Yağmur cildi Güzelleştirir mi? Bir sevki tabit He hemen ber canlı Mahlük yağmurdan kaçınır. Halbuki, Yağmur olmasaydı ne ağaç, ne çiçek, ne Sebze, ne de ot olurdu. Yağmur nebat için ne ise insan için de odur. Susuz yaşanır mı? Modern ha- Yat, medeni vasıtalar bizi günden güne fablatten uzaklaştırıyor. Onun değişik- İklerine karşı gittikçe daha ziyade ya- ll'ıncılm;.yoruz. Yabancılaştıkça da ha- kikaten o değişikliklere karşı taham * Mül edemez hale geliyoruz. / Büşaçık yağmurda yürüdüğü için en #iddetli nezleye, hastalığa tutulup ö - lüm tehlikesi atlatanlar az mıdır? Bu, Yağmurun fenalığından değil, bizim o - Nü karşı mukavemetimizi kaybetmiş Oluşumuzdandır. — İskandinavyalılara Bakınız. Ne iri, ne sıhhatli ve zinde in- Sanlardır. Halbuki senenin dokuz a - Yını yağmur altında geçirirler. Bu - Dunla, yağmur altında yaş'yan irileşir, Sağlamlaşır demek istemiyoruz — tabil. Fakat yağmur, alışılınca irsona zarar ::gnez. Üstelik güzelliğe de yardımı ur. Hava kapalı diye evin kötü havası - ha sığınmaktansa yağmurdan mütees - Sir olmıyacak şekilde giyinerek açık havaya çıkmak hem sağlık, hem de gü- #€ellik bakımından çok daha hayırlıdır. Bir kere açık havanın faydasını an- ıltuı:ya Tüzum yok. Sonra yağmur su- Yu en temiz ve on kireçsiz sudur. Tabif tekilde taktir edilmiştir. İçinde, sü - Zülmüş hiç bir suda bulunmıyan elek- tik hamulesi vardır. » İster geçici bir sağanak, isterse sakin *e mütemadi bir yağmur ne şekilde o - tsa olsun bırakınız yüzünüzü döv - Sün, Bu tabif «duş» un cilt üzerindeki faydası büyüktür. Eğer deriniz bun - fazla müteessir oluyorsa sokağa önce güneşten ve soğuktan Korunmak için kullandığınız yağlı ıden yüzünüze biraz sürünüz. Baş- ka hiç bir şey sürmeyiniz. Bırakmız bu faydalı duşun altında deriniz bol bol hefes alsın. I_Eıuâ havalar isınınca yalnız yüzü - Müzli değil, kollarınızı, boynunuzu da *Yağmur duş» una tutunuz. Artistler - — Ücn çoğu bu Adeti çoktan kabul otmiş- ) lerdir. Bu, bir moda değil, faydalı ve Hizumlu bir şeydir. a. İlkbahar modeli Rengi pembedir. Göğsüne düğ k lir. Göğsüne düğme ye- m'lîekelebek konulmuştur. Şapka (ka- “m)ı üaekuııııedır. Ayni kelebekten dir. Kol konulmuştur. sA Yalinbağ e ğ b Coket kemerli- | rına koyunuz. Pişmesi için 35-40 da - llar kısa, (rever) ler dilimlidir.| kika kâfidir. — — — , TeT F e SON POSTA Salonunuzu süsleyiniz Boş resim ğ:efçeııesi ve bunun orlasına konulan çiçek | bu şekilde bi ine koyu ve te düz bir zemin geçirmel Bu çerçevenin içerisi cek ufak, kısa ve y nuz. Çerçevenin - içi ra çengel çakınız. Bunlara (resimdeki gi- yyu koyacak küçük bir raf yer- .. Vazonuzu bu rafın üstüne yunuz. Ve içine sevdiğiniz çiçekleri Meselâ: Lâle ile mor ve beyaz cı karıştırırsanız çok güzel gö- Vazonuzun bu kadara taham - mülü yoksa bir kaç lâle, üç dört uzun saplı çiçek te yetişir. Elverir ki en ta- bif şekillerde dizilmiş olsunlar, z Bu canlı tabloyu görebilmek için bir kaç adım gerileyiniz. Dikkatle bakınız. Her hangi güzel bir tablo ka - dar, belki ondan da çok hoşunuza gide- ce miş olanlara bir faikiyeti var. Resmini| yarak mevsimine göre değiştirebilirsiniz. Hat-' tablo