TT S , BAREĞÖR CA A 14 Sayfa * Son Poste ,, nın tefrikası : 11 151 numaralı İ(Ertuğrul faciasına karışan Yazan ! A R. şehit aşk macerası) Aklı başında kimseler Japonyaya kadar yolculuk yapacak teknelere malik olmadığımızı bildiklerinden bu teşebbüsün aleyhi: Bahriye nazırının bu emri icra edile nde bulunuyorlardi biri, iddiasını daha yakın bir misalle'is- dursun; artık bu meselenin dedikodu-|bat etimek istemişti: su, İstanbulun bütün denizciler muhi- tinde, almış yürüyüvermişti. Bahriye nezaretinin bulunduğu Di-| vanhanede, câmi altında, Aynalıka - vakta birbirile karşılaşan bahriyelilerin ilk mevzuunu, bu (Japonya seleri) teş kil etmekte idi. Dedikoduların en fazla revac buldu-| ifa yer, Çeşmemeydanındaki ÇTokatlı- nın kahvesi) idi... Bu kahve, o devirde bütün işsiz güçsüz bahriye zabitlerinin Adeta bir toplanma merkezi idi. İkinci mülâzimden, sağ kolağsına kadar bü-! tün bahriye zabitleri bu kahvenin pey- kelerine, üzeri hasır örgülü alçak is - kemlelerine dizilirler; boş zamanları» m, saatlerce dama, tavla, iskambil o- yunlarile geçirirlerdi. Fakat bu oyunlar arasında da, mesleklerine aid münaka- şalara girişirler; eski deniz kurdları, bazan mühim mevzulara temas ederek genç bahriyelilerin fikvev inkişaflarna hizmet ederlerdi. İşte; (Japoanya seferi) sözleri, bu mühite akseder etmez, artık bütün söz- ler ve fikirler, bu mevzua intikal et - Mişti. Tokatlının kahvesinde, derhal i- ki parti husule gelmişti. Partinin biri; böyle bir teşebbüsü, — Yahul.. O kadar uzuna gitmeye ne hacet?.. İşte, Kadıköy seberleri gör zümüzün önünde... Dört numara ile beş numara bazan akıntıyı yenemi - yorlar.. Köprüden Kadıköyüne, tam bir saat bir çeyrekte - gidebiliyorlar... Geçen gün (Hacı Kaptan) a (idare) de rastgeldim. Örfkesinden tohumluk deve gibi ağzından köpükler saçılı - yor: — Makine tornistan alır almaz.. dümen tutmaz,.. Böyle gemi sefer eder mi?... Ha, uşaklar!.. Hepiniz şahit olun.. günün birinde, Saraybur- Gd Yaynie “ümeya — yiükztkdğei: Harksişerifin önünde yoltuların önünae İgeçerek imam olup namaz kıldıraca - Hım, Diye barbar bağitiyordu.,, “Ceçen baytam, bizim kayınvaklenin elini öp- mek. için Kadıköyüne geçmiştim. O- radan dönerken, yolcular arasındaki iki İngilizin kanuşmalarına şöylece kulak misafirliği ettim. Malüm ya; çatra, patra biraz İngilizce bilirim... İngilizin biri, dudaklarını büke büke, kaptan köprüsüne bakıyor: — Ulaaanl.. Şu Türkler; çok ya - man, çok cessur adamlar... Biz, şu va- mechunâne bir hareket telâkki etmekte|pura binerken, binbir (lahavle...) Çe- idi. O devirde, vicdanlar henüz tama-| kiyoruz.. Köprüye çıktığımız — vakit, mile kararmamış; (hafiye) — denilen|canımızı emniyet edip de bu vapura müfsit gürüh henüz çoğalmamış oldu-|nasl Hindiğimize şaşıyoruz.. halbuki ğu için oldukca serbest konuşulabilir -| Türkler, bu vapurda kaptanlık ediyor: di. Buna binaen, bir takım ihtiyar ve muhafazakâr bahriyelilar, bu seferin (muhâl) olduğunu iddia etmekteler » dü... Şunu da ilâve edelim ki, bu iddi- ada