6 Sayfa - B B Gd © ! ! çarıra n | ç k- ö bi AM ĞAI AT aa Birinci Murat Geliboluya * * geçtikten sonra kardeşi için Gelibolu ğ | | .?r F Tiei ae YY Şi ile Malkarada, kendi adına da ipsalada birer cami inşa ettirmişti. Bilâhare meşhur Çandarlılı Hayrettin Paşanın Iznikte yaptırdığı cami güzel san'atlarımıza öz biçimin ilk yeni örneğini teşkil eder. Yazan: Mimar Kemal Âltan —— 1 — Selçuk eserlerinden: İspnrtanın Atabey adı verilen Agrus nahiyesinde Erta- kuş medre sesi ve türbesi Türk mimarisinin parlak devri, Türk Selçukilerin Anadoluda yaydıkları kıy metli eserlerle başlar. Selçukilerin, E- mir Süleymandan son Sultan Alâettin Keykubada kadar iki buçuk asra yakın bir devamı vardır. İnkırazları (hicri 700) tarihine rastlar. Selçukiler arkasından, Kayser:, Niğ- de havalisiyle Konya payitahtını elde eden Karamanlılar olmuştu. AÂyni za- manda Konyanın garbi ve cenubi kı- sımlarile beraber şimdiki İsparta vilâ yeti olan kadim Pesidya kıt'ası, gene ilânı istiklâl eden Selçuk beyleri idare ediyordu. Başşehir, Uluburiu olmak ü- zere Karaağaç, Yalvaç, Burdur, Ağroösi, Eğirdir ve Antalyaya kada: olan yerler «Hamitbeyliği» havzasına dahild:. Ha mit oğullarından Feleküddin Dündar Beyin oturduğu Eğirdir şehrine «Fele küddin» adı verilmişti. Eğirdir şehrin- de Dündar Beye ait güzel bır san'at e- seri mevcuttur. Bu eser Selçuk hüküm darı II inci Gıyasettin zamanında (hic yapılmıştı. Bilâhara Dündar Bey tara fından (701) de medreseye çevrilmiş- tir. Medresenin ortası açık, etrafı kapal şekildeki plânında, o köye bakan ön ile iki yan kısmında talebe odaları arka yü ze tesadüf eden kısımda da üç büyük dershane vardır. Çok san'atli görülen, esas antresi yü zünün mermerden işlenmiş süs motif- leridir. Kapısı, üzerinde kemer teşkilâ tiyle beraber mihrap şeklinde bır niş o- lup içerisi köşe tesirini hafifleten İs- talaktit kabartma oymalaria zinetlidir. Niş altına gelen kapi üstü kemerinin dış tertibatındaki biribirine, zivana ek süretile geçme olan üzengi taşları fev- kalâde itinalı yapılmıştır. Selçuk tar- zındaki eski hanlar ve medreseler, de- virlerine mahsus medeni ihtiyaçlara karşı koyan en kıymetli mimari eser- lerdi. Dündar Bey medresesinin avlu- su içinde bulunan karşılıklı sıra sütun ların başlıklarında mücessem «çifte ka rakuş» resmi mahküktur. Canlı şekillere karşı taassup bağla - rından bir dereceye kadar kurtulan Sel çukiler, mimari eserlerinin bit çoğun- da bilhassa «arslan, karta'» gibi kuv« vetli mahlükların alagorik tasvirleri - ni tezyinat olarak kullanmışlardır. Medreselerin ortasında daima mermer bir havuz bulunur. Bu havuzun, üstü- ne tesadüf eden ve şakuli istikametin- de bulunan tepesi açık bir kubbeden havuz sularına vuran sema renklerile «ilmi heyet» tatbikatı yapılırdı. Havu- zun vazifesi budur. Hanlara gelince, ekseriya büyük ti- caret yolları üzerinde bulunan bu bi- naların dış beden duvarları - harici te cavüze karşı koymak düşüncesile - ga- yet sağlam malzeme ile mazbut ve muh kem yapılmıştır. Hattâ bunlar icabın - da askeri (kışla) vazifesini de görür- GÖNÜL İŞLERİ “Orta halli bir Ailenin gellri.. ,, Aldığım mektupların çoğunda