; î İ | | ı çe ? KAYA e v u ş DE — lük kumandanlarile beraber, - beraber, hiç kimse, 'Son Posta ,, nın tefrikası: 67 151 numaralı şehit (Ertuğrul faciasına karışan aşk macerası) « Yazan 1 A, R. ). Yavaş yavaş kömürlüklere su doluyor, gemiyi tehdit eden tehlike, büy Gittikçe büyüyen ve !Hddînî;;——_—müklue hücum eden suları tahribata — başlamıştı. Baş omuzluk çapa tahtaları parçalan- tıran dalgalar, mıştı... Geminin her baş vuruşunda, buradan içeriye sular hücum ediyor.. bu sular, önüne gelen şeyleri silip sü-|yavaş yavaş yükseliyor.. o sersemlik pürdükten sonra kömürlüklere doğru veren inilti, semaya doğru çekilip u- akıp gidiyordu..: Yavaş yavaş, kömür lüklere su doluyor; gemiyi tehdit eden “tehlike, büyüdükçe büyüyordu. Gemide - deniz tutan bir kaç kışi * Mmüstesna olmak üzere - hiç kimıel dürmüyor, oturmuyor, yatmıyor, uyu- anda,, herkesin maneviyatı bir kat da- — Müuyordu... Kumandan Osman paşa ile süvariler kumanda köprüsünde bu- Tunuyordu. Diğer efrat ve zabitan; bö- tehlike mintakalarına kaşuyor.. her tarafta, hummalı bir faaliyet devam ediyordu. — Bütün bu tehlikelere.. ve bütün teh- — İikeleri yenmek için gösterilen faali - üdükçe büyüyordu. yenmek... de garip bir tahavvül başgösteriyordu. 'Çılgın sağnaklarla uğuldayan rüzgâr, zaklaşıyordu. Bu hal, gemide bir ümit uyandır - mıştı. Bir anda: — Fırtına geçiyor. Sözleri, dilden dile dolaşmıştı. Bir ha artmıştı. Yavaş yavaş, makine da- iresini de tehdide başlayan suları yen- mek için daha kuvvetli bir faaliyet baş- lamıştı. Denizdeki dalgalar, bütün çılgınlık- larını muhafaza etmekle beraber, ha- vadaki tahavvül, arttıkça artmıştı. Se- mayı, adetâ kül rengi bir sis kaplamış- Onlar böylece uğraşırken, tabiatte SUN FUSLA |Çoban bu külübede sevgilisile beraber yatıyormuş.. Hâmat kralının oğlu ka- pının aralığından içeriye şöyle bir göz atınca, prensesi çobanın koynunda ya- tarken görmüş.. tepesi atmış.. gözleri dönmüş. Kapıyı açıp içeriye girmiş: « Heyy.. bu kızı burada ne hakla hap- settin?» diye bağırmış, Çoban: «Bura- sı saray zındanı değil, Buraya insan ancak kendi ayağile gelebilir. O, be - nim sevgilimdir. Beni aradı, buldu.v demiş.. yerinden bile kımıldamamış. Kralın oğlu genç kıza sormuş: « Bu küçücük kulübeyi Hâmat sarayına neden ve nasıl tercih ettin? Neden bu baldırı çıplağa kaçtın?» Prenses gü yetlere rağmen; emirler ve kuman -|tı. Bir kaç saat evvelki tütubetli serin- müş: «Sen benimle evlenmek istemi- 'Teklikenin” büyükli mek mümkün değildi. soğukkanlılığını kaybetmemişti. En büyük - faaliyet sarmıştı. Acaba, fırtına mı geçiyordu.. yok - künetle veriliyor ..