Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
C1U Sayfa' ” eee SUN FUSLA 'Son Posta » Nin tefrikası: 67 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) , Yazan : A, R. Yavaş yavaş kömürlüklere su doluyor, gemiyi tehdit eden tehlike, büyüdükçe büyüyordu. Gittikçe büyüyen ve şiddetini art- tıran dalgalar, tahribata başlamıştı. Baş omuzluk çapa tahtaları parçalan- mıştı... Geminin her baş vuruşunda, buradan içeriye sular hücum ediyor.. bu sular, önüne gelen şeyleri silip sü- pürdükten sonra kömürlüklere doğru ğ akıp gidiyordu..! Yavaş yavaş, kömür lüklere su doluyor; gemiyi tehdit eden tehlike, büyüdükçe büyüyordu. Gemide - deniz tutan bir kaç kışi — Mmüstesna Oolmak üzere - hiç kimse * -| T! hissini verir. Çalışmasında muvaffak — # * v a Hu - , Bunların arasında, büyük — | Bir Doktorun - | Günlük İ inkişafını ve karakterini-tetkik ettirmek f Mmesile çalışmasında büyük farklar | | iyilikler elde edilir. Her tarafı iyice tet- “İ ictimal vaziyeti, tahlil edilmeden hiç bir | bir albüme yapıştırıp kölleksiyon yapınız. V gibi imdadınıza yehii. durmuyor, oturmuyor, yatmıyor, uyu- — Mmüuyordu... Kumandan Osman paşa ile süvariler kumanda köprüsünde bu- lunuyordu. Diğer efrat ve zabitan; bö- lük kumandanlarile beraber, — tehlike mıntakalarına kaşuyor.. her tarafta, — hummalı bir faaliyet devam ediyordu. — 2Bütün bu tehlikelere.. ve bütün teh- likeleri yenmek için gösterilen faali - yetlere rağmen; emirler ve kuman - dalar büyük bir sükünetle veriliyor .. v& ayni sükünetle tatbik ediliyordu. Tehlikenin büyüklüğünü hissetme- mek mümkün değildi. Böyle olmakla beraber, hiç kimse, — soğukkanliılığını kaybetmemişti. En - büyük - faaliyet merkezi, kömürlüklerdi. Tulumbalar, bBürâaya hücüum eden suları yenemiyor- du. Onun için efradın mühim bir kıs- mi buraya toplanmış; el tulumbaları, kovalar, bakraçlar, gerdellerle bu su- ları boşaltmıya uğraşıyordu.. rütbeli zabitler de görünüyordu... Bunlar-da, neferlerin arasında çalışıyorlar; efra- dın kuvvet ve maneviyatını arttırı - yorlardı. “ Çarşamba gününün gecesi de böyle geçmiş.. (18 eylül)) perşembe günü, — gçık denizlerden mürekkep olan ufuk- ta, o günün ilk ışıkları belirmişti. Sen- çabi bulut yığınları altında kalan gü- — peşi görmek mümkün değildi. Her ta- raf, hüzünengiz bir alaca karanlık i- çinde idi. -Dalgaların büyüklüğü ve yüksekli- ği, arttıkça artıyordu. Denizde; üzer- lerinden bembeyaz köpükler fışkıran.. — ve her an batan, çıkan, gene kaybolan -- karkunç dalgalardan başka, hiç bir şey — görülmüyordu. Zavallı Ertuğrul, bazan bu dağ gibi dalgalardan birinin sırtında yükseli - Yor.. ve sonra, altındaki o seyyal da- /— ğin birdenbire eriyivermesi üzerine, bir anda derin bir çukura batıyordu. - Ne kadar battılar, ne kadar çıktı - lar?..Bünu, hiç kimse bilmiyordu. — Herkes, yalnız bir şeyi düşünüyor; ve hepsi ona çalışıyordu: Ü LA ELELİ O6 SO gLA Ce OEN GG GA D A e gevema Cuma Notlarından — () Mektep Yaşındaki ' 'Çocuklar -Mektep yaşına gelen çocuğu