B ğendiğiniz kadın ve erkek tipleri hangileridir? v ÜÜ e Erkek kuvvetli bir muhayyele sahibi - olmalı! Tasavvur ettiğim erkek tipi * Boyu ne çok uzun ne de çok kısa, tah- sili lise mezunu, yü zü esmerce, gözleri siyah, bir artist ve ya muharrir olabilecek derecede kud- Tetli bir mul ele sahibi, karısına İ- | hanet etmiyeceğini her hareketi ve söz lerile isbat edebilecek ince ve temiz | bir ruha malik, kendi sıhhati, karısının sıhhati ve çocuklarının sıhhatiyle sonl derece alâkadar olan, karşısındakine iti mat telâkki edebilen, saf ve keskin göz lere malik biy erkek.. Fatih Dülgeroğlu sokak No. 10 da Mergübe DS ĞN (ei Kadının boyu erkekten kısa olmalı | İdeal bir kadın: Milli hisleri kuvvetli; Bade evi için yaşayan, €eşİn! Muktesi- dane şekilde idra eden kadındır. V— Boyu erkekten kısa, verilecek, sahibi 50, üçüncü 2— Baoyu ile mütenasip bir vücut. 3 — Ev işlerine âşina. 4— Her şeyi için hayat arkadaşile istişare eden, Yukarıda bütün vasıflarını yazdığım böyle bir kadın tam mânasile bir sile kadınıdır ve benim aradığım kadındır. İstanbul: Hasan Mes'ut Sivişoğlu (Sarih adresini yazmamıştır) —- 167 — Erkek dışarıda ciddi, evinde neş'eli olmalı! Hayalimde canlandırdığım erkek ti- pi : Vücudu: Yeşilgözlü, kumral saçlı, pembe yüzlü, orta boylu, boyu ile mü- tenasip şişmanlıkta olmalı. Tabiati: Dışarıda ciddi, evde neşeli, yuvasına karşı müşfik ve sadık kalma- h. Musikiden hoşlanmalı, kadının hük- mü altına girerek başkalarına gülünç olmamalı. Fakat eşini de incitmemeli. Tutumlu, Asil olmalı ve şerefini korumalı. Tahsil: Yüksek mektep mezunu bu- lunmah, Balihli: Cemlle Özceylân (Sarih xdresinin reşrini istememişlir) 108 Kadın kocasının duygu ve görüşlerile hareket etmelidir Benimle hayat arkadaşı, gönül yol- daşı olacak bir kadının çehresi ne pek beyaz, ne de pek kara olmalıdır. Yani buğday benizli.. Böyle bir çehre yuvar- Tak olmalıdır. Kendisinin duygu ve bu- luş ve görüşlle hareket etmelidir, En az Orta mektep mezunu olmalıdır. Çünkü içtimai hayatta okuma derecesi az o- lan kadın hayat eşini'yarı yolda bırakır, Bu husustaki kanasatimi hiç bir zaman terketmiyeceğim. Emette Ahmet Rner (Sarih adresini yazmamıştır) — 169 — Tırnakları manikürlü kadından hoşlanmam! En çok beğendiğim kadın tipi şudur: Vücüudü: Daimi surette mütebessim, yuvarlak çehreli, ve kumral, gözleri e- lâ ve bakışlarında daimi bir sevginin izleri bulunmalıdır. Kaşları ne fazla a- hnmış, ne de fazla kalın, ağız ve bu-| run mütenasip, Mürnitazam dişli, balık etinde, elleri ufak ve manikürsüz, ince belli, ufak ve biçimli ayaklı. Tabisti: Bence herşeyden evvel ara- Nılacak nokta ev kadınlığıdır. Yuvası- ha vrularına merbut, eşine dal- Mi su , el işlerine vâkıf, bir az.da musikiye âşina olmalıdır. Tahsili: Bir ev kadını için orta tahsil kâfidir zannederim, Denisli, Musa mahallesi No. 8 de &. Tözün Her cevap yollıyan okuyucuya — hediye en güzel cevap mükâfat alacaklar |spor v —- 170 — İdeal kadın : Spor ve seyahati seven kadın Beğendiğim Ba- yan tipi şudur: 'Temiz kalpli, yük sek ruhlu, iradesi neticede ikinci 25, 10 lira kuvvetli, tipik, mu- hoşlanır, sikiden ğ € vete mevk şen, sırasında perbest, bir genç | İstanbul Aksurüy Cumhuriyet caddesi No. 353 Kemal Işımak —171 — Yüksek tahsil, neş'e, iyi terbiye Sevdiğim tüipi ve tabiati yazıyorum; Tipi: Koyu sarı saçlı, lâcivert koyu yeşil gözlü, ortadan az uzun bny_l»u. za- yıf denmiyecek kadar ince ve mütenâa- sip endamlın - 'Tabiati: Halük, selim, ileride yetiş- tireceği evlâtlara iam bir Türk asalet ve terbiyesi vorecek kadar yüksek tah- silli, Neşeli ve temiz olmalıdır. Bursa: B. K. (Barih adresinin neşrini istememiştir) Hediyelerim'z Evvelki günkü 152 - 158 ve dün- kü 159 -164 numaralı cevap ların hediyelerli, cigara tabakası, kol düğmesi, dolma kursun kalem, mürekkepli dolma kalem, kemer, tu valet malzemesi seçilmiştir. Bunlardan İstanbul dişin - || da bulunan okuyucuların hediyele- ri posta ile adreslerine derhal gön- derilmiştir. İstanbulda bulunan o- kuyucuların da idarehanemize ge- lip hediyelerini almaları lâzımdır. Hediyeleri ayrılmıştır. Kendilerini bekliyoruz. Pazardan başka hergün müracaat edilebilir. Hediyelerini idarehanemizden ala cak okuyucularımızın yaniarında hüviyetlerini isbat edecek bir vesika bulundurmalarını rica ederiz, Hâmit ihtifalind Sözleri itirazlarla karşıla- nan bir genç maksadını izah ediyor Gazetenizin 18 Nisan Cuma günkü sayı-| sında Hâmit ihtifalini bülüsa eden yazıda benim o gün Üniversite konferans salonunda verdiğim söylevde eBeşeriyet kısırlaşıyor. Bir Hâmit daha çıkarmak imkânsixdır.» şeklin- de muharririnizin zaptettiği cümleden dolayı salonda hledetli fızıltılar olduğu ve güya be- nim bu sözlerim üzerine ihtitalin havasının bozülmak tehlikesi geçirdiği hissini veren birkaç cümleyi hayret ve tocstüfle okudum. Filhakika o gün ben de bir söylev vermiştim, Bu söylevde: «Artık dünya eskisi kadar bol dâhi yetiş- tiremiyor; dünya kısırlaşıyor, büyük adam- lar pek güç ve ender yotlşiyor, Hümit te bun- lardan biridir.. demiş, birçok milletlerin ye- | tiştirdikleri şairlerden, muharrirlerden misal | getirerek Himldit kaybiyle biz de ayni va- ziyetteyiz» diye sözlerime devam etmiştim. | Halbuki bu meselenin gazetenize aksediş şek- | M maalesef çok başkadır. Nitektm yukarıya muharririnizin yazdığı Üe bonim söylediğimi eynen kaydettim. Aradak! fark açıktır. Bon- ra; İlerl sürdüğüm bu iddia vâkıa lüraslar- la karşılaştı, fakat kimâe bu iturazını alenen haykırmadı. Sözüm İesilmiş veyahut böyle bir teşebbüste bulunulmuş değildir. Rsasen böyle bir hareketi gençliğe atfetmek te ayrı bir bahistir. Ben böyle hissettim, böyle dö- şündüm, böyle söyledim. Heor fikre hürmet et mesini bilen genç arkadaşlarımdan bir kısmı bu fikrime iştirak elmemekle beraber, hiç kimsede ihtifalin havasını bozacak mahi- yette telâkki etmodi. Hâmit için mübalâğılı söylendiği ileri sürülen bir fikir hava bozar mı? Bunü böylece taşhih ederek hakkımda yanlış hükümler verilmesinin önüne geçil- mesini Matbuat Kanumunun maddel mahsu- sasına. Çovfikan saygılarımla dilerim. Açık Sör ve Son 'Telgraf gazeteleri muharrirlerinden Nusret Safa Coşkun “|bi. aymı ayrı herke- 'Alla.h aşkına, Bülend... Başını çevir İ Diye, başinı salladı, SON POSTA Sön Posta'nın Tefrikası : 7 — Nerdesiniz a- yol, dedi, başımıza gelenleri, hiç sor - muforsunüuz. Çitlenbik, sıki - hyor gibiydi. Lâkır- dıyı kapatmak iste- — Üzüldüğün şe ye bak, anne... de- di, değer mi san « |ki?.. Bülend: — Ne var, ne o- |luyor2. Demek ister gi- sin yüzüne bakı « yordn, Arif paşanın ka * rısı: — Sözüm ona, bizim damadı gör - dünüz mü?. Diye sordu. Bülend: — Demin, bir a- ralık gözüme iliçti;-sonra bir daha gör- medim. — Yaptığı işleri bir bilseniz. Bir kere akşamdan buraya geç geldi. He- |pimizden önce gelip burada bekle - mesi lâzımdı; yapmadı. Haydi, buna sesimi çıkarmamak için dişimi sıktım. Sonra bir aralık ortadan kayboldu. Gitti gelmez, gitti gelmez.. bir de bak- tık: Yanma üç tane züppe takmış, tek- B rar geldi. Üçü de kendilerini güç tuta- lrkr'arb "Hlj Y_”ı_“ kıpkırmızı olmuş, cak Kadar sarhop..'kendisi de onlardan | £ö7leri büyümüştü. Korkak korkak et- İpak farklı. doğif yarı: Ne ise; ded:m..mh"u bakındı. Nişanlısı ile annesinin |oturduğu köşeye doğru göz gezdirir - |ken suçlu insanları andıran bir hali vardı, Ötekiler, ona dikkat etmiyorlar- raş gibi, kendi aralarında konuşuyor- ardı. Arası - üç beş dakika geçti: — Sadri, Jtoyluğuna bağışladım. Fakat bir kere bile bizim yanımıza gelmedi. Davetli- lerden hiç kimsenin yüzüne bakmadı, Getiediği arkadaplarile becabar, bir ma" saya oturdular, Sarhoş geldikleri ye - |tişmiyormuş gibi burada da içmeye | başladılar, Hem de ne içiyorlar bilsen; şampanya!... Belki bir saat oldu; hiç durmadan içiyorlar... Sanki buraya yiyip içmeye gelmişler, sanki bu gece nişanlanan kendisi değilmiş gibi... Arkadaşlarının — oturduğu masaya doğru yürürken büfeye uğradı, Sanki bir şeyler tismarlamak için ayağa kalk- mış, onun için dolaşıyormuş gibi gö - tünmeğe çalışıyordu. Sonra eski yeri- ne geldi, oturdu. k Çok geçmedi; garson gene geldi. de bak bir kere... Şurada, kapıya ya -|Sadri artık öfkelenmişti; adamı kovar İkım paravananın önündeki miasada (,.!ıxibi geriye gönderdi. Bir iki dakika turuyorlar. Yanındakileri sen tanıyor Sonra bir başka garson geldi. O za - musun? Ben ilk defa görüyorum, Ge- | man, Sadrinin arkadaşlarından birisi tirip bize de tanıtmadı ki... Hele şu ayağa kalktı. Garsonla beraber dışarı- şampanya içişlerine bak... Cöımcmı,!yı çıktı. Biraz sonra o da tekrar geldi. insanlar, hallerinden nasıl da belli o-|Sadri ile uzun uzun fısıldaştılar. Genç luyor!.. nişanlı iyiden iyiye — sarhoş olmuştu. Bülend, güya pek üzülmüş, pek zi-| Hirdenbire ayağa kalktı. Düşmemek yade sıkılmış gibi görünüyordu, Bir|için sendeliyordu. Arkadaşı, kolundan yandan da: |tuttu. Biraz da ayakta, ağızdan kula - — Oh olsun!.. Gördünüz ya, benim |ğa, konuştular. Sonra kapıya doğru dediklerim nasil çıkıyor?.. yürüdüler. Demek isteyen bir hali vardı. Kız tarafı, onun bu ballerini göz * Çitlenbik, annesinin sözlerinden de,den kaçırmıyordu. — Yalnız, Çitlenbik! yanındakilerin biraz yapmacığı andı - onlara bakmamak için başını başka ya- ran telâşlarından da sıkılmıştı: |ha çevirmişti. Annesi, Bülende dedi — Ortada bu kadar büyütecek bir | ki: şey yok ki... diyordu; bir kaç arka -| — Kuzum, Allahaşkına, git bak, ne daşını çağırmıya, elbet kendisinin de Oluyor?. Pek merak ettim. Bunlarda | hakkı var. Onları bırakıp teşrifat ile|bir hal var ama..., uğraşacak değil ya... Bülend de onların arkasından fır - Annesi bir türlü kendi bildiğinden|ladı. Üç beş dakika sonra koşa koşa şaşmıyordu: geldi. Bu seler o da aahiden telâş için” — Daha ne olsun?.. Asıl böyle ufak |de iyi. Bir yandan da gördüklerini, bi tefek şeyler, insanın iç yüzünü daha|diklerini söylemeğe bir türlü dili var- çabuk ortaya vurdurur. miyormuş denilebilirdi. Bir, Çitlenbi- Artık hepsi, hem kendi aralarında | ğin yüzüne, bir de annesine baktı, He- fısıldaşıyorlar, hem de uzaktan uzağa, |e genç kızın yanında söylemekten büs- Sadrinin hiç bir halini gözden kaçır - bütün çekiniyotdu. mıyorlardı. Hep birden: Bir aralık otelin garsonlarından bi-| — Ne var?.. risi Sadri ile arkadaşlarının oturduğu| Diye sordular. masaya geldi. Genç nişanlının kulağı-| — Arif paşanın karısı helecanla ayağa na eğildi; bir şeyler söyledi. O da bir-|kalktı. Bülend, onun kulağına iğildi. denbire şaşırmış gibi bir, adamın yü-|Bir şeyler fısıkdadı. Kadın, kendini tu- züne, bir de arkadaşlarına baktı. Son- |tamadı: ra telâşla ayağa kalktı. Garsonla bera-| — Ne?.. diye bağırdı. Buraya mı ber kapıya doğru yürüdüler; görün -|gelmiş?.. Doğrusu artık bu kadarı ke- mez oldular, pazelik !., Çitlenbiğin annesi: Sonra, ötekilere döndü: — Gene ne oluyor bunlara?.. — Siz yabancı değilsiniz. Zaten bir kaç dakika sonra herkes duyacak, siz- den ne diye saklamalı?, Efendim, n? olmuş biliyor musunuz?. Çağırdığı bi sarhoş herifler — elvermiyormuş şimdi bir de kadin gelmiş.., Kim bi * lir nesidir?.. İçeriki salonda bağırıp duruyormuş!.. Üzst yanmı da Bülend anlatmıya baf ladı: — Demin — arkalarından koştum: Garsonla beraber, direktörün odasının İyanındaki küçük salona girdiler, Son”* ra garson, dışarıya çıktı. Kapı üstüst€ açılıp kapanırken, aralıktan, bir kadıt göründü. Şapkasız, saçları darmada * ğın, boyalı, pek bayağı edalı bir kâ * dın... Sadri, içeriye girer girmez bif feryad, bir gürültü koptu. Gelip ge * çenlerden utandım; uzun uzun durup dinliyemedim. Fakat kadın, her kim ise, her nesi ise, Sadriye bir söyleme” diğini bırakmıyordu. O da: «Sus, AF lahaşkına.. burada, sırası mı şimdi?: Yarın gelirim, söz veriyorum. Ne is * tersen yapacağım. Şimdi burada bif gürültü çıkarma...» diye yalvarıyor * du. Sade bu kadarını anlıyabildim. Çitlenbik, bu sözlerden iğrenmiş gi' bi başını çevirdi. Annesi: — Mutlaka eski göz ağrısıdır. Kim bilir ne bayağı bir insan olacak ki ge“ ce yarısı sokaklara uğramış, buraya ka” :dar gelmiş, Ben artık bu kadarına da" yanamam, Şimdi kızıma alıp gidiyo * rum. Kalk Lebibe... Genç kız da sinirlenmeğe başlamış” tı: — Olmaz anne, dedi. Bunun yarıni da var. Ne yapacaksak yarın yaparız: (Arkası var) Güreş teşvik müsabakaları Güreş federasyonu tarafından hazif lanân birinci teşvik müsabakaları bü” gün Galatasaray klübü salonunda yapt lacaktır. Müsabakalar için saat ondü tartı yapılacak, müsabakalar saat bif” de başlıyacaktır. Müsabakaların üç hafta devam edecf ği ümit edilmektedir. TAKVIM - SABALI 4, 27 & 10