|liğe mukabil, her tarafa boğucu bir ha-| Yordun.. bunu haber alınca, çoban ku- ik ediliyordu. |raret yayılmıştı. Ve sonra.. o başdön- lübesinde saadet ve sevgi aramağa ü hissetme-|dürücü rüzgâr uğultusu susmuş; bü-| Zeldim.. arağımı buldum. Şimdi çok Böyle olmakla|tün ufukları, hayret verici bir sükünet | mes'udum. Muhteşem — sarayınızı ve debdebeli hayatınızı size bırakıyorum! Varın, bir başka kadınla evlenip bah: merkezi, kömürlüklerdi. Tulumbalar,|sa; tabiat, yeni bir felâket mi hazırlı- tiyar olun.. ve bizim rahatımızı, saa- buraya hücum eden suları yenemiyor- odu. Onun için efradın mühim bir kis- — mi buraya toplanmış; el tulumbaları, yordu? Kumandan Osman paşa ile süvari- ler, hesap memurları, yüksek Tütbeli detimizi bozmayın!n demiş. Mes'ut çiftler tekrar birbirine sarılarak yat - mışlar.. ve Hâmat kralının oğlu elile kovalar, bakraçlar; gerdellerle bu sus|zabitan; hesap kamarasında toplan -| #özlerini kapayıp kulübeden çıkmış.. ları boşaltmıya uğraşıyordu. Bunların arasında, büyük — rütbeli Zabitler de görünüyordu... Bunlar da, — beferlerin arasında çalışıyorlar; efra- din kuvvet ve maneviyatını arttırı - yorlardı. - Çarşamba gününün gecesi de böyle — geçmiş.. (18 eylül) perşembe günü, — şçik denizlerden mürekkep olan ufuk- ta, o günün ilk ışıkları belirmişti. Sen- ğ gabi bulut yığınları altında kalan gü- : Tar?..Bunu, peşi görmek mümkün değildi. Her ta- raf, hüzünengiz bir alaca karanlık i- ginde idi. Dalgaların büyüklüğü ve yüksekli- ği, arttıkça artıyordu. Denizde; üzer- lerivden bembeyaz köpükler fışkıran.. “ve her'an batan, çıkan, gene kaybolan korkunç dalgalardan başka, hiç bir şey — görülmüyordu. Zavallı Ertuğrul, bazan bu dağ gibi dalgalardan birinin sırtında yükseli - yor.. ve sonra, altındaki o seyyal da- “ğın birdenbire eriyivermesi üzerine, bir anda derin bir çukura batıyordu. Ne kadar battılar, ne kadar çıktı - hiç kimse bilmiyordu. Herkes, yalnız bir şeyi düşünüyor; ve hepsi çalışıyordu: Bir Doktorun Günlük Notlarından Cuma (©) | Mektep Yaşındaki Çocuklar Mektep yaşma gelen çocuğu evvelâ «i - »ir ve ruh doktoruna göstererek zeküâl ©| kişatını ve karakterini-tetkik ettirmek Mzamdır. Bazı çocuklar zihnen geridir. Bir kısımları ise iyi görememek, işide - memek, iç bezlerinin çalışımaması, bu- runda vejetasyonlar yüzünden zihnen ge- rt hlssini verir. Çalışmasında muvaffak blamaz. Bu gibi kusurların tashih edil- meslle çalışmasında büyük farklar — ve iyilikler elde edilir. Her tarafı İyice tet- kik odilmeden bünyevi, irsi, ve bilhazsa içtimal vaziyeti, tahlil edilmeden hiç bir Ççocuğa (anormal) vasfını vermek doğru olamaz, * Ankaradan mektup yollayan gence: hatası, veyahut yanlış bir manevra ile akıntıya kapılmak, o gemiyi muhak - kak bir ölüme sürüklüyordu. Onun i- çin buraya (Ölüm yatağı) deniliyor- — Halinize her gençte tesadüf edilir. Merak etmeyiniz. Adresinizi yollarsanız size, dahâ ameli sıhhi tavsiyelerde bülu- nabilirim. (*) Bu notları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. ibi mdadınıza mışlar; geminin mevküni tayine çalı- şıyorlar.. vaziyeti münakaşa ediyorlar- dı. Fikirler, ikiye ayrılmıştı: — Geri