bulunanlar, haksız değillerdi. Çün- kü, (tersane) nin ve (idarei mahsu - sa) nın âzami yedi, #ekiz mil sür'ate malik olan vapurlarile yaptıkları mütp- addid seferleri nazarı dikkate alarak fi- kir yürütmektelerdi. O tarihte en büyük sefer, (Hacı Se- feri) idi... İdarci mahausa, hacı seleri için en büyük vapurlarını seçer, aylar- ca evvel bunları havuza çeker.. çürük kazanlarını, patlamış istim borularını tâmir eder.. ondan sonra sefere gönde- rirdi. Böyle olmakla beraber bu vapur- Tar; İstanbuldan (Cidde) ye kadar o- lan seferlerini, ancak dört ayda ikmâl edebilirlerdi. İkinci büyük — sefer de, (Trablusu Garb) ve (Bingazi) eeferi idi. Bu se- lar. İşte cesaret buna denir. Diyordu... Artık, İstanbul gibi bir yerde.. bu kadar vezirin vüzeranın, yetmiş iki mülletten gâvurun, çıfıtın gözü önünde. Köprüden Kadıköye sefer eden vapurun hali böyle olursa, var kıyas eyle hali ahvali... Eğer.. Tere sane.. Japonya seferine gidecek.. bir gemi bulup ta gönderebilirse., ben de şu kırk beş senelik bıyıklarımı kökün- den kazırım.., Bıyıkları kırk beş senelik olanların böyle düşüncelerine rağmen, onlardan daha genç, - ve bilhasıa, çok genç - Slanlar, büsbütün başka fikirdelerdi. Ve hattâ bunlar, derin bir sevinç İçin- delerdi. — Taponya geberi, alkışlatacak bir teşebbüstür... Bunda muvaffak olmak belki güç olacaktır. Fakat Türklüğe İde, büyük bir şeref kazandıracaktır... fer de, hiç bir zaman üç aydan evvel| Biz oraya, yarış etmeye gidecek de - ikmal edilemezdi. ğiliz a2.. Ağır ağır gideriz. Ağır ağır Bir kere; Yıldız sarayının bahçesi| döneriz. Tek altımızda bir tekne bu- için kuş gübresine ihtiyaç hissedilmiş- ti. Saray erkânından akıllının biri de Abâlkamili gitmiş- — Efendimiz; hadikai hümayun i - çin aratılan kuş gübresi; ancak Şap denizinde bulunur. Orada, hâli bir ada hunsun,.. Zaten maksat, sancağımızı oralarda gezdirmek... Bunun için de, bir yelken gemisi bile kâfi... Amma, işin alt ucu pot gelecekmiy.. varsın, gel. sin.. burada, böyle miskin mükin o - turmaktansa, şeref uğrunda — kurban SON POSTA « Sen Posta » n Tarihi Telrikat * S0 Yazan : Celâl Cengiz Gudea güneşi çiğneyen gencin ı mâbede nezretti kanın — Onlar kime saklıracaklarını iyi bilirler; yavrum! Biraz sonra ağzı su- lanır., rahatlaşır ve uyur, Sakın uyan- dırma onu, Maya mağaranın önünde fazla dur- madı.. küçük Çu-Çen'in cesedini bir yan edeçeğim. — Ne diyorsun.. isyan mı? — Öyle ya. Neden şağıyorsun? Am- camı âöklüren bir adama ceza vermiyen krala nasıl boyun eğebilirim? — Kimden bahsediyarsun? Amcan — Hiç şüphe etmeyin.. amcat? # memiştir. ye onu ben bulacağım. Sama yüksek 'södle güldü: i — Ben sana ölümden bahsediy0 zum, Gudea seni büyük mâbette F” Tanrıya kurban yerecek. Eğer (YViN kenara çekti.. üzerini çah çırpı ile öre|kendini nehre atıp boğulmuş diyorlar.. | kuyusu)na attırsaydı. hiç olmazsa Mf terek, Ür dağından evine döndü. * “ Güneş , çiğneyen delikanlı kimdir ? Gudea o gün (Büyük Mâbed) den döner dönmez Sama'yı çağırdı: — (Güheş) * çiğniyen