evvelâ si - nir ve ruh doktoruna göstererek zekâl dâzımdır. Bazı çocuklar. zihnen geridir. Bir kısımları ise iyi görememek, işide - (l memek, iç bezlerinin çalışamaması, bu- runda vejetasyonlar yüzünden zihnen ge- olamaz. Bu gibi kusurların tasşhih edil- ve v kik edilmeden bünyevi, irsi, ve bilhassa çocuğa (anormal) vasfını vermek doğru olamaz. * Ankaradan mektup yollayan gence: — Halinize her gençte tesadüf edilir. Merak etmeyiniz. Adresinizi yollarsanız size, daha ameli sıhhi tavsiyelerde bulu- | nabilirim. (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut Sıkıntı zamaniınızda bu notlar bir doktor * SAA 4 — P adai z yenmek... de garip bir tahavvül başgösteriyordu. Çılgın sağnaklarla uğuldayan rüzgâr, yavaş yavaş yükseliyor.. o sersemlik veren inilti, semaya doğru çekilip u- zaklaşıyordu. Bu hal, gemide bir ümit uyandır - mıştı. Bir anda: — Fırtına geçiyor. Sözleri, dilden dile dolaşmıştı. Bir anda,, herkesin maneviyatı bir kat da- ha artmıştı: Yavaş yavaş, makine da- iresini de tehdide başlayan suları yen- mek için daha kuvvetli bir faaliyet baş- lamıştı. Denizdeki dalgalar, bütün çılgınlık- larını muhafaza etmekle beraber, ha- vadaki tahavvül, arttıkça artmıştı. Se- mayı, adetâ kül rengi bir sis kaplamış- tı. Bir kaç saat evvelki tütubetli serin- liğe mukabil, her tarafa boğucu bir ha- raret yayılmıştı. Ve sonra.. o başdön- dürücü rüzgâr uğultusu susmuş; bü- tün ufukları, hayret verici bir sükünet sarmıştı. Acaba, fırtına mı geçiyordu.. yok - sa; tabiat, yeni bir felâket mi hazırlı- yordu? Kumandan Osman paşa ile süvari- ler, hesap memurları, yüksek rütbeli zabitan; hesap kamarasında toplan - mışlar; geminin mevkiini tayine çalı- şıyorlar.. vaziyeti münakaşa ediyorlar- dı. Fikirler, ikiye ayrılmıştı: — Geri dönelim. — Hayir.. yolumuza devam ede - lim. Halbuki, ikisi de ayni şeydi. Çünkü, şu anda Ertuğrul öyle bir mevkide bu- lunuyor idi ki; geride bıraktığı (Yo- kohama) limanı ile, önünde bulunan (Kubi) körfezi, ayni mesafede idi. Onun için son sözü, kumandan Os - man paşa söylemiş: — Yolun tam ortasında bulunmamı- za nazaran, yolumuza devam etmek daha doğrudur. Nerede ise, (Oşima) fenerini göreceğiz. Fenerin bulunduğu (Siyonomizaki) burnunu döner dönmez, (Kubi) kör- fezine sapacağız.. denizlerin şiddetin- den kurtulacağız.. İnşallah, selâmetle (Kubi) ye varacağız. Demişti. Kumandanın bu makul sözlerini, herkes memnuniyetle kabul etmişti. Fakat... O, burun.. o mel'un burun.. asır - lardanberi binlerce geminin ve binler- ce gemicinin katili olan o burun; na- sıl geçilecekti?.. Tabiat; sanki insan- lara zulum etmek için, bu burunu en köorkunç unsurlarla — mezcetmisti... (Kü) yarım adasının tam cenup nok- tasında nihayetlenen bu burun, (Fu- nakara) denilen bir kaya döküntüsü ile çevrilmişti... Burada, sahil, kaya - lar üzerinde yükseliyordu. Ve bu yük- sek sahilin önünde de, üç - sıra teşkil eden bu döküntü kayalar, korkunç bir siper gibi uzayıp gidiyordu. Hattâ en iyi havalarda' bile bu sivri