EEİ Yazan: Ziya Gökalp, “İnkılâpçı; şiir değil, eser yapar, biz fikre şiir kattık,, diyord Eğer o olmasaydı koskoca bir inkılâp hareketi yapmış olan İttihat ve Terakki renksiz gelip renksiz gidecekti. Bu sözleri söylerken Ziya Gökalpın İÇinde «hishlerinin fikrine kâfi dere- tede rehberlik edememiş, bilgisinin ünün kâfi derecede uzakları gör- €e yetişmemiş olan bir ilim ve İ iyet adamının derdi vardı. Bunun- 'beraber inkılâbın inkılâpçı elile alıp Yürümüş olmasından dolayı mes'ut idi İŞindeki dert de bu saadeti büyütmek- başka bir şey yapmıyordu. Öte - beri, ben, zayıf bir Türkiye için- de mânasız bir emperyalizm ve fütu-| *'"cılıim daima aleyhinde bulunmuş “duğum için o gün, bilmem nasıl bir h'*ı ona küçük bir iğne batırmak is- tedim. ; ü — Ziya Bey, dedim, siz Türkiyeden t Turan yapmak isterdiniz. Halbuki Tealist inkılâpçı Turanı hayal diye bir farafa bırakıyor ve Türkiyeden yalnız Üürkiye yapıyor! Buna ne dersiniz? Ziyanın, eski açık çizgilerini kaybet- Mİş gölgeli çehresi, biraz daha büzül- 'ü ve'bir hayli durup düşündükten son- Ta sualimdeki muzip ruha gülerek, fakat, darılmıyarak: — Uyanış devirlerinde şiir, hakika- te, realizme tekaddüm eder.. Ben fik- Te şiir kattım, inkılâpçı şür değil, eser Yapıyor! O zaman bizler elbet geride lirız! O günden sonra Ziya ile bir kere daha) onuşmak nasip olmadı. Ziya, tağav- Vür ettiklerini çoktan geride birakmış Ve KenüZz KAKAsiRin başında Bulür” - ","!4! olan bir inkılâbın mes'ut günle- ;'u'" görmüş talihli bir fikir adami ol- İ :İ'ılihli sade © değil, ayni zamanda ttihat ve Terakki de öyle idi. Eğer Zi- Ya olmaşaydı koskoca bir inkılâp ha- rfk“l yapmış olan bu teşekkül, renk- VZ gelip renksiz gidecekti. Ziyanın fi- rlerini yavaş yavaş kendi — fikirleri Yapmış, onun çalışmalarını tutmuş Ve Söyretini gidalandırmış olan' İttihat vö ı:'_'kki. üzerinde yalnız «meşrütiyet» _hmni yazılı olan bayrağına, devri- Tin sonuna doğru bir de renk vermöğe Muvaffak oluyordu: Demokratik bir Ürkçülük ve lâyikliğe doğru giden bir 'N - devlet ayrılığı prensiplerine isti- Rat eden bir tanzimat yıkıcılığ Bu Tenğin inkişafına, o devrin bütün itti- çi münevverleri az çok hizmet et- Mişlerdir. Fakat, hiç birinin hizmeti 'Yanın hizmet derecesini bulamaz. Hakiki inkilâp İtthat ve Terakki, Osmanlı impara- *tlüğu dünyasına, ancak, bir takım itler, meyiller ve istikametlerle doğ- "'PG“I. Ayni müessese cumhuriyet Ürkiyesinin eşiğinde, gelecek şeyden amen habersiz, ölmeğe dağru ği h 'ken, harbın son iki senesi içinde, We, yukarıda izah ettiğim tarzda fi « lere sahip oldu. Bunları birer birer İ l_“ programı haline koymaya ça - f'f!l sırada yıkıldı. Ön_m. zannedile- "';':i ki, bu yıkılış, bütün Türkiyenin işı idi. Fakat, öyl eolmadı. Bu hal; Ürkiyenin bir baygınlık geçirmesin- b_qkı bir şey değildi. Filhakika, — tanzimattan — beri, Barp ile temas ede ede mütemadiyen aşılanarak gebe kalmış olan Türkiyenin li" '"Ak'ılw doğurması zamanı gelmiş- Ve işte o baygınlık da bu gebeliğin '?