Bütün kabahat Hansesde mi? Elektrik şirketinin k;çaî(çılık davasına dün dokuzuncu ihtisas mahkemesinde bakıldı, sorgusu yapılan suçlular ademi ma'ümat müteveffa Han Anadolu yakasında ku:larılmak şarti- le gümrükten, resim muafiyeti temin e- dilerek geçirilen bazı malzcmeden bir kısmını, müsaade hilâfını Rumeli yaka- sında da kullanmaktan dolayı açılan da- vaya, gümrükteki 9 uncu ihtisasta dün de hem öğleden evvel, hem de öğleden sonra devamı olundu. Elektrik şirketi erkânından ve memur larından bazıları aleyhindeki bu duruş- manın, bundan evvel de bütün gün süren safhasında umumi direktör vamına birin €i derecede imzaya salâhiyetli Jan Laj- yanla baş mühendis Jül Gilleri sorguya çekilmişlerdi. Sokakta yüzlerini kapamak suretile, çe kilen resimlerde yüzlerlain görünmeme- sini temine uğraşan dava edilenlerden bir kısmı, mahkeme salanunda resimlerinin alınmasını istemediklerini hâkime söyle- mişler, ve bunun üzerine hâkim Atıf, o anden sonra salonda bu davadan dolayı duruşmaları yapılanların resimlerinin çe kilmemtesini bildirmiştir. Bundan sonra muhasebe kontrol şefi Emil Fişşerin sorgusuna geçilmiş. fakat bu sırada gümrük avukatları, tercüman Refiğin elektrik şirketi memurlarındı ol duğunu ortaya atarak, değiştirilmesi teğinde bulunmuşlardır. Tercümanın doğ Tu tercüme ettiği neticesina varılarak, bu değiştirilme isteği reddolunmuştur. Emil Fişşer, şu cevapları vermiştir: — Ben kontrol servisi şefiyim. Muaf malzemenin, tahsisi yerinden başka yer de kullanıldığını görmedim. Bütün me- murların vazifelerini tesbit eden, ölen u- mumi müdür Hansesdir. Öğleden sonraki celsede, Silâhtarağa fabrikası müdürü Gibiletti dinlenildi. Bu da, şöyle dedi: — Gümrüksüz eşyanın Anadolu _v:ıka-[ sında kullanılacakken yanlışlıkla Rume- | Mi yakasında kullanıldığırı, bana Hanses telefon etti. Hanses, bana telefon ettiği vakit, yanımda muavinım Necip vardı. Önün yanında da mühendis Hâşim var-î mıaş. Hanses, bana «bu #'eiler. yerinden | kalksa mahzurlu muduüt?> — diye sordu. Ben de, fenni cihetten i batlarıri iş- lemesi noktasından - hafif bir mahzuru olduğunu söyledim. Ve kaldırılmasını bu noktadan muvafık görmediğimi de ilâve ettim. Hatların tamiratı, daima geceleri yapı- hr. Ekseriya böyledir. Ben, yeni kullanı- Jan âletlerin muaf malzemeden olduğunu bilmiyordum. Malzeme, tamimden evvel kullanılmıştı. Tamimi aldıktan sonra kon trol etmek, benim üstüme vazife değildi. Sorgular, uzun uzadıya genişlelildik- ten sonra, istintaktaki ifade ile burada | ki ifade arasındaki bazı tenakuzlara işa- -| den ve muhtelif dereceler. beyaan ettiler ve suçu sese yüklediler ret edildi ve Jan Lajyanrlan d& bazı nok- talar tekrar istizah edilerek. duruşmanın devamı 12 Mayıs sabahına bırakıldı. Bir mahkemede suçlu tevkif edildi İstanbul Ağırceza hakyeri salonunda, dün akşam üstü bir sahtel ri, tevkif edildi. Duruşması yapılanlar, üç mal, Rıfkı ve Orhan. Burlat resmi evrak üzerindeki sahtekârlığa işt rak ettikleri iddiasile hakyerine verilmiş lerdir. Dava mevzuu, hayli enterasondır: Di- yarbekir ve benzeri uzak yerlerden gü ya para gönderiliyormuş gibi telgraf hi valeleri tasni