Son Posta 30 Mart 1937 sayfa 8 | Gaste Arşivi

30 Mart 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ —- 8 Sayfa Tarihten Sayfalar : Kepçe muharebesi * * w Yüz bin kişilik ordunun yarıdan çoğu darmadağınık olmuştu. Düşman padişahın çadırına kadar ilerilemiş, orada kıymetli eşyayı, para sandıklarını yağmıya başlamıştı. Padişah kaçmıya hazır- lanıyordu. Fakat busırada ellerinde kepçe ile bir sürü aşçı ve aşçı yamağı ortaya atıldı: “Bire vurun! Koman!..,, diye bağırıyorlardı. 1596 yılı birinci teşrininin yirmi al- tincı günüydü. (Haçova) da iki ordu karşı karşıya gelmişti. Bunların birisi Avusturya ve Macar, diğeri de Türk ordusuydu. Üçüncü Mehmet tahta çıktığının er- fesi senesi bu harbe gelmiş bulunu - yordu. Uzun zamandanberi padişahlar ordu ile birlikte düşman üzerine git - medikleri halde Hoca Sadeddin Efen- dinin teşviki üzerine Mehmedi salis bu iyi âdeti yeniden kurmağa razı ol- muştu. Bununla beraber bu genç padişah yüklendiği ağır mes'uliyetin değerini anlamaktan' uzaktı. İstanbuldan ayrı - hrken gözleri hep arkada kalmıştı. İstanbuldan 21 haziranda hareket etmiş ve ancak dört ay sonra Eyri ka- lesi önüne gelmiş, orayı zaptetmişti. 24 teşrinievvelde düşmanın büyük bir ordu ile Türklerin üzerine geldiği öğrenilmişti. Arşidük Maxımliyen ku- mandasındaki Avusturya ordusu çok kuvvetliydi. İki gün içinde piştar Türk kuvvetlerile yapılan bütün muhare - beler kaybedilmişti. Padişah sebatsız ve çekingendi: — Düşman pek küvvetlidir. Aske - rimiz de yorgundur. Mevsım dahi geç- mek üzeredir. Geri çekilmek doğru o. lür. Fakat hoca Sadeddin Efendi reddetti: — Geri çekilmemeliyiz. Açık sahra- da düşmana hücum etmeliviz. Bir Os- manlı padişahının sebepsiz düşman - dan yüz çevirdiği işitilmiş değildir. Bazıları padişaha yaranmak için: — Harbin idaresi Sokullu Hasan Pa- Şaya verilsin. Dediler. Hoca Sadeddin buna da ra- zı olmadi: — Bu iş paşaların yapacakları işler. den değildir. Padişahın bizzat bulun - ması lâzımdır. 'Teşrinievvelin yirmi altıncı günü pa- dişah Eyri kalesinden çıkmıştı. buru Ertesi gün harp olacağına dair or- duda tellâllar Fakat buna | rağmen padişah sadrâzam paşaya yaz- bağırdı. dığı tezkerede şöyle diyordu: — Benim lâlam, seni burada serdar | biırakarak benim İstanbula gitmemde ne mahzur vardır? Gerek sadrâzam ve gerek Reisülkü!- tap padişahı kandırmağa çalışıyorlar- dı. Bu sırada Kırım Hanının yakzıl;.—i;ğ.l esirler getirildi. Düşmanın harbe ha- zırlandığı öğrenildi. İşte bünun üzerine üçüncü Mehmet 26 teşrinievvel günü sabah eerkenden ordusunun ortasındaki çadırı önünde harbe hazır bulunuyordu. Düşmanın yüz binden çok süvari ve piyade askerinden yüzde sekseni baş- tan ayağa kadar zırhlar giymişlerdi. Hepsinde ağır tüfekler vardı. Bu hal - lerile demirden bir kale duvarındar. farksızdılar. : Padişahın sağında vezirler - solun - da da hocalar vardı. Ordunun önünde duran toplar