Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
——— SON POSTA | CİHAN İtlihad ve Terakkide-on sene — ÖOn ikinci kışım HARBİNİN SON PERDESİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — No | Almanyanın sol temayüllerinden Ağa oğlu da Talât paşaya bahsetmişti Tflât paşaya müşahedelerimi anlattığım zaman gözlerinde evvelâ bir karaltı gördüm, sonra hiç bitmeyen nikbinliği ile kendisini topladı, işi alaya döktü: L%Bütün bu sebeplerden — dolayı bir mâ hafta süren bu seyahate çıkarken Neyi , Viyat itibarile nisbeten daha iyil: MT - Fakat, gördüğüm şeyler beni E Sok ürkütmüştü. akat, o zaman bedbin olmak' ya - Iit[lı!' Bedbin olan bir insan, eğer mu- ler Erfl'—'-'n. yahud ona benzer muhit - îiırd D ise, adı «menfi ruhlu adam» 0- ğ n“- Benim gibi samimi bir ittihatcı der cija da «zayıf ruhlu», «azimsiz» der- h“llk.aîu hükümlerde ifrat olduğu mu- bi bulunmakla beraber bir harb Vaf?"?da' ne zaman olursa olsun, mu- akiyetin birinci şartı bedbin olma- Maktır, İstiklâl Harbini kazandıran , ©Vi kuvvet, bu nikbinliktir. Bunun qün' © tarihlerde bedbinliğin aforoz e- ,kğş_b“lunmuı büsbütün haksız da «Üi di Fakat, bu noktada o kadar ifrat Tz dî ordu ki ben bile, gördüğüm şey- içih z _toplltıiu:n intıbar nakletmek hi“:;_tlyltıi söz söylemek lüzumunu İfade ;yofdum. O devrin ruhi hâletini çin bundan daha güzel bir misal *mem|! | Seyahat intıbaları .cğ“autlerimi söylemek için içimdeki ni TI tam ifade etmiyen, katı hakika- ıı.nî:“ll'ıuşak anlatan — bir dil kulla - İarın Ve bilhassa konuşacağım insan - ].tml“dedini azaltarak gördüklerimi an le îokn' baılıdım Evvelâ, birbirimiz- Mitıt İyi llrdıışhk etmiş olduğumuz da, v şukruye yanaştım: Almanyada ,&et_v“'t“fyldl da kuvvetli bir sol ha- n b'uhlllrhiı mevcud bulunduğu - ı"lln dı:ıa'nn' icab ederse, bizi omuz - tak e silkerek ve hattâ bizi yem ola- ı"%k İ:: atacak bir sulha kadar gidebi- SAa ruhi hâlet içinde bulundukla- _m::htt_ım. İttihat ve Terakkinin, o tine Vazifesi yalnız fırka bürokrasi- Hbi m“l_lhıur kalmış olan umumi kâ- 'ıq".hem dinledi, dinledi. Benim gö - duğu € fikirlerime itimadı sağlam ol kat, l:ç"l: sözlerime alâka gösterdi. Fa titme â“?loülerim. şimdiye kadar i- dar & "h!lmq olduğu şeylerin o ka - Tuluğ 'mG idi ki müşahedelerimin doğ- E&'ml:î. inanmakta güçlük çekiyordu. taydı y.'ölleri bir başkası söylemiş ol- | Ser, yah «menfi ruhlu adam» der, ge- e» hü ud da «zayıf kalbli entellektü- ha Pkmünü verip, o gece, gene ra - Bi]llı' uyku uyurdu. Uykusu kaçtı mı? lâş », OTum, Fakat, bana bunları Ta- tat ğîy-a anlatmamı tavsiye etti. Mi- bi Tü bey, bana nisbetle daha sağ- bera T «nihat zafercin idi. Bununla T onun da şuurunun altında bir “Grlye inanmamazlık yaşaması za- dltunda U sözlerim, onun şuurunun Miş olduîmy“ şeyleri harekete getir - leri Tn gördüklerimi, ve aldığım fikir - Nazıyı t Paşaya da, o zaman hariciye T'*lit Ahmet Nesimiye de söyledim. ıerimew her nedense benim fikir - kâyen, KArg bir itimad hissi vardı. Hi- ten so, Püyük bir alâka ile dinledik - - Ce 'Ğzleriîb şey... dedi; buna benzer İedi, y BN Ağaoğlu Ahmed de söy - tidaş , *Mek, sen vaziyeti ddi lîı ea kanjs;ız;y tin bu kadar yı, f::at ğa?