_ıh_aııeünden başka bir şey değildi. inli'kıve tarihinin karnında büyük bir kü ')_“'"' yavruları vardı. Tarihin bu öyük gebeliğini taşıyan Türki - Yenin karnından “dünyaya — getirmek için İttihad ve Terakkide on sene On birinci kısım İTTİHAD ve TERAKKİ DEVRİNDE FİKİR HAREKETLERİ bu. çocukları se-| — 4 — İsteklilerin 119 liralık No. 10 Yazan: Pierre Dominigue M. Dupont, yol arkadaşına: — Demek ki siz hiç külçe altın gör - mediniz? dedi. Ben size göstereyim. Koltukları kabarmış, keyifli keyifli gülüyordu: — Bir değil, hattâ iki.. dedi. Yanında duran valizi açtı; içinden u bahsettiği iki altın külçesini çıkardı. Bunlar tuğla biçiminde idi. — İşte, dedi. Her biri on kilo. Üç yüz bin franktan fazla eder. Londra'ya gö- türüyorum. İnsan ihtiyatlı bulunmalı... Gemi Hmandan çıkar çıkmaz sis içi- Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen müdahalesi lâzım — gelen — Büyük|içine atmıya çalışıyordu. Buna İstan: İne girmişti: mevsimin belki en kesif| Doktor zuhüur — etmiş olmasaydı bul heyeti merkeziyesinden çıkan, da- | sisi, Düdük muttasıl ötüyor, çan hiç ha maddi, daha iktısadi, daha demok- | durmamacasına çalıyordu. de ebedi bir uykuya inkılâp edebilirdi. Doktor yetişti, ço -|ratik ve binacnaleyh daha asri bir fikir cuklar dünyaya geldi ve şimdi, inkılâp | hareketinin de yardımı eklenince, artık gürbüz klarının her gün biraz da- 908 hareketinin bir mânası ve bir ren- ha ü görerek, mes'ut bir gi olmuştu. Vakia, Sebilürreşadın ve anneliğin bütün lezzetlerini tatmakla|şair Akifin medtese kültürünü temsil meşguldür. eden hareketi de İttihat ve Terakki Karl Marks'ın doğru bir sözü var - çerçevesi içinde idi ve bunlar Ziya dır; der ki : «En büyük ve hakiki|Gökalpa arkadan arkaya küfrederler- feylosoflar, , düşünenler değil, yapan-|di. Fakat, İttihat ve Terakkinin yukarı lardırt» İttihat ve Terakki, Ziya ile,|tabakası, yani baş teşkilâtı, açıktân a- yahut onun tipinden daha başka tip- çığa Ziyanın istikametini almış, İstan- lerde insanlar vasıtasile haylı düşün-|bul heyeti merkeziyesinin iktısadi faa- dü; fakat, yalnız düşündü. Düşündü.|liyetini himaye etmiş, Türkiyeyi Av- yazdı. Marks'in kastettiği mânada ha-|YUPA kültürüne bağlamıya karar ver - kikt bir feylosof olmadı. Bu, bir tarafe | mişti. tan onun bünyesindeki noksandan ve Bu maksatla kafile kafile gençler, zamanının şartlarından, bir taraftan| Almanyaya ve Avusturyaya ilim ve da hakiki feylosofun o tarihte henüz san'at tahsiline gönderiliyordu. meydana çıkmak için vaktini bekleme-| — Hülâsa, İttihat ve Terakki bidayette sinden ileri geliyordu. boş bir kubbe idi. Bunun içinde, bir Faka, bütün kusurlarına ve eksik -aralık, türlü türlü sesler, ahenk- liklerine rağmen, Ziya ve İttihat ve Te-|siz, karışık, boğuk veya canlı bir gü- rakkinin esas teşkilâtları memlekette|rültü' ve uğultu peyda oldu. Bu kaka- Avrupalılaşma fikrine kuvvetle sarıl-|foni yedi sene kadar devam ettikten |mış bulundular. O tarihlerde, Türkiye-|sonra bu kubbenin içinde peyda olan nin fikir âleminde karşı karşıya gelmiş |bir ses, bütün bu kakafoni ve uğultu- lolan iki kuvvetten biri, arap kültürüs|nun üstüne çıktı, ona hâkim oldu. Ya- nüntesirini taşıyan panislamizm, mem-| vaş yavaş bu ses o kubbede müsait leketi şarklı olmaya, şarka gitmeğe ve| bir akustik buldu ve onu doldurdu. şarkta kalmağa sevkederken, öteki,| — Ziyasız İttihat ve Terakki, hoş bir hZ:yfın_m © zamanlar için dahe hayal ©- sada bırakmıyan boş bir kubbe - olup ati panturanzim fikri Türkiyeyi Arap | gidecekti.... |bu baygınlık belki Birdenbire bir sademe geminin ba - rını allak bullak etti. Bardaklar, tabak- lar kırildı, M. Dupont İle M. Harris ye- re yuvarlandılar. Geminin her - tarafı sarsıldı. Makineler durdu. Herkesi bir korku, halecan kapladı. Bütün ağızlar- dan birden dehşetli bir feryad koptu. Birden kapılar açıldı ve içeride kim varsa dışarı fırladı. İngiliz arkadaşına: — Batıyoruz! çabuk! diye bağı: O da koşup çıktı. M. Dupont iki k çeyi alelâcele valizine yerleştirip Har- ris'in akkasından yetişti. Vapurun gü - vertesi mahşer gibi idi. Kesif sis ara - sında insan çehreleri birer hayalet gi- yordu. Denize bir kayık indi- çindeki gemici, elinde bir ta - banca, bağıriyordu: — Yirmi kişiden fazla almaz. Eşya nızı da bırakın. M. Dupont külçeleri valizinden çı * kardı ve yavaşça gömleğinin içine yer- leştirip önünü ilikledi. dan ayrılmıyordu; onu — Arkadaş, dedi, denize atılacak Ö lülere böyle ağırlık bağlarlar. M. Dupont hiç sesini çıkarmadı, göğ- sünü yokladı. Yirmi kilo, hayli ağır şey.. İçinden: «Suya düşersem öldü - ğüm gündür!» dedi. Gemici: — Yavaş yavaş! birer birer! diye bağırıyordu. Fakat onun bu tenbihini dinliyen ol dürtükliyerek: Harris de on -| ” Çoviren: Nurullah Ataç koynundan külçelerden birini çıkardı Ve Harris'e: — Bir adım yaklaşırsanız n! dedi. beyninizi i! pekl! dedi. nuza koyun, tehlikeli Onu yine koynu« T. Bu felâket sabahleyin olmu muş, gözlerini birbirinden ay lardı. Soğuktan - titriyorlardı bütün saatleri sis içinde işte bö: i. Bir an denizde bir di i aldular ama hiç bir ikçe ümitleri kalmıyı şama doğru sis açıldı, rüzgâr çıktı,des niz kabardı. Bütün gece M. Duponi: — Busadım! susadım! diye inledi. Güneş doğdu, Harris arkadaşına baka tır — BSiz benden evvel ü çöler benim olacak... M. Dupont: — Onları size bırakmaktansa denize atarım! dedi. O zaman Harris-cebinden bi kal çıkardı ve M. Dupont'a göste! — Bunu yiyeceğim, dedi. Daha rseniz kül « le dört tane var. E uzattı ve: — Bir külçeye bir portakal, dedi. Yal 4 M. Dupont omuzlarını silkti ma mi var? bir portakala bir mi? Ama bir an sor . İçinden: «Öleceğin luş yok!» dedi. Deniz pek sertti; gölü bombaş... Kai da, arkadaşı bir haye ran portakalı soymu! Sonrm kabukları yedi. Hain hâin gülereli cebinden bir portakal daha çıkardı. Birdenbire M. Dupont: — Ver! diye bağırdi. Harris portakalı uzattı, külçeyi al « dı. M. Düpont portakalını yerkel , bem de bir çocuk gibi sevinç Ti çıkarıyordu. Akşama doğru, yani, geminin bat < tesirinden kurtarıp Ayrupa kültürünün (Arkası var) | madı; hep birden atıldılar, kayığın | n otuz altı sant sonra, Dupont remin —— — — " —a | narlarına tukundıılar, içine sıçrad n:ı: :d;ı:_ a birbirlerine çarptılar; bir taraftan zi Ç ses .. Yee : Inhisarlar U. Müdürlüğünden: ee bamrl ” ae V8 Yd yordu. Birden - 3 den: 200 Kilo Litapon Yee ön taraftaki | Yarınki nushamızda : he 900 » Alçı zincir koptu: ve dedi. 900 » — Reçina kayıktaki- KI“Pİ! celebin Harris — «pe * lerin hepsi deni * davası ki» der gibi ba * I — Yukarıda cins ve mıktarı yazılı 3 kalem malİzeme - b bi SS e : e şartnamesi mu- l — Pazarlık 16/2/937 tarihine rastlıyan salı günü saat 15 de Kabe- taşda leyazım ve mübayaat şubesindeki alım komisyonunda yapılacaktır. M — parasız olarak hergün sözü geçen şubeden alınabilir. WTWM%uyhdhıhnw%Tâıüvm paralarile birlikte adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur. — «690» — xze döküldüler. M Dupont içinden: «Bu se- fer sağlam öldüm!» dedi. Altının ağıtlığı M. Dupont'un bir gül- le gibi denizin dibihe çekiyordu. M. Dupont onu atıp kurtulmak istiyordu. ama kabil değildi: iki eli ile uzun ve yassı bir tahta sandığa — tutunmuştu. Ah! bir yardım eden olsa... Tam o sı - rada başının üzerinden doğru iki ba - cağın sarktığın! gördü, sonra Harris'in başı meydana çıktı. Harris M. Dupont'u kollarından tu « tup yukarı çekti. Sandığa tutunmuş bir üçüncü adam daha vandı. Bu adam in- ledi ama Harris ona: — Arkanıza dönün, bâakın bir , fıçı yar, diye bağırdı. M. Dupont: — Ona da yardım etseniz e! yanımıza gelsin! diyordu. Harris sert bir sesle tekrar etti: — Onun arkasında bir fıçı var, daha ne ister? Şimdi başkalarına yardım e decek sıra değil, herkes kendine bak- malı. Öteki adam tahtayı bırakmağa mec- bur oldu ve suya batıp kayboldu. M. Dupont: — Ne yaptınız? dedi; onun siğe ne zararı vardı ki? — Elbette bir zararı olurdu... Harris bunu söylerken M. Dupont'a tuhaf tuhal bakıyordu. Beyoğlu Vakıflar Direktörlüğü İlânları Ka Mi nt ea h;m'dtıCuMlİC— 87 No: lu Sürp Agop apartımanının 9 uncu da- Pangaltı Cumhuriyet C. 87 No: lu Sürp Agop apartımanının 4 üncü da. iresi. Pangaltı Elmadağ caddesi 43 No: lu ev Sürp Agop akaratından yukarda yazılı emlâkin 31/mayıs sonuna ka. dar kiraya verilmek üzere açık arttırmaya konulduğundan isteklilerin iha- le günü olan 8/2/937 pazartesi günü saat 14,50 de Beyoğlu Vakıflar mü- dürlüğü mülhaka” kaleminde bulunmaları. (558) : Türkiye_âaat Bankası İstanbul Şu- besinden: Hükümete ait olup Bankamız namına Haydarpaşaya gelecek olan buğ daylardan bir sene zarfında değirmen veya depolara sevki icap edecek kıs- mının nakli hakkında evvelce ilân edilen açık eksiltme günü 19/Şubat/937 Cuma günü öğleden sonra saat on dörde bırakılmıştır. Şartnamesi hergün öğleden sonra Şubemiz Buğday servisinde görülebilir. Teminat akçesi 500 biradır. İsteklilerin mezkür gün ve santte bazır olmaları ilân olunur. «670» Gümrük Muhafaza Genel Komutanlıg İstanbul Satınalma Komisyonundan : 1 — 823 tane kantarma başlığının 6/2/1937 Cumartesi günü saat 11 de pazarlığı yapılacaktır. 2 — Tasınlanan tutarı 1570 liradır. * Şartnamesi ve evsafı Kamisyondadır. ilk teminat makbuzlariyle Galata Çinili rıh- Arasıra, tâ öteden, z kalmışlardı. iki kişini işi sonra bunlar “da kayboluyordu. G Ville-de-Boulopne, çoktan batıp gi mişti. M Bapont'un içisrabat değildi Yazan: İsmef Hulüsi Şimdi o Iki adam sisin içinde yapa- | çıkardı: bi sini son külçeye mukabil, M. Dupont'i verdi; kendisi de iki külçeyi bacakla * rınin arasına sıkıştirip, — sön portakali yemeğe başladı. O esnada ortalık açıldı ve karşıdan toprak gözüktü. Tam vakti idi. Sandik çürümüş, batmak üzere idi. Su, dizle » rine kadar çıkmıştı. Şimdi bir kaç ku: laç kadar yüzmek kâfi elecekti. Yürmi kilo altınla nasıl yüzülür? Harris kül- çelerden birini aldı ve suya fırlattı; Me Dupont'g da ters ters bakıyordu: — Altın benim, dedi. — Budala... Birdenbire sandık da batıverdi. Su içinde kalıvermişlerdi. Yüzmeğe başa ladılar. O zaman M. Dupont a danı bir ses işitti: — AÂAl külçeni... Batıyorum... Ama M. Dupont aldırmadı. Beş altş metre ötede hayata kavuşacaktı; dahâ ne isterdi? Ancak uyaği karaya değ « dikten sonra arkasına dönüp baktı. Hiç, hiç bir şey göremedi. Sen sendeliye bir kaç adım attı ve be boyunca kumların üzerine serifiverdi, Disleri birbirine çarpıyor, etrafında her şey dönüyordu. Kumsalıf öbü cundan bir kaç kişi onu görmüş, koşu« yorlardı: İ — BSiz Ville-de-Boulögne yolcularını dan mı idinjz? M. Dupont bayılmadan önce bir güe lüms — Üç yüz otuz bin frank, dedi, Tam iz otuz bin frank; ön para aşağı de- damlardan biri ark rına; Görmüyor Yirmi santimetre ölede ölüm... Hemen (688)