dönelim. — Hayiır.. yolumuza devam ede - Bim. Halbuki, ikisi'de üyni şeydi. Çönkü; şu anda Ertuğru! öyle bir mevkide bu- lunuyor idi ki; geride bıraktığı (Yoe- kobama) limanı ile, önünde bulunan (Kubi) körfezi, ayni mesafede idi. Onun için son sözü, kumandan Os « matı paşa söylemiş: — Yolun tam ortasında bulunmamı- za nazaran, yolumuza devam etmek daha doğrudur. Nerede ise, (Oşima) fenerini göreceğiz. Fenerin bulunduğu (Siyonomizaki) burnunu'döner dönmez, (Kubi) kör- fezine sapacağız.. denizlerin şiddetin- den kurtulacağız.. İnşallah, selâmetle (Kubi) ye varacağız. Demişti. Kumandanın bu makul sözlerini, herkes memnuniyetle kabul etmişti. Fakat... O, burun.. © mel'un burun.. asır - lardanberi binlerce geminin ve binler- ce gemicinin katili olan o burun; na- İsıl geçilecekti?.. Tabiat; sanki insan- İlara zulum etmek için, bu burunu en İkorkunç unsurlarla — mezcetmisti... |(Kü) yarım adasının tam cenup nok- İtasında nihayetlenen bu burun, (Fu- 'nakara) denilen bir kaya dököntüsü ile çevrilmişti... Burada, sahil, kaya - lar üzerinde yükseliyordu. Ve bu yük- sek sahilin önünde de, üç sıra teşkil eden bu döküntü kayalar, korkunç bir siper gibi uzayıp gidiyordu. Hattâ en iyi hayalarda bile bu sivri kayalara çarpan denizler bembeyaz köpürüyor.. bu çarpışmadan husule gelen gürültü uzaklara kadar aksediyor.. köpüklerin havalanan kısmı, kayaların — üzerinde bir sis veyahut beyaz bir bulut gibi yükseliyordu. Buradan geçen, her gemi, ölüme sü- rünerek geçiyordu. Küçük bir dümen du. " Ertuğrul, (Yokohama) ya gider - Sıkantı zamanınızda bu notlar bir doktor || ken, buradan muvaffakiyetle geçmiş- ti. (Arkası var) ağlıya ağlıya memleketine dönmüş, Sumer kralının — kızını süslemişler, giydirmişler, ve mühteşem bir sedirin üzerine oturtmuşlardı. Sanki Biraz sonra, kahraman Sama, balığın karnından çıkıp saraya gele - cek ve Güdeanın kızile evlenecekti. Bütün Saray halkı bu inanışla, se - vinç ve neş'e içinde gülüşüyordu. Prensesin dairesinde düğün hazır - hkları vardı. Samanın su - aygırının karnından diri olarak çıkıp geleceğine ©o kadar inanmışlardı ki.. Gudeanın teessüründen kızının ve kızına bakan cariyelerin haberi yok - tu. Şimdi bütün gözler pencerede.. müj decilerin boru seslerini bekliyordu. Saray - sihirbazlarından biri de iki gün önce kralın kızına: — Sen kahraman Sama ile evlene- ceksin, yavrum! Ulu Tanrı onu se - nin için, seni de onun için yarattı. Demişti. Zavallı talihsiz prenses bilmiyordu ki, su aygırının karnından bir kaç ba- lıktan başka bir şey çıkmamıştı. Ve Samanın izini bilen yoktu. Sama Akad savaşında yaralanıp öl- müş müydü? Yoksa ağızlarda dönen eski bir şayiaya göre tekrar Suz sara - yına mi iltica etmişti? * * * Sumer Kralınin Kızı, Samayı beklerken.. Akşam olmuştu.. Ortahk kararmıştı, Nöbetçi Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Şeref). Beyazıtta: (Haydar), Fenerde: (Hüsamoddin). Şehremininde: (Nâzım). Karagümrükte: (Arlfj. Bamat- yada: (Brofilosi. Şehzadebaşında: (A- saf). Eyüpte: (Hikmet Atlamaz). Emin- önünde: (Bensason). — Küçükpazarda: ((Yorgü. Alemdarda: (Abdülkadir). Ba- kırköyünde: (Hilâl). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Galatasaray), Tü- nelbaşında: (Matkoviç). Galatada: (Ye- niyaD), Pındıklıda: (Mustafa Nall), Cum- huriyet caddesinde; (Kürkçiyan). Kal - yoncüda: * (Zafiropulos), — Firuzağada: (Brtuğrul). Şişlide: (Asım). Beşiktaşta: (Süleyman Recep). Boğaziçi ve Adalarda! Üsküdarda: (Ömer Kenan), Barıyerde: (Nur0. Büyükadada: (Halk). Heybeli - de: ÜLER Ş Z Ş Cudeanın kızı: — Sama nerde kaldı? Diye soruyordu, Gudea cariyelere hakikati anlata - rak: — Sakın kızıma bu felâketi bildir- meyin., ve onu avutmağa çalışın! de- 'mişti. Cariyeler: — (Fırat mâbudu) nun karnını yar |ramamışlar.. su aygırı tekrar canla » |mp nehre atılmış. Muhafızlar onu ta- kib ediyorlarmış. Diyerek prensesi avutuyorlardı. Gudeanın kızı, masalcı kadının an- lattığı çoban hikâyesini hatırlıyarak: — Acaba ben de Hamat kralının oğlu gibi talihsiz bir insan mıyım? di ye soruyordu. Gudeanın kızı o geceyi uykusuz ge- çirdi. y “SÜMERYILDIZI Yazan : Celâl Cengiz Sumer kralının kızını süslemişler ve muhteşem bir sedire oturtmuşlardı mühim bir tahribat yapmış, her tarafı sular basmıştı. Gudea, rahiplerden birine: — Ulu Tanrının gazabından korku yorum ,dedi, yurdumuzda şimdiye ka dar bu derece şiddetli yağmurlar yağ mamıştı. Acaba (Fırat mâbudu) nun karnını deştik diye mi Tanrı bize bu felâketi verdi? Rahip, krala cevab verdi: — Büu yağmurlar yurdumuz için bir felâket değildir. Bu jıl mahsuller çok bozuktu. Eğer bu kadar çok yağ * mur yağmamış ve topraklar iyice 1e lanmamış olsaydı, gelecek yıl yurdu: muzda büyük ve feci bir kıtlık olacak- Gudea bu konuşmadan sonra rahi be sordu: — Samayı nası| bulacağız? — Onu unutalım artık, mellât O Rahipler mâbedlerde toplanarak U-|zaten kanı kanımıza yabancı bir adam: lu Tanrıya: «— Sen Güdeanın kızımı ümidsiz- lik ve karanlıklar Samayı ona ve bize bağışlat» Diye yalvarıyorlardı. dı... — Kızım onunla evlenmek istiyor içinde bırakma...|du, Sama çok merd ve cesur bir er kekti. Biz onun kabilesine değil, o bi zim içimize girecekti. Aradan yıllar b aeteldik SATEŞR . AT O gece müthiş bir fırtma ile başlı- |geçince Sama bizden fazla bize ben *» yan yağmur da felâket denecek kadar|zerdi.. TÜRKİYE NEFT SANAYİI 'TÜRK ANONİM ŞİRKETİ İDARE MECLİSİNDEN : (Arkası var) MERMER TAŞ TÜRK ANONİM ŞİRKETİNDEN: Şirketimizin senelik âdi umumi hey'et toplantısı 19 nisan 937 pazartesi günü saaf Şirketimizin 26 Mart 1937 —“l3dıwuüıı—.;ıddü“ toplanacağı evvelce ilân edilmiş olan sene-|numaralı Merkez yazıhanesinde toplana- Ilıhüdıwdmmboiş_ekı—ahrıwm aşağıda yar zamnamemize tevfikan — yevmi içtimadan bir hafta evvel hâmil oldukları hisse sene- riyet hasıl olamamış olduğundan hey'eti ' zılıdır. Hissedarların içtimadan on gün ev- umumiyemizin 26 nisan 1937 ııııtdvdhüinülınüutn—w*“ ,Mmllüwdıühwwwmwl-b İrılmıştır. İşbu içtimaa iştirak edecek muh- | lunabilmek için dühuliye varakaları alma- terem hissedarlarımızın kanun ve esas ni-|ları ilân olunur, Müzakerat ruznamesi: datını şirket vezmesine tevdi ile mukabi-| — 1 — 936 yılına ait idare meelisi ve Hnde duhüliye varakalarını almalarını di- | ,pürakıp raporlarının okunması, leriz. MECLİSİ İDARE RUZNAMEİ MÜZAKERAT : 1 — 1936 devresi muamelâtı hakkm- da meclisi idare raporunun kıraati ve tas- diki, 2 — Mürakıp raporunun okunması. 3 — 18936 senesi devreli muamelâti hakkında tanzim edilen bilanço ve kür ve zarar hesabının okunması ve kabulü. 4 — İdare Meclisile mürakiıp ve mü- düriyetin ibrası. B — 1937 senesi için Meclisi idare üza- larına verilecek buzur hakkınım tesbiti. 6 — 1937 senesinin muamelütı için bir mürakıp inihabı ve tahsisatının tesbiti. Za a e R DA İstanbul Asliye Birinci Hukuk mah- kemesinden: Konstantin Mihal Anas- tasiyadis vekili avukat Mehmed Beh- ram tarafından Milli Emlâk Müdürlü- üü ve ölü Nikola Çonga ve karısı Hri- sinin varisi kızı Evdoksiya aleyhlerine açılan 550 Hiranın tahsili talebine mü- tedair olan dava arzuhali sureti bera- yi tebliğ müddealeyha Evdoksiyaya ağacı 30 gün müddetle günde yapılacaktır. 3. — Beher gayri mamül metremikâb 4. — Muvakka! teminat 1150 liradır. 5. — Şartname gönderilmiş ise de ikametgâhı hazırı| ilân olunur. Kastamonu Orman ) Direktörlüğünden : Mwurwwmmmmo— M&yüldıdıiılnlhqohnnüümıııuıh-qnl——— mdMIİIWMWO.WDMH(M)“Çın ve kapalı zarf ile arttırmaya konulmuştur. » )_—MWZU/CİIWİMMMIIMMWÜ — lân ücreti orman kimin üzetinde kalırta onun tarafından tesviye edilecek- e Na la ; ğ 11765) — 2 — Bu yıla ait bilânço ve kâr ve za- 'İrar hesaplarının tetkik — ve kabulile idare meclisinin ibrası. 3 — İdare Meclisine âza seçilmesi, 4 — 1937 yılı için mürakıp intihabı ve ücretinin tesbiti. 6 — Ticaret kanununun 323 üncü mad. desine göre âzadan birine şirketi idare ve Ticaret muamelelerinde bulunmak Üzere İdare Meclisi âzası ve bir şirket müdürü sıfalile muamele yapması için salâhiyet ve- rilmesi. 6 — Hissedarların bir kısmı tarafından, bedelli ve bedelsiz hisse senetleri hakkın. da verilen 3 maddelik 15/3/937 tarihli takririn müzakeresi ve karara bağlanması. aaaaa aa n ne n e saseaaaaaae meçhul olduğundan emri muhakeme 26 Mayıs 937 saat 14 de talik edilerek 20 gün müddetle ilânen- tebligat icra- gına karar verilmiş olduğundan bu müd det zarfında cevab vermesi lüzumu ve aksi takdirde Mmuhakemenin gıyaben rüyet edileceği arzuhal ve davetiyenin tebliği makamına kaim olmak üzere (31678) çamın muhammen bedeli 300 kuruştur, we mukavelename projesini görmek isteyenler bu müddet içinde İstanbulda Orman Müdürlüklerine ve Ankara Orman U -