151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) Yazan : A R. Japon muharrirleri bütün işlerini bırakmışlar, Türklerin Tokyo ve Yokohamada bıraktıkları temiz ve necip hatıraları birer birer saymıya başlamışlardı le mukavemete imkân olmayan dal - Sonra, denize doğru mail bir vazi - gaların, bu talihsiz gemiyi kayalar ü-İyette kayığı karaya bağlıyan halat bir zerine sürüklemesinden ibaretti. Bu- rada hatıra şöyle bir sual gelebilir: — Acaba Ertuğrul, daha kuvvetli bir makineye.. ve daha sağlam bir tek- neye malik olsaydı, kurtulabilir mi idi?.. Buna, bilâ tereddüt şu cevap verile- bilir. — Hayır. Çünkü, bu büyük fırtınanın kurba- nı yalnız (Ertuğrul) değildi. Ertuğru- Jun bu felâkete uğradığı gece, ayni mıntaka civarında muhtelif hükümet- lerin bayrağını taşıyan altı vapur dar ha ayni feci âkibete uğramış.. bu altı yapurun mahvolar zabitan, mürette- bat ve yolcuları içinden, sadece bir Japon yolcu gemisinin bir tek maki- nisti kurtulabilmişti. Hiyogo valisi; henüz esaslı bir şe- kilde tahkikat icrasına vakıt kalmadan kendisine verilen malümatlı aynen Tokyoya bildirmiş.. Bu suretle de ka- zanın sebebi hakkında bu yanlışlık husule gelmişti. Telgrafta verilen di-| ğer malümatın ne suretle cereyan et- tiğine gelince,..) Kazazedelerin Kasinozakiye yer - leştirildizi günün akşamı; — mülâzim Haydar bey ile muzika zabiti İsmail efendinin (Kobi) ye giderek valiye vaziyeti izah etmesine karar verildi. Ve bu karar da, derhal tatbik edildi. Belediye reisinin verdiği klâvuzlar, Haydar beyle İsmail efendiyi — sahile indirdiler. Orada, küçük bir Japon şilebinin kaptanına teslim ettiler. Köoptan; bu. ilâ. Türk gubltni; gel sine bindirecek; (Osaga)ya götürecek- ti... Fakat, gemiye — gitmek için sa- hildeii kayığa nanıl biölecekti. Fırtına henüz dinmemişti. Suahile çarpan denizler, top gibi gürlüyor.. dalgalar; kudurmuş kayalar üzerine hücum ediyordu. Sahil ahalisi, daima hayatlarını teh- dit eden bu canavar denizlerle müca- deleye alışmışlardı. Böyle havalarda denize çıkmak için bir usul bulmuş - lardı... Binilecek kayık, sahildeki ka: yaların üzerinden denize doğru inen anda kesiliyor.. kayık, bir ok sür'atile denize iniyordu... Bu iniş esnasında, kayık müvazenesini muhafaza edebi- Kirse, derhal kürekciler küreklere sarı- hyorlar, kayığı sür'atle denize açıyor- lardı... Yok eğer, bu müvazene bozu- lur da, kayık bir tarafa devrilirse, o za- man onlar da denize dökülüyorlar; ar- tik kendilerini dalgalara kaptırmamak tahta Sumer hükümdarı sıfatile ve Tunçayla b_erabgr_gıktı haripler hep bir ağızdan bağrıştılar: Tanzer o gün beyaz atı üs!l — Midelerimiz uzun günlerdenberi | talarının yasası üzerine el koymf boştur. Bizi doyurunuz, Suz da mağ-|zere büyük mabede gidiyordu. PF lüp olduk. saray erkânı etrafında yaya ol Tanzer: — Memleket büyük bir felâket ge- çirmiştir. Bu vaziyet karşısında harbe hazırlanmak delilik olur. Ben perişan canavarlar gibi, | jbir insan kalabalığının başına geçip de harbe gidemem. Dedi. Nebahandzer harp hevesli « siydi. — O halde ordu hazırlansın.. asker vin başına ben geçeceğim, Sen şehirde muhafız olarak kal! Diye emretti.. ordu Göğledü Tanzer muharipleri doyurdu.. rüyordu. Tanzerin belinde G Elile bağrı yanıklara su dağıttı.. ve | meşhur üç püsküllü sırma kuşa$' ”| sordu: dı.. — Nebohandzer nerede? Tanzer Sumer kralı olmuştu. — Elâm muhariplerinin eline düş-| O akşam mabedin üstünde, bit tü.. Kendisini tanımadılar.. Kılıçtan |ların arasından büyük bir yıldız ©| | geçirdiler. ; du., Bu yıldızın içinde kadın Pf Bu sözleri Tanzer gibi, bütün sa -|benzer bir hayalet gördüler: ray adamları ve yerliler de dinliyordu.