te- sadüf ettiğim bir cümle vardır ki beni daima müşkülâta düşürür. Âlâ- kadar kendilerinin maddi vaziyetle- “ri hakkında, muhakemeye yardımı olur düşüncesile, malümat verirler- ken: —. Gelirim veya kazancım orta bhalli bir aileye yetişir, derler. Bu öyle bir tabirdir ki kullananın hayal seviyesine göre değişir, vük- sek tahsil görmüş, veya işi dolayı « sile ihtiyaçları ile teması az, tahsili kısa birisinin ihtiyaçları çok farkh- dır. Rakam söyliyelim: Ayda otuz kırk lira bir aileyi orta halli saydı- rabileceği gibi, 300, 400 lira da ada- mın vaziyetine göre ayni şeyi ifade eder. Bazılarına göre sinema, tiyat- ro, balo, sayfiye bir ihtiyaçtır; ba - zılarına göre ise sefahat sayılır, aile bütçesinde yeri yoktur. 'Tibette bir duvar yapıcısına da yapıcı derler, Amerikada da, fakat birincisinin bütün gayesi pirinç lâ - pasinı bulabilmektedir, ikincisi ak - şam banyosunu yapmak, raydosunu dinlemek, tiyatrosuna gitmek ister. Bazı ahvalde küçücük bir de ota - mobili vardır. Hayat yuvasını kuran genç, ken- disinin ve müstakbel eşinin irfan se- viyesini gelir seviyesi ile karşılaş - | tırmalı, hükmünü ona göre- verme- lidir. * Ankarada Yenişehirde Bay «H. T.» ye: Kendinize evvelâ başka bir iş te- darik ediniz, teşebbüsü ondan son - raya bırakınız, evlenme - teşebbü - sünün memuriyeti sarstığı yerde is- likbal, korku içinde aşk, gizli izdi - vaçta rahat yoktur. TEYZE Kumandasını vermiş. Fakat bu kü - Mmandanın veriliş şekli bir tuhaf: — Sus! Diye bağırmamış. Bir hademe ile haber göndermemiş. Yahut kendisi kürsüye gidip, profesörü aşağı çekme- miş. Sadece alkışlamış, Profesör de bu alkışın; — Artık yeter. Manasına geldiğini anlayıp konfe - ransın yarısında suspus olmuş. Lâfım balla kesildiğini duymuştum amma, alkışla kesildiğini de şimdi duydum. Buna lâfın rektörce kesilmesi demek daha doğru olacak. Çünkü benim bildiğim, alkış — Devam et! — Tekrarla! — Hay yaşıyasın, biraz daha söyle! Manalarına gelirdi, Meğer yanlış biliyormuşum, bilgisi benimkinden kat kat ziyade olar. üni - versite rektörünün sayesinde alkışın doğru manasını Çok şükür şimdi öğ - renebildim. Bugünden tezi yok, eski bilgimi bir kenara atıp; yeni bilgime göre amel e- deceğim: Tiyatroda hoşuma giden parçaları kat'iyyen alkışlamıyacağım, — Hoşuma gitmiyenleri de tekrarlamamaları, kı « sa kesmeleri için elimin bütün hızile alkışlıyacağım. Kapı karşı komşumun bed sesli ka - rısı şarkı söylemiye başlar başlamaz. ben de bizim evden alkışa başlayın şarkısını yarıda bıraktıracağım. Sokakta bir ağız kavgası mı pencereyi açıp: — Susun ayıptır! Demiyeceğim. Kavga edenleri alkış- lıyacağım.. Tabif onlar da susacaklar. Hele kaynanam konuşmak için ağ - zını açmıya yeltendi mi, hemen bende | de alkış başlıyacak ve bu yüzden kaynanamın konuşmasına vakit bırak- madan sesini keseceğim. Ne o, sayın okuyucum buü yazımı alkışlıyor musun. Öyle ise burada ke- siyorum. var; İMSET lerdi, Hanlar içerisinde yolcu ikametine mahsus sedirli, ocaklı odalar, hamam, mescit ve ayrıca cesim kemerli ahırla« rı, Mağazaları mevcuttu. * Türk Selçuk san'ati; kendi devrinden sonra Karamanlılarla birtakım dağınık