înln gözlerinde bir karaltı- Fini tü __"__îklbetin korkunç ihtimalle- bîrden Zünün önüne getirdiği zaman, © Ki elfe' dalgınlaşan bir adamdaki a- < M _IEade eden bu karanlık bakı- SÜn ilk defa olarak gördüm, O za- “ Harbin çıkacağını bildin di t, © bu işi o kadar ciddi gör-| mana gelinceye kadar, hattâ Çanakka- lenin hücuma uğradığı ve hükümetin Eskişehire nakli düşünüldüğü sıralar - da bile ben onun gözlerinde bu karaltı- yı görmemiştim. Ben hikâyemi bitirdi- ğim zaman, o bu karanlık gözlerile bir imüddet daldı, sonra, ©o hiç bitmiyen nikbinliği ve serden geçti kaygusuzlu- gu ile kendini toplıyarak işi, her vakit- ki gibi, alaya döktü: — Harbin çıkacağını bildin, diye, şimdi sonunu da keşfetmen lâzım gel- mez ya... Dedi. Ahmet Nesimi Bey de az alâ- ka ile dinlemedi. Fakat, belki diplomat ihtiyatkârlığı ile kendi fikrini ifşa et- mekten çekindi, belki de benim gö- rüşümün hakikate uyduğuna inan - madığından bu bahse çok ehemmiyet vermedi. Sefir Rifat Paşa ile bu husu- sa dair konuşup konuşmadığımı sor- du. Onu da anlattım, fakat, her şey bundan ibaret kaldı. Tahminim, daha Dü genanı d HASAN KUVVET ŞURUBU Zaafı umumi, kansızlık ve ke mik hastalıklarına şifat tesirleri çoktur. : Çocuklar, gençler, genç - kızlar ve ihtiyarlar her yaşta istimal ede bilirler. * 1936 - 1937 baş mahsulü "-NORVEG MORİNA BALIKYAĞI Halis Morina balığının ciğer - lerinden çıkarılmıştır. İçmesi ko- lay ve nefistir. Mideyi bozmaz. Gayet temiz ve muakkam ve yeni Hasan markalı şişelerde satılır. Taklitlerinden sakınınız. _ 1/4 Jitre 40, 1/2 litrelik 60, 1 litrelik 100 kuruştur. HASAN DEPOSU Ankara, Eskişehir, Beyoğlu, Be- şiktaş ve İstanbul merkezi Demokratik hareketler kıı-gısmdl mevkii sarsılan Kayser Vilhelm ye sonunu da keşfetmek lâzım mı? ,, dedi ziyade, Ahmet Nesimi Beyin benim sözlerime fazla ehemmiyet vermemiş olduğu merkezindedir. Ayni müşahedeleri, ayni — suretle merkezi umumi azalarından bazıları- na, Ziyaya, doktor Nazıma, doktor Rüsuhiye de anlatmıştım, Ziya, ezeli nikbinliği ile, benim ifrata düşmüş olduğuma hükmetti. O tarihte, bu Al- lahlık âlim: Rusya yıkılıp viran olacak, . Türkiye ; büyüyüp Turan olacak! Sözlerinden birincisinin tahakkuk etmiş olduğunu görmekten mütevellit bir saadetle mes'ut idi. Fikir ile hayali birbirine karıştıran, ayni zamanda hem fikriyatin en derin ve karanlık köşelerine kadar inen ve hayalinde en yüksek tabakalarına kadar uçan bu coşkun gönül, şimdi, hayalen, Kafka- sın istilâsı ve Kızılelma yolunun