15 Mayıs 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14

15 Mayıs 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ASA LA l ŞPİDUYU A ŞN ŞH 14 Sayfa -— * Son Posta » nan tefrikam : 23 Endülüs Şövalyesi CA Abdurrahman A R Yazaa: Tarif kızın telâşla sorduğu suale şu cevabı verdi: “ Tarık harp kaybetmiyen bir kumandandır. Muhakkak muzaffer olacağız , Yarın, ordumun bir kısmını alarak hareket ediyorum... Yeniden girişeceği « miz harpler, ne za « man ve nerede vu « kua gelecek?.. Bunu bilmiyorum. Fakat, yapacağımız bu harp lerle de, artık düş- manlarımıza — kat'l bir darbe indirece « ğimizi tâhmin edi « yorum. Florinda, telâşıa sormuştu: — Acaba, bu harp lerin neticesini al » © mak çok sürer mi, â Tarif?... Bunü — kes - tirmek mümkün değildir, haberlere — nazaran, ( Tuledo ) nun — şi- da, çok TMmüstahkem Oldukça Mmühim emin misiniz ği mi?.. Farzet ki; ben baş- olsaydım., nbaşa zaptederek Gotların bütün erini ele geçirseydim.. acaba| bugünkü kadar memnun ve mes'ut ola- | bilir mi idim?. Florinda, kalbinden kaynayan tatlı| bir hisle gülümsedi.. Tarifin tunç gibi ellerini sik: Acaba; seni ebediyen mı raki emnun ve örebilecek miyim? if. Dedi... Tarif, büyük bir hararetle derhal cevap verdi: Ben, hiç şüphe - etmiyorum. Ve; gün geçtikçe kuvvetlenen bir hakikate doğru yürüdüğümü çok iyi biliyorum. O hakikate ne zaman vasıl olaca- ğar. - Son ve kat'i zaferi kazandığımız zaman... Ben artık kılıcımın vazifesi- Florin-|kahraman ümili olduğu halde, İspanyayı da| bütün bunların şerefini, reis ve kumandanı olan (Tarık)a veriyor.. kendisi, daha hâlâ hiç kimseye»kendisinden bahset- tirmek istemiyor. İnsanların en necibi, €en asilf; en çok feragatkâr olanlardır. Onlara budala diyenler, onlaraan yüz )| bin kere ahmaktır. Hülâsa, âziz kaimbiraderim.. Florin- ık, harp kaybetmeyen bir ku-| danın Tarif ile izdivacına müvafakat iş olmakla, belki de hayatınızın en Tu bir işini işlemiş oldunuz. Ben de nle mutabıkım. Kızımı, memnuni - yetle Tarife ve etle de, kızımın ona vadettiği zafer mükâ - fatına, ben de iştirak ediyorum. Âzizim kont!.. Düğün nerede olacak?. Ve ne zaman olacak?... Bunları derhal tespit ediniz. Ve bana bildiriniz. Benim fikrime kalırsa; bu düğün, orada., Zavallı İspanyollara senelerce zulüm ve ihanet ettiği için Allahın ce- İzasına uğrayarak kahrolup giden kral ayında — olmalıdı t olan paranın ün masrafına tahsis edeceğim, Bu , ne kadar tutar?.. Bunu, bilmiyo - rum, Fakat herhalde, bir buçuk milyon Bizans altınını geçeceğini tahmin edi- yorum. Belki buna, hayret edeceksi ve hiç şüphesiz, bu masrafı çok göre - ceksiniz. Fakat ben, Tarif gibi bir kah- ramanla, Florinda gibi faziletkâr bir kızın büyük bir şerefle birleşmesi için, ni ikmal ederek memnun ve müsterih | bu parayı az bile buluyorum. avdet edeci bütün hayatımı, kalbimin hasreyleyeceğim, İki sevgilinin mülâkatı, kadar devam etmişti. Kont Belensiyanın ihtiyar oda hiz - kapısında görünmemiş; — Muhterem madmazel.. muhterem kumandan hazretleri... Muhterem sen- yorum, Kont Belensiya hazretleri, za- ttâlilerini yemek salonunda