birbirlerine zincirlerle bağlanmışlardı. Sağ cenahta Rumeli ve sol cenahta Anadolu beylerbeyileri- le askerleri bulunuyorlardı. Diyarıbe« kir beylenbeyi Sinan Paşa piştara ku- manda ediyordu. Yeniçerilerden — bir kısmı bir bataklığın geçit yerindeki ki- liseyi zaptetmiş, top yerleştirmişlerdi. Öğleye doğru Macarlarla Avustur - yalılar dosdoğru padişahın bulunduğu tarafa ilerlediler. Karşılamağa — giden ve zırhsız olan Türk askerlerini yaylımı ateşlerile yere seriyorlar, durmadan yaklaşıyorlardı. Kısa bir zamanda yüz binden çok cenkçi birbirine girmişti. Kılıçlar, mız- raklar, baltalar, tüfekler birbirine ka- rışıyör; her an bir kaç yüz kişi atların veya düşmanlarının ayakları altına yuvarlanıyorlardı. Düşman kısa bir zamanda tam bir zafer kazanmış gibiydi. O kadar ki bü. tün Türk toplarını ele geçirmişlerdi. Padişahın çadırına kadar sokuldular. Üçüncü Mehmet korkülu vaziyeti gö- rünce ordunun ağırlıklarının bulundu- ğu gerilerdeki bir çadıra çekildi. Ora - dan da atına binip kaçmayı düşünü - yordu. Fakat Hoca Sadeddin onu bı - rakfm'yor: — Padişahım, yerinizde sabit dura « sız! Böyle yapmak gerektir. Harp hali bazan böyle olur ve böyle| olmuştur. Sonunda belli olur. Diyordu. B Bu sırada Avusturya ve Macar as- kerleri padişahım çadırlarını yağma e- diyorlardı. Yeniçeriler ve muhafızlar geri çekildikleri veya dağıldıkları için ordunun hazinesi bulunan büyük san- dıklar da ortada kalmıştı, düşman bu çadırlarda ve sandıklarda ne bulur - larsa alıyorlardı. Türk ordusunun ar- tık dağıldığını görerek zaferin kaza - nılmış olduğunu sanıyorlar; bazıları se- vinçten sandıklar üzerine bayrakla - rını dikerek dansediyorlardı, Fakat bu sırada: — Bre koman!.. Vurun! Diye haykıranlar oldu. Ayni zaman- da ellerinde kepçeler, kefgirler, şişler, satı! bıçaklarla bir sürü ahçı usta- | sile ıklarının yağmacı düşman as- kerlerine saldırdıkları görüldü. Uşaklar, sakalar, deveciler, çadırcı. lar ve sair saray hademesi de bundan cesaret alarak yürüdüler, Bunların da ellerinde çadır kazıkları, sopalar, bal- talar, kazma ve kürekler vardı. Dağıl- mış olan ve sevinçten danseden düş - man askerleri birdenbire şaşkına dön- | düler. Onların bu ilk şaşkınlıkları ü - zerine ortalıkta: — Ne durursuz? Kâfir kaçtı. Can a- lim, mal alın! diye sesler duyuldu. Ordugâhın' etrafında şaşkın — şaşkın dolaşan bozgun asker kendini topar - ladı. Cesarete geldiler. Silâhlarını çe- kerek büyük bir hızla düşman üzeri- ne atıldılar. Bu sırada Diyarıbekir beylerbeyi Si- nan Paşa da beklediği pusu yerinden piştar askerlerile ansızın fırladı ve düşmanın ardını kesti. Demin şaşkın şaşkın ne yapacağını bilmiyen ve can korkusuna düşen as - kerlerin her biri şimdi birer ejder ol- muşlardı. (Devamı 10 uncu sayfada) SON POSTA Mart 30 “Son Posta ;; nın resimli zabıta hikâyeleri | Katil uşağı yakalıyabilir misiniz? 