SON POSTA Son Posta » sıa Tarihi Tefeikam : 25 tefrikası : 86 KARLIK ÜLKESİNDE BiR TÖRK ZABiTi — İKINCIİ KISIM — SÜMERYILDIZI , TUNCAY Yazan : Celâl * — Tunçayı Nâraşa görünmek: yakalayıp büyük mâbede götüre Nâraş hiddetten ateş püskürüyor, yüksek sesle bağırıyordu: “ Ben yaşıyamam. Ulu Tanrının Kurbana ihtiyacı yoktur!,, — Kızımın yüzünden yurdumuza u-|bede gönderemez. Haydi saklama ben-|mek hevesine de düşecti ğgursuzluk geldiğini istemezdim. Onu|den... Söylel kat, ne Tanzerin şimdiye kadar büyük mâbede götürme-| — Bana inan Tunçay! Benim bir|lınm aşkı, ne de N A, R. Rus köylüsü şöyle düşünüyordu: Çar ilâhi bir şefakatle köylüyü seviyor. Ülkesinin topraklarını köylülere dağıt- mak istiyor. Fakat, sarayda onun etrafını alanlar araya giriyorlar. Çarın yapacağı iyiliklere mâni oluyorlar M Boş zamanlarını Cemilin yanında 'derinliklerine doğru dağılırlar; belki de geçiren Kontes Olga, ondan uzun za- tabanları kaldırıp sahneden büsbütün man ayrı bulunmamak için saraylarda kaçarlar. verilen ziyafet ve müsamerelere bile Cemili davet ettirmekte idi. | Bu vaziyetten, Prenses Emma da memnundu. Halası ile karşılaşmamak Bu sözler, Cemile büyük bir sersem kk vermişti. Kendisi da « inkılâptilarla içinde idi. Hattâ, vaktile (Yemen) de menfi iken, bir tek sözle, bir tek jestle için Cemilin apartımanına sık sık gide-|koca bir kışlanım askerini bir anda ha» hy#k" Ti bi ieiş şeyden haberim Yolf_. Gudea beni ça - nibayet bu uçıî'umuıı b Miyen prenses; hiç olmazsa sarayların 'rekete getirdiğini hatırlyarak, Gran - â'ğ' =m ei ça S Wd*—_' seni alıp büyük M.. götür -|ten kurtarama: h d salomlarmidır deişle Cirnile eai edi- (dükün bu sözlerini reddetmek istemiş - LA “î_ı “üncüf' o,j:'.hl'yd"' kendi|memi ve yalnız babanla görüşebilece -| — Tan_zesr ıemn[ıı çi yor; bu suretle de aradaki temas kesil-|ti--. Fakat Grandük Dimitri; buna —mlâııınîm ııya.ı.ı,ğ, çati =îı_m söyledi. ll îc;î“:aı::)" ha £ bliyört meydan vermedes, Şöğüne devani et -kç ae Gercak, Tünçüynrearayanı geköği Ha — Ya Nâraş... Odü Cemil, artik Petersburg hayatının aĞti çükdeilerikam Brik AlimisdE. ben $ —i Barür di dindü deği'ya SA ve bilhkassa Çarlığın bütün iç yüzünü | — Azizim!.. İhtilâl ve inkılâp, bir|de benim ağzımın tadı bozuldu.. neş--| — Mâbedin ö w""'kı ünüyür, Cödes Söni e öğreniyordu. Ve; öğrendiği şeyler de; onda, gittikce artan bir bayret uyan - dırıyordu. İki gün evvel, (Grandük Dimitri Pavloviç) in sarayına, davet edilmiş - ti. Prens Yusupof vasıtasile tanıştığı bu genç ve ateşli Crandük, bir aralık kendisine kışlık bahçeyi gezdirmiş.. ve sonra küçük bir salona götürerek uzun yzadıya ihtilâlden bahsetmişti. Ve bil- hassa, şu sözleri söylemişti: — Görüyorum ki; siz bu ihtilâl ha- zırlığını dünkü veyahud bugünkü bir şey zannediyorsunuz. Hayır azizim. Bence ihtilâl hazırlığı, Çar hükümeti - nin harbe iştirâk ettiği günden itibaren başlamıştır... Hiç unutmam.. harbe iş- tirâkimizden üç gün evvel, Avrupa ç- telinde verilen bir ziyafette, Alman se- firine tesadüf etmiştim. Sefir, yanın - 'daki hariciye nezareti müsteşarına hi- taben, «Rusyanın harbe girmesi, ihti- lâlcilere bir işaret olacaktır. Ve o gün- den itibaren de, bütün Rus ülkesinde ihtilâl hazırlığı başlıyacaktır.» dediği- ni, şu kulaklarımla işittim... Kim bi - lir? Belki; yarın, öbür gün belki bu ih- tilâlin önüne biz geçeriz. Ve belki; bu dinamit deposunu biz ateşleriz. Amma, hiç bir zaman ihtilâlin hakikt âmilleri gırasına geçemeyiz. Demişti. Cemil, Grandük Dimitrinin bu söz- Terine hiç bir mana verememişti. — Anlamadım, Grandük hazretleri.. niçin?.. Madem ki, ihtilâle siz rehber - Tik ediyorsunuz. Şu halde onu sonuna kadar idare etmek te size ait olmalı - dır... Bakınız, bizim memleketimizde, milletin ruhundan doğmalıdır. Ve bu ruhlar, birer Beyecan kaynağı olma - hdır... Falan ve yahut filân şahsın or- tadan kayboluvermesile, ©o heyecan durmamalıdır... Sizin memleketinizde yaptığınız hareketlere benziyen - bir çok hareketler, bizim memleketimiz - de de yapılmıştır. Hattâ, Çarların ba- zıları, (meşrutiyet) i kabule bile mec« bur kalmışlardır. Fakat bu hareketle- rin hiç biri, uzun müddet yaşamamış- tır. Beş on kişi ortadan kalkıverince, gene Çarın sarayından, ve Kremlin ki- lisesinin direkleri arasından, milletin başına doğru birer yumruk uzanmış « tır ... İşte asıl ihtilâl ve inkılâp ona der- ler ki; her şeyden evvel, o yumrukları uzatan kollar kırılmalı; memleketteki maddi ve manevi saltanat kökünden yıkılmalıdır. — Vâkua, bu.. doğru. — Doğru, ya... İşte; kim bilir, belki yarın, belki öbür gün, belki de üç ay, belki bir sene sonra patlıyacak büyük ihtilâl, bütün milleti baştan başa a - yaklandıracak... En ücra köşelerdeki köylüler bile, kendilerinin hakiki düş- manını atlıyacak.. ve bu düşmandan zorla hakkını aldıktan sonra, inkılâp denilen şeyi yapacaktır. Cemil; gözlerinin önüne, koca Rus- ya ülkesini.. ve bu ülkeyi —dolduran yüz elli milyon küsur nüfusu getir - mişti. Bu muazzam kitlenin birden - bire ayaklanmasını ve kaynaşmasını tahayyül eder etmez, âdeta gözleri ka- Tarmış ,ve sersemlemişti. em kaçtı.. bu uğursuz mahlüku he - men saraydan uzaklaştırmalıyım. Gudea, Nâraşa haber vermeden, mu- hafızlardan birine şu emri verdi: — Tunçayı Nâraşa görünmeksizin yakalayıp büyük mâbede götürecek - sin! Rahiplere, Tunçayın kamı akıtı - lacağı güne kadar kimseye bir şey söy- lememelerini de söylemeyi unutmal Tunçayı mâbedde yalnız babası Taner görebilir.. Saray muhafızı kralın yanından çı- karken, hayretinden nerdeyse küçük dilini yutacaktı. Nâraş gibi bir kahramanın sevgilisi- ni ulu mâbede hediye eden kimdi? Saray muhafızı yavaşca yürüdü.. Nâraşın odasına girdi.. Tunçay bir se- dire uzanmıştı., kapının açıldığını duy- du: — Nâraş.. sen misin? Diye seslendi. Saray muhafızı hakikati söylemeğe mecbur kalmıştı: — Ben kralın muhafızıyım, dedi, Gudecanın emrile seni büyük mâbede götüreceğim. Tunçay birdenbire şaşırdı.. dili tu- tulmuş gibi kekeledi: — Niçin..? k Diyebildi.. Fazla bir şey aöyleyemedi. Saray muhafızı Tunçayı kucakladı: — Sebebini ben de bilmiyorum. Mâ- bedde babanla görüşebileceksin.. Saraydan çıktılar. 'Tunçay yolda soruyordu: — Başka bir kimse ile görüşemiye - — Büyük şey.. âdeta, bir cihanın 'Sek miyim? sekiz sene evvel (İttihat - Terakki ce- Yıkılması kadar korkunç ve azametli miyeti) bir ihtilâl nümayişine başladı. İstibdat hükümetini kökünden sarstı. İdareyi eline aldı. Onu mütcakıp te bir Snkılâp yaptı. O zamandan bu zamana kadar memleketimiz meşrutiyetle idare olunuyor. Diye mukabele etmişti. Grandük Dimitri, gülerek cevap ver- mişti: — Siz, mamleketinizde bir inkılâbın yapıldığına mı kanisiniz?.. Çok yanılı- yorsunuz, dostum. Sizin, o ihtilâl ve inkılâp dediğiniz şeyler, bir sahne ha - reketinden başka bir şey değildir. — Bir sahne hareketi mi?.. — Evet.. Beş on başaktör, ve bir sürü figürandam mürekkep, bir sahne hareketi... O başaktörleri bir tarafa çe kiniz; görürsünüz ki figüranlar şaşınır kalırlar. Oyunu devam ettirmeye mu- vaffak olamazlar. Derhal kulislerin bir hâdise... Fakat... — Hayır.. — © hekle, günehkârler gibi, in - sanlarla konuşmaktan menedildim de- Diye söylenmişti. Crandük Dimit -| A ri, derhal Cemilin sözünü kesmiş; ka- — Acıyorum sana Tunçay.. senin pidan içeri giren bir adamı göstere - gibi güzel bir kızm kanı akıtılır mı..? rek: — Sen her şeyi biliyorsun.. haydi — İşte.. Poroçkeviç geldi. O sizin | şö : Kaal Güdes ma beni mâ - tereddüdünüzü daha çabuk halleder, :’;;,,mı.:j;y, .,ı,,:ı)u ç Demişti. Poruçkeyiç, Duma meclisi &zala - rından, ve müuhaliflerdendi. Cemil, o- nunla da Prens Yusupof vasıtasile ye- ni tanışmış; ve bu adamın ateşli ru - hundaki heyecan ve taşkınlığa hayret- te kalmıştı. Grandük Dimitri, Poroçkeviçi elin- den tutarak yanıma doğru çekmiş.. Ce- mil ile konuştuklarını hülâsa etmişti. Poroçkeviç, bütün bunlart dinle - dikten sonra, bütün © coşkun heyeca- nile, Cemile dönerek: (Arkası var) Öyle bir aşk ile doldurdum ki, herkes buünu anhyamazdı. Bunu yalnız sen anlarsın zannediyorum Siva. Bunu al, tellerine dokundukça, her zaman ü - zerinde bir aşk canlanacaktır. Siva,solmuştu. Sendeledi. Delikanlı onu tutmak için eğildiği zaman sıcak bir kan ellerini yaktı. Başları birbirine değmişti. Danilâ doğrulduğu zaman tam kalbinin üzerf kan içinde idi. Ar- ka üstü yere yuvarlandı. Siva onun üs- tüne atıldı. Siyah saçları kan sızan ya- e KON YU rayı örttü. Bu sefer daha nl bir kan, Sivanın mavi entarisini lekeledi. Kü - çük bir bıçak, Sivanın kalbini parçala- mıştı. Danilâ inledi: — Beni affet Siva, bu, böyle olacak- t — Beni bırakma Danilâ, seni sevi - yorum.. Rüzgâr gene inliyor, alevler gene oynaşıyordu. Uzaktan uzağa köpek u- kurnaları sessizlik içinde işitiliyordu . — Zannetmem.. — Beni ondan başka hiç kimse mâ- Nöbetci Eczaneler Bu geceki möbetçi ecxaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: T Aksarayda (Ziya Nurl. Alemdarda: (Sur Rasim). Bakırköyünde: (Merkezi. Beyazıtta: — (Haydar). — Eminönünde: (Hüsnü Haydari, Fenerde (Arif), Ka - ragümrükte: — (AriD. — Küçükpazarda: tHikmet Cemil). Bamatya Kocamusta - fapaşada: (Ridvan). Şehremininde: (Nâ- zm), Şehzadebaşmdıa: (İsmall Hukkı). Bevoğlu cihetindekiler: Galatada: (Yiçepulo). Hasköyde: (NI - sim Aseo). Kasımpaşada: — (Müeyyel). Merkez nahiyede: (Matkoviç, Vinkopü> Tu). Gişlide: (Pertev). Taksimde: (Ko - mal Rebul), Usküdar, Kadıköy ve Adalnrdnkiler: Büyükadada: (Merkez). Hoybelide: (Yu- suf). Kadıköy Pazaryolunda: (Merkezi. Modada: (Falk İskender). Üsküdar Çar- şiboyunda: dİttihat). Kapıda duran rahipler Tunçayı gö-|larak verecekmiş. Nâ! rünce şaşaladılar. — Göklerin yere inmesi, dağların |kanı akıtılmaz!) demiyti üzerimize devrilmesi, nehirlerin taşıp İneden kurtarmağa teşe? bizi boğması yaklaştı galiba..! Tunçay |sun, baba? Sen de mi ikinci defa - kanı akıtıllmak üzere -|budlara kurban gitmemi! mâbede getiriliyor... ... “Taner kızını görünce.. 'Tunçay (Büyük Mâbed) in güneş görmez bir odasında kapalıydı. Taner kızını görmeğe geldiği za man, garib bir tesadüf eseri olarak gökyüzünü kara bulutlar kaplamıştı. Rahipler, Tanere: — Kızmın uğursuzluğu gök kub- beyi de sardı. Tunçayın kamını ne za- man akıtacağız? Diye sordular. 'Taner inler gibi cevab verdi * — Gudea ne zaman isterse... Ben 'Tunçayı (Ulu Mâübud) a bağışladım. O, benim değil artık.. Tanrımındır. Rahipler Taneri mübedin — içindeki küçük odaya götürdüler: — İşte kızın burada yatıyor! 'Taner başını uzattı ve karanlıkta bir gölge gibi yatan kızını gördü: — Tunçay.. Tunçay.. Tunçay babasını tanımıyormuş gi- bi davrandı : — Beni tahatsız etmeyin! Ne var..? Ne istiyorsunuz benden..? Taner: — Babanı unuttun mu kızım? diye | seslendi. Tunçay: — Ben artık yeryüzünde yaşamıyo- / vum, babal dedi, beni bırakın.. benimle * konuşmayın! Ben (Ulu Tanrı) ya gi- decek yolun açılmasını bekliyorum, Be- ni yolumdan alıkomayın! 'Taner o gün ilk defa kızının ağlıyan sesini duyuyordu. Suz'dan geldiği gündenberi Tunçayın yüzünü görme - mişti. | — Yavruml dedi, gözlerin hâlâ açıl- madı mı2 Tunçay içli içli cevab verdi: — Açılsa ne olacak? Düne kadar gördüğüm dünyanın bugün birdenbi- re değiştiğini görecek değilim ya..?! — Hiç olmazsa babanı olsun görür- sün, yavrum! Bak, sen Tanzerle Ur" - |larak herkesin gözü ö benim eşimdir. Bir erl Taner gözlerinin y Hakikati söylemeğe — Yurdumuza getirdiğini söylüyorlar, de senin gibi uğursuz b? ten utanıyorum artık. ” (Ulu Tanrı )ya bağışlâ” deaya da söyledim.. — O da razı oldu 9f — Elbette oldu. Seti geleli bütün işleri altüst yı baştan başa uğursu” Bana: (Çok iyi yaptın.. bir insan, aramızda yaj uğursuzdur. Onun kan ya hediye etmekten bal pılamaz) dedi. Kanın? gün bu törende Gudea * Nâraş - bağrıyo! Tunçaysız yaşa)" Nâraş odasına dü 'Tunçayı yatağında lere sordu : Notlarından Sağlıkta i Ve hastalıkla Maneviyat Bağlık vaziyetinde old bklarda da maneviyatıf 5 Gerek müzmin ve hastalıklarda manevi d talığın seyri, üzerinde bir tesiri vardır. Bir 8i sağlam ve normal bir VÜ günler yaratmakla bef cudun galebesile neti ni zatürree, ayni şiddet Ü her hangi bir sebepli müzterip, maneviyati bir bamlede ve bir ket 1 dan kaçtığın gündenberi babanın saç- ları ağardı.. beli iki büklüm oldu.. o « mruzları çöktü. Evimiz, sen gittikten sonra baykuş yuvasına döndü. — Bunlara sebeb ben miyim, baba? — Sen değilsin! Fakat, senin gü - İzelliğin sebeb oldu bunlara! Sen bu ka- dar güzel bir kız olmasaydın, Tanzer İseni kaçırmıyacaktı.. Nabo seni sevmi- yecekti.. Nâraş sana bağlanmıyacak - &vr 'Tunçay sert bir sesle bağırdı: — Tanzerin sevgisi neye yaradı, ha- ba?.. Nabonün aşkı Beni tabuta kadar götürdü.. Nâraşın kalbinde de yer bu- Tamadığımı şimdi anlıyorum. Beni hangisi arayıp soruyor. Ben ölmek is- temiyordum. Gözlerim açılsaydı, öl- götürür. Kolera salgı Bınlarında. da bu b Ceşur, maneviyatı olanlara nazaran İ sanlarda büyük tabribök mumiyetle mahküm N remin ve diğer daha seri ve menfi tes gebebi budur. Her zaman ve dalma viyat sahibi olmağa zet haşatta mueatfer Ö b hıklardan halfs olmak İS mi hastalıklara tuti demir gibi salâdetli O (*) Bu notturı keslif Ü bir albüme yapıştırıp F? 4 Sıkıntı zamanınızda bE gibi imdadınıza :