hazırlıyabilirsiniz. Bir manto modeli İlkbahar için (tüvit) manto, (Roba) şeklindeki yakası vücuda çok gençlik vermektedir. Düğmeleri, cepleri göze çarpar şekildedir. Beraber giyilen (fötr) şapkanın kena rlarına (grogren) kördelâ geçirilmiştir. YEMEK BAHSİ | Pandispanya Peksimetli biftek (20) tane yumurlta #slınız. Bunun (12)- tanesinin beyazile, sarısını, — (8) tanesinin de yalnız sarısını akıtınız. Buna istediğiniz kadar şekeri katıp iyi- ce çalkalayınız. Takriben yarım kilo, yahut (600) gram şeker kâfi gelir. En ince makine şekeri kullanmalıdır. Çalkalanan yumurta ve şekere (50) gram nişasta, (400) gram ince un ka - tınız. İyice karıştırınız. Hangi kapta pişirecekseniz yağlayınız. Hazırladığı- nız sulu hamuru bu kaplara döküp, fı- raflarını kızartınız. KĞK RE AAAT NATLÜRAK Dt KUŞKT N NlAT T cektir. Çünkü bu tablonun, elle çizil -| tâ vazonuza her gün ayrı çiçekler ko - her sabah bir yeni Dana, yahut sığırın belkemiğinin al- tındaki lop-etle yapılmalıdır. Bu eti bir parmak kalınlığında harçolara a - yırınız. Et tahtası üzerinde tokmakla iyice dövüp yumuşatınız, Sinir ve de- risi varsa ayıklayınız. “Etrafa taşmış yerleri varsa düzeltiniz. Üzerine tuz, biber dökünüz. Bir veya iki (peksi - gnet) i havanda dövüp un haline geti - riniz. Bu unu biraz soğan suyu, tuz ve biraz su ile yuğurup bulamaç yapınız. Etleri buna batırıp kızgın yağda iki ta- Tarihtan Sayfalar: Can kurtaran kaside... yalvara bir kaside okumaya Yaza Fatih bir at gezisine çıkmiıştı. 'Yanında yalnız iki kişi vardı: da gençliğin ve zekânın parıltıları bir- birini tamamlıyordu. Dudaklarının üs- fünde henüz terlemiş olan ince bıyık- Jarı vardı ve genç kızlarla kadınlar onu gördükleri zaman ister istemez kalble- zinin hayranlıkla çarptığını hissedi - yorlardı. Bu, Fatlihin nedimiydi. Padişahın zevkini, »pek iyi biliyordu. Sarayda mükemmel bir tahsil gör - müştü, arabca ve farisice öğrenmiş, o gde fikir söyliyecek derecede olgunlaş - Diğerinin adı Ahmet paşa olup padi- (şahm oğullarının hocasıydı. Ahmet paşa kadıasker Veliddin e - fendinin oğluydu. Dimetokada doğ - gmuştu ve o da mükemmel! bir tahsil görmüştü. Fazla olarak yanıbaşındaki delikanlıdan daha olgun, zeki, hazırce- ye medresesinde hocalık ettikten sonra Edirneye kadı olmuş; bu sırada Fatihin hoşuna giderek şehzadelerin hocalı - Bina tayin edilmiş; vezirliğe yükselmiş- tL Ahmet paşanın büyük bir kusuru /vardı. O da kadınlardan hoşlanmama- sı; san'at, şiir ve felsefenin yükselme - sinde büyük bir röl oynuyan kadın tay- fasına kıymet vermemesiydi. Padişah ona bir iki defa bu düşün - gesinin duğru olmadığını hatırlatmış - tı. Bu sözler Ahmet paşanın bir kula - ğından girmiş, diğerinden çıkmıştı. Bir defa padişahın önünde ona hiz- met eden genç uşaklardan birine lâf at- mıştı. Padişah fena halde kızmıştı. — Sen haydi benden utanmazsın, fa- kat ALahtan da korkmaz mısin be he- rifl | Diye haykırmıştı. , Ahmet paşanın aklı başımna gelmiş ve: — Dilim kaydı padişahım: bir dahi yapmam! Diye boynunu bükmüştü. — Huy canın altındadır; can çıkar, jhuy çıkmaz..» ” Derler. Ahmet paşa da ettiği