12 Sıyfa ——— Ziraat bahisleri: Köylüyü yükseltmek için mütekaitleri kullanmalıyız. # & Meslekten ayrılmış olan ziraatçılara ve mütekait- lere toprak ve kredi temin ederek onlardan köylü- nün yükselmesi için âzam Ötedenberi kültürümüzü ileri gö-|damlar köye olgun birer köylü olarak döndürüldü. En son İzmirde bir köy türmek yolunda bazı düşünceleri sıra- larken, ehemmiyetle takılıp — kaldığı mız bir nokta vardır: Kö ve köylü. Kat'iyetle kavramışızdır — ki, yurdun dört bucağımı köyler sarmış ve nüfu- sumuzun çoğunu köylüler doldurmuş- ken; işin başlangıç taşını da onların arasından başka yere - dikemiyeceğiz. Fakat bu hakikatı asırlarca anlayamı- yan Osmanlı imparatorluğu, bize öyle mühmel bir akültür — tarlasın devret- miştir ki ancak ön dört yıllık emek, © talrayı ekmeğe elverişli bir hale ge- tirmeğe kâfi gelebildi. Köyün ve köy- lünün kültürünü ancak şimdilerde yo- luna koymaya başlıyoruz. Bununla beraber çok- müteselliyiz ki bunca yıl sonra kurabildiğimiz ve eriştiğimiz şu düzen, başkalarının beş on misli fazla bir zamanda ulaşama- dıkları bir ileriliktir. Herhalde dünya tarihi, Türkün her - ilerilik hamlesini (en kısa zaman) ifadelerile yazacak- tır. ' Son aylar zarfında köy ve köy- lünün kültürünü yükseltmek için ye- niden baş vurulan tedbirlerle artık esas h surette işe girişmiş bulunuyoruz. Bu defaki hareketimizde, en büyük isa- bet, köyün ve köylünün tabiat içinde- ki durumuna temas edilmiş olmasi ile göze batıyor. Gerçekten düşünülürse üyü bir şehirli gibi okutup yetiş- tirmek zihniyeti daima sakat bir dü- şiüincedir. Kahir bir ekseriyetle toprak işçisi olan bir nüfus kalabalığında, kül- türün ilk bağı, onun işine ait olan bil- gilerle düğümlenir. — Memnuniyetle görüyoruz ki köylünün kültürünü iler- letmek hareketinde esaslı — ittihaz edi- len prensip de bu çerçeve içindedir. Artık köye giden hoca, her şeyden ön- ce bir (ziraat öğretmeni) dir. Ve he define bu yoldan varacağını bilir. Memleketteki muallim kıtlığını gi- dermek ve bilhassa ziraat muallimliği de edebilecek unsurlar bulmak için baş vurulan çareleri biliyorsunuz. Or- duda iyi yetişen çavuşlar — hususi bir kursa tabi tutularak köy muallimi ola- rildi. VLSOd NOS | * 1 istitade temin edilebilir ı üniversitesi kurulması da hmıluşh-l Fakat bu ara hatırlıyoruz ki, mem- leketin irfanına hizmet edebilecek, bil- hassa ziraf inkişafa hizmet edebilecek daha başka unsurlar da vardır: * 1308 denberi bu memlekete orta tahsilli ziraatçı yetiştiren bir çok mek- teplerimiz var ki bugün hayatta olan sekiz yüzü mütecaviz mezunları dört- te üç mesleklerinden uzak yaşıyorlar. Halbuki bunlar başka meslekler için yetiştirilmiş değillerdi. Meslek — içinde çalışanlar, kendilerinin zirat hayatı- mız için ne kıymetli birer insan olduk- larını yakından görmüşlerdir. Gönül ister ki şimdiye kadar ihmale uğrayan orta ziraatçıları bu vesile ile toplaya- lım. Köylerde birer kültür vasıtası o- larak kullanalım. El'an da — yetişmek- te olan orta ziraatçılar; gene böyle bir âkıbete namzet bulunuyorlar, Onları muhtaç oldukları arazi ve kredi ile tec- hiz ederek çalıştırmak, köy hocalıkla- rında kullanmak bugün için zaruri bir ihtiyaç halindedir. a Unutmayalım ki yüksek ziraat enstitü: n yetiştireceği ziraatçılar, bu memlekette bayındırlık mühendis- lerine benzerler. Yanlarında bizzat ça- lışacak ustalar bulunmadıkça bilgileri- nin tatbiki zorlaşır. Orta - ziraatçılar yüksek ziraatçıların köy arasına gön« derdikleri elçiler olacaktır. Gene — hatırlıyorum ki Türkiyede sayıları bir haylı çok olan mütekaitler de bugünkü köyümüze ve köylümüze çok hizmet edecek bir iktidardadırlar. Onları köylere göndermek, biraz top- rak biraz kredi, biraz da ziraf bilgiler- le techiz etmekle bir kültür ordusu k. zanmış oluruz. —© Hulâsa: Türkiyede kültür hareketi- nin başlangıç mıntakası köy ve köylü olduğuna göre, oradaki ilk işimiz on- ların zirai ihtiyaçlarına cevap vermek olacaktır. Bunun için bu gayeye hiz- ., A . . Hikâyesinin . hal şekli Misis Vayt gitmeden önce omuzla- rını ve sırlını pudralamıştı. Üç numa ralı resimde, uzun saplı pudra pomm- ponunu görüyorsunuz. Hırsız gerdan hığı avuçladığı zaman, kolunun yeni- le Madamın sırtındaki pudrayı silmiş ve bir numaralı resimde gördüğünüz Kibi, Darkın, kolunun iç tarafında be yaz bir leke hâsıl olmuştu. Bittabi, müfetliş işe karışınca, Dark, gerdan- lığı saklamak mecburiyetinde, kaldı, İşi talihe bırraakrak, bir püro sigarâ- sı aramak bahanesile, gerdanlığı, bü- fenin üzerindeki Şarap şişesine attı. Bu suretle, şişede tbulunan şarabın seviyesi değişti. Bir numaralı resma dikkat ediniz. Müfettiş odaya girdiği zaman, şarap, şişe boğazmın aşağı - sında idi. On numaralı resimde ise şa rTâbın nereye kadar yükseldiğini gö - rüyorsunuz. Püro siğarası kutusunun da yeri değişmişti. Misafirlerden yal- nız biri, yani Dark püro sigarası içi- yordu, Sonra, kolunda beyaz pudra lekesi olan da yalnız o idi. Binaena- leyi i gerdanlığı çalan ondan baş- ka birisi alamazdı. Müfettiş Darkı tevkif etti. GrtcesUrESELEaArLAELELELEAARLEAEAAArALAREerLEELEELELEE Kırklarelinde zahire fiyatları yükseliyor Kırklareli (Hususi) — Zahire pi - yasasında göze Ççarpacak — derecede yükselme vardır. Bunun başlıca sebe- bi İstanbul piyasasındaki son yüksel- Me ve ayni zamanda Ziraat Bankası « nın bugünlerde piyasamızdan ehem - miyetli miktarda tohümluk buğday satın almağa başlamasıdır. Karamanda bir hırsız mahküm oldu Karaman (Hususi) — Fenari ma - hallesinde Ferit Çelebinin e gire- rek kayısı kurusu ve buğday çalan Ramazan mahâlle bekçisi tarafından cürmü meşhut halinde yakalanmış ve 3 yıl hapse mahküm olmuştur. Ra - mazan sabıkâlılardan biridir. met edebilecek unsurları bulmak z0- rundayız. Çavuşlar gibi orta ziraatçı- lardan ve mütekaitlerden — istifade meliyiz.. Belki böylelikle özlediğimiz ileriliği daha önce elde etmiş — olaca- Çiftçi * Müşküllerinizi bize yazınız. Size cevap verelim. Resimli zabıta || Kalbi Sağda adam doktorları J| dedir. Kendisine hâtıratını anlatacak! 23 lira vizite parası alacak |.| Aşıklara bir tavsi! «Kara sevda çekenler, aşk illetin n kurtulmak istiyorlarsa ameliyat' kalblerini sağlarına aldırsınla Kalbi sağda adam? B Gazeteler bir haftadır onunla uğra- şıyorlar. Bazı kimseler bunu bir fans tezi mevzuu ediniyonlar. Bazı ülema- lar işi ciddi tarafından alıyorlar, Mi - zahçılar, tablatin bu basit cilvesinden nükteler dokuyup duruyorlar: Bir ada. man kalbinin sağda olması da iş miy - miş? Hiç kalpsiz olanlar bile gül gibi yaşıyorlarmış! Serseri kocaya düşmüş kadınlar, kalbin sağdda oluşunu bir ku- sür