edilmiş, kendileri ve mu- bazı kimseler namına ihbarna- | yollanmış ve mes yolda müvez- zt önliyerek Ta gönderilecekti. Hava! Pöbi sözlerle para ele ge edilmişse de, ya n yı da öğrenilmiş, tahkikata gir nunda- bu üç memur, mith kişidir: Ke - lan son il hayyel yahuı, bina rreğe teşebbüs iş, zamanın- * ilgili görüle- rek, da uğramışlar. Bir düzüne şahidi dünkü duruşmasında din t re müteaddit süaller soruldu, etraflı ce- vaplar alındı. , olan | Ondan sonra, daha 5 şahidın çağırılma- | gına karar verildi. Bir daevanın Ahmet Muhlis Tümayın riyasetinde Cihad Ba - ban ve Abdürrahman Seref Uzalla te-| gekkül eden heyet, müddelumumi Sadu- nun da mütaleasını alarak, suçun mahi- yetine nazaran, üç memurdan Kemalin mevkufen duruşması yapılmasına lüzum gördü ve Kemâl, derhal tevkif edildi. Reis Akmet Muhlis; Tümay, kendisine tevkif edildi bildirince, Kemal, şaşa- ladı ve çağırıları jandarmaya teslim edi- lerek, serbest olarak girdiği salondan mevkuf olarak çıktı! Gazi köprüsü inşaatı Gazi köprüsünde tecrübe kazıklari- le yapılan sondaj ameliyes: bitmistir. Müteabhhitle belediye arasında kazık ve duba meselesinden dolayı iht'lâf çıktı- ği haberleri doğru değildir. Küprünün üzerinden bütün nakil vasıtalarının ge- çeceği evvelce malüm olduğu için he - saplar ona göre yapılmıştır. ün başlarının beton kazıklar | üzerine istinat ettirileceği de kat'i ola- | rak tekarrür etmiş değildir. Başka bir şekilde de yapılması mümkün görül - mektedir. Bütün bunlar mütchassısın cevabından sonra anlaşılacaktır. Çaresi güç Bulunacak bir dert Bir kadın okuyucum söylüyor: «Teyzeciğim, Benim de derdime derman olabilir Mmisiniz?. 20 yaşıma henüz bastım. Oldukça güzelim, Bundan 5 seue evvel daha or- ta mektebe giderken beni bir genç se- verek aldı, Evlendikten sonra beni çılgınca sevdiğini anlata anlata biti - rTemiyordu. Fakat bir sene sonra bana arka çevirmiye başladı. Hemen her gün kavga eder, hattâ döverdi. Üç sene evvel benim üstü - me başka bir kadın sevdi. beni büsbü- tün unuttu, eve on beş günde bir gel miye başladı. Onun eve geldiği günler bana ölüm- den zor geliyor. Hakaret ediyor, fena muamele € Artık hayattan usandım. Her günüm zindan oluyor. varken hayatta bir sanive durmak is- temiyorum. — zz Ölmek ve bu adam Kendimden ne kadar memnun et - tirmek İstiyorsam, o büsbütün kaçı » yor. Hayatta tutunacak dalim yok, ne yapayım?» ği Bu zavallı kadının hayatı bir facia- dır. Bununla beraber kendisini mut- lak bir bedbinliğe kaptırmasını doğ- ru bulmam. 20 yaşında genç ve gü - zel bir kadın için, hayatta tutunacak dalı olmasa dahi istikbel tamamen ka- panmış sayılmaz. Zorluk bir defa ya- pılacak şeyi tayin etmekte, sonra da tatbikata geçmek için en münasip fır- satı bulmaktadır. Mesele hakkında pratik hal çare - leri gösteremiyeceğim, elimde bulu - nan malümat kâfi değildir. TEYZE ârlık davası | görülürken, duruşması yapılanlardan bi- | geldi mi? «v.s. | © | Yapmak ve yıkmak Eski zamanda adamın birini bir Vilâ- yete vali yapmışlar. İşe baş'adığının ilk günlerinde Vil, K ziyor - | muş. Bir çeşme görmüş ve sormuş: — Bu çeşmeyi kim yaplırdı? — Sizden evvelki valiler. — Ben bundan