İttihad ve Teralikide on s On ikinci kıstm No. 29 SON POSTA aa eee — ene CİHAN HARBİNİN SON PERDES Yazani: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Garp cephesine karşı müttefiklerin | hücumu hergün daha şiddetleniyordu Almanya ile Türkiye arasındaki ittifakın as keri bağî kopmak üzere idi, Bulgarlar son dakikada zaaf göstermişler, Vardar ile Cerna arasındaki mağlü- biyetten sonra bir daha tutunamamışlardı İllüt Paşa da bu tecrübeleri yapmıştı. |dürü İbrahim Necmi idi. Benim yok- ü muharebesine Edirnede gö - |luğumu hissettirmeden yükü - taşıya - Müllü asker olarak harbe iştirak edip biliyordu. Ben biraz daha geç gider - Tağlüben İstanbula geldiği zaman bi- sem ne olurdu? İt görüp geçirdiklerin! hikâye eder -| — Bu hisler içinde bir kaç gün çalkan- B Gi gaü 'ba Güyku messlesini an -İdım durdum ve nefsimle mücedele öt Ll""vıı. İçi sıkıldığı zaman daima üy-|tim. Bir taraftan bu kat'i günlerde va- u geldiğini söylüyor, Mmağlübiyet 'zife başında bulunmayı emreden bir ic'at günlerinde de daima bu uyku vledan düygüsü, bir taraftan da artık V İltiyacının 'pençesi içine düşmüş ol - |ikrah duyulan bu vazifeye Beni yak - | “üuna, hem kendiri gülerek, hem bi- |laşmaktan kaçındıran bir his arasında, ıikıüıfır.mek, muhtelif anekdotlarla| birinden diğerine, bir kaç gün gidip — Öikâye ediyordu. Şimdi tekrar uyku -|geldim. Ben Talât Paşaya ayak sürü- — "Uhun gelmesinin sebebi, belki geceyi | memeği vadetmiş olduğum halde a - kusuz geçirmiş olmak, belki de üzü-| yaklarımın beni geri geri sürüklediğ bahis üzerinde çok konuşmuş ve ni görüyordum. Üş bulunmaktı. Fakat her ne o -| * Zannederşem üç dört gün kadar sü- Si:lıı olsun, Talât Paşa, zayıf ve ener- 'ren bu nefis mücadelesinden sonra 'ni- ge bir insandı. Onu, benim gibi ni- hayet ben kararımı aldım ve vazife ka- Yet resmi temaslarla değil, daha çağı olmaktan kurtulmak istedim. İk: ündın tanımış olan her günlük ar- gün sonrası, galiba teşrinievvel ipti - İi şlarının da kendisi hakkındaki fi- / dası, için biletlerimi aldım. tleri bu merkezde idi. T O günden itibaren, artık büsbü- Neşem kaçmıştı. Tarihin! pek ta - "h;rn hatırlayamıyorum, fakat, eylâ - 801 alât Sür'atle yürümeğe başlamıştı. Garp P ara LEL Z e S » Aayı selâmetledik, Giderken bana ne “üPhesine karşı müttefiklerin hücum- Man döneceğimi tekrar sordu, ben İârı her gün daha şiddetleniyor, her İt iki üç güne kadar döneceğimi söy- | gün erkâmıharbiye tebliğleri, kapalı ke- kdim. Bana «ayak sürüme, çabuk İimeler altında, cepheden yeni Bir par- ::hı. diye tenbih ettikten sonra kalk- Sanım koptuğunu haber veriyordu. gitti. | y Ü tüm Garp cephesinde müttefiklerin hücumları Arada geçen günler içinde vukuat mlarına doğru bir salı günü T: TERRE Ti yölleler Torka ERRAA” böşe İstanbula dönüş nü) seeleri “ve üniforma Şıkırtıları ile ::Bl.,uii be:ı' hiç te çabuk dönmrk;dolduruyorhrdı, Makedoriya cephe - sunda değildim. Sıkıcı derslerden sinden gelen haberler de endişe ver! - ğ':“lup mektebe gitmek istemiyen Çi bi; Mektep kaçağı gibi, ayaklarım geri —- ::'ı'n!idiyf" İstanbulda beni bekliyen - AAREEREANINEULAN B Calışmımın . yorgunluğunu da. »| Tp geç böila wei Ka Ttda hissediyordum. Zaten yor - b":”" neşesile lgı:l.ıîor — ME ve bitkin bir halde gelmiş oldu - ç ""ı'ı 'i'":_"ç alle şdar, t Berlinde, ne de olsa, biraz istira- A çöRER. Vi H;“rmı. gezmiş, dolaşmış olduğum biraz canlanmış ve kendimi top - izü tım, Tekrar İstanbula dönmek, Söntülü vazifemin başına geçmek, “M:':i bana büsbütün ağır geliyordu. © tep kaçaklığını pek nadiren yap - l.l' olduğum halde şimdi bu vazife “?*"İl benim hoşuma gidiyordu. dh.::!üp ne yapacaktım? Dört sene - ç Ti en ağır yükünü kend! sırtımda Küt olduğum ve çocuğum kadar ü 'Ğıfıı Tanin, artık benim için gö ol lEsine tahammül edilmez bir şey M:ı_ııı. Kâh siyaset zaruretleri, kâh Yazd icabatı ile kanaatlerim hilâfına yi ğım makal*lerle halka söylediğin: ı"'-" bul mahiyet almıştı. Hareket günün- En kısa zamanda &ize de ayni parlak neliceyi kazandırabilir. RADYOLİN in hep birden yıkılıp gitmek ü - landuğu bir sırada, ben orada görebilirdim? — Ne söyliyebilir - ) Nöbetçi Eczaneler .::'mı möbetçi olan cexaneler şunlar - kunul se | isöz ŞUBAT “ İstanbul elhetindekiler: Arrılıı[ seza Z : (Şeref, Beyazitte:: (Asa- ?""ı Şehremininde: (Hamdi), Fonerde 9 Res «i senej 1W7 Tn Ridvan), de * Eyüpte: (Arif Beşir), Eminönün- m_'“('lmınııııı. Küçükpazarda: (Hu - Köyü Alemdarda: (Sırrı Asım), Bakır - 'dE: (Merker). cihetindekiler: * (Dellasıda), Ca- (Hüseyin Hüsnü), Z yan), Pangaltıda: Beşiktaşta: CA Rıza). Tatada: (Limonel, n), ün), Büyükadada: lide: (Tanan) Berlin sokaklarında nümayişler ar- | dena bir gün evvel Von Rosenberg (fon Rozenberg) e bir veda yemeği vermek istemiştim. Gene Müştak ta beraberdi. Yemek yedikten sonra, Ro- senberg bize ne zaman avdet edece - ğimizi sordu. Biz de ertesi gün için ka- rar vermiş olduğumuzu söyledik. — İsabet! * Dedi ve ilâve etti: Makedonya cephesinin vaziyeti çok fenalaşmıştır. Bir an evvel memleke- te dönmeniz hayırlı olur. Belki iki üç gün sonra Balkan tren! hiç hareket € - demiyecektir! Bu haber çok fena idi. Demek, Al- manya ile Türkiye arasındaki ittifa - kın asker- bağı kopmak üzere idi. Bul: garlar, son dakikada zaaf göstermişler, |Vardar ile Cerna arasındak! mağlü - biyetten sonra bir daha tutunamamış- İlardı. Avusturya - Macarlar imdada gitmişler, muvaffa kolamamışlar, gay- ret Von Makensen'e düşmüştü. Biran evvel hareket | Şimdi Ramanyadan Makedonyaya harıl barıl sevkedilen askerlerle Al - manlar cepheyi tutmıya çalışıyorlardı. A A Eugünkü FProgram 9 Mart 827 Salı İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Hava- G, 13: Beyoğlu Halkevi Rösterit kolu tara- fandan bir. tenz Akşam neş-t 1T: İnkılâp deesleri 9 len; Mahmut Esai dans musikisi, yal yardım şubesi Bayan Şüküle Ni- hal (Cemiyetçilik bakımından Sasyal yar « dıim), 20: Belma ve arkadaşları - tarafından Türk musikisi ve halk şartıları, 2030: Ömer Rıza tarafından arapça Söyler, 2046: Cemal Kâmli ve arkaduşları tarafından Türk mu- sikisi Ve halk şarkılafı, Saat ayarı, 21.15: Şehir tiyatrosu operet kısını (Üç saat) opere- tinin üçüncü perdesi, 2215 Ajans ve borsa haberleri, 22,5 Plâkla sololar, Opera ve o - peret parçaları. 17.0: Dans plâkları, 18.20: Romanya mu- gikisi, 19,30: Senfoni konser, 20,30: Snor has berleri, 2145: Fransa, Almanya, Romanya haberleri. BUDAPESTE 17: Şarkılar, 17,30: Çiğan örkestrası, 18,18: Şarkılar, 20,15; Salon orkestrası (Hafif mu- zik), 21,60: Viyolon havaları, 22,45; İngilizçe müsahabe, 23: Cazband havaları, 245: Ha- berler, PRAG Almanyadan nakil. 19.25: Bratislâvdan na- kil, 21: Orkestra, 22: Haberler, 2220 Hachdan parçalar (Viyolen ile), 2245: Brnodan nakll, 23: Haberler, VİYANA YId0: Mühtelif havnlar, 17,40; Müsahabe, 18.10: Pransızca ders, 19: Raberler, 19.25: Operadan nakli, 22.20: Dan& havaları. 2330: Haberler. VARŞOVA 1630 Muhtelif havalar, 17: Nakiller, 17,50: Monoloğ, 19,20: Müzik havaları, 20: Musiki müsahabeleri, 20,15: Karışık könser, 91: Ha- berler: 22,30: Nakiller, 2245: Dans musikisi Yarınki program 10 mart 987 çarşamda İSTANBUL Öğle taz 12.30: Plâkla Türk musikisi. 12.50: Havadis. 13,05: Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dan$ musikisi, 19,30: Tayyare cemiyeli namına koönterans Nuri İ20: Vedia Riza ve arkadaşları Türk muzikisi ve bülk & Riza tarafından aTapça ve arkadaşları tarafından hotk garkıları, sant ayarı, 21415: Örke-ter 2215 Ajana ve borsa' haberleri, 2295 j *|tahta çıkmak ümidini Euma AM 3 a — | U-tay - Yazan: Salkım söğütlerin gölgesinde bir hı - şırlı oldu. Uzun, beyaz bir etek çimen- lerin üstüne sürünerek fıskiyeye doğ- ,fu ilerledi. Biraz sonra söğüt dalları - nın arasından sevimli bir yüz belirdi: Bu, on dört yaşında, sarı yüzlü, çıkık yanaklı, badem gözlü, küçük çeneli in- ce ve sevimli bir Mançu prensesiydi. Etrafa göz attı: — Daha gelmemiş! Diye mırıldandı. Sonra sarmaşıkla - m üç taraftan kapamış olduğu kame- iyeye girdi. Parmaklarını çıtlatarak bir aşağı, bir yukarı gezinmiye başla - dı, ğ Bir kaç dakika sonra gene salkım söğütlerin gölgelerinde bir hışırtı dü- . Kısa etekli, sırma işlemeli bir olan on altı yaşında bir delikanlı göründü. Onun da çekik kaş- ları, badem gözleri, çıkık yanakları ve küçük bir çenesi vard. Dudaklarının üstünde henüz terlemiye başlı İ kaç ayva tüyü olmasa ve bir kız elbise- si giyse oğlana benziyen tarafı kalmı- yacaktı. Dört yana göz attı; gözleri kameri - yeye rastlayınca sarmaşıkların arı dan prensesin beyaz eteklerini gö: — Geç kalmışım! Diye fısıldadı Sonra kameriyı vaş ilerledi, Genç kız başka tarafa baktığı sırada bi e içeri girdi ve onun gözle - rini arkadan kapadı, — Aknaa!. Delikanlı sesini kalınlaşlırdı ve sor- du: — Kimdüir? — Kim olabilir? Ebet O-an-nodur. Bu delikanlı sahiden Prens O-an-no- dan başka değildi ve Hia hükümdarı Ta-janrayın kızı Ustay-pu ile kardeş çocuğu olurdu. Delikanlı genç kızı bıraktı ve kame- riyenin kapısından başını u: yemyeşil, gölgeli bahçeye göz a — Amcam bizi görürse ne yapar? — Ne yapacak? Birleşinciye kadar ayırır. Lâkin ben allı ay daha ayrı ka- labilecek kuvveti kendimde bulamı - yorum. — Ben yalnız senin için yaşıyorum. Senin için yaşıyacağım, — Ben de.. Kollar bayunlara dolandı ve kalbler birbirinin üstünde çarparken — salkım ütlerin dalları arasında — bülbüller şakıdı. Fiskiyenin suları bu şarkılara tem- rdü: ve doğru yavaş Yya - Lâkin bu tat çünkü birdenbire sarayın içinde ko şuşmalar, bağrışmalar duyuldu. Saray askerlerinin kılıç ve mıztak şakırtıları onlara kadar geliyordu. Şehirde büyük bir'uğultu vardı. Davullar havayı zan- gir zangir titretiyordu. Bir ihtilâl mr çıkımnı: u. Ölünce O- . Eğer bir ih- çıkarsa belki delikanlı bir gün kaybedecekti. Çünkü bü karışık memlekette, askeri kışkırtarak 5: çiren, taht &le ge ayın da 1 nu biliyordu. Fakat O an-norün ka, tilâl pu Kadircan Kaflı değildi. O sadece bir şey için yaşıyor; du. O da Uday-puyu kaybetmekti. — * * Yüz bin Moğol şehri kuşatmıştı. Ci vardaki şehirler, köyler cayır cayır yâ; kılıyor, yediden yetmişe kadar bütün halk esir edilerek tesbih dizisi gibi ur” ganlara bağlanıyor, Gobiye doğru yol, lanıyordu, Ta-jan-ay yılgındı. Kış başlan; duğu için Moğolların - saldıraca ummamış, askerlerini kışlaklara d mıştı. Şimdi yanında ancak yedi s bin kişi vardı. Bu kadar askerle böyle korkunç ve büyük bir orduya karşı koymak imkânı yoktu. Kurtuluş ümidi de göremiyordu. mez Moğolların reisi olan nlaşmak lâzımdı. Apaki arzularını bildirdi: — Dokuz kere dokuz bin altın, do - kuz kere dokuz bin koyun, dokuz zel at göndersin. Kendi kızını da bana karılığa versin! Moğol reisi, yedi karılı, elli yaşla - rında, saçı sakalına karışmış olan kı - &a bo ayı kılıklı bir herifti. Mançu muzunun yanındaki kuzuy Ta-jal haber gönderdi — Dilediklerini vereyim. lasın! — Hepsini bağışlarım, fakat Kızı is- terim. Apaki şöyle düşünüyordu: —Ta-jan-ayın oğlu yok. Kızmı aldık- tan sonra onu haklatırım ve tahta ben geçerim. Başka çare yoktu. Devlet adamları da, Moğol reisinin arzusunu yapmak lâzım geldiğini söylemişlerdi, — dar kararını verdi ve bunu armış bir halde kizına söy- allı U-tay-pu büsbütün sarar- dı, Çekik Ve elâ gözlerinin içinde ru- hünun ürpermeleri aksediyordu. Babası: Başka hiç bir kurtuluş çaresi yok. Herkes böyle düşünüyor. Gitmezsen zorlamam. Talih ne ise ona razıyım. Diyor ve sesi titriyordu. Genç kızın bükülen boynu, bükülen beli ve bükülmek üzere olan ayakları doğruldu. Gözlerini sildi. Babasının kollarına atıldı: — Gideceğim. Dedi. O-an-no çılgın gibiydi: — Gidemezsin! Beni ne çabuk unu « tuyorsun? Genç kız onün ağzını minimini elle- rile kapadı: — Sus! Bu gece sana geliyorum. Moğol reisine haber uçuruldu: — Hükümdarın kızı yarın akşam si- zin olacaklır. — U-tay-pu ertesi akşam beyaz ge lin elbisesile ve bir tahtirevan içinde saraydan çıkıyordu. Âdet olduğu gibi yüzünün gözlerden aşağısını kalın biri duvakla örtmüştü. Kapıda babasına yalvardı: — Bana izin ver, sön defa O-an-no-; yu göreyili Onun odasına girdi. Aradan bir kaç dakika geçti. Gelin içeriden telâşlı telâşlı çıktı. ldırıp hükümdara bir an bile dan tahtırevana i. — Şehrin (Devamı 15 inci sıyfada; bakı