tutul- ması ile meşguldu... Doktor Nazım kızdı Doktar Nazım, o kendisine mahsus sekterliği ile, kızdı: — Muhittin... Hâlâ zayıf kalblisin, zayıf! Bu lâfları kimseye söyleme! Dedi. Doktor Rüsuhi ise, her iş: mantık terazisine vurmakla maruf ol- duğu için benim müşahedelerimi ve istidlâllerimi bu ölçüden geçirmek için bana bir hayli sual sordu. Bir hayali de münakaşa ettikten sonra nihayet be- nim anlattıklarımın varit olabileceği- ne karar verdi. Saf ve basit, fakat te- miz duygulu düşünür bir adam olan doktor Rüsuhi, mağlübiyetten sonra ölünceye kadar, beni ne zaman gör - düyse daima bana şöyle söylerdi: — Almanyaya gidip gelip de bize bin türlü hikâye anlatanların içinde .madalyenin- öbür tarafından ilk defa bahseden sen oldun! Ben o zaman bu fikirlerimi, doktor Nazımın dediği gibi, ve hakikaten baş- ka hiç kimseye töylemedim. Hattâ en yakınlârıma bile. Fakat, bundan ne çıkardı? Her şey, mukadder olan âki- 'bete doğru gitmekte idi. Bir müddet sonra, Almanya ve Âvusturyada ta- hammür halinde bulunan siyasi cere- yanlar suyun üstüne doğru çıkmaya |başladı. — (Arkası var) Türkiye tıb encümeni Gönderilmiştir: Türkiye — Tıb Encümeni — 10 - Şu- |(bpat - 1937 çarşamba günü saat 18,30 da E- tibba odası salonunda toplanarak 1) Doktor Osman Şerafettin ve Doktor Ali Şükrü ta- rallarından: Tifoda nükaha seromu ile te- davi, 2) Profesör Nazım Şakir tarafından: Selim tabiatlı Lymphoeytaire meningite vak'- asi, 3) Profesör General Cemilt tarafından: — | Kanser- hakkında tebliğlerde, bulunulacaktır. &, —: Sayfa 13 —e — Va Hikâye - 11 Tramvayda bir kadın.. J İkinci mevki yeşil bir tramvayda. Ya- nimda, benim gibi ayakta duruyordu. Yüzünü görür görmez eski bir bildiğe 'rastladığımı zannedecek kadar ona a - işina çıkmış ve bakışlarımı önümde ka- bak çekirdeği yiyen delikanlıdan, arkâ sırada oturmuş kalemini yontan mek- tepli kızdan ayırıp belli etmemiye ça - lışarak bütün dikkatimle onu tetkike başlamıştım. Kolları biraz kısalmış, epey - eskice bir manto giyiyordu. Başında ayni renk örülmüş ve ihmalkâr bir tarzda di kilmiş yün bir bere, ellerinde kurşuni, rengi atmış pamuk eldivenler vardı. Koltuğunun altına derisi yol yol sıyrıl- mış siyah bir portföy sıkıştırmıştı. Fa- kat ben bunlara sonradan dikkat ettim. İlk bakışta alâkamı çeken yüzü olmuş- tu. Bu yüz bana eski bir tanıdığı o ka- dar hatırlatıyordu ki!.. Gene de zihnen yaptığım bütün araştırmalara rağmen onün kim olduğunu bulamıyordum. Evet, ben biraz göz kapakları şişçe bu elâ gözleri, bu genişce solgun” yüzü görmüş gibiydim. Fakat bu yüzdeki hafif yana doğru adetâ takallüs ede - rek eğrilmiş renksiz çatlak dudaklara baktım. Gözlerindeki biraz vahşi biraz kindar ve müthiş muztarip mânayı se- zince aldandığımı sanıyordum. İşin tu- hafı o da bir kaç kere bana göz ucu ile 'bakmış, sonra başını sert bir hareketle çevirerek gözlerini karşıya dikmişti. Ben de onu rahatsız etmekten çekine- rek yavaşça başımı çevirmiş arka sıra- da, hâlâ itina ile kalemini yontan mek- rip sesler çıkararak uyuklayan siyah yamalı çarşaflı ihtiyar kadını seyret - tepli kızın yanında dişsiz ağzından ga- ' Yazan: Peride Celâl Ona bir trâmvayda tesadü? ettim.