daha güzel yüzlercesini yaptırırım. Demiş.. Birkaç sene gecmiş. Yüzlerce Çeşme yaptıracağını söylücen vali bir ta- ne bile çeşme yaptıramamış Düşünmüş, taşınmış; nihayet kendi kene'ne itiraf et- — Galiba ben çeşme yaptıramıyaca - Bu Bunu herkese ulu orta söylemek te işi- ne gelmemiş; şehirdeki çeşmenin yıkıl- inasına emir Vermiş: — Aman, demişler, ne yapıyorsun? İyi kötü bir çeşme var.. Başkası yapılmıyor.. Barl o yıkılmasın! ali başını sallamış: — Karışmayın işime, sizin kadar ben | de bilirim.. Yaplırmak için uğrastım. Fa | kat güç Iş... Bir türlü yaptıramadım. Yik- tırmak yaptırmaktan çok k Ye ni yaptıramıyorsam, cekisini yıktır k ta elimden gelmez değil ya; kiç ol . ileride; - Burada bir çeşme vardı. kim yık- tardı? Diye sorarlarsa benim yt kle kendimi hatırlatmı; * Klli beş sene s: fuğraşmış ve birçol t va edebiyat içii metli eserler enilenleri duyı iğim fıkra ak, falid Ziya gibi yüzlercesini yeliştiğe- ktan sonra _vı.k..r:daW na geldi Baktık ki yetişmyior. Bazi yetişmiş olanı yıkalım da, dedik, günün birinde — Bir Halid Ziya yetişmişti. Ne oldu? | işti ama, biz onu yıktık! Diye öğünürüz. “Son Posta,, nır Müsabakası : ( Baştarafı 3 üncü sayfada ) rafını aldık. Her fotoğrafı ya böldük. Bunları birbirle tırdık. Bu parçalardan her tayin üç tanesini neşredeci bitince elimizdeki resim parç: bitmiş olacaktır. Sizlerden hu resim parçalarının her üç tanesini bir arava yapıştırarak bir fotoğraf vücude getir menizi istiyoruz. Bu iş sizin için hiç te zor olmıyacaktır. Çünkü gördüğümüz gibi bu üç resim parçası ile beraber ayrıca parçaladığımız resimlerin asılla rını da neşrediyoruz. Parçaların yanında hergün tanınmış bir simanın fotoğrafını — bulacaksınız. Parçalardan biri bu resim, — diğerler daha evvel çıkmış veya daha sonra çı- |kacak resimlere ait olabilir. Yapılacak : Bu resim parçalarını kesip saklar , yanlarındaki modelle- ri de kesip ayrıca hifzetmk resim neş- ri bittikden sonra modedere bakarak her üç resim parçasından bir fotoğraf meydana getirmek. Bu suretle elinizde 80 resim olacak, bunları sarih isim ve adresinizle bize yollıyacaksınız. İşte müsabakamızın e- sast bundan ibaret'ir. Resimleri gönderme müddeti gaze- tede resim neşr' müddeti biltikten son rTa üç haftadır. Bunu müteakıp netice ilân ed'lece Birinciye bir beşibiryerde altın, ikin ciye 2,5 Jiralık bir altın, 3 kişiye birer altın, 10 kişiye yarımşar altın, 20 kı. şiye çeyrek altın ve diğer 165 okuyu- c hoşlarına gidecek hediyeler vere- ceğiz | Sığınak yapmak heryı mecburi değil Yeniden inşa müsaadeleri — verilen binaların sığınağı bulunması mecburi tutulmaktadır. Yalnız, şehir hudutları haricinde kalan binalar bu hükümden müslesna idi. Ahiren belediyece yapı - lan telkikat'neticesinde nüfusun müte- kâsif bulunmadığı bazı kaymakamlık - lar hudutları dahilindeki bazı semtler- de yapılacak evlerin de sığınak mecbu- riyetinden âzade bırakılmalarına ka - rar verilmiştir. paketlerine sarılıyorlar ve alçak tava - iş olan Halid Ziya Uşaklıgil hakkında b İlür, ikide birde kafasını kaldırarak: albir yürekle hayatla be'ki Ber h 0EDE Kadıköyünde beş yıl süren edebiyat sezonu |Şemsitap