Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
j I ————— Hergün İki şeyi başka başka | Ölçülerle ölçen Fransa ee Yazan: Muhittin Birgen H atay meselesinin hallini takip e- den ilk günlerde üzerine dikka- ti davet ettiğimiz bir nokta vardı: Ha- tay meselesi, prensip olarak, halledil. mekle beraber bu prensibin tatbika- tinda pek çok müşküller çıkacaktır;| başta yüksek komiserlik olduğu halde, Fransanın Suriye siyasetinı idare eden ler, Cenevre prensiplerinin tatbikatı esnâsında onları baltalamak için herşe yi yapacaklardır.» diyorduk. O zaman- | dan beri, hayli gün geçti, hayli konu- şuldu ve yazıldı. Neticede gördük ve görüyoruz ki gerek Sancağa verilecek idare şekli üzerinde, gerek Sancağı alü- kadar eden diğer meselelerde ileri atil. mış bir adım yoktur, Her şey, tahmin etmiş olduğumuz tertip ve hava için- de cereyan etmekte ve herşey, ortaya yeni bir Sar veya yeni bir Danzig (Dançik) meselesi çıkmakta olduğunu göstermektedir. * Hangi taraftan bakılsa, ortada ayn! maddenin iki türlü ölçü ile ölçüldüğü görülür. Fransa, iki türlü ölçü kullan- mak hususunda emsalsiz bir ihtisas sa- hibidir: Kendisi için ayrı bir ölçü, baş- | kası için de ayrı bir ölçü. Fransa, Su- riye meseleleri karşısında kendisi için ayrı bir ölçü kullanıyor ve yüzde yüz Arap olan Lübnanı Suriyeden ayırip kendisine bağlamak politikasında sür- âtle yürüyüp gidiyor. Çünkü Lübnan, senelerden beri bu maksat için hazır- fanmış olan katolik Arapiarla Fransa- ya sımsıkı bağlanacaktır. Çünkü Fran- öa, Şarki Akdeniz müstemlekesini tut- mak için Lübnanı kendisine geniş bir kapi olarak kullanmaya kavar vermiş- tir. Lübnanı, tabii olan en geniş hudu- dundan daha geniş bir sun'i hudut ile Süriyeden ayırıyor, günden güne ts. mamen müstaki| * sözde! - bir devlet halinde kendi eline alıyor. Bunu ya- — parken de Suriyeliler, Araplar buna a- — caba ne derler?» diye zihni 'nden en kü- çük bir mülâhaza geçirmiyor, Fakat, iş öte tarafa, Hatay meselesine gelince, Fransa cebinden başka bir ölçü çıka. riyor ve bir taraftan bize, bir taraftan Milletler Cemiyetine; nihayet bir ta- raftan da Suriyeye başka başka sözler söylüyor; haktan, adaletten, ittifaktan, mes'uliyetten bahsediyor. Kimse de ©- 'na sormuyor : — Ya Lübnan? Şimdi, parasını bile Suriye parasından ayırmakla meşgul olduğunuz Lübnan ? * Suriyeliler de, yahüt Suriyenin bu günkü hükümet mahafili de, Fransa- dan aldıkları dersi güzel öğrenmiş ve onu - bittabi Fransa hesabına - gayet , güze) tatbik eden insanlardır. Fransa, onların ellerinden Lübnanı kopârıp günden güne daha kat'i surette sıms:kı kendisine bağlıyor. Kitletü'vataniyye- nin buna karşı belli başlı hiç bir itira- “zı yoktur. Belki itiraz edivorlar, fakat, neticede, gene olan olup bitiyor, Ha? —© buki Lübnan yüzde yüz Araptır; fa- kat; yüzde seksen - Türk olan Sancağa | gelince, o zaman, Ermenilerle kardeş o- lup Türkiyeye karşı hemen bir hüsü- met cephesi vücude getiriyorlar, İşte, bu da ikinci bir ölçüdür. Türkiye, bu iki ölçülü dostları uzak.