kayalara çarpan denizler bembeyaz köpürüyor.. bu çarpışmadan husule gelen gürültü uzaklara kadar aksediyor.. köpüklerin 'havalanan kısmı, kayaların - üzerinde bir sis veyahut beyaz bir bulut gibi yükseliyordu. Buradan geçen, her gemi, ölüme sü- rünerek geçiyordu. Küçük bir dümen hatası, veyahut yanlış bir manevra ile akıntıya kapılmak, o gemiyi muhak - kak bir ölüme sürüklüyordu, Onun i- çin buraya (Ölüm yatağı) deniliyor- du. | İ (Arkası var) ai nti Gül Ğ, — Kömürlüklere hücum eden suları Onlar böylece uğraşırken, tabiatte Ertuğrul, (Yokohama) ya gider - ken, buradan muvaffakiyetle geçmiş- «Son Fosta rım Tariht Tefrikası'e : 110 4 TÜNÇY Yazan : Celâl Cengiz Sumer kralının kızını süslemişler ve muhteşem bir sedire oturtmuşlardı Çoban bu külübede' sevgilisile beraber yatıyormuş.. Hâmat kralının oğlu ka- pının aralığından içeriye şöyle bir göz tarken görmüş.. tepesi atmış.. gözleri dönmüş. Kapıyı açıp içeriye girmiş: « Heyy.. bu kızı burada ne hakla hap- sı saray zındanı değil; Buraya insan ancak kendi ayağile gelebilir. O, be - nim sevgilimdir. Beni aradı, buldu.» demiş.. yerinden bile kımıldamamış. Kralın oğlu genç kıza sormuş: « Bu küçücük kulübeyi Hâmat sarayına neden ve nasıl tercih ettin? Neden bu baldırı çiplağa kaçtın?» Prenses gül- müş: «Sen benimle evlenmek istemi- yordun.. bunu haber alınca, çoban ku- lübesinde saadet ve sevgi aramağa geldim.. arağımı buldum. Şimdi çok mes'udum. Muhteşem sarayınızı ve debdebeli hayatınızı size bırakıyorum! Varın, bir başka kadınla evlenip bah- tiyar olun.. ve bizim rahatımızı, saa- detimizi bozmayın!» — demiş. Mes'ut çiftler tekrar birbirine sarılarak yat - mışlar.. ve Hâmat kralının oğlu elile gözlerini kapayıp kulübeden çıkmış.. ağlıya ağlıya memleketine dönmüş. Sumer kralının kizini süslemişler, giydirmişler, ve mühteşem bir sedirin üzerine oturtmuşlardı. Sanki biraz sonra, kahraman Sama, balığın karnından çıkıp saraya gele - cek ve Gudeanın kızile evlenecekti. Bütün saray halkı bu inanışla, se - vinç ve neş'e içinde gülüşüyordu. Prensesin dairesinde düğün hazır - lıkları vardı. Samanın su aygırının karnından diri olarak çıkıp' geleceğine o kadar inanmışlardı ki.. Gudeanın teessüründen kızının ve kızına bakan cariyelerin haberi yok - tu, Şimdi bütün gözler pencerede.. müj decilerin boru seslerini bekliyordu. Saray sihirbazlarından biri de iki gün önce kralın kızına: — Sen kahraman Sama ile evlene- ceksin, yavrum! Ulu Tanrı onu se - nin için, seni de onun için yarattı. Demişti. Zavallı talihsiz prenses bilmiyordu ki, su aygırının karnından bir kaç ba- lıktan başka bir şey çıkmamıştı. Ve Samaniın izini bilen yoktu. ' Sama Akad savaşında yaralanıp öl- müş müydü? Yoksa ağızlarda dönen eski bir şayiaya göre tekrar Suz sara - yına mi iltica etmişti? * * * Sumer Kralının Kızı, Samayı beklerken.. Akşam olmustu.. Ortalık kararmıştı, Nöbetçi kBezaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref). Beyazıtta: (Haydar), Fenerde: (Hüsameddin), Şehremininde: (Nâzım). Karagümrükte;: (Arif). Samat- yada: (EBrofilas). Şehzadehbaşında: (A- saf). Eyüpte: (Hikmet Atlamaz). Emin- önünde: — (Berisason). — Küçükpazarda: ((Yorgi)! Alemdarda: (Abdülkadir). Ba- kirköyünde: (Hilâl). Beyağlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Galatasaray). Tü- nelbaşında: (Matkoviç). Galatada: (Ye- niyol). Fındıklıda: (Mustafa Nail). Cum- huriyet caddesinde; (Kürkçiyan). Kal - yoncuda: — (Zafiropulos), — Firuzağada: (Ertuğrul). Şişlide: (Asım). Beşiktaşta: (Süleyman Recep): Boğaziçi ve Adalarda: Üsküdarda! (Ömer Kenan). Barıyerde: (Nurl). Büyükadada .[Huik). Heybeli - atınca, prensesi çobanın koynunda ya-| settin?» diye bağırmış. Çoban: «Bura- Gudeanın kızı: — Sama nerde kaldı? Diye soruyordu, Gudea cariyelere hakikati anlata - rak: — Sakın kızıma bu felâketi bildir- meyin., ve onu avutmağa çalışın! de- mişti. Cariyeler: — (Firat mâbudu) nun karnını ya- ramamışlar.. su aygırı tekrar canla - nıp nehre atılmış. Muhafızlar onu ta- kib ediyorlarmış. Diyerek prensesi avutuyorlardı. Gudeanın kızı, masalcı kadının an- lattığı çoban hikâyesini hatırlıyarak: — Acaba ben de Hamat kralının oğlu gibi talihsiz bir insan mıyım? di- ye soruyordu, Gudeanın kizi o geceyi uykusuz ge- çirdi. Rahipler mâbedlerde toplanarak U- lu Tanrıya: : (— Sen Güuüdeanın kızını ümidsiz- lik ve karanlıklar - içinde bırakma... Samayı ona ve bize bağışla!» Diye yalvarıyorlardı. : O gece müthiş bir fırtına ile başlı- yan yağmur da felâket denecek kadar TÜRKİYE NEFT SANAYIİI 'TÜRK ANONİM ŞİRKETİ İDARE MECLİSİNDEN : Şirketimizin 26 Mart 1937 tarihinde toplanacağı evvelce ilân edilmiş olan sene- lik alelâde hey'eti umumiye içtimaı ekse- riyet hasıl olamamış — olduğundan hey'eti umumiyemizin 26 nisan 1937 pazartesi günü saat 11 de içtimaa daveti kararlaştı- rılmıştır. İşbu içtimaa iştirak edecek muh- terem hissedarlarımızın kanun ve esas ni- zamnamemize tevfikan —yevmi içtimadan bir hafta evvel hâmil oldukları hisse sene- datını şirket veznesine tevdi ile mukabi- linde duhuliye varakalarını almalarını di- leriz. MECLİSİ İDARE RUZNAMEİ MÜZAKERAT: 1 — 1936 devresi ıuuııpelltı hakkın- da meclisi idare raporunun kıraati ve tas- diki. 2 — Mürakıp raporunun okunması. 3 — 1936 senesi devrei muamelâtı hakkında tanzim edilen bilanço ve kâr ve zarar hesabının okunması ve kabulü. 4 — İdare Meclisile mürakıp ve mü- düriyetin ibrası. B — 1937 senesi için Meclisi idare âza- larına verilecek huzur hakkının tesbiti. 6 — 1937 senesinin muamelâtı için bir mürakıp inöihabı ve tahsisatının tesbiti. İstanbul Asliye Birinci Hukuk mah- kemesinden: Konstantin Mühal Anas- tasiyadis vekili avukat Mehmed Beh- ram tarafından Milli Emlâk Müdürlü- ğü ve ölü Nikola Çonga ve karısı Hri- sinin varisi kızı Evdoksiya aleyhlerine açılan 550 Jiranın tahsili talebine mü- tedair olan dava arzuhali sureti bera- yi tebliz müddealeyha Evdoksiyaya gönderilmiş ise de ikametgâhı hazırı mühim bir tahribat yapmış, her tarafı sular basmıştı. Güdea, rahiplerden birine: — Ulu Tanrının gazabından korku yorum ,dedi, yurdumuzda şimdiye ka dar bu derece şiddetli yağmurlar yağ- mamıştı. Acaba (Fırat mâbudu) nun karnını deştik diye mi Tanrı bize bu felâketi verdi? Rahip, krala cevab verdi: — Büu yağmurlar yurduümuz için bir felâket değildir. Bu yıl mahsuller çok bozuktu. Eğer bu kadar çok yağ * mur yağmamış ve topraklar iyice 1& lanmamış olsaydı, gelecek yıl yurdü: muzda büyük ve feci bir kıtlık olacak- tı. : Gudea bu konuşmadan sonra rahi: be sordu: — Samayı nasıl bulacağız? — Onu unutalım artık, mellâl O zaten kanı kanımıza yabancı bir adam: dı... r - — Kizım onunla evlenmek istiyor düu. Sama çok merd ve cesur bir er : kekti. Biz onun kabilesine değil, o bi zim içimize girecekti. -Aradan yıllar geçince Sama bizden fazla bize ben *- zerdi.. (Arkası var) MERMER TAŞ . TÜRK ANONİM ŞİRKETİNDEN: Şirketimizin senelik âdi umumi hey'el toplantısı 19 nisan 937 pazartesi günü saat 15 de İstanbulda Unkapanı caddesinde 65 numaralı Merkez yazıhanesinde toplana- caktır. Müzakerat ruznamesi aşağıda ya- zılıdır, Hissedarların içtimadan on gün ev- vel hâmil oldukları hisse senetlerini şirket veznesine tevdi ederek içtimada hazır bu- ları ilân olunur. Müzakerat ruznamesi: 1—936yılını& idare meclisi ve mürakıp raporlarının okunması, 2 — Bu yıla ait bilânço ve kâr ve za- 'İrar hesaplarının tetkik ve kabulile idare meclisinin ibrası. 3 — İdare Meclisine âza seçilmesi. 4 — 1937 yılı için mürakıp intihabı ve “ B — Ticaret kanununun 323 üncü mad- desine göre âzadan birine şirketi idare ve Ticaret muamelelerinde — bulunmak üzera İdare Meclisi âzası ve bir şirket müdürü sıfatile muamele yapması ıçın salâhiyet ve- rilmesi, 6 — Hissedarların bir kısmı tarafından, bedelli ve bedelsiz hisse senetleri hakkın- da verilen 3 maddelik 15/3/937 tarihli takririn müzakeresi ve karara bağlanması. meçhul olduğundan emri muhakeme 26 Mayıs 937 saat 14 de talik edilerek 20 gün müddetle ilânen tebligat icra- gına karar verilmiş olduğundan bu müd det zarfında cevab vermesi lüzumu ve aksi takdirde muhakemenin gıyaben rüyet edileceği arzuhal ve davetiyenin tebliği makamına kaim olmak üzere ilân olunur. — - (31678) — Kastamonu gayri mamül 5107 metremikâb ve 0,40 ağacı 30 gün müddetle 2. — Arttırma 20/4/1937 Salı günü ğgünde yapılacaktır. 3. — Beher gayrı mamül 4. — Muvakkat teminat 1150 liradır. l de: (TG.İIE!)-_ı.". A:.. GA ve kapalı zarf ile arttırmaya konulmuştur. Orman —— | Direktörlüğünden : Kastamonu ilinin Taşköprü ilçesinde bududları şarinamede yazılı Elekdağı Or z “manındari bir yıl içinde imâl ve ihraç olunmak üzere numaralanmış ve ..- .. Desimetremikâba denk (926) adet Çam # saat 15 de Kastamonu Orman Mü metremikâb çamın muhammen bedeli 300 kuruştur. 5, — Şartname ve mukavelename projesini görmek isteyenler bu müddet içinde her gün Kastamonu ve İstanbulda Orman Müdürlüklerine ve Ankara Orman U - mum Müdürlüğüne müracaat edebilirler. 6, — lliq ücreti orman kimin üzerinde kalırsa onun tarafından tuviye(=;b“ ; 4