mahnliesind;kîto;ı*;;ı;ılurda Âli Mükel'fdı# merakı ve Ahmet Haşimin hiddeti Şemsitâp mahallesindekı ihtiyar Mat mazel Eliza'nın evinde ben bır oda işgal ediyordum, fakat çok geçmeden bu oda- yı bazı akşamlar benimle betaber işgal eden arkadaşlar çoğalmağa başlamıştı. Mehtapsız gecelerde gece saat birlere, ilere kadar devam eden toplantı ve B sonunda gözler uykusuz - luktan süzülür, evi yakın olanlar veda - laşıp gider, uzaktakiler, bilhassa İstan buldan gelenler çoktan kendi - odasında uykuya varmış olan pansıyoncu mada - mın kapısını tıklatarak zavallıyı uyan - dırır, birer yastıkla yorgan isterlerdi. Bi- zim altmış beşlik matmazel de hiç söy - lenmeden kalkar, her zamanki güler yü- zü ile ne yapar, yapar, herkese bir yastık- la bir yorgan yaratırdı. Ben karyolama rahiplim. Fakat köşedeki uzun sedirle, geniş iki koltuğun mihmanları sık sık değişirdi. Odada böyle gecelerde yalnız ilham bulutları değil, sigara dumanları Ga sabahlara kadar dalgalanıp dururdu. Yatmadan pencereleri açıp odayı ne ka- dar havalandırsak nafile.. Kafasına yor- ganını, yorganının üstüne de pardesü ve- ya ccketini çekenler beş dakika geçme- den tekrar yastıklarının altındaki sigara eniden duman halkaları savurmağa | şliyorlardı. Zaten saatlerce süren eğ- ienceli edebiyal münakaşalarına rağmen lâkırdıyı kesip kolay kolay uykuya var- dığımız da yoktu. Yusuf Ziya, Faruk Na fiz, Âli Mükerrem (şimdi Arnavudlukta- dır) bilhassa aziz misafirlerim olurlar - dı. Yusuf Ziya İstanbuldan gelirdi, Âli Mükerrem Göztepede otururdu. Faruk Nafiz Kuşdilinde dere kenarında otur - makla beraber beti devam ettirmel için israr ve ricamızla kalır, bu rahatsız- lığa katlanırdı. İçimizde lâkırdıyı bir i kapamak İstemiyen Ali Mükerrem- edirin köşesinde tortop olup büzü - ni yorum ki.., Benim ştiri dizerken hep kı- rık harfleri intihab odiyor, | Mesele, henüz daha çıkmakta devam eden *Nedim> mecmuasındaki şiirine a- iddi. Âli Mükerrem, İyinin üstünde saf aksızlığa yalnız işte buna ta-| şiirinin eski huru hattâ hiç unutmam, mecmuanın Mütarekedeki sür belâsı yüzünden geç hazırlandığı — ve basılışı Çarşamba günü akşamına kaldığı bir gü- nün gecesi tashihler için sabahlıyan ar - kadaşlarla beraber kendisi de sabahla - | maş ve ancak gün doğarken kendi şiiri giren sayfanın tashihini tam beş defa eli- e yaparak her defasında kırık bulduğu harfleri temizlemiş, son delasında mü - rettibe de itimad etmiyerek yazı tezgâhı başında elinde cimbizle hurufat satırla- rı arasında oynamış dürmüştü! — Artık müretiiblerin sabrını ve bizdeki siniri düşünün! | Mintarafillâk uykusuzluğa idmanlıydı bu çocuk... Şemsitâp mahallesindeki oda- da da en son © uyur ve galiba ilk © uya- nirdi. Hem nasil bir çehre ile'. Beniz balmümu gibi sapsarı ve gözler acaib, derin, vahşi bir parıltile açık... Nasıl ki bir sabah Faruk Nafir dayanamamış, karşıki koltuktan haykırmıştı: — Bu ne gözler böyle, Âli Mükerrem? Suratıma karides gibi bakıvorsun! Farukun bu haykırışı üstüne Âli Mü | kerrem afallamış ve hakikaten iki ufak deniz böceği gibi parlıyan gözleri böyle | dakikalarında karşısındakinin — ruhuna eza veren esrarlı bakışı ile