|mız geldi» diyorlar.» Y y Boğazı kurumuş gibi yutkunarak suz- tuğu zaman genç kadının onun kula - ğına eğildiğini «öbüründen ne haber diye fısıldadığını duydum. Bu sual ü- zerine yüzü büsbütün -sarardı. Yanâa doğru asabiyetle takallüs ederek çar - pılan dudağını büktü: «Hiç..» dedi. Öbürü onun ne kadar harap olduğunu farketmiyerek: «ÂAllah kahretsin, vic - dansız adam dedi. Şimdi işleri de öyle iyi gidiyormuş ki.. yakında evlenecek diyorlar. Amma sen nikâhında iken..» Genç kadın devam edecekken kon - trolörün «biletleriniz» diye, bağırması ile sustu. Çantasından çıkardığı parayı uzattı. Ona bakıyordum. —Avuçlarını açmış biletini arıyordu. Sonra şakakla- yere eğilip baktı. Orada düşürdüğü bi- leti bulamayınca başı ucunda bir azrail gibi duran abus yüzlü köntrolöre çe - kingen bir bakış fırlatarak portföyünü açtı. Çantanın içinde bir çok arandığı halde gittikçe kızararak bir şey bula - mıyor, soluk çatlak dudaklarını ısıra- rak yüzü renkten renge girip acayip bir hal alarak arıyor, arıyordu. Niha - yet geniş bir soluk alıp başını kaldırd: ve dudakları gibi sesi de titreyerek demindenberi konuştuğu genç kadına: «Bozukluk kalmamış, sonra ben sana veririm sen veriver, bileti düşürmü - şüm..» dedi. Öbürü dudaklarında giz - lemediği müstehzi bir tebessüm, âleme karşı bir başkasının, bir zavallının pa- rasını vermekten mağrür çantasını açtı.. Ondan sonra ikisi de hiç konuşmadı- lar, o yanımda büsbütün arkasını bana dönmüş, başı önünde hareketsiz dürü - le biletini büküp duruyordu. Tramva- yın kapısı açılınca bakışlarımı bu kur- şunt pamuk eldivenli elden ayırıp yeni geleni görmek için başımı kapıya çe - virdim. İçeri yakası kürklü lâcivert bir manto giymiş saçları şapkasının tepe- sindeki tüy gibi kıvır kıvır yukarıya doğru sıralanmış güzelce bir kadın gir- di. İşte o zaman yanımdakinin hafif titreme geçirdiğini ve gelen kadının onu görür görmez hayretle gözlerini açarak: « Ayol seni gören ne olurl.» diye, onun yanına yaklaştığını gör - düm, Konuşmaya başladılar: Tramvay hareket etmişti. Hafif hafif sallanarak gidiyorduk ve epey hızlı ko- nuşan yakası kürk mantolu genç kadın bir kaç erkek bakışını hemen üzerine toplamıştı. Öbürü bir eline portföyünü almış yanıma doğru epeyce büzülmüş gayet yavaş; güçlükle duyabildiğim ce- vaplar veriyordu. Genç kadın ona iki küçük çocuğunun, ihtiyar annesinin ha- tırını sordu. Sonra yüzüne dikkatl: ba- karak: «Ben seni çalışmaya başladığın- dan beri görmemiştim. Epey bozuüulmuş- sun