delikanlıyı mâbede göndereceğim.. kanını Ulu Tanrıya nezrettim. Fakat, boyau vu » rulmadan, bir kere kendisini gör ve bu suçu neden İşlediğini sor, Bunun el » bette bir sebebi olacak. Sama sarayın bodrum katındaki zin- dana indi.. burada yatan yirmi iki yaş- larında bir delikanlı, üç gün öncç (Mu- kaddes Taş) in üstüne çıkarak (Gü - meş) İ çiğmemişti. Mukaddes taş.. bu, büyük mâbedin önünde uzun yıllardanberi duran on metre uzunluğunda bir kırmızı granit parçasıydı. Bu taşın mâbed civarına nerden ve kimin tarafından getirildiği belli değildi. Hattâ bu taş, Gudeanın a- talarının yaptırdığı (büyük mâbed)-in kurulduğu gündenberi burada duru - yordu. (Mukaddes Taş) ın üzerine hiç kim- se çıkamazdı.. sâbahleyin güneş do - ğar doğmaz her yerden önce bu taşın üstü aydınlanırdı. Günahkârlar kendi- | lerini 'möydana Vurmak, cenalarideri! -| mak iatedikleri zaman bu taşın üstüne | gçikarlar ve taşın üzerinde yürürlerdi. Bu taşın üstünde güneş ışığını çiğni - yen ölüme mahküm olurdu. Sumerliler Güneş ışığını mukaddes | sayarlar ve bu yüzden sari renkli her hangi bir şeyi çiğnemekten korkarlar- dı.. bunu yapanlar ida ölüm çezasına çarpılırdı. Bir inşan belden aşağısına sarı renkli bir kumaş dahi giyemezdi. Sumer töresinde: (Sarıya hürmet) lâ- zımdı; Bu delikanlının (Mukaddes Taş) üs- tüne çıkarak güneş ışığını kasden çiğ- nemesinin acaba sebebi ne idi? Sama delikanlıya sordu: — Neden ölmek istiyorsun — Kim söyledi benim ölmek istedi- ğimi sana? Ben yaşıyacak çağa yeni girdim.. — D halde (Mukadldes Taş) in üs- tüne neden çıktın? (Güneş)i neden çiğnedin? Bunun cezası ölüm oldu - ğunu bilmiyor muydun? — Biliyordum.. fakat, taşın üstüne vardır. Bu adanın üzerinde, milyonlar-| gitmek daha evlâ değil mi?.. Su testi-|çıkmağa mecburdum. ca kuş yuva yapmıştır. Eğer oraya bir gemi gönderilecek olursa, hem kolay ve'hem de-masrafarzca bir hayli gübre elde edilir. Demişti. Abdülhamid bu fikri tasvib etmiş.. örya bir tapur gönderilimeliğiikkider törtilmesi için emir vermişti... Bah- riye mezareti tarafından bu işe bir (beylik) vapur tahsis edilmişti. Vapu - ran âzami sür'ati, dört milden ibaret - BV bü-veparur « ağk denikleto sal- dırmak kudret ve kabiliyeti almadığı için - Anadolunun cenubile Suriye sa - hillerini dolaşa, dolaşa, Şap denizine iş.. bin müşkülât ile o 1ssız adayı wlabilmiş.. oradan, bu gülünç hamu- #i, su yolunda kırılmalı. Diye; müli gürur ve hissiyattan mü- rzekkep bir cephe teşkil etmektelerdi. * Camialtında ve Azapkapı kahvele- zinde bu münakaşalar cereyan eder - ken; bahriye erkânıharbiye topladığı komisyon da işini bitirmiş; raporunu vermişti. Rapor, uzun değildi. Münderecatı - hülâsa olarak - şundan ibaretti: (Ertuğrul fırkateyni, ahşap olması- ha rağmen, bu'uzun sefere elverişli - Kiklar me'badar makinosi Ku ryebiz reisinin |* — Neden? — Çok sevdiğim bir güvercinim, o sabah oraya uçmuştu. Onu yakalamak için taşın üstüne atladım.. —— İnsan bir kuş için kendini ölümün kucağına atar mı? — O güvercini bana Tanzer hediye