büsbütün ge- | nişleyip dört açılmıştı. * | Bu seriyi'açan ilk yazımda o tarihte | Kadıköy ortamektebinde muallim oldu- | ğumüu şöylemiştim. O mektebin ilk sınıf muallimlerinden ikisi, biri Mehmed öte- ki Nedim isminde iki genç aynı zamanda pansiyan arkadaşlarımdı. Bunlar, ben - den çok evvel, güler yüzlü ihtiyar Liza'- nn evine yerleşmişlerdi. Mehmedin o - dası benim odamın karşısında idi, Nedim yanımdaki ufak odayı isgal ediyordu. Benim edebiyatcı arkadaşlarımla ikisi de benim vasıtamla dost olmuştular. En ı;ukl , derdi, 0 mürettibe öyle kız- | tahammül edebilir, hammül edemezdi. fatla dizilmesine.. sü | Ahmet Hâşim misafir gelenler hikâyeci Doktor Celâl, hem şair hem içtimaiyat sı Haşim Nahid, romancı Reşad karıda halini anlattığım Âli M bütün Kadıköylülerin pek iyi Reşid Paşazade Âkif (büyük Reşid değil, bir başkası), Yunani tarzdaki 7; lerile bü yolun tek yolcusu snli (aramızdaki samimi hitabımızla Yi * Salih Zeki), Altıyol ağzındaki Fecif üpbanesinin sahibi Cevdet ve karşifi, ki evde oturan bir bahriye zabiti idi: zan Yusuf Ziya, Ahmet Haşim, ÜŞ Seyfeddin de gelirdi. İşte böyle ını?"'ı; dığımız gecelerde saat on bire doğrt | ve Allaha ısmarladık diyerek yanı dan- çıkıp karşıdaki odasına ilk tavallim Mehmed olurdu. Sonra dim yanımızdaki odasına geçerdi: M medin bizim mahalleye akseden görülir müz arasında nasıl uyuduğunu hiln" fakat en sessiz gecelerde bile xabıh'j dar odasında dolaşıp duran Nedim y büsbütün çılgına dönerdi. 7_m1uı:;' orijinal sinir tezahürü vardı: biri zaman aynı odada on kişinin lâ ve şakasına rağmen dört saat hiç madan durabilmekteki sabrı, diğ' geceleri sabaha kadar uvuyup karyolasının yerini değiştirmesi... ki biz bu tarafta bin bir edebiyat kodusu ile kahkahaları basarken o dü tarafta odasının dört duvarı arasında cırdagacır saatlerce kacyolasını Sül dururdu . dadi? n g Bir gece Ahmet Haşim de gelmlî:'; pemyalardan bâl irler okunuyor, v nuyor ve alelusul uzakta olanları! leri çekiştiriliyordu. Bir aralık söz Üğ dolaştı, Yavrum Salih Zeki üstünd v rar kıldı. O akşam bizim sevgili şatr e liste yok ya, başladık onun Olimp ÜRip rma atıp tutmağa... Faruk bir nükte “, vuruyor, Fahri Celâl bir nükte saVTğe yör, kütüphaneci Cevdet bile bir k:;’ yumurtluyor, hele Reşad Nuri akWf , ki espiriyi kaçırmayım diye sön€fl (, garasını yakmağa bile vakil buıu;:_/ du. Ben de galiba onlarla atbaşı DETe yürüyordum. İçimizde susan, bü * ni şiirler parodisine karısmıyan * Ahmet Haşimdi. Her ne we bu bıh”p, . le epeyoe uzadı, sonra hamreünw betti ve kapandı. Başka bahislere f"' Fakat aradan en az bir buçuk saği M mişti ki hiç münasebeti yokken Ü d Haşim birdenbire oturduğu koltuktt y landı, ileriye doğru uzandı ve mifi” yak cerbeze ile Salih Zekinin ;.W v he başladı. Biz hepimiz şe: S ıuı"; Bu bahiste evvelce - niçin şimdi böyle ansızm coşuyordu? v fih Haşim sadece evvelki sükütüNt ğ kat acısını çıkarmakla kalmadı. PÜ bağr dafaanameyi şu kuvvetli cümle ladı: pt — İşte böyle. bu çocuğun ŞÜTT gi rikadır. Fakat eşekler bunu bif hıyamıyorlar. Bir anda sandım ki bütün ©4 ları tepemize yıkıldı ve Jüpiter (Devamı 7 inci sayfada) — deri yarlü çe