| 1 hâlâ üzerinden gitmemiş. Etrafına korkak kor - kak bir bakışı var, Bu bakı facianın kurk! k kadar vuzuhla gö ün ikisi me İ memede. İyi y $ ' bir adam. Fakat düşmez kalkmaz bir Allah. Memlekette F işleri düz - ündü; fakat vakta ki mübadeleye tâbi olup emlâkini, eşyası yok n elden çıkararak — İstanbula ayet ay- tramvay Tam se - vatman. Bir t vukuatı Jhakika işi mes'uliyetli olduğu kadar da ağır. Gecenin geç saatlerine | kadar çalıştıktan sonra z g madan, lâmbalar henüz bahın ayazını yiyerek ga iş değil. Gecenin geç do; k... Lâkin ne yaparsın; dürt 0 iğnediği çocuğun hayali vatmanı delirtmişti K Suçlu, hâkimlere dönerek yalvardı: “ Bana bir şey sormayın, ben de çocuk babasıyım. ,, »| mektebine geç kal -İcak. Onun için s boğaz ne ile döyacak?. san, toprakta kendisi için ayrıl çukuru doldurana kadar bu yükü çe - kecek. Faik te çekiyor. Heyeti hâkimeye anlatıyor: — Bir tek vukuatım yok. Tam sek'z senedir direksiyon tutuyorum. Bun a “İ rabalara akıl sır ermez. Arabalar da| tıpkı atlar gibidir. Tıpkı atlar gibi he- men arabanın da kendisine mahsus huyu ve yahut huysuzluğu vardır. Ayni fabrikanın malı olduğu ve ay- tarafından yapıldığı hal - biri çok kızak yapar. Fre-| i çok sıkıştırmak (âzım gelir. jeri, ayni noktada basit bir fren ha - veketile durur. O gün de öyle oldu. S: bahın yedisinde garâjdan ar: dım. İki kere Sirkeciye gid Üçüncü seferimde Bey Lâleliye doğru yol ' L yokuş aşağıdı. hareket etmek | eTi sıkıştırarak Ben de r iniyordum. İşte tam bu sirada | Faik burada birden duruyor. O gün- kü hâ —— tekrar gözleri önüne geli - —x Okuyucularıma Cevapların:.. Uzak şehirlerimizin birinden «A, V. Ç.» imzasile bir mektup aldım, * Hülâsatan diyor ki: Bir ailenin iki kızından kü yrum, bir gün bü benden randevu istedi, gittim. Beni sevdiğini söyledi. Anladım ki küçük kardeşi ile olan muasakayı bik tedir ve ondan vaz geçip kend anlaşmadığım takdirde ailesine ha - ber verecektir. Şimdi şaşırmış vazi- yetteyim. Ne yapayım? * v Gayet basit. Küçük kızla müna - sebetiniz. madem ki uzun müddet- İ ftenberi izdivaçla neticelenmem! bir mülâhazadan ibarettir, tehlikeli Ooyundan vaz geçer, vaz geçliğinizi büyüğüne de söyler, onunla da mü- nasebeti kestikten sonra sükün; ka- vuşursunuz. * Diyarıbekirden B. Ü, Imzasile ya- zan genç kizin derdi de şu: dam bana ilânı aşk etti, ne yapayıma aşk eden evli, çocuk bahası bir ada - min hakkettiği şey: dayaktır. mindeki okuyucumun derdi de şu: lozı seviyorum. Benim aşkım şiddet- li, onun hissiyatı ise müphem, haki- kati nasıl anlıyayım? — Kendisile evlenmek istediğinizi nüzü verirsiniz, diyeceğiz. TEYZE yor. İbtiyart bharicinde gözlerini yu - Müuyor. Ağır, kesik kesik sözlerine de- -| vam ediyor: — O, tıpkı top ağzından fırlıyan bir gülle gibi yan sokaktan çıktı. İhtim miş olacak yavrı - a, soluna bakacak vakti yoktr. nan inler gibi yalvardı: -- Bana bir şey sorma - yın., dedi.. Ben de çocuk babasıyım. Nur topu gibi üç yavrum... O günden- beri ne azap çektiğimi Allahla benden başka kimse bilmez. O hal gözümün ö- nünden gitmiyor. Rüyamda bile o ha - yal beni takip ediyor. Onun siyah göm- leği, kaldırımlar üzerine fırlıyan sefer tasları... Hele o sesi, o çığlık... Yalva - rırım size, ârtık bana başka bir şey Sormayın, tahammülümün son hadle - rTini yaşıyorum, her gün dirilip ölü yorum. Nihayet benim de bir baba ol duğumu unutmayın. O sesten, o çığl tan korkuyorum. Çok kereler beyni min yerinden oynadığın! duyuyorum. Sizden af istemiyorum. Yalnız korku- yorum., O kadar.. Beni o sesten kurta: ın.. Beni her adımda takip eden, beni ,yattığım yerde yerimden fırlatan o Çığ- düren o ses, o hayal.. len sesi kısilıyor. Samlinden ârı onun bu tazallümünde calf bir şey hissediyor. Jandarmaların refakatinde tekrar o- nu aldıkları yere götürüyorlar. O ka - «Ku: ir de çocuğu olan bir a- * Bu da basit: Başınızı çevirmeden Ürür, ısrar ederse polise haber ve- iniz. 16 yaşında bir çocuğa ilânı * Karstan mektup yazan S. M. is - Ayni yaşta, ayni seviyede bir genç * Bu okuyucuma covap olarak ta: hükmü- | | Şubesine müracaat ederek mesâi saati SON POSTA Yazan: Halit Her âta sözü her zaman hakikati ak- , settiremez, Her eski hükmün bir aca - bası olabilir. Meselâ iki karpuz bir kol- tuğa sığmaz derlerse hemen inanma - yın. Usulünü bilince bazan dördünü bile bir koltuğa sığdırmak pekâlâ mümkündür. Misali işte Şehir Tiyat - gosu... Bakın, ne yaptığımı bilen ve da- ha ne yapacağını pek iyi tayin edebi- Jen kuvvetli bir rejisörün himmetile gpasıl durmadan çalışıyor ve eser üs - ,tüne eser çıkarıyor. Bu sahnede klâ - sik, romantik, mödern her nevi eserin temsili, ber şeyden evtel bu metodlu çalışmanın neticesidir. Trajedi ve dramdan komedi ve vod- , vodvilden de operete ve nihayet gmüzikli çocuk piyeslerine geçebilmek, ük nazarda, bir isim ve bir idare al - tında çalışan bir artist grupunun ko - Jayca başaracağı bir iş değildir. Öyle iken bunda muvaffak olunması Şehir 'Tiyatrosu kadrosu içinde sarfolunan e- merji ve zekânın derecesini pekâlâ an- latabilir. Bunda, yaptığı az çok geniş 'yardımdan dolayı İstanbul belediye - sine de şevefli bir hisse düşmektedir. a dün Türk tiyatrosunun te mdi attık, asıf bundan iz ufka yaklaşacağız di- PST 'a 3 ğ j | 1 ışıklar parladığını görüyoruz. dar düşkün ve perişan bir bali var ki,| dA yen Bila » HS ayakları vücudunu zahmetle ve güç -| Vâkıa pek desin bir arzu ile özlediği - lükle sürüklüyor. ü yeiz bina, taş, yer yer, sütun ve heykel , şeklinde henüz gözlerimizini önünde * Onun tazallümünde bir câliyet şem- | yükselmemiştir, fakat manevi sahada, hissedenler, bu düşünce de | mizansen, temsil, tam kadrolu artist ve mesi lıklarını mahkemenin on bi dekorasyon sahasında hiç şüphesiz ki sonraki celsesinde anladılar. Tıppı adli, | dünden çok fazla yol almışızdır. İnki - müşahede altında tuttuktan sonra o -| lâbın dali ileriye, tekâmüle atılan nun Bakırköy hastanesine nakline lü - | bütün 9i hamleleri gibi sahnemi - zum göstermişti. Mahkemede okunan | Tıbbı aedli tezkeresinde bunlar yazılı idi: Gerçi kerısi ve çocukları - kendisin arıyorlar, yokluyorlar; fakat o, bunla n hiç birisinin farkında değil. Baş ünde mütemadiyen düşünüyor, dü şünüyor. Bu, o bedbaht adamdır ki sabahle - yin evinden çıkar; fakat akşama döne- ceği yer, evi midir, yoksa hapishane mi |" ve yahut bir hastane mi?.. Bilemez. | âtta son onun en yakın, en kuv- vetli nasibidir. Direksiyon başında bu- lundukça ölüm ve ceza, tepesinin üs -| tünde tıpkı ince bir saç teline asılmış ağır bir pala gibi durur. zin - maddi müşküllere Trağmen - bu hiç durmadan ilerleyişinden de hakkile tihar duyabiliriz. Bu iftihar tam ye- rindı Çünkü tiyatro gibi bir san'at ve kültür hareketinin ehemmiyetini dünden daha fazla tasdik ettiğimiz! gösterir. Bu hakikat karşısında da Şe- bir tiyatrosunun yeni parlamağa baş - Jryan istidatları yarına ümit dolu göz- lerle bakabilirler. Hele bir de bu sah - vaktile uzun yıllar bin türlü ) yetlere katlanmış olan emek tarlarını nün. Son yirmi beş yılın | yetiştirdiği o kıymetli ve olgun Türk rtistleri de artık emeklerinin hiçe| gitmeyişinden muhakkak ki memnun- gdurlar. Burada şunu da itiraf edeyim ki, son çağdaki Türk tiyatrosu tarihin- de tamı manasile Avrupa sahne tekni - ve en modern sahne zevkini ya - yatmakta ve bu yaratlığı yüksek eseri yaşatmakta hamen hemen biricik dum'i plan bu müessese, dünkü Darülbedayi n e ll da Mesai saatinden fazla çalışanlar | Alâkadarlar Ticaret Odası Sanayi haricinde çalıştırılacak ameleye ne nis- bette yevmiye verilmesi lâzimgeldiği- ni sormuşlardır. Sanayi şubesi tetkikat yaparak, teamülde bulunan — formülü | it ederek bildir. i da duyduğum bu hayranlık, onun ik Leski bir piyes muharriri sıfatile ben'm de en samimi bir duygumdur. Bu san'at ocağının hazırlayıp ortaya çı - Şehir Tiyatrosu hakkındaki görüş ve düşüncelerim ve bugünkü Şehir Tiyatrosu karşısın -| ginekleme adımlarına ayak uyduran N Fahri Ozansoy Rejisör Ertuğrul Muhsin gülünçlüğünü göstermek — hususund$ cidden büyük bir muvaflakiyetti. * Şimdi operet sahnesine geçiyorum ve hissediyorum ki burada biraz meyillE ne ziyanı var? Dost si * temi ne İncilir, ne de yaralar sanırım. İşte son oynanan operet: Aşk Meke tebi. Önce şunu söyliyeyim ki Binnaz şal ri Yusuf mın bu eseri hiç şüphesi£ ba sene öperet sahnesinde bundan ev“ vel oynanmış olanlardan daha güzel bir eserdir. Belki operetten ziyade, ço imce bir zevkle yazılmış bir revü müzi« kaldir, fakat her halde nev'inin bizde dir. Niçin n Aetion'undaki ittırada rağmen yüz “ |de yüz şaşmaz ve okunu hedefe isa * beş ettirir bir mevzuu var. En hayal |düşkünü kimselerle en maddi ve pra- tik düşünceliler bu mevzudan kendi zevklerine göre bir eğlence, hattâ - !ıa— f müzikli bir oyun için mübalâda sayılmazsa - bir hisse çıkarabilirler. Aşk bir zamanlar insanlar için ne idi? şimdi nasıldır? yarın nasıl olmalıdır? İlk perde bir müzik ve espri dalgast içinde bu davayı ortaya sürüyor v> (* tuz sene evvelki İstanbulda gün ? müş, safa sürmüş, hâsılı maruf tab felekten kâm almasını bilmiş iki vaş zevk ve gönül ehlinin Bay Meftu Bayan Fettan'ın mazi aşklarını selten, zemane aşklarını ise mübi J bir sekilde yerin dibine geçiren hü * diri Nihayet karar ve- çk mektebi açacakla - ve maddiliğe sürükli < k ümlerini bil , Bir sevmek ve * ül Ürpermele- amanlar — eski y ışığı İle gümüs'*n « gönüllerinin kü de « (kardığı her esere karşı âyrı bir alâka | miş sular ,duyuşum da bundan ileri gelmektedir. | rini savurm n bu ik İ"da a na- Yün!lü Bühassa Tepebaşındaki dram ve ko -|sı hugün yeniden lutuşmağa baş inişı Gördüğü - medi kısmındaki temsillere hiç diye -| lardır. Hayatlarında güz mevsimi buş- nüz model cek sözüm yok. Meselâ bu yıl Maksim | larken kışı hatırlamak bile istemiyör - yünlü ku - Gorkinin meşhur eseri Ayak Takımı|lur. Mümkün olsa da yıllar geri geri maşdan bir #Arasında ne muhteşem şekilde oynan- | giüzse ve mazideki ismile Meftun Bey roptur. Göğ- dı! Gerek mizansen ve temsil, gerek | göğsüne eski plâstron kıravatını iaı?:.p sün iki yan- dekor ve ışık ne ince, ne üstat bir zevk- | ejine ucu gümüş saplı bastonunu &isa, larına pili - le hazırlanmıştı! Hele temsilin gittik -| Fettan Hanım da beyaz maşlahına, ya- seli parça - çe açılan en hafif tonlardan başlıyarak | hut pembe yeldirmesine bürünse kini lar konul - safha safha değişip genişliyen ve se -| bilir ne mes'ut olacaklar, nasıl karşı « muştur. 'Ün- yircileri sürekli bir heyecan kaynağı | dan karşıya birbirlerine göz süzüp ma- don içinde neticeye kadar nefes nefese sü-|nalı işaretler edecekler, renkli 'pek lidir. Kor- rükliyen fevkalâdeliği karşısında - bü-| mendillerle nasıl gizlice selâmlaşıcak- sajın önü bir —— tün samimiyetle söylüyorum - ortaya|lar, biri fesini yana eğip pomadlı va Jile - şeklin - atılacak ne tenkit bulunabilirdi? Ben-| gür bıyıklarını bükerek, öteki, sandal dedir. Uçları ce, Avrupanın en ileriye gitmiş sahne-|kıyı kıyı geçerken, bir yalının rihtı * — arkaya sen lerinde bile bu eser ancak bu kadar iyi| mındaki düdadesine — maşlahının - bol tor — olarak oynanabilirdi. En küçük rol en büyük| yenlerinden süt gibi bembeyaz ko(]ı . göçEnlelir. rolle atbaşı beraber yürüyordu. Diye -| rımı taşırıp dolgun göğsünü rüzgârın adai biliriz ki bu temsil, Türk sahnesi için| bir şakasile yarı açarak nasıl ilk genç- DiCO ” Dünğ.. tam bir tekâmül ve rüşdün delili ol -İlik ve sevda demlerini yaşıyacaklarl YELİRDAZ muştu. Yalnız dramda mı ya?.. Bu yıl | Fakat madem ki bu artık kabil değil « varlak, ka- Büyük Hala isimli kemedide de ar -| dir. Madem ki yıllar ikisinin de yüzle- Te tistlerin muvaffakiyeti çok yüksek de- | rine yaşlılığın hüzünlü çizgilerini çek- Kai a recede idi. Hele bu komedinin üçüncü | miştir, o balde hiç olmazsa bir şeye yar B Y çe perdesindeki kalabalık davet gecesin -İrasınlar, inceliği gittikçe kaybolan aşı :?:g'm“:mı; Fasilda. MaraE GnlEvia. de gördüğümüz biç aksamıyan kuvvet- | k: yeniden başka kalblerde yarats lar! pılmıştır. ; v y li vodvil hareketi bütün tiplerin ızımil ÇArkası vu.)