etmişti.. o, bence, benim hayatımdan değerlidir. Sama Tanzerin adını duyunca ür « perdi. — Sen Tanzeri tanır mısın? — Tanzer benim amcamdır.. — Sen onun yeğenisin demek)., “vet, — İkiniz de talihsizmişdiniz!. — © çok talihli imiş.. iztirap çek- leyi yüklemiş.. gene aynı tarik ile dö -|i$e de, arması. mükemmel olduğu için | en öldü, gitti. Fakat, ben talihsiz nerek, tam sekiz ayda İstanbula avdet yelken ,kuvveti, gemiye lâzim — olan olarak yaşamıya razıyım.. edebilmişti. "Tokatlının kahvesinde, — (Japonya völeri) mia Şeyhiride b hui fikirleri dizip dökerlerden; içlerinden sür'ati temin edecektir. ( Gemi, yakın zamanda tamir edil. diği için, hemen scfere hazır demektir. “Arkası var) — Gudea senin kanını akıtmak is terse, ne yapacaksın? — Bir taş parçasının üstüne çıkan| adamı ölümle tehdit eden Gudeaya is- 'doğru değil mi? — Hayır, Hepsi yalan. Tanzeri öl- düren Nâraştır. — Nâraş, Tanzeri öldürmekle ne kazanacaktı? — Tunçayı kazandı.. daha ne ka- zansın?| — Bundan emin misin?, — Gözümle gördüğüm hakikatler var. Tanzerin nasıl ortadan kaldırıldı- ğanı, nereye atıldığını bilmiyorum. Fa- kat bildiğim bir şey var: Nâraş, am - camın giydiği elbiselerin eşini pazar - dan satın aldı., onları islatıp nehir ke- narına attırdı. Ve bunları onun adam- larından biri bulup saraya getirdi.. Gudeayı bu suretle aldattılar.. — © halda Tanzer belki de yaşıyor!, — Ummam ki yaşasın. Çünkü ha> yatta olsaydı, onun izini bulurdum. Aylardanberi aramadığım yer kalmadı. Hiç bir köşede bulamadım onu. — Tuhaf şeyl Şimdi benim içime de bir şüphe girdi. Tanzer yaşıyor gibi geliyor bana.. Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetçi olan eezaneler şunlar- dır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Gerel), Beyaşıtta: (Asa- dor), Fenerde: (Vitali), Şehremininde: (Nazım), Kaşagümrükte: (Kemal), Ba- matyada: — (Teofilos), Şehzadebaşında: (. Halil), Eyüpte: (Arif Beşir), Eminö- nünde: (lasan Hüanü), Küçükpazarda: (Necati Salih), Alemdarda: (Sırrı Asum), : (Hüseyin Hüsnü), ( Llmoneiyan ). N yan), ıcoıkm;lnî ç Boğariçı ve Adalarda: Üsküdarda: (İltihat), Barıyerde: (A- safi, Büyükadada: (Halk), Weybelide : (Tanaş!, Bir Doktorun Notlarından — (*) Zaiflik İnsanların bünyesi dalma değli fakat ekseriyetle İki tarzda teşekkül etmiştir: Yediğini çok yakan, DAĞĞA yediği yemekle beraber vücudünden de yakan tipler. Bunlar çok yedikleri halde kilolarına nazaran şayanıhayret denccek derecede fazla yemek yediğleri halde gene bir tür- lâ şişmanlayamazlar, Ve zayıdtırlar, Bir kısım da vardır.ki yediğini yakmayıp yücudünde yağ şeklinde biriktirirler, Va bunlarda azda, gokta yeseler gene şiş - mandırlar ve bir türlü zayıllamazlar, İşte şimdi gayıflığın sebağini bir dero- ye kadar anladınız, ve zağıf olanların niçin kolay kölay kilo alamadıklarının mahiyetini bir dezeceye kadar öğrendimiz. Zayıfların şişmanlamak için yapacak- ları yegâne şey vücutlerindeki tazla ih - tiratata mağal oltnaktır. Bumyn için - ön- ların muhakkak yatmaları Jizımdır. Yıre, Ti