töbeyi bir kaç zaman sonra unutmuş, bu sefer padi - şahın en Ççok sevdiği >müsahiblerden birine lâf atmıştı. İşte 0 zaman padişah köpürmüştü: — Nerede bostancıbaşı; şunun dilin kessin! Ahmet paşanın elleri ayakları titre- gaiye başlamıştı. Padişahın yalvarmış, göz yaşları dökmüş: — Dilim yalnız terbiyesizlik yapmı- yor. Bunca kişilere ilim de öğretiyor. Zaten suçu dil yapıyorsa aklımın zori- Jedir. Hak olan üçtür. Üçüncüde boy - * * * Ahmet Paşa cellâda götürülürken yalvardı: “Padişahıma birkaç sözüm var. Esirgemesin! Bu benim son dileğimdir. ,, dedi. Padişah kabul etti ve Ahmet Paşa onun ayaklarına kapanarak yalvara edebiyatına parlak bir eser kazandırmıştı Turan Can neleri sevdiğini| zaman sevilen bütün mevzuiar üzerin- |. 'vab, ve şairdi, Zaten Bursada Muradi-|, avaklarına — kapanarak |" başladı. Bir ölüm emri Türk num vüurulsun, Bu kere de kerem edinl Diye yalvarmıştı. Bunlardan birisi yirmi yaşlarında| Fatih Sultan Mehmedin son sözleri bir gençti. Uzun boylu, güzel vücud - | şu olmuştu: lu, yakışıklı ve sevimliydi. Bakışların- | — Yıkıl karşımdan... Bir dahi tek » yay edersen elbet başın keserim! * Padişah rahvana kalktı. Ahmet paşa ile delikan'ı da onun gibi yaptılar. Her taraf yeşildi ve bahar koküyor- du. O gece yağan yağmur bütün yol « ları ve kırları yıkamış, şurada burada bazı su birikintileri ve bataklar yap « mıştı. Ahmet paşa yanı başında giden deli- ,kanlıya ikide bir göz ucile bakıyor; #usmaktan sıkılmış olduğu için onun: Ja konuşmak istiyordu. Fakat konuşmaktan da korkuyor - du. Çünkü canın allında uyumuş o « Jan kötü huyunun uyanmak için en küçük bir fırsatı bile kaçırmak iste « mediği muhakkaktı. Yolun bir döneğinde Falih birden « bire durdu. Çünkü geçecekleri yere bir servi yıkılmıştı. Padişah atının dizginlerini ansızın çekinçe dinç ve çevik hayvan kendisi- ni tutamadı ve şahlandı. B ü lun üstünde bir çamur hızla basınca çamurlar etrafa sıçradı. Ahmet paşa ile delikan nım atları da birdenbire durdurulmuştu. Fatihin a- ftının ayağından çıkan çamurlar bu a « ralık nedimin yüzüne sıçramıştı. Ahmet paşa kendini tulamadı. Deli Kkanlının haline acıyacağı halde içini çekti, Kur'ânı Kerimdeki âyetlerden birinin bir parçasımı ona “şittirecek şe kilde mırıldandı; " — Yâ leyteni küntü şürahal!... Bunun Mmanası aşağı: yukurı «keşki toprâk olaydım!» demektir. Fatih atını uslandırmış ve devrilen ağacın üstünden atlay ğerleri de öyle yaptı!. şah durmuştu. Nedimine sordu: — Demin sana ne dedi? Delikanlı hem zeki, hem de okumuüş olduğunu bir defa daha gösteren bir cevab verdi. Bu, Ahmet paşanın eksik söylediği âyetin tamamuydı: — Ve yekülül kâfirü yâ leyteni kün- tü türaba. Yani: «Kâfir der ki koşki toprak © laydım.. Padişahın kaşları di. Fakat kendisini şimdilik tuttu ve sa- raya dönünceye kadar sesini çıkarma- dı, , Saraya gelince bostancıbaşıya Ah - met paşayı göstererek emir verdi: — Götürün, hapsedinl, Aynı zamanda onun yi gibi sordu: — Şimdi boynun vurdurursam hak değil midir? Ahmet paşa sapsarı olmuştu. Başını eğdi ve sustu. Fatih onu idam ettirecektk (Devamı 8 inci sayfada) birdenbire çatıl - ine öldürür