| — Tunçay.. Tunçay.. — Genç kralın harpte telef olduğu an-| - Diye haykırdılar. U Bir harbin sonu.. Ve Tanzerin ('atılmıştı. Sumerliler, krala (hayrülhalef) tahtına oturmasi Bu kara haber bir saat içinde Ni -|lacak bir çocuk dünyaya gel Ce "” purun her köşesine yayıldı: man, bu yıldızın içinde o çocula' ÖLE TCi Nebohandzer, Elâmlar üzerine yü -| «— Ordu mağlüp olmuş.. Ve kral nasının hayalini görürlerdi. . M ADĞ K rüyen ordunun başına geçerek Sumer (ölmüş...» Tunçayın gebe olduğu anlaşı B',l iki l'uık' bahriyelisi, ı'_'k'k“e" topraklarından ayrıldığı gündenberi,| — Nebohandzer kadar tahtında az o -| Saray halkı Sumer tahtının mkd"";_"y'"_h" “““"" ve soğuk l“'“'!halk heyecan ve telâş içinde sabırsız -İturan hiç bir Sumer kralı yoktu. Gu-/da Tunçay için de yer ayırmı hılık göstermişler.. 1"'“““. orada bülü- J a;yordu. Hiç kimse yeni kralın 'deanın oğlu Elâmlar tarafından öldü-|Mabet dönüşünde Tunçay ko nari Japonların hayretleri arasında ka> | g z'a kolayca gireceğini ve Elâm kfl'!ıülmüı:ü. Nipur halkı küme küme sa- | yanında oturmuştu. yan E_""""'k“h— lını esir alacağını sanmıyordu. O kadar İrayın önünde toplanıyor: Sumerliler, kral neslinin sönm Taliki b“m"f' gn Fi ol sanmıyordu ki, k çocuklar bile :| — Bu ne felâket! Gene mi başsız| ğine işaret olan bu hâdiseden #? tu. Halatın kesilmesi üzerine, ok gibi| ,Nebohandzer bizden daha çocuk *|kaldık? eski kuvvetlerini buldular.. Yeni * de“i"._hy." kuyı_k. korkunç Bir dal -| uş!» diyerek krallarının arkasından Diye haykırıyordu. larının etrafında toplanarak kısa Wülan Blscbider MAĞ Goli Bücalatdiktet . ilüyorlardı. Herkes meyustu.. man içinde büyük ordular h için sahile can atıyorlardı. Vaziyet, çok mühimdi. Henüz dün- yanın en müthiş bir deniz felâketin - den kurtulmuş olan iki knzazcdcnin.; kendilerini tekrar bu kudurmuş dal gaların pençesine teslim etmeleri, ko-. lay bir şey değildi. Onun için arada bu- lunan — Japonlarla, Japon gemisinin kaptanı, mülâzim Haydar beyle İsmail | efendiye işaretlerle vaziyeti izah et - mişler: — Eğer cesaret edebiliyorsanız, ka- yığa bininiz. hazırlanmağa sonra, mlıi*îıztnt)'i bıılmu.şm.. y Tanzer şehir muhafızı olarak Nipur-| Tanzer ne yapacağını, halki nasıl|lar. Elâmlardan öç almak üzere h_ım M Ja[îonlaıı, çelik g'bi kuv- |4 kalmıştı. teselli edeceğini bilmiyordu. çıkacaklardı.. Bir akşam Elâm yo'” vetli kollarile küreklere asıla asıla de-| Tanzer Ür fe'*ketinden sonra Ni -| — Gudeanın neslinden Tanzerden baş-|dan tozu dumana katarak gelef nize açılmışlar.. o çılgın dalgaları eze eze ilerliyerek; demir üstünde çalka- İhiadaklicül derak n ni snüi lardı. (Boçomaro) ismindeki bu küçük vapurun kaptanı, bu iki — felâke zede |Türk zabitine cidden büyük bir hür - met ve insaniyet göstermii rhal bir kahtaman İcilarhiş kendi kamarasını - onların istirahatine | — Nebehandzerin yola çıktığı tarihten duyuldu: terkottiği gibi, temiz iki kat Avrupa üç ay geçtiği halde, yürekleri ferahlan-| Gudeanın hasta kıziı dünyaya göz- elbisesi vererek bu iki Türk zabitini © | gırıcı bir heber gelmemesi herkesi yeise lerini kapamış! gülünç kıyafetle gezmek üzüntüsün -| 4 İ den halâs eylemişti. Bu iki zat, vapurla evvelâ (Osaga)- İya ve sonra Kobi'ye gitmişler.. hattâ |(Kobi) de bizzat vali tarafından is - purda sefalete dü bulmakla, on'arı giydirmek ve doyur-|deanın yeğeniydi.. Fakat, Tanzer dai« makla mesguldur İma halk içinde yaşamış, saraydan her Halkın Tünzere karşı büyük ve sar-'zaman uzak kalmış ve nihayet karı - jsılmaz bir sevgisi vardı. sını bile halk arasından seçmişti. | Gudea ve Nâ Tunçay bir demircinin kızıydı. Sumerliler baş O gün bu felâket haberi dillerde dolaşırken, ikinci bir kara haber daha gen Urlulara iş ve yer ka bir erkek kalmamıştı. Tanzer, Gu- atlı gördüler.. Yolunu çevirip getirdiler. Tanzer bu atlıyı görün! — Sama... Diye bağırdı. Sama Elâm ülk€ den boş gelmemişti. Arkasında ğı torbayı Tanzerin önüne koydu öldükten - sonra, Tanzerden başka için bugüne kadar fırâat j dum... ı; Dedi.. Torbanın ağzını açtı.. Ti - kesik bir baş gördü.. Başı tanıdı: — — Suz kralı., j Diyerek ayağa kalktı, Saman!/ nından öptü. Sama yeni kralın | rine kapandı. — İki yıldır hasretini çektiğim ürmüştü. Yerliler saray önünde ağlaşarak: — Güudea öldükten sonra, mezarda — Ben genç b->'a Fliovlar üzerine ' yalnız yatamadı.. Oğlunu ve kızını da yürümemesini söylemiştim, Suz şeh- yanına çekti. rini biz muhasara ettiğimiz zaman ba-| — Diyorlardı. Tanzer: bir kızak üzerine yerleştiriliyordu. Kü- rekçilerle başka binecek olanlar, yer - lerine sımsıkı oturuyordu. sesERaücedenaLe sASerAASESArELAEAAAASEANEREAEAAAEREDEALARA. F Bir Doktorun — Günlük Cumartesi Notlarından — (*) Dünyaya gelen Her insanın İki vazifesi Dünyaya gelen her Insanın İki vazifesi vardır: Biri bütün ömrünce sağlam, Iyi ve rahat yaşamak, ikinecisi de kendisinden sonra gürbüz ve dinç bir nesil yetiştirmektir. Ancak bu suretle İnsan vemiyeti; yüksek bedefine ulaşabilir. Sıska, bedenen ve ruhkan hasta bir nesil yetiştirmek allesi- ne ve mensup olduğu cemiyete karşı gü- nah işlemek demektir. Beden sağtamlığı kadar ruh ve akil zindeliğini de eham- miyetle göz önünde tutmak icap eder. Eski Romalıların bir darbdı mesell var - dır: (Sağlam vücusta salim fikir).. Fike Te daima çok ehemmiyet veren Romalı« lar bunu ancak vilcut sağlamlığı ile te- min edilebileceğini düşünmüşler ve u - mum! hayatlarında spora mühim yer a- yırmışlardır. Fakat vücut zindeliği içinde fikir sağlamlığı şarttır. Aklen hasta o - lanlar vücutlarının sıhhaât ve zindeliği ile alâkadar alamazlar. Esasen bu iki kuy- vet birbirine çok sıkı münasebettedirler. M“ Makfnesi iyi işlerse ruh cihazın - dâa düzenlik olur. Ruh cihazında sarsm- ti oluru beden makinesi işini göremez, Binaenaleyh baden ve ruh hifzissıihha « sına müştereken kıymat vermeliyiz. (© Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kölleksiyon yapınız. Bıkınti zamanınızda bu notlar bir dokter gib' (mdadımıza yetişebilir. tikbal edilerek, — şereflerile mütenasib temiz bir otele yerleştirilmişlerdi. Japon memurları; büyük bir nezar ket göstererek, Haydar befle İsinail e- fendiyi bir kaç saat istirahate terkettik- ten sonra, resmen tahkikata girişmiş - lerdi. (Arkası var) ÇİLLER ve LEKELER KANZUK Bals. min Eksiri ile tamamen zail Olur. gilim, Ur tufanından kurtuldu diye sordu. Mâra, yeni kralın arkasında yordu. Tanzer, Mârayı bu cessuf fedakâr kahramanın kucağına ati gün Sumerliler iki bayramı # kutlayarak, dertlerini ve ıztırapt?” unutmuşlardı. ** şımızda Guüdea - vardı. Mu':a:ip':rimiıl Eğer Gudeanın kızı yaşamış olsay- şimdikinin beş misli fozla idi, Suz kat dı, o gün saray önünde toplanan Su - lesi kolay kolay ele geremez, demiş : merliler onu Sumer tahtına oturtacak- tim.. beni/ dinlemedi. "Ben - Elâmdan İlardı. sevindirici bir haber beklemiyorum. Ne yazık ki, o gün, bu talihsiz kız Diyordu. Tanzerin dediği çıkmıştı. |da toprak altına göçmüş bulunuyar Bir gün Nipur kapılarına dayanan bir 'du. takım perişan kılıklı insanlar; Tanzer sarayın taraçasına çıktı: — Elâmdan geliyoruz.. ordumuz| — Genç Sumer kralının öcünü E- dağıldı.. lâmlardan almağa and içiyorum. Beli- Diyerek yerlere serilmişlerdi. mizi doğrulttuğumuz gün yeni bir or- Tanzer atına bindi.. şehir kapıasına |du düzerek yola çıkacağım, koştu.. Elâm topraklarından gelen pe-| Dedi. Tanzerin cesur ve gür sesini rişan kılıklı Sumer Mmuhariplerini gör-|duyan ve taraçada heybetli vücudunu dü: gören Sumerliler: — Nedet bu hale geldiniz.. Sumer| — Var ol, Tanzer! Ulu Tanrıya orduşu Suz şehrine girmedi mi? yalvaralım, seni bize ve yurduna ba - Yerde yatan ve açlıktan inleyen mu- ! gışlasın ! Diye bağrıştılar. Halk bir taraftan da: — Baş iteriz.. Başımızı seçmeden | bu günkü Proor 17 Nisan 987 : Cumartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12,30: Piâkla Türk musikisi, 12,60: diz, 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18,30: Plâklâ dans musikisi, 19,30: mini Halkevi namına konlerans: Ataç, — (Okuma) a 20,30: Ömer Rıza tarafından arapçâ * Nöbetçi Eczaneler dağılmıyacağız. 20,45: Fasıl Saz heyeli: Saal uyark nöbel lan eczaneler e e Şehir Üyatrosu artistleri tarafından” m:u - ga MRler Diyordu. yete sahneleri, 22.15: Ajans ve borsü Gudeanın ve oğlunun ölümünden sonra tam manasile ulusuz kalan Su- leri, 22,30: Plâkla sololar, öpera ve parçaları. İstanbul cihetöidekiler : Aksarayda; (Pertevi, Beyazıdda: (Hay- dar), Fenerde: (Emilyadi), Şehreminin- g * Bd Yarınki Program de: (Nüzmm), Karagümrükle: lArif), Sa- ."İfl"*l"vb" '_'“_"k'“:h“d'h'â_:)u_wn Ö üi VAiT Yaküü matyada: (Teolilos), — Şehzadebaşında: || düler.. Ve sür'atle karar verdiler: İSTANBUL (Hakkı İ), Eyüpte: (Hikmet Atlamaz), — Bize Tanzerden başka biri baş| Öğle neşriyatı: Bminönünde: (Hüseyin Hüsnü), Küçük- pazarda: (Yorgi, Alemdarda: (Abdülka- dir), Bakırköyünde: (İstipan). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellasıda), Tepeba- şında: (Kinyoli), Karaköyde: (Hüseyin Hüsnü), İstiklâl caddesinde; (Limonciyan) Pangsaltıda: (Nargieciyan), Beşiktaşla : (AL Rıza). Boğariçi ve Adalarda: Üsküdarda; (Ahmediye), Sarıyerde: (Os- man), Kadıköyünde: (Suadet), (Osman Hulüşlü , Büyükadada: (Halk), Heybelide: (Hak). 1230: Plâkla Türk muzikisi, 1250 “p yadis, 1305 Beyoğlu Halkevi gösterit — tarafından bir temsil Akşam neşriyatı: 18,30: Plâkla dans muslkisi, 19,90* ferans? Ordu saylavı Selim Siırri T rafından (Londra), 20: Müzeyyen 'İ"L Caşları tarafından Türk musıkisi TÇ şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafın dÖ v söylev, 20,45: Muzafler ve arkadaslâf İi fından Türk musikisi ve halk şarkilf ayarı, 21,15: Orkestra, 22,16: Aşans *ÜĞK sa haberleri, 22,30: Plâkla sololar, © öperet parçaları. B olamaz. Bütün eller göklere uzanıyordu: »a— Tanzeri isteriz..» &— Tanzer Sumer kralı olacak..» «— Tanzer ulu önderimizdir.. So » yumuzun son kahramanı odur.. Onu başımızda görmek isteriz.» Tanzeri o gün Sumer tahtına oturt- tular.. Baal mabedinde büyük hazırlıklar Kanzuk Balsamin Eksiri cildi yumuşatır, mat ve cazip bir ten temin eder. İngiiz KANZUK Eczanesi BEYOĞLU — İSTANBUL