AE A ŞE EYER A SON POSTA T e Hâdiseler arşısınd Şi i Geçen yıllardan kalma Dün müddeiumumiliğe bir bir fotogur undan evvelki çocuk bay- birinde, çekilmiş bir f ex e A ON | 290lisan bilen bir adamla mülâkat Alman profesörü bu lisanları muhtelif lehçelerile mükemmelen konuştuğu halda bugüne kadar cinayet ihbar edildi Bakırköy civarında bir kadının ko cası tarafından dövülerek, neticede öl düğü dün sabah müddeiumumiliğe bil dirilmiş, bunun üzerine Adliye dok- toru Salih Haşimle Müddeiumumi Fe ridun Bagana, derhal Bakırköyüne git mişlerdir. Doktar,' cesedi muayene: etiniş ve müddeiumumi tahkikata el koyarak, alâkadarların ifadelerini almağa baş lamiştır. Komünistlik suçlularının muhakemeleri «Hücrelem teşkili, parolalarla giz- İiden gizliye buluşmak v. 8. yollarile elaltından komünistlik tahrikâtında bu lunmaktan suçluların duruşmelarına, Ağır cezada dün sabah kapalı celsede devam edildi. Hakyeri koridoruna © asılmış olan Bistede, mevkuf Cehap, Zeki, Kemal, Şükrü; gayrimevkuf Nazım Hikmet, Hikmet Kıvılcım, Feyzi, İhsan, Salâh, Süleyman, Bekir, Hasan, Basri, Mus- tafa Refik adları hizasına, şu şehit simleri yazılmıştı: o Hamdi Özdemir, Nihad, Hamdi Eren, Lütfü, Emrullah, Hüsnü, Kâmil, Selim Dinç, Günver, Halid, Abdurrahman, Ham di, Nazmi, Muhittin, Madam Aşken, Salih. Duruşma devam etmektedir. Eski biçki yurdu mahkeme oluyor Adliye sarayı yangınındanberi Sir- kecide Eminönü kaymakamlığının da bulunduğu «Gülbenekyan» o hanının bir kısmında barınan Sultanahmet hu kuk mahkemelerinin, kalemlerinin ve tebligat bürolarının Sultanahmetde bir binaya nakledilmesi tekarrür ettiğini dün memnuniyetle yazmıştık. Hangi binaya nakledilecekleri, dün belli olmuştur. Divanyolu caddesine nazır «Türk Kadınları Biçki Yurdu» nun bulunduğu bina, bu civarda mev- cut binalar arasında en uygun görül müş, kiralanmak üzere teşebbüste bu- lunulmuştur. Pazarlık yapılmaktadır. Habeşistana gidecek yerde Ankaraya gelen mecmua | Mecmuanın üzerindeki adres Vasıf | şlarında bir adam, soldaki da gene ayni yaşlarda bir a- akat o sağdaki gibi itinalı Hattâ yakal, kıravatı erkeği arasında kürk Bu iki yok. mantolu otuz beşlik mülehham bir ka- dın yahut ta kanuna uymuyan tabiriy- le bir hanımefendi var. Fotograftaki şahsiyetler bir an için ar, konuşuyorlar, boyunları kük çocuklar: — Teşekkür ederiz, d Şündünüz.. Fakat şü eli ha başka türlü olsaydı. Ötekiler cevap veriyorlar; — Ne? ne? Yaptığımız büyük iyi- liklere mukabil bu sözü mü söylüyor- sunuz? Çocuklar boyunlarını biraz daha bü- küyorlar: — İyiliğe teşekkür ediyoruz. Fakat ne bilelim. Meselâ ceketlerin kollar çok uzun! — Ne olur katlayıverirsiniz. — Benim pantolonum da çok bol, dü şecek gibi... © — Beline bir ip bağlayıverirsin, — Ben elbiseyi beğenmedim ki.. — Ne? ne?.. Beğenmedim de, diyor. Babanın evinde bundan iyisi var miy- |di? Haydi susun bakalım. | Yakalıksız, boyun bağsız adam ken- ,di kendine söyleniyor: |, — Zamane çocukları. Zengini de, fa- kiri de hep süs düşkünü oluyorlar... .Şükretmeyi bilmiyorlar da.. Onlara bu yaptığımız bile fazla. Ne olurmuş? Te- miz olsun da varsın bir kolu öbür ko- luna uymasın, ne çıkar? | Kü kadın, siyah elbisbli erke- lar, bizi dü- eler biraz da” I Mantom? Yeni yaptırdım. sı biraz çekiyor. Onu da ,düzelttireceğim... Giyime çok merak- ilıyımdır, Bir yerinde bir pot olsa rahat edemem, Siyah elbiseli erkek boyunbağını dü- ,zeltiyor: — Bendeniz de öyleyimdir. Bu giy- ,diğim kostümü tamam dört defa pro- Va ettirdim. Ama bakın nasıl duruyor? — Zevk meselesi, — Evet zevkin inceliği meselesi, | Bir an için canlanan şahsiyetler ge- Maruf bir İtalyan mubarriri Roma * İgazetelerinde yazıyor: Muharrirlerin en ziyade sıkıldıkları şey, mülâkatlar, gitme! Herkesin mizacı başkadır. Gazetecilerle konuş - mak istemiyenler olduğu gibi, karşıla- rında bir gazeteci bulur bulmaz, bu va- sıta ile dünyanın en meşhur adamı ol- mak sevdasına düşerek, ağızlarını açıp ta susmak bilmiyenler de pek çoktur. Ben yalnız dünyada konuşulan İisan- ların hemen hemen cümlesine vâkıf o- ceğim zaman, içimde her muharririn duyduğu sıkıntıyı duymadım. Dünya- nın bu nev'i şahsına münhasır insanile nasıl olsa anlaşabileceğimden emindim. , Beni Frankfurtta mesai odasına Ka - bul etti. |, — Şimdi dedi, çince bir zabıta roma nı okuyordum. Zabıta romanlarında Çinliler bilhassa muvaffak oluyorlar. Edgar Wallace, Konan Dovil, bunların yanında hiç kalır... Profesör Harold Schüts yalnız 290 li san bilmesi bakımından değil, muhte- |Jif bakımlardan çok enteresan bira - damdır, Profesöre şu suali sordum : — Nasıl oluyor da evinizi terketme» den bu kadar lisanı, lisanların telâffuz tarzlarını, öğreniyorsunuı? Buna im « kân var mıdır? Profesör Harold Sehüls güldü: — Dünyanın bütün kilitlerini açan yegâne ânahtar, sabırdır, dedi. Biraz sabırlı olursanız, her müşkülü halleder SİNİZ, Bununla berâber şunu da itiraf et- meliyim ki, bendeki bu kabiliyet irsi- dir: Babam 12 lisan konuşurdu, dünya yüzünde nam ve nişanı kalmamış Ji - sanları bulup meydana çıkarmakla öm rünü geçirdi, bu lisanlardan 20 tanesi ni ana lisanı gibi konuşmağa başlamış tı. 5 Ben ise hakiki bir lisan manyagı - yım. Eğer bilmediğim bir Hsanla karşı laşırsam onu öğrenmeden başkasile meşgul olmam. Habeşistanın öski imparatoru tahvillerini satıyor Almanyadan bir def. lan Profesör Harold Sehüts ile görüşe- |; a olsun ayrılmamıştır Profesör Schüts, dokuz yaşından it baren bu lisan meselelerile alâkadaf * olmağa başlamış, on yaşında Danteniri lisanını tekrmillemiş ve ertesi sene de fransızca ve ingilizceyi ana lisanı ka dar öğrenmiş, Kendisinde bu kabiliyeti gördükten sonra onar yıllık plânlar ter tip'etmiş ve her on yılda 10 - 15 lisanı birden öğrenmeğe kalkmış. Bu suretie yalnız dünyada mevdut olan Jisanları öğrenmekle kalmamış, ayni Jisanların muhidlif lehçelenini de öğrenmiş ve edebiyata da merâk sararak şaheserleri kendi kaynaklarından tetebbüe başla » miş. |, Sözün üst tarafını profesöre terkedi yorum: — Ben öğrendiğim lisanları bir an- tikacı, bir koleksiyoncu merakı ile öğ renmiyorum, Bunlardan ilim namina istifadeler çıkarmak “istiyorum, lisanla- rı öğrenmekle beynelmilel beşeri kay naşmanın da tarihini meydana çıkar « mış oluyorum. «Dünyadaki elli mille « tin aşk şiirleri hakkında bir eser yaz dım, İ Profesör lişanları evvelâ gramerleri vasıtasile öğreniyormuş. — Bu hiç güç bir iş değil, diyor, in san bu kadar Jisan bilince esasen onun gramerini de başka lisanlarda öğrer miş oluyor, benimkisi lisanı yalnız taş nif etmekten ibaret kalıyor. Grameri olmıyan lisanlara gelince... Evvelâ grameri olmıyan lisan yoktur, Fakat kaideleri, kitaba kaydedilmiyen Jisan pek çoktur. Ben gene bu Lisanları birbirlerine benzeterek onun grame rini ortaya koyuyorum. Kendisine son bi sual sordum: — En 2or lisanlar hangileridir? — Lisanların en zorları Hint lisan larıdır. Eskimu lisanı da hayli zorlu dur, Kafkas lisanlarına da güçlük bu kımından diyecek yok. Avrupa dille rine gelince, bunların en zoru Macan Inız bıraktığım zaman 4 bir gazete almış, okuyoj du. ne cansızlaşıyorlar, Fotograf elimde; Ankara muhabirimiz yazıyor: Pos-|ra» zannedilmesi yüzünden şehrimize bir kere daha bakıyorum: ta cilveleri yalnız bizde olmaz ya, gelmiş ve üzerinde (posta kutusu İmparatorun verdiği bir ziyafet İmparatoriçeye Fransız posta idaresinin bir dikkatsiz- liği yüzünden Habeşistana gidecek bir mecmua buraya gelmiştir. Paristen «Asmara - Eritre» ye (o gönderilmek üzere poslaneye verilmiş bir moda e vi mecmuası, «Asmara» nın «Anka Ankarada bir hikâye.. Manisada bir tereddüt.. «Benim derdimi gülünç bulaca - ğınızı biliyorum, Fakat böyle de ol- Sa gene bana yol göstereceğinizi ü- mid ediyorum.» * Ankarada oturan bir okuyucum, Bay «Ş> bana yolladığı mektuba böy le başlıyor, bü cümlelerin arkasın - dan da bir sürü âhret suali sormıya koyuluyor. Kendisi 19 yaşında bir gençtir, Jiseyi bitirmiştir ve serbest hayatta çalışmıya başlamıştır. Sevdiği kız 19 yaşında bir lise mezunudur ve er- keğin aksine olarak hukuka devam etmektedir. Şimdi delikanl #uallerine geçeli ; I — Beni sevdiğini hiç bir zaman şifahen söylemedi, bep mektupların- da yazdı, neden? 2 — Göçen gün mektuplarını iste- n sorduğu ahret GÖNÜL İŞLERİ! 125) yazılı bulunduğundan 125 nur maral kutuya atılmıştır. Etikette ismi yazılı Madam Calab- bekleye retta Masiono mecmuasını dursun! di. Müteessir olduğumu görünce vazgeçti, neden? 3 — Nişanlanmayı teklif ettim. Hu kuku bitirmeyince olmaz, dedi, ne - den? 4 — Geçen gün tiyatroda bulüş - muştuk. Bana ayrılmayı teklif etti, sonra «fakat yapamayız» dedi, ne - den? 3 — Bu'kızın beni hakikaten se - Vip sevmediğini nağıl anlıyayım tevzeciğim? * İşte size bir sürü «Neden?> ki her birinin içinde ümid ile endişeden mürekkeb sonsuz bir kaynak gizli - dir, Çocuğum, bü kaynaktan alacağın damlaların tahlilini benden isteme, bırak gönül muadelesinin düğümle- rini bizzat hayat çözsün! , Elbiselerinin büyüklüğü vücutlarile gayri mütenasip çocuklar gene ayak- ita duruyorlar, Yakalıksız, kiravatsız bay, siyah elbiseli bay, kürk mantolu bayan gene onların önünde sândalyede oturuyorlar, iz ser e Çöp işi nihayet 7 je Halledildi Mayıs bidayetinde çöplerin denize dökülmesine başlanılmış olacaktır. Be- lediye çöpleri şimdilik Azapkapısı is- kelesinden mavnalara doldurtacak, bi- İâhare Hayrettin iskelesinde de tesisat yaptırılacaktır. Denize dökülecek çöp- lerin miktarı günde vasati olarak 400 meter mikâbıdır. Bir metre mikâbı çöp 450 kilo gelmektedir. Müteahhitler her mavna doldukça mavnaları iskeleden uzaklaştıracak ve son çöp de geklikten sonra yâ o gün veya ertesi gün bü mavnaları Marmara denizi açıklarında cenuba doğru olan akıntıyı bulduktan sonra denize döke- ceklerdir. Asgari olarak Hayırsız ada- nın hizasına gitmek lâzımdır. Çöpün tekrar sahile gelmesinden müteahhit mes'ul tutulacaktır. Binaenaleyh bazı ahvalde bu akıntıyı buluncaya kadar 10 - 16 mil açılmak lâzımdır. Denize açılamıyacak kadar sert havalarda is- Çocuğum, derdini gülünç bulmı - yacağım. Okuyucularım arasında bu derde müsab olmayı isteyen ne ka- dar kır saçlı vardır, bilemezsin. TEYZE kele üzerinde çöp birakılmıyacak ye dek mavnalara yükletilecektir. Bu iş pazarlık suretile müteahhidi: ne ihale edilecektir, 22 nisana kadar teklif beklenmektedir, bir hayli göz İngilterede Fairfieldde Bath civa - rında bulunan büyük bir şatonun çok zengin bahçesinde açık mavi renkte u- zunca bir ceket giymiş olan orta boylu bir adam her sabah uzun uzun gezin mektedir, Bu adamın ismi: Tafari Makortendir. Fakat asıl ismi: Habeşistari kratı Hai- le Selâsiedir! Saltanatı zamanından gn“ cak tacı kalmıştır. O da Londrada bü- yük bir bankanın kasasında bulunmak- tadır, Tafari Makonen şatoda çok sekin bir bayat sürmektedir. On dört odalı olan bu şatoda hizmetiçilerin sayısı pek az- dır. Ziyaretçiler de pek azdır. Haile Selâsie eski âdetlerini hiç boz- mamıştır. Sabahleyin saat yedide kal- kar. Bahçede müsait havada gezindik » ten sonra masası başına geçer ve öğle- ye kadar çalışır... Saat ikiye kadar is - tirahat eder... Sonra çocuklar: ile meş- gul olur... Sant dörtte çay içer ve işe koyulur. Saat sekize kadar çalışır, yemek yer ve on ikiye kadar işine devam eder, Ü- zerinde bü kadar uğraştığı iş: Hatıra - tadır... Müsait havalarda karısını yanına al- makta ve otomobil ile uzun gezmeler yapmaktadır. Şoförü Habeşistandaki ceki şoförüdür. Tahtsız ve tacsiz impârator arasıra da Londraya inmekte ve dostlarını zi- yaret etmektedir. Haile Selâse bundan az evvel Lor - dranın büyük bir lokantasında eski günleri hatırlatan iki yüz kişilik bir zi- yafet vermiştir. Ziyafette kırmızı renkte ve altın işlemeli bir tahtın ü - yaşı döktürdü zerine oturmuştur. o Kendisi ziyafet salonuna girer girmez orkesira Habeş milli marşını çalmıştır. Kraliçe bunu duyunca ağlamağa başlamış, güç halle teskin edilmiştir. Sabık imparatorun serveti hakkında bir çok şayialar deve- ran etmektedir. Onu, çok zengin san - mak doğru değildir. Altın dolu sandık“ larından sık sik bahsedilmiştir. Fakat bu sandıklarda altın yoktu, içindekiler gümüş takımları, kıymelti halilar ve eşyalardı... Bir kaç ay evvel 4500 par ça gümüşünü müzayedede sattırdı. E- line geçen paranın miktarı: 2,525 İn - gitiz lirasından ibaret oldu. Şimdi Adisâbaba - Cibuti şimendi * fer kumpanyasına ait olup, sahip bu" lunduğu hisse senetlerini satılığa Çı * karmıştır. Bu hisse senetleri 200,000 İngiliz lirası olarak tshmin edilmek » yi tedir. #