dört saatin bir (Xi saatl müstesna ol- mak üzere hayatlarını tam bir istirahat- ta geçirdikleri takdirde derhal k'le alma-. #a başlarlar. Zaten sanatoryum todavi- sinin esasını da bu iatlşahatı - mutlaka teşkül eder, Bütün zayıf olanlar bu şanam toryom tedavisini kendi evlerinde pek &lâ tatbik edebilirler; Bol yerek yemeli ve uzanıp İstirahatı mautlâkada kalmalıdır. Böylece her ay ki- hoların arttığını hayret edetek görürsü- nüz. (*) Bu notları kesip saklayınız. yahut bir albümo yapıştırın kolleksiyon yapınız, Bıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi Umdadınıza yetişebilir. min akmazdı.. yaşardır. Delikanlının — gözleri birdenbire kadar ışıldamıya başlamıştı ki.. gece gökte yıklayan yıldızları bilc“. kadar parlak görmemişti, — Tanzeri ben bulacağım - dedif| ya. — Ölüm mahkümlarının hepsi 4 senin gibi böyle garip ve münasız Ü" mitlere düşerler!l.. Sama bu sözleri söylerken, delikâi' bomn birdenbire küçüldüğünü gözdü Sama: — Acaba rilya mı görüyorum?! Diye şöylenirken, gözlerinin önüf' de delikanlının hayalinden başka Bf şey kalmamıştı. Göze görünmeyen bir ses işitildi! — Tanzeri aramağa gidiyorum.. ölmiyeceğim. Haydi git, Gudeaya Bf bar ver, Samal Sama şaşalamıştı. Sihirbaz Mayanın delikanlıya veti' ği tılısımlı ilâç ne çabuk da tesirini gö” termişti! (Arkası Bugünkü Program 9 - Şubat - 1937 - Balı 1STANBUL Ökle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 1250: Havit dla 1305 Muhtelif plâk neşriyatı. Akşam neşriyatı: 18:30: Plâkla danş musikisi, 19:30: Mmitih 'nü Halkavi aosyal yardım şubesi namıma T Fakültesi Doçenilerinden Operatör Al Fabri. 20; Vedia Rıza ve arkadaşları dan Türk musikisi ve halk şarkıları. 200f Bay Ömer Bıza tarafından Arabca a 2045: Cemal Kâmil ve arkadaşları taraâii, yarı. 21.15: —mwıı——uu—nj Ş | zafından bir tamsil. 2210: Ajans ve haberleri. 2230: Plâkla gololar, opera ve 9ü7 ret parçaları, -BUDAPEŞTE WT Dans havaları, 18,20: Muhtelif yalar, 19: Blâk neşriyatı, Rü,10: 17,20: Reethovenden parçalar, 1810: yan öpeta musikisi, 19,40: Plâk 210: Şarkılar, 2046: Orkastra, B 45 berler. PRAG 212: Fransıs şitr ve şarkılatı. 1738 lar, 18,45: Plâk neşriyakı 10,10, Brnor KŞI, 19,25: Eğlenceli musiki, 20440: bestelenmiş 1858 Debusay, Beethoven, — Sohi parçalar,. 19,20: 'Tiyaâno, 20: Dans 2236: Viyana senioni orkesizesı taral Hayda'den, Mozarttan, — Sehubertlan havaları. VARŞOVA 18,80Koro, 1930: Köy havaları, 20: musikisi, 21.30: Onera, 22.40; Karışık pit ram, 23: Dana plâkları. Yarınki Program 10 - Şubat - 1937 çarşamha İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk mustikisi 1250 diş. 1$05: Muhtelif plâik neşziyatı. 4 m neşriyatı: :sk.;- Plâkla dans müsikisi, 10.80: KO': zans: Dokter Kemal Cenab, İnsanda bDif rubiyet dünyası, 20: Nezlhe ve ırk:ıı'lıp’ tazafından Türk musikisi ve halk aFti 20.30: Bay Ömer Rıza tarafından ıwf:', vadis, 20,45: Türk Musikl heyeti - Saal Bart 21.16: Orkestra, 22,10: Ajans ve borsa uıl;; deri, 22.30: Plikla #ololar operu ve opertt y yaları, i