saymiyörlar ve: — Zavar yök, diyorlarmış, kalbi sağ da olsgun: Gözü dışarıda olmasın da!. Ne derlerse desinler, kalbinin sağ ta rafında oluşüu Bartınk Hüseyini bir hafta içerisinde meşhur etti. Eğer şöh- ret düşkünleri emellerine kavuşmak için Bartınıı Hüseyini taklide kalkışır larsa neler göreceğiz neler? Bir gün karşımıza bir bayan dikilip — İşte resmim... İşte tercümel ha> lim. Benimle mülâkatlar yapılsın. Çün kü benim ciğerlerim bağırsaklarımda- dır! diye tutturacak. Bir diğer bay telefonu açıp : — Derhal, diyecek, bir muharriri - niz olomobile atlayıp fakirhaneye gel- sin. Bizim biraderir böbrekleri ensesin- Bartınlı Hüseyin var ya yok. Askenliği daha | miş. Yüzünde gözünde, özünd? de umduğum — fevkalâdelik! yok. On küsur gündür K riye hastahanesinde yatiya — Hastalığın nedir? diyö vap veriyor: — Dikis dö kardi ! — Ne demek 0? — Efendim; geçenlerde hastahanede bana bir apandiğ 'atı yapmaya kalkıştılar. mın üstünü kestjler. Fakat B elleri kepçe, benim kasığımın zan. Aradılar, taradılar, kör bir tünlü - bulamadılar."Kesti dikip bıraktılar beni... Bıl sancı berbat. Dayanamıyacak lince buraya geldim. Bir T0 meydana çıkardı: Meğer b Bırsağım herkesin kör bağif sağda değil, solda imiş. sonra da gördüler ki, kalbim ğırsağım gibi tersmiş. Yani solunda olacağına, sağımd hepsi bu kadar. Hamdolsun, zuvlarım hep yerli yerinde... yanlışlığın vücudümün göze yen bir tarafında oluşuna m Ya kalbim sağımda, kör b lumda alacağına, ağzım (Devamı 15 inci sayfi | Ve gazeteler, böbreğinin ensesin - de, ciğerlerinin bağırsaklarında, bey- ninin göbeğinde olduğunu iddia eden | lerile dolup dolup boşalacak. Doktorlar muayenelerini yapıp işi doğrultuncaya kadar da «meşhur» lar çoğalacak! Kalbi sağda adam? Hitlerin yanında onun adı. Musolini nin yanında onun resmi, şu karmaka- rışık dünyanın en mühim haberleri a- rasında onun İâkırdıları.. Dün gazetelere bakıp dururken beni bir meraktır almasın mı? i elimi şakağıma yapıştırdım, baş işünmeye: — Kalbi sağda adam da nasıl bir mahlüktur acaba? Kalbi solda adam -« lardan farkı nedir? Yoksa artık, akide- lerle birlikte kalpler de mi sağa sola meyletmeğe başladılar? ğ Bartınlı Hüseyin yirmi ikisinde ya -— ——— rak yetiştirildi. Ve köyden gelen bu a- -— — —— “Son Fosta,, Yalnız —olaa — hiç Çıkmam, he- men — odama — kapanıp — yorgün vücudümü, — zavallı kafamı dinlen- dirirdim. Halbuki şimdi öbür adamın Mmana vermemesi için muhakkak çık - nın Edebi Tefrikası: 17 SONENCA 'birine dayâdı y ışığı üçümüzün de parça parça yüzümüze vuruyor. Selim Nacinin bakışları merak ve hayretle ü- zerimde- geziniyordu. Gülümsemiye çalışarak: — Kalamışa kadar uzandım doktor, —— — Şakayı bırak ama Selim, bir rekor|nizin altına âdeta gölgeler düşmüş. kırmak mevzuu bahsolmadıktan sonra bu kadar yol yürümek âdeta hastalık-|onu dinliyordu. Bu yol yürümek bah- | | ları zorla davet etmektir. Sesinde tekdir edici bir kızgınlık vardı. Bu sözlerle: «Bıktım senin bu çılgınca hareketlerinden» demek iste-- diğini anladım. Her halde birdesbira fazla sararmışım ki, Selim Naci ona sert bir bakış fırlatarak, bana doğru iler - lemek ister gibi bir hareket yaptı. Fa - kat öyle nasil baktığımı bilmiyorum, daha evvel atıldım: — Fakat uykusuz kim söyledi? Rengimin lüyorsunuz. O renksizlik d Sırrı Nihat ağır ağır