beklemek- le şerefyap oluyorlar. ve yemekte, kendilerine refakat buyurulmasını rica ediyorlar, Demi: vazifesine geç vakte v Tarif, ertesi gün ordusunun bir kıs- mıru alarak şimal istikametine hareket etti. Onun bu ayrılığı; tabiidir ki, Flo- rindaya büyük bir üzüntü — vermişti. Bereket versin ki, bu üzüntü çok sür- medi., On gün kadar sonra, kont Cül - yanostan bir mektup geldi. Kont bu mektupta büyük bir hakpe- restlik gösteriyor; uzun uzadıya (Ta - rık) ile (Tarif)i sena ettikten sonra, şu satırları ilâve ediyordu: (Florindanın, çok hakkı var, Eğer ben de genç. bir kız olsaydım, bunlar- dan birini sevmekte zere kadar tered- düt etmezdim... Tarifin derisinin rengi, bizden farklı olması, beni hiç bir zaman menfi hislere sürüklemez. İnsanlar, derilerinin rengi ile değil, kalblerinin rengi ile kıyas edilmelidir. Başta, cüm- lemizin hâmisi ve halaskârı olan Mer - yem ana olmak üzere bütün âzizler na- mına yemin ederim ki; gerek Tarıkın ve gerek Tarifin, fil dişinden daha be- yaz, Okyanos denizinin sularından da- ha temiz birer kalbi var... Hele, Tarif. ©, büsbütün başka bir mahlük... Bütün bu büyük mücadelenin ilk fedakâr fe- daisi; ve bütün bu büyük zaferin en im, Ondan sonra da artık | Ve.. sabırsızlıkla sizden cevap bekli- yorum.) * Allahım takdiri Florinda, çılgınca Bir sevinçle Tari: mektup yazmış.. babasından — gelen mektubun bir kopyesini de çıkaı arak bu mektupla beraber Tarife yollamışt Bu mektubun cevabı, geçikmemiş Tarif, şöyle bir cevap vermişti: Ç Fiorinda!. İnsanların, inanmaya âphesiz ki, Alahın takdiridir. tahtlarını, taclarını, hazinel nı bize terkederek, kılıçları zın önünde hergün biraz daha gerile » Bugün; ni, mecbur olduğu Şşeylerden biri de; hiç | SON POSTA üze Bir yudum içip yere bıraktı, y M akar — İş üstünde bu- lunan bir kaptana bundan fazla içki yasaktır, Diye mırıldandı, P Vüzetta hayretle İ sordu: — Siz korsanların başısınız! — Kimden çekiniyorsunuz? Barbaros gülüm « sedi: — Kimden mi çe- kiniyorum? — dedi, ilk önte kendim- den, — 'Nuhaf şey, — Hiç tuhaf de - ğiLl. Ben, Barbaros -« tan çok korkarım, Çünkü o, başkaları na olduğu kadar, kendi — nefsine de zulüm ve işkence yapmaktan çekin - mez. -e / Ve'ayağa kalkarak kamaradan çıkıp gitti. ... Jüzett başladı: — Bu en garib adam! Hayatında hiç kadın görmemiş gibi mütereddid.. çe- kingen.. elini elime sürmedi. Kardinal Kontarino hiç olmazsa her pazar sa - bahı yanıma gelince elimi sıkar ve ba- na: (Ne kadar güzel ellerin var, Jü « zetta!) derdi. Bu adam elimi bile sık « madı. Vahşi değil.. fakat, manası an « a yalnız kalınca düşünmeğe laşılmaz bir çekingenliği var. Çok in-|: »|ce ruhlü., ince du ce bana şarap ikram etti. Kardinal Kontarino şarap bulduğu zaman, ben- den önce kendi içerdi. Gözlerimin içine yalnız bir defa baktı.. bir defa.. fakat, gözlerinin izi gözlerimin içinde kaldı. Büu bakış, sönmüş volkanları tutuştı racak kadar ateşliydi. Ne kadar istedim © bir kere daha böyle baksın diye., JÜüzetta uyuyamıyordu. Jüzetta.. Barbarosun gemisinde bir küundak gibi yatan ve kimi yakacağını kendisi de bilmiyen bu esrarengiz kadın, Bar - barosun arkasından saatlerce hareket- d erde yatmış ve mütemadiyen şa- rap iç İ — Niçin sızmıyorum..? Neden sar - boş olup kendimden geçmiyorum..? Diye söyleniyordu. Gözlerinin içi kan çanağına dönmüş- tü. Uyumak | » uyuyamıyordu. dı , Bü ateş şarabın ateşi miydi? Yoksa Jüzettanın damarlarını tutuş- yen (Got)lar, kaderlerinin meş'um gün- lerini yaşadıkları gibi; biz de gene'o kaderin bize nasip ettiği mes'ut anları lacak) diye, bana soruyorsun?.. Ben buna, şöylece bir cevap verebilirim | — Kılıçlarımızın kınlarına - girdiğ gün.. senin arzu ettiğin yerde... Ve, hiç şüphesiz ki, bu cevabım da bu cevabı verdirmiyor: — İşi, Allahın takdirine bırak. Diyor. Gel, sevgilim!.. Biz, bu ilhama tâl olalım. Her şeyi takdire bırakalım.. Bu gidişin; senden ayrılığı uzut sürmi- yecektir. Çünkü, Gotların perişan or - duları, mütemadiyen ric'at etmektedir. Dün; Tarıktan bir mektuüp aldım. Afrikanın umumi valisi (Musa bin Nâ- sir) de bir ordu ile geliyormuş. Ve o da bizimle beraber düşmanı takip ederek ilerlemek.. hattâ, Pirene dağlarımı geç- mek.. Ve hattâ bütün Avrupanın cenu- bunu çiğneyip geçtikten sonta (Şam)a kadar gitmek. (Arkası var) | Açşk.. Jüzetta bu kelime yaşıyoruz. lve yetmişlik bir kardinal y (Düğünümüz, ne zaman ve nerede o-|Mekten ruhu kararan genç kadöım, bir- en doğru bir söz olabilir. Fakat; bilmi-| Barbaros gerçi heybetli, yorum; niçin?.. Manevi bir ilham, bana | erkekti ama,, o da genç değildi. Ysilı el- turan bu ateş, aşk ateşi miydi? i unutmuş - n sakallı Üü Bör & tü bile, Dört yıl mütema: hayata kavuşunca, paslanmış in bu kadar çabuk canlanaca - ğını düşünmüyordu. O, Barbarosu mu seviyordu yoksa,.? Fakat, Jüzetta çok genç bir kadındı.. yakışıklı bir denbire li beşi geçmişti. O halde genç kadının damarlarını tutuşturan bu ateş neydi? Neden sarhoş olmı hınin üstünde serilip uyumuyordu? Jüzetta o gün gemitilerden birinin: «Günün birinde elbette İstanbula gi- deceğiz!» sözünü duymuştu. Şimdi bu- nu hatırlıyarak, hislerini başka hayal ve ihtimaller üzerinde topluyor ve en- dişesi artıyordu. Onun Barbarostan korkusu yoktu. Jüzetta, Barbarosu ilk gördüğü gün, kendi kendine şu hükmü vermişti: — Bu adam, insana durup dururken “ Son Posta ,, nın büyük deniz romanı :34 tta Barbarosa İlk| Romalı prensesin içinde bir ateş var- | kötülük yapacak tnsanlardan değil. Barbarosun günün birinde İstanbu - la gitmesi ihtimalini düşünen Jüzetta, gemicinin sözünü hatırlayınca, uyku - su kaçmış, endişesi derinleşmeğe baş - lamıştı. Acaba (Korsika) kelimesi Türk de- nizcileri arası ? Jüzetta denizlerden anlamıyo! ma.. gemilerin şarka doğru gittiğini tah min ediyordu. Eğer Türk donanması İstanbula gidi- , Barbaros, Jüzettayı padişaha mı im edecekti? İşte Jüzettanın kafasında kıvrılıp ka- lan bu istifham, Romalı prensesin bey- gular gibi, gittikce kökleşiyor yordu. Esir kadınların en güzelini hüküm - darlara hediye etmek yalnız Türklerde değil, başka milletlerin denizcilerinde de eski bir âdetti, Hattâ Amiral Alvaro, Jüzettaya bir kere bundan da bahsede- rek: «— İstersen seni İmparator Şarlkene takdim edeyim, Sarayın en değerli va- riyeleri arasında refah ve saadetle ya- şarsın'» Dememiş miydi? Eğer Jüzetta bu hayata katlanmıya razı olsaydı, elbette Amiral Alvaronun teklifini kabüul eder ve kardinallerin boyunduruğundan kurtularak, muhte- şem saray hayatına atılırdı. Jüzetta hüş yaşamayı, saray hayatı- na tercih ettiği için, ıssız lJimandaki münzevi hayatından vazgeçmemiş ve günlerin; doldurmağa karat vermişti. Barbarosa boyun eğrmesinin sebebi |de bu değil miydi? Barbaros ona: «— Benden korkma! Seni hürriyete ve yurduna kavuşturacağım!» Demişti. Jüzetta büyük Türk denizcisinin vâ- dini unutmuyordu. © halde bu yolculuğun “ sonu nereye varacaktı? Hakikaten Korsikaya mı gidiyorlar- di? Yoksa bir gemicinin dediği gibi İs - tanbulamı..? Jüzetta artık düşünemiyordu. Göğsünü açtı.. Saçlarını döktü. Bir kadeh şarap daha içmek istedi. Eli varmadı.. Şarap destisine uzanamıyordu! — İşte şimdi sarhoş oldum.. Diye mırıldandı. Oturduğu yere uzandı.. Başını halının üstüne koydu. Büyük Amiral gemisi coşkun dalga- ların üzerinden martılar gibi uçarak gi- derken, Jüzetta beyninin içindeki uğul- tulardan başka bir şey duymuyordu. Ellerini göğsünün üstüne koydu.. Yarı çıplak bir halde, gözlerini 4 - padı.. Uyudu. e “Batıyoruz.. Bizi kurtarınız-*ı Ertesi sabah.. , Güneş doğarken, arkadan geleti ge milerden birinden acı ve gürültülü ler işitiliyordu: — İmdad.. imdad., batıyoruz. Bi kurtarın..! Jüzetta kamarasında baygın bi!_w de uyuyordu. Barbaros güverteden bağırdı: — Gemilerden birinde bir sakâ Yar galiba, Biraz yavaşlıyalım.. Ve dümenciye seslendi: — Sağa doğru dümen kır baklm’"" Barbarosun gemisi başını sağa $€ virmeğe başlamıştı. Deniz üstünden akseden sesler Iİ“# ce artıyordu. N tArkası VAf ) İ K v Lokman Hekim' — Dr. Hafız cıın—';, kardığı bu tıbbi meemuanın 10 uncü da tabedilmiş ve dağıtılmıya ıı.ıhn—'iç Deniz Mecmuası — Mesleğe mensup Üçga lar kadar meslek harici, faku$ deniâ ÜlL » herkesi alâkadar eden bu güzel ve mülye viyatı olgun mecmuanın 23 üncü SAYE ya neşredilmiştir. Hâtıraları,hikâyeleri VE lelerile zengin bir fikir külliyatıdır. Güzdüz modmünsnın bu: sayısı ADAÖP Hâmit nushası olarak İntişar etmiştir Kumandanlarımızm harp hatıraları — men, Balkan, Çanakkalo, Kafkas, IAk yy 4 Hstin, Hicas ve Kurluluş umımn'”“, lunmuş kumandanların hatıralarını nw bir röportaj serisidir. M. Salâhatlin Ü, « tarafından toplanmış ve kitap halindt * sılmıştır. İçinde bir çok tarihi resliim V sikalar vardır. Nöbetçi Eczaneler çantardfi =.m möbetci olan eczaneler nbul cihetindekiler: , glT" Aksarayda : (Barım). Beyazıdda | çç « dar). Fenerde ; (Hüsameddini. | gümrükte : (Kemal), Bamatyıdâ te) B” van). Şehzadebaşında : (ÜnlrerSll ge: yüpte : (Hikmet Atlamaz). lı"”î"_a (Bensason). — Küçükpüasarda * - Alemdarda : (Abdülkadir). de : (Milâb. Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde : monciyan). Karaköyde : tida : (Nargileslyan). Beşiki leyman Receb). , Boğaziçi Adalarda: Üsküdarda : (Ömer Kenan). (ONur). Kadıköyünde : V Hulüzi). Büyükadada : (Halkl. do : (Nüzim),

Bu sayıdan diğer sayfalar: