; k TTİHAT VE TERAKKİNİN SONU Talât, Enver ve Cemal nasıl kaçlılar, nasıl öldüler? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birg SON POST. Bir Fransız dostum İngilizlere bizi kimin ihbar ettiğini bana anlattı Birbirimizi görür görmez hemen yaklaştık, birbirimize el verirken: — Hay şeytan! dedi; üstümde üni” forma olmasa şimdi seni kucaklar - dim. Dört senelik harbten sonra birden- bire birbirlerine tesadüf eden ve karşı" sındakini ayak üstünde yaşıyor gören insanlar nasıl sevinirlerse o da, ben de öylece sevinmiştik. Arkasındaki üni- formaya rağmen, bence, o, gene eski Seon idi. Onun Türkiyeden kolayca çıkması için yardım etmiştim. Kendi- sinin Selânikte Fransız ordusu karar - gâhı istihbaratında ihtiyat zabiti ola - rak hizmet ettiğini biliyordum. İyi bir Türk dostu ve kalben helis bir ittihatcı idi, İlk müted sözler söylenildikten sonra: — Şimdi, biraz evvel, benim de zih- nim seninle ve sizlerle meşguldü. Ge- İeli üç gün oldu. Bu akşam sizlerle gö” Tüşmeğe ihtiyaç gördüm, «Nasıl bula” yım?» diye düşünüyordum. Dedi. Bana söyliyeceği şeyler vardı. Fakat, bunun için evvelâ elbisesini de- giştirip sivil kiyafete geçmeğe lüzum gördü, Bir saat sonra Asmalimescit Yarında âdi bir kahvede buluşmak üz: re ayrıldık. Fransız dostumun söyledikleri Muayyen saatte Scon'la buluştuk. Biraz şundan bundan, umumi şeyler - den konuştuktan sonra, bana anlattı: — Biraz evvel gördüğün gibi ben Fransiz zabitiyim, dedi; Şark ordusu karargâhında istihbarat şübesinde ça" hsiyorum. Halbuki, ben Türkiyeyi ve sizleri çok severim. Talih beni buraya galib bir Fransız ordusunun zabiti o- İarak gönderdiği zaman - askerlik bu! - bu vazifeyi yapmamak imkânı yoktu. Gin ye geldiğim dakikadağbeH düşünüyorum: «Ben Türkiyeye ve sözlere nasıl hizmet edebilirim?» Fran sa menfaatlerine muhalif olmamak ü- zere, Türkiyeye hizmet edebilmek be- Bim için en büyük vazifedir. Bizim Fransanın o Türkiye ile görülecek bir hesabı yoktur; Türkiyeye ne türlü hiz- met etsem Fransaya, ânavatanıma hiç bir fenalık olmaz. Zaten, bizim > - gün, burada olsun, başka yerde ols bütün işimiz İngilterenin istedi yapmaktır. Biz artık İngiltereye bağ - lanmış bulunuyoruz; burada da İngil- tere için çalışacağız, demektir. Şu hal de, size rahatca hizmet edebilirim. Bu sözleri büyük bir samimiyet ve büyük bir rikkatle söyliyen, Türkiye » min maeğlâb oluşuna bir türlü razı ola- miyan bu Türk dostu, bana İstanbula girerken Fransız üniformasını taşi * maktan nasıl utandığını, şehirde dola” #irken, ihtiyaç hasıl oldukca, hemen üniformayı nasıl çıkarttığını uzun uza” dıya anlattı. Ondan sonra ilâve etti: İngilizlere - İttihatçıları kim ihbar ediyor — Dündenberi mühim bir vaziyet karşısında kaldım. Burada bizim ka - İtilâf o devletlerinin zırhlıları İstanbul limanında Bu iş için İngilizler, sizin mahüd iti - ciddi ve siyasi temizleme hareketini mad Feridin adamlarıdır. En başların- da Pehlivan Kadri bulunuyor. İngiliz” ler, hiç bize sormadan, bu neviden bir sürü Türk, Ermeni ve Rumla konuşa” rak bir liste hazırlıyorlar. Buraya gelip giden itilâfcıların da bir listeleri var. Bu listeler mucibince bir takım insan- lar tevkif edilecekler. Ben bü hazırlıkları görünce siz terseniz size yardım etmeğe karar ver” dim, O gün, Seonla şu suretle mutabık ve ne suretle bulabileceğini bildirdim; arada bir kendisini La Turgüle gazete- İsinde de görmeğe gidebilecektim. Be| İsüretle daimi olarak onunla münase bette bulunacaktık ve bana bu iş! hakkında icap ettikçe malü cekti. Henüz o günler içi at vere Jpun şartları haricine çıkmak fiktinde | görünmüyordu. Fakat, kendisi üzerin- bileceği şüpheli olduktan başka e zZşrrmMNEp jişde ç kaldık: Ben kendisine, beni ne zaman! İbizce de meçhul değildi. işler| “ji sediyordu. hiç bir teh: |kâmetini düşü like yoktu, Tevfik paşa hükümeti, ka- karsı gösterilen mukavemet de bun - lâfcıları kullanıyorlar. Ekseriyeti De-İbizzat İngilizlerin istemekte oldukları muhakkaktı, Hazırlanan listenin sahası ne lada geniş olacaktı? Kimleri tevkif edecek- ler ve sonra bunları ne yapacaklardı? İngilizler bizi tevkif edeceklerdi Bu sünllere cevap vermek kabil de- öildi. Seon da buna dair hiç bir şey miyordu. Yalnız, her iki tarafın düşünmeğe başladım. Her ne türlü is-!da niyetlerinin fena olduğunu göste | ren alâmetler vardı. Bunun için, bu| rültüye gitmemek > isüğenlizin | çok dikkatli olmaları lâzımdı. Esasen Seonun söylediği Ne suretle I çalıştıkları hakkında verdiği malümat işe daha vuzuh getirmekle beraber, ge- rek itilâfçıların gerek İngilizlerin bir şeyler şiniekl sn bok liste Tevfik paşa hü - ımek © propsgandasına dan ileri geliyordu. Tevfik paşayı dü - İsürdüğümüz zaman yerine geçecek de, itilâfçılar tarafından yapılan taz *|o'an damat Feridin yapacağı şiddetli! yiklere uzun müddet mukavemet ede-|tenkil hareketi, meb'usları trkütmüş- (Arkası var) | seyler,! İki arkadaş bahçenin tenha bir köşe- sinde oturmuş, konuşuyorlardı. Ferit; Sühanın kederli çehresine, uykusuz - Yuktan kızarmış gözlerine bakarak: — Ne o ? Yorgun musun, tutkun mu- sun azizim, dedi, seni hiç böyle perişan, düşkün bir vaziyette görmemiştim. Evden kaçamak yapıp felekten bir kaç gece mi çaldın? Poker masasında mı sabahladın? Nedir bu halin? Süha; böyle tatsız şakaları tahammü- lü olmadığını gösterir ağır bir tavırla cevap verdi: — Gevezeliği bırak kuzum Ferit, hem hastayım, hem de yorgunum. Şişkin göz kapaklarını uğuşturarak muhatabına bakıyor.. zoraki bir tebes- süm solgun yüzünü aydınlatıyordu. Ferit, arkadaşını hiç bugünkü kadar elemli ve mahzun görmediğinden hay- ret içinde idi. Garsonun getirdiği bira- den uzun bir yudum aldi. a ve yorgun değilsin Süha, dedi, bugü sende büsbütün başka bir val'var. Muhakkak büyük bir derdin var senin. bir felâkete mi uğradın? Memuriyetinden mi çıktın? Her ne olduysa beni meraktan çatlatmadan söyle... Genç adam, ikin elinden kur- tulmak kabil olmayacağını anladı. Biraz da dertiilerin dostlarına açılmak- ta buldukları ruh ferahlığından hisse- lenmek ümidile anlatmağa başladı: — Beni çok iyi tanırsın, Ferit, meslek ve iş sahasında oldüğu kadar aşkta da talihli ve muvaffakiyetli olduğumu bi- lirsin, Fakat bu seler. ne b: bütün israrlarıma, yalvarı men hiç bir şey Gia edemedim. Eğ idi » Kadıköyde bir ba- | mam.. o geceden de dediğim parlayan ve sönen geçici gönül oyun- larından biri değil Ferit... Gözleri akşamın son hasta renklerile # kırışıyordu. — Bu sefer Adanaya geç dönüşümün lerinden biri de bu... Yapılacak işleri, siparişleri unutarak günlerce onu görebileceğin halde ismini bile enemedim. Ara - mizdaki münasebeti; uzaktan onu Yi varan bakışlarımla süzmekien, bir £sir İitaati ve sabrile her gittiği yerde onu gölğe gibi takip etmekten bir santim bile £ götüremedim. ihayet bir gün.. talih bana güler gibi oldu. — Çabuk anlat, büyağı merak etme- ğe başladım. — Dur, âvele etme.. zaten hikâyemin sonuna geldin. Bir pazar günü 13,45 vapurile İstanbula iniyordum. Netice- siz takiplerden ârtık usanmiştım. Onun bir kor gibi yanan ve yakan gözlerinin YETER, ANLATMA! <İdip İstanbulu boylıyaca zümü ymânasız Jâflarınla keser-| €smerleşen ufuklara dalıyor, alnı elem| lerde dolaştığım! Yazan: Melâhat Tezer vw sından.. Lâfı uzatmıyalım.. O gün si « nemada kendisile biraz konuşabildim. Filmi beraber seyrettik. Çok güzel fi kirleri, dinliyeni çeken, büyüliyen ga- yet tatlı bir konuşması vardı. Onu Ka“ dıköy iskelesine kadar götürdüm. Elis ni hürmetle sıktım. İki gün sonra bu « luşmak için ettiğim ricayı reddetmedi. Artık dünyalar benim olmuştu. Bu ka darcık bir muvaffakiyetten çocuk gibi seviniyor, önüme geleni durdurmak, herkese saadetimi haykırmak istiyor « dum. Fakat bu sevincim boşa çıktı. Ka- rarlaşlırdığımız gün randevuya gelme“ -) di. Ne o gün, ne de daha sonraki günler onu bir daha göremedim. İznim bit « mişti, Bu yarım sergüzeşt, bu elde e « di ilememiş kadın beni çıldırttı. Bir kaç gün sonra gene bir ha: babane e « . Ne vazi « evim, ne de çocuklarım.. Hiç | beni avutamıyor.. Muhokkak onu r bulacağım.. Onun siyah bir ateş gibi parlıyan alev gözlerine yakından bakacağım. * Bir ay sonra gene iki arkadaş, Sey « hanın pırıltılı harelerle oynaşan sula « İrma bakarak konuşuyorlardı: İ — Bu sefer İstambuld: dönmüşe benziyorsun Ferit, eski sıhhat ve neşeni yı un.. Neydi o een ii balin... Süha, keyifk keyifli gülüyordu: - O a ibir hastalıktı; geldi, geçti Ferit, de“ di, daima muvaffakiyetle karşılaşan, is- teklerinin önünde hiç bir engel görme ğe alışmıyan insanlar her hangi bir ar“ zularına erişemezlerse çılgına döner « hes tipkı her beğendiği oyuncağı an « | nesine aldıran, istediği yapılmazsa ki yameti koparan arsız çocuk gibi. İşte İben de böyle olmuştum. Mukavemet Muzaffer uğraştım. Yoruldum.. Üzüldüm, Fa - kat sonunda muvaffak oldum. Tam bir hafta onunla geceli gündüzlü nasıl ya « cazibesinden kurtulmak, içimdeki arzu yu herhangi bir için bir çare arayacaktım. Güverteye çıkıp henüz bir kenara oturmuştum. kil merdiven başında sevdiğim kadın gö"| ründü. Esmer çehresine çok yakışan açık sarı bir rop giymişti. Elinde de bir kitap vardı. o nazlı sallanışi'e ağır ağır ilerledi, Yakın koltuklardan birine 0- turdu, Etrafile hiç alâkadar olmadan ki- tabını açıp okumağa başladı. Ben, çar- pıntıdan boğulacak bir hale gelmiştim. Bu mütalea halinde onu çok sevimli, eskisinden bin kat güzel buluyor, bü- tün zekâmı bir noktada teksife çalışa - rak onunla muarefe Kapısı açacak bir suretle hafifletmek $adım, azizim, bilsen... Bu kodar güzel, kibar bir kadını elde etmek. İnsan zevk. ve gurur sarhoşu oluyor. Fakat biliyor musun? Her şeyin, asıl kıymeti İyokluğunda.. Ona sahip olamayışta.. İMelik olununca o değer küçülüyor.. O heyecan sönüyor.. Sevdiğimiz ve arzu“ ladığımız nesnenin üzerinden o tılsımlı | şafak rengi sıyrılıyor; kadın da böyle... Vedide ile tekrar buluştuğumuz ilk gk: şam... Ferit heyecanla atıldı: e Sevdiğin ka» dının adı Vedide mi? — Evet, niçin sordun? Sahi, ben sas na onun resmini de göstermedim değil . mi? görünce büsbütün ateşlendim. Epeyce Targâh ile polis müdüriyeti arasında Zabıta münasebetlerini temin etmek ü- Zere müttefikler arasında istihbarat he- Yetlerinden tayin edilmiş âzalardan O Mürekkeb bir komisyon vardır. Bu ko ron, müttefiklerden mürekkeb ol- i beraber, netice itibarile bir İngi- iz komisyonu demektir. Ben burada yi) Gelir gelmez işe bağladık. İlk İşimiz, İstanbulda ve Türkiyenin her âfinda mevcud münevver Türkler 3 “zcümle ittihatcılardan milli fikirle afaları dolan ve bir si iyasi hareket #oPmiya muktedir bulunan kimlerse tesbiti ile iştigal etmek oldu. sebep araştırıyordum. Ceketinin iç cebinden bir cüzdan çı: Ben böyle kan ter içinde düşünüp | Kardı, açlı. Sokak kıyafetinde çektiril- dururken bayanin okuduğu kitabın bir! miş bir kadın fotoğrafını alarak arka- kaç sayfasını rüzgâr uçurdu. Ayakla-|daşına uzattı: rımın dibinden sürünerek geçen yap -| — Bak Ferit, dedi, nasıl o kadar ya - rakları hemen tutarak kendisine ver-| nıp tutuşmakta hakkım yok mu imiş? dim. Çok nazik bir tavırla teşekkür! Hem öyle sanıyorum ki ben? Vedide- etti. Galiba beni tanımıştı. Gözlerinde | nin #ik günahıyım.. Ne diyordum? E- aşina bir ışık görür gibi olmuştum. « Onunla buluştuğumuz ilk akşam,.. Günlerdenberi peşinden koşan, her yer-| Ferit, resimden gözlerini ayır de karşısına çıkan bir adamı tanımama-| du, Titriyen elini boğazın; sınâ irkân yok! Temin ve bu iki nimeti hayatın sonuna kadar garanti eder. mikrobların, Diş macunlarının incisi ve şaheseri olan Radyolinle diş- lerinizi günde iki defa fır- ktu, Kitabın yapraklarını Senki demir bir pençe gırt her çeviri; . . Daima Radyolin de başını kaldıniyor, be -| yordu. Boğuk bir sesle haykırdı; nimle gözgöze geliyordu. — sanlatmal li İV "yürümeğe başladı. Tabii ben de arka - çalayınız ne ne de rahatsızlıkların tah- ribatından korkmayınız. z Birden afalıyan Süha? Arksdaşına © (Devamı 11 inci sayfada) ç