- tan dikkatle seyrediyor. Franst siyase tinin bu oyunlarını anlamıyacak kadar uçocuk veya ahmak değiliz. Fransaya, tedrici surette Şarki ve Merkezi Av- L' rupayı kaybettiren bu ruh, Türkiyede de tesirlerini yapmaktan hali kalmıya- ç ğ caktır. Türk efkârı umumiyesi, bu si- yasetin cilvelerini birer birer gördük- “ çe Frahsa siyasetinin, hudutlarımızın uyanıbaşındaki bu faaliyetini ve bu faa- _lıyetın hedeflerini not etmesini bile- |cektir. Bunu Fransızlara açıkça söyle- mekte hiç bir mahzur görmüyoruz. Suriyenin Kitletülvatani'lerinin kul. Jandıkları an'anevi Fransız ölçüsüne © gelince, bunlar için şimdiki halde ayrı rindan başka birşey değildir! —- ' Muhiltin Birgen Bi Zirai kombinalar Ankara 29 (Hususi) — Zirat kom- ' — binalara ait kadro yüksek tasdika ik-İ| -— bir hüküm vermeğe lüzüm yoktur. Çün ! kü, bunlar, halen Fransanın kuklala. | SÖON POSTA Resimli Makale: K Bol hava, bol güneş.. B Garp memleketlerinde bir tatil gü- nü kahve ve gazinolara uğrayınız, sigara dumanı arasında ciğerlerini zehirlemeyi göze almış tek kimse bu- lamazsınız, herkes kırda, denizde, güneş altındadır. Şark memleketlerinde ise tatil günleri kahve ve gazinolar adam al maz, sigara ve nargile dumanından içerisi sislenmiştir. Sabahtan akşa - ma kadar buralarda ciğerlerimizi ze- hirleriz. Garp havanın ve güneşin hayat -demek olduğunu anlamıştır, sokak - larını ve evlerini güneşe ve havaya açmıştır. Biz ise aksini yapmış, S0- kaklarımızı daraltmış, pencereeleri - . mizi küçülttükçe küçültmüşüzdür. Şimdi bu yanlış yoldan geri dönüyo ruz. SÖZ ARASINDA Bütün mahliükların Yavruları Bir arada çocuklara mahsus bir Saigon'da bayram yapılmış ve bu bayramda ço- cukların eğlenmeleri için her türlü hayvanatın yavruları getirilmiştir. Re- simde görülen fil yavrusu ancak sekiz aylıktır. Ve çocuk velilerinin birinden sevdiği şekerlemeleri yemektedir. Vahşi hayvanlar arasında yaşıyan adam Amerikalı âlimlerden William La- vell Finby, iş hayatının 30 uncu yıl- dönümünü tes'it etmektedir. Bu adam şimdiye kadar 1000 defa kılık değiş- tirmiş olmakla meşhurdur. Fakat bu- nu fena maksatla yaptığı zannedilme- sin. Hayır o hayvan pisikolojisini tet- kik etmek için, onların kılığına gir- miş, gâh aslan gâh, kartal, gâh at ol- muş ve küçük fotografile onların en mahrem hayatlarını almağa muvaffak olmuştur. Profesör Willlam Lavelle şimdiye kadar bu vahşi hayvanların arasında yaşarken hiç bir zaman silâh taşıma” mıştır.. Komünist olan heykel Fransada Chamonix'de otel Rova- yal'ın tam karşısında bronzdan ma- mul bir heykel vardır. Fransız kahra- manlarından birine ait olan bu heykel elini — uzatmış ve işaret parmağile Mont - Blanc'i göstermektedir. Halk cephesi taraftarlarından biri bir gece o uzanan parmağzı kırmış, meşhur kahraman bu halile yumruğu- nu sıkıp havaya kaldıran bir komünist olmuş. Bu vaziyet sabahleyin görülür gö- rülmez, şehirde galeyan başlamış. Bu- nun üzerine belediye derhal heykelin etrafına tahtaperde çektırerek 12 saat zarfında orta parmağı - yerine taktır- mış. ( HER GÜN BİR FIKRA Çıplâk gezemem Neyzen Teyvfik bir gün bir ba - vulcu dükkânının önünden geçiyor- du. Bavulcu kapının önündeydi; Neyzene bağırdı: — Bayım buyurun. Neyzen sordu: — Ne olacak? — Buyurun bir valiz vereyim. — Valizi ne yapacağım? — İçine elbiselerinizi koyarsınız. Neyzen güldü: — Olmaz. — Niye bayım? A — Çıplak gezemem de! Eski boksör gazinocu Olursa ne yapar? Teksaslı eski boks şampiyonların- |dan Sam Geraldo, ringde dövüşmek- ten vazgeçip te istirahat etmeğe karar verdiği zaman Nevyorkta - bir gazino açtı. Her sporcunun olduğu gibi, o- nun da dost ve ahbapları pek fazla ol- duğu, ve bunlar da veresiye namı al- tında beleşten yiyip içmek istedikleri için, gazinosunun mühtelif yerlerine şu levhaları astırdı: Muamelelerimiz peşindir, veresiye yoktur. Müşteriler eğer hsapları 15 sent o- lur da bunu ödemezlerse, bir sol kroşe yerler. Eğer hesapları 25 senti geçmemiş- se, çenelerine bir sağ kroşe yerler. Eğer 35 sent borçları olur da ver- memeğe kalkarlarsa nakavut olurlar, 50 sentten ötesi için de polise tes- lim edilirler.» Sovyet Rusyada 70 dil için iâtin alfabesi kabul edildi Sovyetler Birli: fazla muhtelif ı İnkılâptan evvel; ginde sakin yüzden milletten bir çoğunun alfabesi mev- cut değildi ve bu milletler, ya Arap alfabesi ve yahut daha başka alfabeler kullanırdı. İnkilâptan sonra ise, 25 milyon ki- şi tarafından konuşulan 70 kadar dil, Lâtin alfabelerine kavuşmuşlardır. Yalnız Özbek Cumhuriyetinde Lâ- tin harflerile 2415 gazete neşredilmek- tedir. Bugünkü Tataristan halkının Iyuzde 85 i, yeni alfabeler sayesinde İana dillerini okuyup yazmaktadır. Son | Beşızlerin serveli Bir milyon Doları buluyor Kanadada bir batında — doğan beş kardeşin servetleri bir milyon doları bulmak üzeredir. Bu kızlar dünyanın en zengin drahomasına sahip olacak- larından, daha üç yaşına evvelki gün yani 28 mart pazar günü basmış ol- malarına rağmen - talipleri de çıkmış, iş olsun diye şimdiden oğullarını on- lara nişanlamak — isteyen babalar gö- rülmüştür. Kanada hükümeti beşizlerin hesap- larmı neşretmiştir. Bu — hesaba naza- ran şimdiye kadar 573.765 dolar sahi- bi elmuşlardır. Bu miktara - bunların sahip oldukları hisse senetlerile tahvi- lâtta hesaba katılacak olursa 600,000 doları bulur. Bu servetin — muhtelif membaları vardır. Paranın idaresini devlet üzerine aldığı için hiç bir isra- fa meydan verilmemektedir. Paralar, film şirketlerile, çocuk arabaları ya- pan müesseseler, gıda maddeleri sa- |tan mağazaların, çocukları ileri süre- rek yaptıkları reklâmlardan temin edil mektedir. altı sene zarfında Tatarca 50 milyon nüsha kitap tab'edilmiştir. Sovyetler Birliğinde yeni alfabe kullanan matbaaların adedi Gİ7 ye çıkmıştır. Lâtin harfli binlerce yeni ya- zı makineleri imal edilmiş ve muhte- Iıîf diller için yeni stenografi sistemle- ri vücuda getirilmiştir. : ——— — İSTER İNAN İstanbul zabıtası bir müddet evvel Hüseyin isminde bir leblebicinin elinde kâğıdın mukavemetini ölçmeye mahsus oldukça kıymetli bir ölçâ görmüştü, müsade- re etti. Hüseyin bu ölçüyü 50 kuruş mukabilinde bir çocuktan aldığını söylüyordu. Çocuk bulundu, ve ci- hazı bir çoplukte buîdugu cevabını verdi. lS TER lNAN İS TE önce Koponi ad ı_'.'—' M İSTER İNANMA! Makinenin üzerinde bir Alman fabrikasının dam- gası vardı, numarası vardı. Polis oradan sordu, 20 yıl Fabrika 20 yıl önceki müşterisinin adresini de yolla- mişti. Emniyet direktörlüğü adama yazdı ve - öğrendi ki bu zat 20 yıl önce kâğıt ticareti yıpıyormuç ve bu cihazı © vakit kaybetmiş.. 'R _ıNANMAı ında bir Almana sattığı cevabını aldı. İsözlerini ciddi şekilde Sözün Kısası Yazı Çol;: Olduğu için Bugün Konamadı AoTakammt e Şu maskaralığa Bakın ! (Baştarafı 1 inci sayfada) lüğü bundan da ibaret değilmiş. Düri matbaada bir arkadaşımız bu mektubu okurken birdenbire kahkahalarla gul< meğe başladı ve: Ş — Yahu, bu cemiyeti ben kurdum| Diye bağırdı. — Hangi cemiyeti? — Üç, dört, sıfır, beş, beş cemiye« tini! Önce alay ettiği zannına kapıldığı- mız için inanmadık. Fakat arkadaşımız tekrarladıktari sonra hemen kütüphaneye giderek es- ki bir resimli gazete koleksiyonu ge- tirdi. Bir müddet karıştırdıktan sonra, bize bu cemiyetin kuruluşundan bahi seden makaleyi gösterdi. Bu arkadaşi- mız, Sait Kesler'dir. Hikâyeyi ağzın" dan dinleyelim: «— 340 (1924) senesi mayısının beşinci günü Sirkecide şimdi bir gra* mofon mağazası olan bir pastane vars dı. Mücteba ve Rıza isimli iki arkada: şımla burada oturmuş, kâğıt oynuyor duk. Bir aralık oyun bitti, dereden te- peden konuşmaya başladık. Bahis & zaman gazetelerin sık sık mevzuu bal solarak ele aldıkları Ku - Kluks - Klari cemiyetine intikal etti. Bu cemiyetleri nasıl olup ta gizli kaldıkları görüşülür - Bilfarz, denildi, şu elimizdeki is: kambil kâğıdını 2 parçaya kessek. Hex pimiz birer tanesini alıp diğerlerimiziri tanımadığı birer arkadaşa versek ve desek ki: — Biz gizli bir cemiyet teşkil ettik, .Bu cemiyetin âzaları birbirlerini tanıs mazlar. Herkesin elinde böyle bir kâ: ğit vardır. Bu kâğıdı diğer bir adamıri elinde görürsen kendi kâğıdınla yan:* yana koy. Eğer ikisi birbirini tamam: layıp bir kâğıt haline gelirse anla ki o adam da bu cemiyet mensubudut ve ona açıl. Fakat hüviyetini, kim ol: duğunu belli etme, Ve gene denildi ki: — Bu cemiyeti adlandırmak lâzım" sa meselâ ona da şöyle bir remz veri' lebilir: Bugün 340 senesi mayısının beşinci günüdür. Bu tarih — o zaman Arap harfleri ve rakamları vardı — şöyle yazılır: 3-4-0-5 - 5. Bunu soldan sağa doğru okursak üç, dört, sıfır, beş, beş olur, İşte kuruldu sana bir Ku - Kluks « Klan cemiyeti. Eğer bu iş ciddi tutu« lursa büyür, şâmil bir vaziyet alır. Tabit bahis havat olduğu için bir başka mevzua geçildi ve nihayet dağık dık. Arkadaşlarım işlerine gittiler. Ben de rTesimli gazeteye uğradım. Resimli gazetenin patronu elinde bir takım acayip resimler tutuyordu. İçeri girince bana gösterdi: — Bak Sait, dedi, Ku - Kluks - Klan'lılar. Şunlara dair bir yazı yazsas na.» Bay Sedat Simavi ısmarlama yazi yazdırmaya bayılır. Bu bahse ait fik- rim olmadığını söyledim. O: — Canım dedi, Abdülhamit devrin- den, hafiyelerden bahset, bizde de & zaman böyle gizli cemiyetler olduğunu yaz, Hattâ çullanmak tabirini bu gizli cemiyete mal et. Ku- Kluks » Klan 'lı- lara benzesin diye de hani yağmur- larda hamallar başlarına çuvaldan kü- lâh geçirirler, sen de bu cemiyetin baş« İlarına öyle bir külâh geçir. Patronun dediğini yaptım, muhay- yel cemiyete biraz evvel pastanede uy- durdugumuz 3.4-0-5,5 ismini de mal ettim. Yazının sonu da şöyle idi: «Bu cemiyetin menauplnn hafıye- ' lerle mücadele ederler, -ürkütecekleri |hafiyenin başına da ke_ndı başlarına ge | çirdikleri çuvallardan bir tanesini atar- — _ 'lzıı', onu etrafmı gdremyecek bir bala