1 Aklıselim sahibi hiç kimse mütekai;h î?rnay “Wragge,, i iyi, müşfik alaya cehennem hayatı yaşatırdı. Şimdi ise şiddetli bir damla hastalığı yüzünden kötürüm gibidir. Bu yüzden çektiği acıyı hizmetçisi sondan çıkarır. Adamı en ehemmiyetsiz, küçük şeylerle azarlar durur, sonra da onu haylığ bırpalamıştı. Johnson efendi- sinin öğleden sonra okuduğu gazeteyi alıp getirmeyi unutmuştu. Yarbay Wragge hizmetçiyi Çağırmıya mahsüs zile bütün kuvvetile basıyordu, bir ihtiyar olarak tavsif edemez. O gün öğleden 3 Johnson dışarıya çıktığı zaman içerdeyken söylemeyi çok istedi- ği birkaç cümleyi mırıldandı. Bu cümleleri içerde de söyleme zama- nının geleceğini düşündü. 5 Yarbay akşama kadar olan vakti uyuklamakla geçirdi.Çenesi göğsü- nünü zerine düşmüştü. Teneffüs ağır ve gayri müntazamdi. Johnson odaya girdi. Johnson servis dairesine dönünce 8 kendisine cesaret verecek bir içki hazırladı ve bahçeye çıktı. 0 Johnson gazere almak için çÇık- 1 tğı zamandan berti — odaya dönmemiş — olduğunu — söyledi. Bu- na müteessif olduğunu ilâve etti. “Zira ihtiyar efendime — yardımım olabilirdi,, dedi. Genç kız bu ifadeyi olduğu gibi kabül etti. 2 Johnson daha ağzını açmadan “ Şim- di bana cevap vermek zahmetini de ihtiyar etmiyor musunuz?,, Diye bağırdı. Sonra acı acı devam etti. “Bilirim siz tenbel, yalnız kendinizi düşünür, hiç bir işe yaramaz bir adamsınız, bu bas- tonu omuzlarınızın üzerinde kırmalı,, günlerde kumanda ettiği John- Ğu sırada Yarbayın gözbebeği olan kızı sokağa çıkıyordu. Evde ihtiyarla bu 4 kızdan başka kimse yoktu. Bayan Constanco sokağa çıkmadan önce babasıra «Allaha ısmarladık» demek istemişti. Baba ile kız arasında hakiki bir sevgi vardı. x . % KA D e x SA ZL Hizmetçi efendisine Bakarken çekmiş Yavaş yavaş fasılasızca taz- 6 oldı.ığuç bütün ıztırapları düşündü, 7 yik etmeye başladı. İçinden: ve vaktile okumuş olduğu birşey hatırma - «İş kolay, mesele sadece nüzül geldi. Bir adım ilerledi, bir elini ihtiyarın inmiş bir ihltiyarın ölümü » başı üzerine koydu. sanılacak - diyordu. Genç kız eve döndüğü zaman babasını döşeme üzerinde cansız buldu. Hâdisenin nasıl cereyan etmiş olabileceğini düşündü. Hemen Johnson'u aramaya çıklı. Onu bahçede buldu. İkisi birlikte ihtiyarı bir kanepenin üze- rine yatırdılar. Johnson doktora telefon etti. Doktor bir kalb sektesi o.ması ihtimalinden bahsetti, KAARARALARAPRAPLARAARARARARA ece maktulün kızı düşündü. Birdenbire babasının Johnson'a mua- İ G melesini hatırladı. Hizmetçinin bazan hiddetle yaptığı hareketleri gözönüne getirdi. Kendisinin sokağa çıktığı zamandan sonra Johnson'uı_ı odaya girmediği hakkındaki iddiası belki de yalandı. Genç kız hizmetçi- nin bunu neden söylemiş olabileceğini düşündü, hayret etti. Ve nihayet buldu. Evet mutlak yalan söylüyordu. ; Genç kızın bunu nasıl anladığını tahmin edebilir. misiniz? Bilemezseniz 10 uncu sayfadaki hal şekline bakınız!

Bu sayıdan diğer sayfalar: