Numara : 12 Yezaa 1 H Puşkin ve Tolstoy Yüksek sosyete ve Çar Nikola, büyük Rus edibini öldürebilecek kudrette olduklarını filen göstermişlerdir Puşkin Çariın ne demek İste. diğini çok iyi anlamışt. —Her — hal- de bunün tesiriledir ki yazı masasın- da duran bir tomar kâğıdı kendi gözü önünde sobaya attırdı. Saray, şairin son dakikalarında bile kanlı ellerini 0- nun yakasından bırakmamıştı. Puşkin son dakikasında da ya sarayın emir - lerine itaat edecek yahut çocuklarının sefaletini kabul edecekti. Şair frakla gömülmesini vasiyet etmekle hıncını &ldı. Bunu yapmakla Puşkin hiç ol - mazsa mezarında sarayın lekeleyici el biselerinden kendini kurtarmak iste - mi Puşkin'in evi etrafında müthiş bir mişti. Tanıdık tanıma - 'a arkaya sual yağ- u: ePuşkin nasıl? Biraz iyileş- ? Iztırapları azaldı mı? Yaşamak 'ar mı?» İlâh.. | r insan kalabalığı kları | mağa başladı. Artık Puşkin'in evine yanaşmak bile kabil olmuyor - du. Tabii bu kalabalık arasında «yük - sek sosyete» den kimseler yoktu. Puşkin, her geçen saat kuvvetten biraz daha düşüyordu. Acı, karanlık, istenmiyen ölüm yavaş yavaş Pu; yaklaşıyordu .Puşkin de bunun (far - kında idi. Dostları ona: — Bizler ümitlerimizi kesmedik, sen de bedbin olma!, diyorlardı. Halbuki Puşkin'bu kanaatte değildi: — Benim meskenim burası değil. Ben öleceğim, Bu âşikâr. Hem bunun böyle olması lâzım. 1837 senesi 29 kânunusanisinin öğle- nine doğru Puşkin bir ayna is - tedi. Aynaya baktı. Elini salladı. Nabzı yavaş yavaş düşüyordu, az sonra tama- men durdu, nefesi yavaşladı ve Puşkin bir daha hiç açmamak Üzere gözlerini hayata yumdu. Netice Lenin Tolstoy hakkında yazdığı ya. larla, değil yalnız Tolstoyu, fakat bü- | ik edebiyatını aydın latacak esaslı fikirler de verdi. Bu esas h fikirlere nazaran Rus asılzade edi yatını iki kısma ayırmak mecburiye - tindeyiz. Bu edebiyattan bir kısmı, ara yan, ıztırap çeken, şaşkınlık içinde çır- pınan, derun? bir intibah geçiren asıl- zade tabakalarının edebiyatıdır. Rus derebeylik edebiyatının en enteresan T da, hiç şüphe yok ki, budur, Diğer kısım ise, nisbeten kısır ve fa- kir bir edebiyattır. ki, doğrudan doğru ya asılzadeliğin çürümüş ve mütereddi tabakalarını temsil eder. Tolstoyda olduğu gibi, Puşkinin gö- rüşlerinde ani bir istihale, âni bir de- Puşkin ölüm yatağında burjuva dünyasının radikal unsurlaı le bir anlaşma, hiç düşünmemişti. nişevski ve Dobrolübof gibi şahs: lerin, dâha sonra da Rus sosy mokrat işçi partisinin rehbetrlik bu radikal kanada karşı açıkça etmek cesaretini de gösteremedi. Hat. tâ bu cenahın kahramanca hareketleri ne karşı, çok defa, lâzımgelen kıymeti de verdi. Fakat bütün bunlara rağmen, 'Tolstoy, bu radika) unsurlardan da, tıp kı aristokrasiden, burjuvaziden nefret ettiği kadar nefret ediyordu. Puşkine gelince... Onun inkişaf yolu hiç de böyle almadı. Rusyanın bütün Ççehczesini değiştiren, nihayet beklenme dik bir çabuklukla Teşrinlevvel İnklâ bına kadar varan sosyal kıpırdanışın ilk anlarına şahit olan Puşkin, sonuna kadar kendi aristokratik mevzilerini bı zakmadı. Puşkinin vaziyeti, sallantılı, mütereddit bir vaziyetti. Vâkıa Puşkin de, Tolstoy gibi, isti istinatgâhı şplan saray aristokra: den, «beni gân» dan, kapıkulu tabakasından, bir ketime ile bütün bu yaldızlı ve sırmalı insanlardan nefret ediyordu. Fakat | Puşkin mutlakıyetin, bütün memleke- tin - daha doğrusu ve daha mühimmi - bütün asilzadeliğin rehberi olduğu ka- naatlerini taşımak isterdi. Bundan d9- layı da istibdat idaresini bu tuf Tin istilâsımdan kurtarmak ümitlerini beslerdi, beslemek isterdi. Puşk'n bütün kudretile bu «bütün asilzadı İ müdafaa çalıştı. Fakat sonra ba fikrin- den vazgeçti. Puşkinin beğendiği ası!zadeliğin ar - ta tabakası idi. Gerek ilmi - edebi, ge- rekse ekonomik - politik tarakkileri be nimseyen ancak bu gruptu. İşle Puşkin de asılzadeliğin bu cinsine, bu kategp- ğişiklik aramak abestir, Hattâ Tolsto- yun görüşlerindeki değişiklik bile zan- risine mensuptu Puşkin, değil yatnız kendi hesabına, nedi'diği gibi âni olmamıştır. Dikkatli fakat mensup olduğu sınıf hesabını da gözler bunun da uzun bir devir imtida- | — Ce pi Te yıp;ı:ıklın vazgeçmeğe, | rCenbir ge ; dınca hazırlandığını pekâlâ farkedebi-| pendi malikânesine dönmeğe, infirada (© İmişti. Bunun neticesi olarak bir lirler. Fakat buna rağmen Tolstoyun | çekilmeğe hazırdı. Fakat Puşkinin ©.| Sok binalar boş kalmıştı. görüşlerindeki âni değişiklik, bir aris -| tunduğu sösyal dal tamamen çürümüş- tokratın kendi sınıfından göze çarpa -| tü. Ziraatle, çiftçilikle uğraşmak gibi cak bir surette, dramatik olarak ayrılı-| en halis niyetlerle gittiği Boldinoda şını ifade eder. Kont Tolstoyun bu ye-| müthiş buhranlar irdi. Hattâ öyle Te a indi aha 3 ni vaziyeti kendisinin bırakıp aycıldı- mı"qoıdu ki, mğ:â..ıigm en iyi )u. n ee İşleti MSbE bir ği hâkim sınıfın görüşlerile sadece bir | bakası hakkında beslediği İyi niyetleri tezat teşkil etmekle kalmıyordu. Fakat | bize gömmek zorunda kaldı. Puşkin bu hâkim sınıfın bu görüşlerile (kısmen | yada az daha, kendisini mensup olduğu insiyaki, kısmen de şuurlu olarak) bir | sınıfın dışında bırakacak kararlara bi. tezat teşkil etmesi âdeta evvelinden | te - belki gayri şuurt bir halde - çele- matlüp bulunuyordu. cekti. Vâkıa Puşkin böyle bir karara Tolstoy, derebey hayatını, derebey | gelseydi bile onun bu hareketi hiç bir görüşlerini müdafaa etmenin artık im-| vakit Tolstoyunki gibi Âni bir dönüş, kânsız bir hal aldığını çok iyi anlamış- | bir inkılâp şeklinde tecelli etmiyecek. tı. O kayıtsız ve şartsız olarak, devleti- |ti. Hattâ Puşkin daha fazla yaşamak ke, kilisesile velhası| herşeyile beraber| imkânlarına malik olsaydı kendi beyliğini tesşlim ediyordu. Fakat | böyle bir ce: ©, buna rağmen derebeyliğin düşmanı olan burjuva karargâhına, yeni bir müt tefik sıfatile de, iltihak etmiyordu. Hat | ğu vaziy tâ denilebilir ki Tolstoy, terkettiği sını. fa karşı yaptığı mücadelenin bir eşini, belki de daha şiddetli$ini burjuvaziye karşı yaptı. Tolstoy, Rusya haricindeki burjuva inkılâplarını kendilerine ör - nek tutan Bakunin, Gertsen gibi sınıf kardeşlerine hitap etmediği gibi, yeni bile onda istihalenin meydana gel mesini beklemek yanlış olurdu. Herhal de Puşkin sağ kalsaydı bell lundu en başka bir yoldan gider, yazılarını satmak suretile sarayım esa retinden kat'i olarak kurtulmağa çalı- şırdı. Tabii bütün bunlar birer faraziyedir. Bunları bir kenara bırakalım... Asıl 0- lan şudur: Puşkinin yeni okuyucusu he nüz doğmağa, henüz teşekkül etmeğe c ezayı çektirmek kolaydır. Fa- kat asıl lâzım olan şey in - sanlığını kaybetmiş olan mahkümu tekrar insan yapmaktır. Fransızların sık sik kullandıkları tâ- birle mânevi büyüklüğü çoğrafya hu- dudunu geçen küçük bir millet, «cina- iyat» sahasında büyük — muharebeyi müteâkıb mühim bir denemeye girişti. Bu denemenin başladığı gün ile bu- gün arasında on yıldan fazla bir za - man geçmiştir. Bunun içindir ki, ver- diği neticeye bakan dünya bilginleri: — Bu deneme tam bir muvaffaki - yetle neticelenmiştir, hükmünü ver « mektedirler. Haysiyetini kaybedenlere haysiyet aşılıyan memleket Belçikanın cezaevleri sistemi diğer memleketler için mükemmel bir model olabilir. * Dünyanın dört köşesinden: İsveç'den, İngiltere'den, Holanda'dan bu memlekete insan adaleti temsil e - den, yahud etmesi lâzım gelen ağır, dü- şünceli ilim adamları tetkikatta bulun- mıya gelirler. Ortada incelenmeyen gerçekten değeri olan mevzu da var - dır. Büyük muharebeden sonra kabul e- dilen içtimat kanunlar, cezaevleri sis- teminde vücuda getirilen değişiklikler sayesinde Belçikada suçluların sayısı hayret edilecek derecede azalmıştır. Bugün Belçikada, 8 milyonu geçen " |nüfusa karşı ancak 400 u kadın, 4000 i de erkek olmak üzere H100 mahkâm vardır. Bu mahkümlar mâziyi, muhiti, irsi hususiyetleri ve sıhhati göz önüne al- madan ceza tatbik eden sıkı bir idare-| nin eline verilmezler. Hakiki bir sinir, ruh, mâneviyat teslim edilirler. Belçika cezaevlerinin direktör, kâ - gardiyan, papas, doktor, mubassır olarak 1230 tane memuru vardır. Bu Memurların her biri âzami itina ile se- çilip yetiştirilir. Vazifeleri haysiyeti - ni kaybeden insanlara haysiyet aşıla- maktır. Hasta ruhlar hastanesi 1920 yılında kabul edilen bir kanun sayesinde Belçikada serserilerin sayısı mütehassısının eline birdenbire azalmıştı, 7000 den (1500) Adliye bakanı Mösyö Vanderveld bundan istifade ederek 1922 yılında bir kaç ilim adamının yardımı ile Belçika- denemeye teşebbüs etti. Evvelâ bir «mektebli hapishane» a- çıldı. Bu hapishanenin müşahedehane- si, sanatoryomu, mahkümların çalıştı- mılması için bir çiftliği, bir atelyesi var- dı. İlk deneme o kadar iyi bir netice verdi ki, adliye bakanı denemeyi biraz daha genişletmiye karar verdi. Teşebbüsün nasıl başladığını ve na- e| genişlediğini isterseniz bizzat ha - başlamıştı. Bu sınıf kendisine doğru ya naşmak yollarını arayan Puşkini be - nimseyip benimsememek tereddütleri | içinde çırpınırken- karşı taraf, bir vu - ruşta işi kökünden halletti: Yüksek sos yete, saray, Benkendorf ve Çar Nikola, büyük Rus edibini öldürebilecek bir kudrette olduklarını filen göstermişti- ler. Belçikanın dünya adliyelerine verdiği ders Belçikada suçfuların ıslah Höshane müdürünün dilinden dinleyi » Diyor ki: — Denememizde evvelâ bir iş ada- mı, sonra da bir doktor ruhu hâkim ol- du. Dikkat ediniz: İş adamı diyorum, çünkü bu deneme büyük masrafları mücib olabilecekti, vergi verenlerin kesesinden cânilere fazla rahatlık temin ediyorsunuz, denilebilirdi. Bu itirazın önüne geçmek için teşebbüsün maddi bakımıdan zarar döğül kâr göetitimesini temin etmek İâzımdı. Çiftlik açtık, fab- rika açtık, atelye açtık, ve bunlardan © kadar para kazandık ki, ihtiyar ettiği- miş masraflar tamamen çıktı. Düşün- ize hâkim olan iş adamı ruhunun rolü bu noktadadır. Denememize ikinci derecede doktor ruhu hâkim oldu, demiştim. Filhakika mesele suçluyu cezaya çarptırmak de- Zil, islâh etmekti. Bunun için hasta te- lâkki öttiğimiz suçluyu müşahede al- tına almak, hastalığının cinsini tâyin et- edildikleri yerlerden biri mek, ilâcını bulmak, vermek, hüviyetk ni değiştirmek lâzımdı. Bunu temin et- tik. Belçikada «mektebli hapishane» ue sulünün kabulünden evvel ikinci bir suç işleyen mahküâmların sayısı yüzde (55) ti, bugün nisbet yüzde (10) a düştü. Demek ki yüzde 90 kişiyi kur- tarmışızdır.p İki prensip Belçikada yapılan deneme iki pren- sibe istinad eder. Bu prensiblerden bi rincisi suçlunun ruh noktasından tet - kiki, ikincisi de «tedricf bir islâh» u « sulüne tâbi tutulmasıdır. Birinci prensibin tatbiki şekli şu « dur: Suçlu mahkm oldu mu derhal mütehassıs doktor heyetine tevdi edi- lir. Bu doktor heyeti suçluyu evvelâ beden, sonra ruh bakımından inceler, tâbi olacağı muameleyi dü: bit eder, ona mahsus bir dosya vücu - da getirir. İkinci prensibin tatbiki şekli şudur: Doktordan çıkarak mektebli hapishane 5 4885 (Devamı 8 inci sayfada) Çok çocuk'u Aileleri nasıl Himaye etmeliyiz? Geçenlerde Son Paostanın Serbest sütununda okuyucıılınmızd:ın_ııı—'- nin gönderdiği «Çok çocuklu aileler vergilerden muaf tutulamazlar mi?» bıılıkhbiryınçıku.Buymbirçuk tarafından alâka ile karşılandığını, ait aldığımız yeni mektuplardan an- hıyoruz. İşte Mersin belediyesinde çalışan Hayri Uslu da bize şunları yazıyor: — Benim de hayatta bulunan on bir çocuğum var. Bu çocukları al - dığım maaşla geçindirmek çok müş- kül.. Gıdalarından başka tahsillerini ve istikballerini düşünmek te bizim Bibi babaların bellerini büken en mühim meseledir. Bu vaziyet kar - şısında benim düşündüklerim şudur: Sayın okuyucunuzun teklif ettiği vergilerden muafiyetin bizim gibi çok çocuklu babalara hiç bir faydası dokunmiyacaktır. On, on - beş lira vergi kazancı ile çocukların gıdala- rını bir parça Güzelttiğimiz — halde tahsillerine, istikballerine hiç bir fayda temin edemiyeceğiz. Halbuki devlet böyle çok çocuklu ailelerin orta mektep tahsilini gören iki üç çocuğunu meccani olarak Jise- ye alıp sonuna kadar okutacak olursa ayrı ayrı bütün çok çocuklu aileleri kurtarmış olacaktır. Lisede okuyup istikballerini temin eden oğulları « mız veya kızlarımız hayatlarını ka « zandıktan sonra geri kalan kardeş - lerini okutacak, ihtiyarlıyan ana ve babalarını sıcak evlerinde barnıdıra- bileceklerdir. Bu düşüncem, muhakkak ki İsmet İnönü hükümetinin tasvibini kaza - nacak derecede tam ve yerindedir.e Selçuk Kız San'at mektebinde oynanan zeybek Geçen pazar günü Selçuk — kız san'at mektebinde talebeler tarafın- dan bir müsamere verildiğini ve oy« nanan oyunlarla temsilin çok muvaf fak olduğunu yazmıştık. Dün İstan- bul kız orta mektebi talebelerinden bir grup idarehanemize gelerek Sel- çuk Kız San'at mektebi talebelerinin muvalfakiyetinden dolayı sevinç ve kıivanç duydüklarını, fakat büyük bir muvaffakiyetle oynanan İstanbul S etmen mek - den Nezahat Ferit bestelendiğinin mere programında zikredilme diğini gördüklerini, bundan dolayı da müteessir olduklarını bildirdiler, Vaziyeti aynen tavzih ederiz.