Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
vaşkı SON POSTA - — — — ——— — Atihat İ D A" icap eden k. te '.' Üa d 1 Yabileç .â.er Yaşayabilseler. b kadar birlesme b . -__t“üdî lfBUI_I İstanbulda | )ret'ı büsbütün ıîem”’ olduğu bu te- Mesine E_rakifi ile beraber M kat' oımka“ yoktu, Fa- nârak bilmeliyiz ki l gayet .. n . mel TCT blr Dıânq d'l.lşu için fevkalâ- : n Di â r'uişti. aole.sı. ha—erlanaral-: bu p, “eclisin iktisat e ü %]anna - Roşdal koope- " ğ ün K Böre ha.zırlanmış '“lhıqd Zaman çıkarılma « » "e& ondan sonra bü U anunumuzda a î&dfc?en ibaret ba - el ka?“ ilmi bir hukuk S mdğ Yapmış ol - Ve mühim işten &e | hd ı:.kınflıı Müfüz va mü; ul Makuj “han bu şirketle- Ya.adaem[af dahilinde *pe, külâ—“)ı'c:ını ve .'knoperah;âk Maksadile te - 'l’lq T © zaman için ç Tdan ) YAPmıya baş- - ihiş e:dğir takım ». dükka , ” Maddeleri ü - Sir kahı"da Yüksek fiat- © düşmüşler- *« Röre .îü" de ti - , mlilerde kala- ; Yısile a Makş K Umuma, , k"“'eıiy | güdülmüş - © Böm, ”© Sirketi hükü Olan Bnnnu_"e ükü - ; 1 A u himaye d tmeazi ğî“'ketin his- 1 temin ede- Vermiştir. t M istifade nisbet * enede- 4 â a » " söyl bul İ kazıa tlrim ki e #a e mmgeldiği şe ve henüz | ! € o | 3: Saman ve ne İttihad ve Terakkide on sene — Onuncu kısım N İKTISADİ VAZ azan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin-Birgen — No. 13 — İYETİ “Adat ve Terakkinin teşebbüsleri evdilerinden beklenen faydaları kilde veremediler tekâmülümüzün noksanlığından ileri belediye elile yapmak daha doğru ol- maz mıydı? Bence işin esaslı olması için en mühim şart bu idi. İstanbul he- yeti merkeziyesinin bu fikrini evvelâ hükümete maletmek, ondan sonra be- lediyeye devretmek, belediyeye bir banka yaptırmak, bu bankayı da bü - tün bu gibi işlerde Avrupada tatbik e- dilen usuller ve şekiller dahilinde bu yaratıcı faaliyete sevkeylemek en ta - bit yol idi. Hattâ kantariye şirketi ge- ne tesis edilebilir, esnafı etrafında top- lamak için şeker, teyziatında kullanı - lan fiat farkları gene tatbik olunur, fa- kat, Bütün bunlar, meydanda herkese işin iç yüzü izah edilerek ve faaliye- tin bütün safhaları evvelâ şirket, son- ra da belediye- vasıtasile kontrol al - tında tutularak maksada doğru yürü- nürdü. Bu süretle dedikodu — asgari Allahın yarattığı tabii ve saf çocuk #adaları “*05 TAMLARAT ÖE Posu ISTANSUL HASAN Pirinç, yulaf, mercimek, buğ- day, irmik, patates, mısır, arpa, çavdar, türlü, badem. HASAN Özlü Unlarile çor':uklarınızı besleyiniz ve büyü- tünüz. Vitamini ve kalorisi bol o- lan bu özlü unlarından istedikle- rini ve sevdiklerini bıktırmıya- rak değiştire değiştire yediriniz. Çabuk büyürler, çabuk diş çıkarır- lar. Hasan markasına dikkat. Başka marka verirlerse almayınız ve al- danmayınız. — Bütün eczaneler ve bakkallardâ bulunur. Hasan deposu, İstanbul, Ankara, Beyoğ- lü, Beşiktaş, Eskişehir. Uumumi harbin en kıymetli gıda maddesi : hadde iner, iş te hususi bir teşebbüs bir çok işlerin yapılmamış olması, o zamanki fıkri geliyordu Un şeklinde değil, belki de umumi mahi- yette bir iş halinde görünürdü. Tenkit edilecek nokta budur. Buna karşı denilebilir ki belediye makinemiz bu işi göremezdi. Ben bu fikirde değilim. Bu tarihten bir müd - det sonra devlet makinemiz, bu nevi işleri, teferrüata ait noksanlarını ka - bul etmekle beraber, mükemmielen görmüş olduğuna göre, o zaman da İstanbul belediyesi bu işi pekâlâ göre- bilirdi. Yalnız, ona yeni bir ruh üfli - yecek unsurları kendisine vermek kâ- fiydi. Bügün devlet bu gibi işleri dev- let makinesinden ayırıp müstakil bir teşekkül halinde tutuyor ve işin ba - şına güvendiği unsurlardan mürek - kep bir sevk ve idare cihazı yaparak kendisi yalnız mürakabe — mevkiinde duruyor. İşte, o zaman da böyle yapı- labilirdi. Bunun yapılamayışının se - beplerini, muhtelif suretlerle izah et - mek kabil olmakla beraber, en başlıca izahın, o zamanki fikri tekâmül dere- ctemizin noksanı şeklinde olacağmı ka- bul etmek zaruridir. Plânsız iktısat Bununla beraber, bütün bu işler, her hangi bir nazariye ve plân üzeri- ne kurulmuş bir faaliyetin tezahürle- rinden ibaret değildi. O zamanlar a - ramızda ne doğru dürüst bir içtimat ik- tisat nazariyesi vardı, ne de bütün bu | işler her hangi bir umumi plânın çer - çevesine göre yapılıyordu; işlerde hâ- kim olan ruh, gelişi güzel bir çalışma - | dan, ampirik usullerle yapılan bir uğ- raşmadan ibaretti. — (Arkası var) Tokat Asliye Hukuk Hâkimliğinden : Tokadin Soğukpınar Mmahallesinde Beh- zat caddesinde 5 numaralı evde mukim mü- teveffa kaymakam Ömer Lütfü kızı ve Abh- dülkadir karısı Fevziye tarafından kocası i- kametgâhı meçhul Abdülkadir aleyhine aç- tığı boşanma davasından dolayı icra kılınan duruşmada : Müddelaleyh — namına yazılan davetiyenin merkumun Tokatta olmayıp ika- metgâhı da meçhul bıılımdıığlgndın bahisle iade edilmiş olduğu görülmekle hukuk usul muühakemeleri kanununun 141 inci maddesi mucibince ilânen tebliğat İcrasına ve muha- kemenin 27/1/937 tarihine talikine mahke- (mece karar verilmiş olduğundan yevmi mez- kürda Tokat *Asliye hukuk mahkemesinde bizzat ve usulüne tevfikan — bilvekâle isbatı vücut etmesi aksi halde muhakemenin gıya- ben yapılacağı ilân olunur. İşbu ilânın bir İsureti mahkeme salonuna asılmakla ilân e- dilmiştir. Kayıp: Cihangir askerlik şubesinden al- dığım 1680 numaralı terhis tezkeremi zayi ettim. Yenisini çıkaracağımdan eskisinin hükmü yoktur. 785 Beyoğlu İmam sokağı No, 22 Leon Y e0T P CA w BZ ; 3 SWTE , — Sayfa 15 ı' Hikâye L Bir izdivaç teklifi Agâh Bey evlenmek istiyordu. Ken- || disi iyi, hoş bir adamdır. Henüz otuz beş yaşlarında ve bir çok genç kızla - rın yanı kılıçlı zabit kılığında hayal - lerinde canlandırdıkları bir tiptir. Pembe beyaz bir yüz, mavi gözler ve aynaya her bakışında bir kere okşadı - gı kumral bıyıklar.. O bir üniformanın Jiçinde daha heybetli duracak. Geniş vücuduna ve askerliğe karşiı duyduğu derin sevgiye rağmen rahmetli baba - sınm arzusunu yerine getirerek dişçi olmuştur. Kendisinin — Cağaloğlunda iyi kutu gibi bir muayenehanesi ve e- pey de müşterileri vardır. Fakat Agâh Beyin son zamanlarda gözü Beyoğlun- da. En büyük_ emeli muayenehanesini orada açmak. İşte bunun için de evlen- mek istiyor. Evet, evlenmek.. Şöyle kö- şesinde dört beş bin lirası olan bir kız- cağızla.. Agâh Beyin kendi nefsine müthiş iti- madı vardır. Bu evlenmek kararını verince rahat bir nefes aldı. Alacağı kızın dört beş bin lirası ile Beyoğlun- da muayenehane açmak. ve artacak masraflara böylelikle karşı koymak mümkündü. Bir de tutunursa işi bü - yütmeyi düşünüyordu. Daha bîîyük bir apartıman tutacak, yeni alâtlar, hattâ başa çıkamazsa bir de yanına muavin alacaktı. İşte Agâh Bey evlen- miye karar verince bunları olmuş, bit- miş bildi ve arkadaşlarına, ahbapları - na evlenmek istediğini, fakat alacağı kızın güzelden ziyade biraz paralı ol - ması lâzım geldiğini anlatmağa başla- dı. Doğrusu koca bulmakta müşkülât çeken, yahut derhal evlendirilmesi lâ- zım gelen biraz kanı fazla oynıyan pa- ralıca kızlar için de Agâh Bey iyi bir talipti. Bir kere boybos yerinde idi. Yüzü de bir çok genç kızların rüyasına girecek kadar kusursuz güzeldi. Sonra sessiz, sakin bir gençti. Hattâ evlenmi- ye karar verdiği güne kadar hiç bir ka- dının yüzüne alıcı gözile bakmamıştı. SŞimdi de parası olduğunu işittiği kız- lara dikkat ediyordu. İçki içmezdi, si- gara keza. Bğlence yerlerine pekaz gi- derdi. Fakat biraz hasisti galiba., Bu dâ kusur değildir. Bir çokları böylele - rine «ne muktesit!» adam diye, gıpta ve hayretle bakarlar. İşte Agâh Bey de bütün bu meziyet- Yazan:; Peride Celâl durmadan koltuğun iki tarafını ince u- zun parmaklarile sıkar ve kolunnaki ince bir zincire merbut küçücük mavi boncuk ta durmadan sallanırdı. Agâh Bey eskidenberi müşterilerini oyala - mayı, onlarla meşgul olarak huylarına gitmeyi pek iyi bildiği için bir gün bu genç kıza da bu mavi boncuktan bah « sederek: «Benim de var bakın» diye, iç cebinden büyücek bir mavi boncuk çı- karmış, bunu ihtiyar annesinin hatırı için senelerdenberi böyle yanında ta - şıdığını gülerek söylemişti. Genç kız da o zaman pembe dudak- iarının ucunda kıvrılan müstehzi bir tebessümle bu söze gülmüştü, işte böy- lece arada sırada konuşurlardı da. Fakat Agâh Bey gittikçe bu yeni müşterisine çok başka muameleler yaptığının daha farkında değildi. Hal- buki öbür müşterilerini kızdırmaktan korkmayı bile unutmuştu. Onu hiç bekletmiyor, hemen içeri alıyor ve baş- ka müşterilerinin parayı çabuk verme: leri için dişlerini bir an evvel bitirme- ye gayret ederken bunda yeni yeni çü- rükler keşfederek işi uzattıxça uzatı « yordu. Bir gün genç kız randevusuna gelmedi. Agâh Bey o zaman öyle bir azaba düştü ki bu hale kendisi de şa « şırdı ve-biraz derin düşününce çok ga- rip bir şey keşfetmiş gibi gözleri bü « yüdü:: Bu kığı seviyordu.. Evvelâ sı « kıntılı adımlarla odada dolaştı. Hid « detle başını salladı, fakat sonra ken « dini topladı. Ertesi gün ilk işi kız hak: kında bir tahkikat yaptırmak oldu. İş- te asıl o zaman aldığı netice onu müt- hiş sarstı. Genç kız iyi bir ailedendi. Terbiyesinden, namusundan herkes e- mindi. Yalnız bir kusuru vardı: On pa- rası olmaması. Agâh Bey için bu müt hiş bir eksiklikti. Ne yapacağını şaşır- mış bir vaziyette bunaldığı günlerin birinde su yeşili gözlü, başak saçı. kız dişleri için gene geldi. Ye disşcisinin karşısında nasıl sararıp titrediğinin farkında olmadan s«artık dişlerin ça - buk bitirilmesi lâzım geldiğ.ni, bu Biİ- dip gelmekten bıktığını söyledi» Agâh Bey Kkekeliyerek gelecek haftaya geli- şinde son küçük çürüğü de dolduraca- ğını ve artık bir şey kalmıyacağını 0- na temin etti. Kız çıkıp gitti. O gittik - ten sonra Agâh Bey ellerini uğuştura « rak asabiyetle odasında dolaştı ve a « lerini bildiği için kendine istediği gibi bir iş bula- 'hileceğine emin - di. Sonra onuün daha tanınmasına rağmen — mesle - ginde mükemmel Yarınki ıiushamızdı ; Yeniçeri ağası geliyor!... Yazan : Kadircan Kaflı yağına ilişen kü- çük bir — şeyin temasile yere ba- kınca orada güzel müşterisinin bile- ğindeki ince altın zincirle mavi bon- cuğu gördü. He « bir dişçi olduğu- nu da unutmıyalım. Onun evlenmiye karar verdiğini işi- ten dostları münasip bir şey arama!; için paçaları sıvadıkları günlerde idi k.l, bir gün muayenehanesine yeni bir müşteri geldi: Bir genç kız.. Agâh Bey 'dişçi iskemlesine _oğıran__ r_fıüşteı;îsînıi_n_ dişlerine bakmak için yüzüne eğildiği zaman ilk defa garip bir titreme ile sarsıldı. Alâtı elinde dişlerden ziyade yüze dikkat ederek muayenesini ya - parken, bu süzgün su yeşili gözleri, pembe dudakları, başak gibi sarı saç - ları birbirlerile bu kadar nefis bir şe- kilde imtizaç etmiş bir şekilde hç bir kadında görmediğifni kendi kendisine itiraf etti ve tuhaf değil mi ki Agâh Bey bu yeni müşterisi ile pek çabuk uzlaştı. Herkesle yaptığı epey uzun pazarlık bu sefer pek kısa sürdü. Kı- zın söylediği gayet ucuz bir fiata bir türlü itiraz edememişti. Su yeşili göz - lü, başak saçlı genç kız gitti ve Agâh Bey onun arkasından elini bıyıklarına götürerek uzun uzun baktı. O günden sonra genç kız dişleri için sık sık gelmiye başladı. Agâh Bey o - nun dişlerini tedavi ederken eline ge- İen garip bir titreme ile beraber yüre- ğinin de çarpıntılarını yavaş yavaş de- giştirdiğini hissediyordu. Su yeşili göz- lü, başak saçlı sarışınlar için söylenen malüm bir söz vardır: Biraz havai, hoppa olurlar derler. Amma bu kız inadına pek ciddi görünüşlü ağır başlı bir şeydi. Her kadın müşteri Üüzerine |eğilen Agâh Beyin kumral başına tatlı bir gülümseyişle baktığı halde bunun bir kere bile ince kumral kaşlarının arası açılmamıştı. Yalnız epey asabi Jidi galiba.. Dişçi dişlerini karıştırırken. men eğildi, on- ları yerden alıp derin derin içini çeke- rek uzun müddet baktı. O hafta içinde Agâh Bey mühim bir şeye karar verdi. Genç kız geldiği za « man ondaki heyecanı farketmedi. San- dalyeye oturdu ve en son küçük dişini de doldurttu. Sık sık genç kızirm yüzü- ne 'doğru eğilen Agâh Bey bu su yeşili süzgün gözlere, güzel yüze gözleri yâs« nıyormuş gibi kirpiklerini kırpıştıra « rak bakıyor, sonra titriyen ellerile işi« ni görmiye çalışıyordu. Nihayet tedavi bitip te kiz kalkıp para vermek için çantasını açınca, Agâh Bey elini cebi * ne attı ve oradan çıkardığı mavi bon - cuğu zinciri ile beraber «geçen gün bu- rada düşürmüşünüz» diyerek ona u * zattı. Genç kız hemen elini çantasın « dan çekmiş, sevinçle boncuğunu al “ mıştı. «Hiç burada düşürdüğümü tah « min etmemiştim» diye, bileğine geçir- miye uğraşıyordu. Fakat birdenbire «a.. bu ne!l» diyerek, hayretle başını kaldırdı. Kaşları çatılmış, yüzü kızgın bir hal almıştı. Agâh Bey gözü zincire takılı nişan halkasında, yaptığı fedakâr lığı karşısındakine de ihsas etmek. is - tiyen ağır bir sesle: «Size izdivaç tek« lif ediyorum» dedi. Genç kız bu söz üzerine bir kaç a « dım geriye çekildi ve altın zincire, ma« vi boncuğun yanına takılı nişan hal - kasını oradan kopariır gibi çıkarar-kt «Siz çıldırmışsınız diye, cevap verdi, bir kere birbirimizi tanımıyoruz gibi bir şey, sonra siz benim istediğim er - kek değilsiniz». Yazıhanenin üzerine halkayı kızgın bir hareketle atarak ilâ- ve etti: «Ne acayip bir adammışınız (Lütfen sahifeyi çeviriniz)