yazık..» dedi. Öbürü dudaklarında mühteriz yavaş yavaş cevap veriyor: «Bilâkis» diyordu. Şu son günlerde bir kaç kilo aldım. Hem çalışmak o kadar iyi ki.. insan işden vakıt bulup hiç bir şey düşünmeyor.. hem ben evimin ba- basıyım bu da ayrı bir zevk. Küçükleri görme anne yerine beni görünce «baba- Havzai Fahmiye miye — başlamış * yor, genç kadın, tım. — Birdenbire . : mütebessim tramvay — sar - Yarınki nushamızda : kürklü —yakısını sılarak — durun - okşıyarak — et » ca başımı çe - Bir hıyıl vehmi rafa bakiyordu. virdim ve 0- İki istasyon son - na çarpmalîtan Yazan - Melâhat Tezer ra kuçukılerm korkarak vü - goz_l_erııg- cudümü — geri - den öpen, bü: ye aldım, Obana yarım arkasını| yüklere selâm göndererek bir çok- dönmüştü ve eldivenli elinde asabiyet-|ları ile beraber o da indi ve yer - ler boşaldığı için biz onunla ön sıraya oturduk. Pencere tarafına düşmüştü, Başını epeyce çevirmiş, alnını hafifce cama dayamıştı. Yüzünü ineceğim yere kadar bir kere bile çevirmedi. 'Tram - vaydan indiğim zaman döndüm ve tramvay hareket etmeden evvel arka- ma baktım. O birdenbire tramvayın ca- mına dayadığı başını çekti. Fakat ne yazık ki bu kısa zaman içinde iki büyük damlanın yavaş yavaş aşağılara doğru onun solgun yanaklarından süzüldü - ğünü görmüştüm ve tuhaf bir şekilde işte o zaman ona niçin bu kadar aşina çıktığımı anladım. Ben muhakkak onu daha evvel de görmüştüm. Her halde birbirimize tesadüf etmiştik. Fakat © zaman arkadaşı genç kadının «vicdan- sız» diye isimlendirdiği kocası onu daha bırakmamıştı ve belki de biletini aldır- dığı arkadaşından daha iyi giyinmişti, Bu solgun harap yüzü çok güzeldi ve o mütekallis renksiz dudaklarda mes'ut bir tebessüm dolaşıyordu. Evet, muhakkak ki ben evvelcede o- nu görmüştüm. Fakat böyle bir harabe şekline girmeden evvel, o zaman ço - cukları ona« babamız» diye, kollarını açmıyordu, o zamanlar giden vefasızın yerini almamış, evinin erkekliğini yapmıya başlamamıştı. Ve karşısında - kine hayatından duyduğu memnuniye- ti anlatırken, açtığı yırtık portföyünde bir bilet parası bulamıyacak kadar za- onguldakta : vallı değildi. Müdürliîğünden : Muhammen bedeli İlk teminatı Şimedifer malzemesi vesaiki maleden evvel Komisyona L SD llt Üllk DH 1 g A A UY A e Malzemenin Cinsi Miktarı LiRA KR. LiRA KR. ba tekerleği 100 takım 4549,05 364, — 00 ada Salse 3 kalem 2661,61 199, — 66 Evvelce-ilân edildiği veçhile Kozlu ve Kilimli şimendiferlerine lâzım olan yukarıda cinsi, fmiktarı ve muhammen bedelleriyle 6 7,5 den ilk teminatları yazılı iki kalem malzemeye eksiltme müddeti içinde talip çıkmadığından 10 gün uzatılmıştır. İhalesi 13/2/1937 Cumartesi günü saat İlde Zonguldakta Maden müdüriyeti binasında yapılacaktır. İsteklilerin ilk teminatlariyle muktazi vermeleri. (730) .. £ A rına doğru yüzü kızarmıya başlıyarak ,