küçük beylikler elinde kalmakla bera ber özlülüğünü asla kaybetmemiş, en temiz, en seçilmiş unsurlarile Osmanlı Türklerine eriştiği zaman «Güzel san- atlerimizi» muhtar kılan yeni bir ku- ruluş devri açmıştır. Orhangazi, ilk Bursayı aldığı zaman mimarimize ye ni bir düzen verilmeğe başlanmıştı. Geliboluya, Gazi Süleyman- Pasşadan sonra (milâdi 1361 tarihinde) birinci Muradın kumandasında Türklerin bü- yük bir istilâ ordusu geçmişti. Birinci Muradın, Geliboluya geçmeden evvel ilk üssülharekesi, Lâpseki sahilinde bu lunan (Çardak) şehri idi. Çıhar tak) ın kurulmasından dolayı Çardak adı kalmıştı. Burada ilk menzil binası ola rak tarihi bir kervansaray Mevcuttur,. Çardakta, Eçe Yakup Beye ait (hicri 867 tarihli) bir cami vardır. Fatihle beraber Midilli. adasının zaptında bu- lunan Ece Yakup Beyin, inşa ettirmiş olduğu bu cami ayni zamanda Midilir- nin zaptı tarihine rastladığı için mes. hur Amiral Barbarosun babas: olduğu hâtıra gelebilir. Birinçi Murat Gelibo luya geçtikten sonra ilkin kardeşi Ga- zi Süleyman Paşa için Gelibolu ile Ma alkarada, kendi adına da İpsalada bi- rer cami inşa ettirmişti, ; Osmanlı tarihinde ilk Sadrâzam olan Rumelide büyük savaşlar yaparak Se- lânik gibi mühim bir şehri zabteden meşhur Çandarlı Hayrettin Pasanın (hicri 774 tarihinde) İznik şehrinde in Şa ettirdiği cami, güzel san'atlerimizde öz biçimin ilk yeni örneğini teski,; eder. Bundan sonra Bursa ile Edirnede bir çok kıymetli eserlerimiz sıralarmıştır. Dün Ağır Ceza hakyerinde 1936 Sonbaharında, bazı kimseler hakkında el altından komünistlik tah- rikâtında bulunmaktan tahkikatına başlanmış, bunlardan bir kısmı Sultan Ahmet ikinci sulh ceza hakyerine gön- derilerek, hâkim Salâhattin Demirelli tarafından tevkif edilmişti. Ondan sonra tahkikatın derinleştirilip genişle- tilmesi, istintak dairesine havale edil- miş, müstantiklik, suçluları geçenler- de ağır cezaya vermişti. İstanbul Ağır ceza hakyerinde, dün, bu duruşmaşra başlanacaktı. Cenap Şe- habettin, Zeki, Kemal, Feyzi, Şükrü, İhsan, Salâhattin, Nazım Hikmet, Hik- met Kıvılcım mevkuf olarak getirildi- ler. Celse açıldı. Evvelce tevkif olu- nanlardan Kadir, Süleyman, Bekir, Hasan Basri, Mustafa Refik, sonra- dan müstantiklikçe — salıverilmişlerdi. Bunlardan Mustafa Refikten başka hepsi gelmişti. Mustafa Refik, evvelce «Süreyya paşa» fabrikasında müstahdemmiş. Sonradan başka bir yere gitmiş. Ken- disine tebliğat yapılamamış. Tebliğat yapılması ve ondan sonra duruşmaya başlanılması kararlaştırıldı. Duruşma- ya, 3 nisan Cumartesi günü saat 10 da başlanacaktır. Bu suçlular aleyhinde geçen son baharda takibata girişilirken, araların- da «hücre» ler tesis ettikleri, kahve- lerde masa üstünde duran şapka üze- rine gazete kâğıdı koyarak işaretleş- tikleri, «kibritin var mı?» gibi sözle- ri parola olarak kullanıp tanıştıkları ve kaldırımlarda rastgele yanyana yürü- yen iki yabancı gibi adım atarken giz- liden gizliye konuştukları vesaire, ta- kibat mevzuunun bir kısmını teşkil e- diyordu. Suçluların açtığı dava Bu dâvanın rüyetinden sonra bu suçlulardan bir kısmının bazı polis mensupları aleyhine işkence yaptıkla- rı