Oturduğu koltuğa ilerledim ve kendimi koltuğa bıraktım. Rahatça oturabilmiş - tim. Hiç bir mukavemet hissetmedim. mamı söyledi. Ben de bu görünmiyen ke- Fakat karşımdaki aynadan, onu, koltu - diyi alır gibi yaptım ve dışarı çıktım.> Bu sözler üzerine ne hale geldiğimi ar- tık tasavvur edebilirsiniz. Odama dön - düm, kapandım. Ertesi gün saat altıda, kedi gene göründü, ve bu sefer, sabaha kadar yanımda kaldı. Artık uyuyamıyı dum. Gittikçe eriyordum. Böylece, ke- di, her akşam şaat altıda, görünüyordu. Yavaş yavaş ona alışmıştım. Fakat zuncu gün saat allı oldu. Kedi gi medi. O gece sevincimden uyuyamadım. Demek ondan kurtulmuştum. Lâkin bu- na inanamıyordum ve ertesi günü saat altıyı sabırsızlıkla bekliyordum. Saat beş- te odama girdim, kapıyı kapadım, bekle- dim. Gözüm, saatte idi. Nihayet çalma - ğa başladı. Bir.. iki., Üç.. dört.. beş. Tam altıyı vurduğu vakit, kapı açıldı ve içe - riye, İskoçya valisinin bir emirberi gir - di. Valinin bana bir mektup gönderdi - ğini tahmin ederek elimi uzattım. Fakat ğun arkasında, ayakta gördüm. — Naçar, kalktım, yattım, yatar yatmaz © koltuğa oturdu. Ve sabahleyin kayboldu. Emir « berin ziyaretleri de otuz gün sürdü. O - tuzuncu günün akşamı görün Ş di, artık, ertesi gününü se üthiş bir korku ile bekli: kim gelecekti? Uykusuz g beni müthiş sarsmıştı. Yatağım- amıyordum. Herkes, evde, sıh -« ndişeye düşmüştü. Nihayet meş'um saat çaldı. Etrafıma bakındım. Evvelâ, bir şey göremedim. Lâkin biraz sonra, yatağın cibinliğinin - titrediğini farkettim. O tarafa baktım. a cibin- liğin arkasında bir iskelet vardı ve boş gözlerle bana bakıyordu. Azizim doktor, Şimdi, yirmi gündür, her akşam, saat al- tıda iskeletin ziyaretini kabul edi. ne dersiniz? Hâkim gülümsemeğe çalışarak bana çe um, emnirbör: bürhatekeklini: görüdiğ Vi bakıyordu. İtiraf edeyim ki, anlattıkla - geldi, sandalyemin arkasında durdu. Onu | ** beni bir hayli sarsmıştı. Onu gayet iyi çevirmeğe — lüzum görmek için başımı yoktu. Karşımdaki aynadan sarahatle gö- rüyordum. Kalktım, meğe başladım. Peşimden takibe başladı. Dönüp masa - min başına oturdum. Zile bastım. Con geldi. Fakat kediyi nasıl görmedi ise, E- mirberi de görmedi. Artık, bir şey gör - müyor musun diye sormağa da cesaret e- demiyordum. Yatmağa karar — verdim. Kalktım, soyundum, yatağıma girdim. E- tanıyordum. Metin bir adamdı. Ve mu- hakkak ki deli değildi. Kendisine şöyle bir teklifte bulundum: — İster misiniz, ben de bu iskeleti gör- meğe çalışayım? —Hay hay. O halde müsaade ederseniz, yarın sabah buraya geleceğim ve bir takım tedbirler alacağım. Vedalaştık, ayrıldık. Kafamda bir plân mirber geceyi yanıbaşımda geçirmeğe ka-| Yardı. Ertesi gün saat sekizde dostuma rar vermiş gibi, karşıdaki koltuğa otur- (Devamı 12 inci sayfada)