iddiasile açtıkları davaya bakılmış- tır. Davacılar, Dr. Hikmet Kıvılcım, Eczacı Vasıf ve Salâhidir. Dava ettik- leri de, polis birinci şube sabık müdü- rü Nuri, muavini Sadullah, — komiser Emrullah, Saim, Hüsnü, Ali Rıza ve Nihaddır. Bunlardan Nuri, Sadullah, Saim, Nihad hakyerine gelmemişler- di. Ayni hakyerinde komünistlik tah- rikâtından duruşmaları yapılan üç da- vacı, mevkuf olarak hazırdılar. Dünkü celsede Samatyada oturan Lütfü, Haydarpaşa lisesinden Reha, Tarabyada oturan Hasan, Fen Fakül- tesi talebesinden Faruk, şahit olgrak dinlenildiler. Bunlar hakkında da 1934 yılı nisanının 15 inde, komünistlik tah rikâtile ilgili olup olmadıkları nokta- sından tahkikat yapılmış, sonra suç iş- lemedikleri neticesine varılmış, salive- — SON:POSTA Mart T a " © ' :q—â ; — — — e | e0t By ; V j » ö n Ha | Yü h Ü v Pi * ü | & D b İ q. Z V u * £ n manasi İ a VA D W " . : di | K a A'İ:T“ı'i tini - | F!J' F“îh""' ü Ekl ; î b ). C ll | da bir kotiferans veriyormuş. Koönle -| - ; suçluların muhakemesindef sonra bu davanın bakılmasına başlandı posta edilip götürüldüğünü gördüm) dedi. Şahit Faruk da, «bana da ortalık süpürttüler. İşimi bitirip dönerkefi Vasıfın ayağını sarılı gördüm.» Salâ* hi de, bana şube müdürü Nurinin odt sında dayak yediğini söyledi. Beni Ğ merkez memuru Nuri dövdü.» yolun da ifade verdi. fi Dr. Hikmet Kıvılcım, muayene ff porlarına dair söz söyliyerek, zabitil doktoru tarafından verilen nporlla bir iz bile görülmediği şeklinde oldu" ğu halde, adliye doktorları Traporl nın sarih olmasa bile, bir izden bâ bulunduğunu - ve bir adli tıb raporif' nun da dövüldükleri iddialarını kuvvetle teyit ettiğini ortaya attı. But' lar arasındaki tenakuslara dokundu. / Duruşmanın devamı, buü d'avadl_i suçluların sabıkaları olup olmadığın!? sorulması için, 24 mart saat İ0 na Ü] rakıldı. ; Kumbaracı yokuşu cinayeti — | failleri tevkif edildiler Kumbaracı yokuşunda Abdu“J öldürmekten suçlu Ömerle Bekir, müddeiumumüi?liğe getirilmişler, Blîg lerinde bu suçu önceden tasarlıy müştereken işledikleri şeklinde davli açılmış ve dördüncü müstantikliğe ü rilmişlerdir. Müstantiklik, suçlu | sorguya çekmiş, tevkif etmiştir. Nüfus cüzdanlarındaki kayıth’_. göre, suçlulardan Ömer 28 yaşın Ki dır. Bekir ise, 21 yaşından daha:*” çüktür. ' ' _.._.ııl/ l Mevsimin modellerinde? Müdürlüğünde alıkonulduğu gece bir riye getirdiklerini, Hikmetin de yere güçlükle ayak bastığını — gördüğünü, Hikmetin şube müdürünün odasında 40 - 50 kişi arasında yere yatmış vazi- bini kat'iyetle kestiremediğinden bah- setti. Şahit Reha, kendisine Müdüriyet- te ortalık süpürttüklerini, o gün birin- ci şube, üçüncü kısım koridorundan geçerken bir pıtırdı işittiğini, bir kapı aralığından bir beyazlık farkettiğini, bunun bir yeri sarılmış bir adam olup olmadığını anlıyamadığını anlattı. 'Şahit Hasan; «yalnız - Salâhinin aralık Salâhiyi yorgun — vaziyette içe- rinden bileklere kadar dikiş mış bir gülden ibarettir. tir. Sentör kendi Ş, taşlıdır. Eteğin yalnız arkası Öi7 gll şağı kısmında kloştur. Bu sene di p kadar dar ve düz inen etekl MJ tarz kloş veya godelere çok rastla” tadır. #a *