etini keserek si artık fazla uzamış ve beni sıkmıştı. Kendimi tutamıyarak hafifçe kaşları -'ya geleli güneşten biraz mıi çattım: dandır. Rica ederim hiç olma” — Ben bu yütrüyüşlerden çak mem- mekte- doktorluğu — bırakın nunum Selim Bey. Yol yürüdüğüm | şeylerden konuşalım. Hem P geceler bilmezsiniz ne kadar rahat -_—Ebııiııden pek memnunum.: diyorum, sabaha kadar bir kere bile| Sesimde kendimin de farkef uyanmadan.. sabi bir titreyiş vardı. Selim " Selim Nacinin esmer yüzünde ha -/'canlı manalarla dolu yavaşca başını önüne eğerek geri çe-|fif hayret çizgileri belirdiğini görünce, | müddet üzerimde gezdirdi. mam İâzım geliyordu. İçin için söyle - nerek antreyi geçtim. Yavaşca buzlu |dedim. Fakat epey de yoruldum. Selim cam kapıyı açıp, yukarı çıkmak için|bey ukaçıyorsunuz» demeseydi, adama merdivenlere yürüdüm. Fakat salonun İçıkıp değiştikten — sonra inecektim. iki kapısı da bahçeye açıktı: Va hasır| Baksanıza üstüm, başım toz içinde, an- kildi. Müsaade istiyerek, değişmek için o- dama çıktım. Yarım saat kadar dinle - nince kendimi biraz topladım. Yemeğe Lft oldüğü koltuklarda oturan kocamla Selim Na cinin ay ışığında çizilmiş keskin sülvi- yetlerini görüyordum. Merdivenin da- ha birinci basamağına ayağımı atarken Selim Naci birdenbire başını çevirdi. İçerde elektrikler yandığı için beni gör- dü ve ayağa kalkıp, hürmetkâr bir se- Jâmla eğilirken yavaşca seslendi: — Gizlice yukarı kaçıyordunuz ga: İiba Seza hanım? Mecburen - kapıya doğru yürüyüp bahçeye çıktım. Sırrı Nihad da ayaza kalkmıştı. Elimi sıkarken sordu: B Aearan yüzüyükdere! Evi den çıkalı iki saatten fazla olmuş ne- yede idin? Övle yorgunluk - hissediyorum ki, hemen arkamı yakındaki - ağaçlardan ne sözü dinlememiş yaramaz çocukla- va benziyorum. Sırrı Nibadım kaşları hafif çatılmış - tı. Selim Naci dudaklarında şefkatli bir tebessüm gezinerek, omuzlarıma dö - külen örgülerimi işaret etti: a — Hakikaten tıpkı yaramaz bir kü- çük kız, hattâ örgüleri bile çözülmüş bir afacan!. Sonra Sırrı Nihada döndü: — Anne sözü dinlemese bile, bu küçük kızın kocasının sözünü dinle - mesi lâzım. Çünkü bu kadar yol yürü- menin hafif bir bünye üzerinde ehem- miyetli tesirleri olabilir. Kulağını çe- kecek misin, ne dersin Nihad ? Sırre - Nihadın dudaklarında zoraki bit tebessüm kıvrılmıştı: | | | indiğim zaman yüzüme kadar sâkin bir ifade gelmisti. Saçları- mı arkama geniş bir topuz yapmış, ko- ya nefti bir elbise giymiştim. Beni bu yakası kapalı, koyu renk elbise içinde gören Selim Naci biraz-şaşırdı ve son- ra da her zamanki şakacı tavrı jle koca- ma döndü; — Ne garib karın var dostum! De- min kolsuz beyaz elbisesi, uzun örgü- leri ile sahiden de bir'küçük kız kadar çocuktu. Şimdi bu koyu renk elbise ile ağır başlı bir hanım efendi - kılığında karşımıza çıkarak, bizi şaşırtıyor. Sonra başını bana çevirdi: — Fakat biliyor musunuz Seza ha- nım? Yaptığınız bir afacanlıktan baş- ka bir şey değil, yorgunluktan gözleri- çete defterini cebine — Nasil isterseniz Seza di. Peki, başka şeylerden Yemekten sonra gene bahı$” tık. Selim Naci bize hir çok ? geçmiş kamik doktorluk lattı. Gezdiği yerlerden bah nun, kocamla aralarında bir muhavereye yalnız mana ' im, «D» vilâyetinden b du. Bu vilâyet onunla, raber bulundukları yerdi. «Du nin yerli düğünlerindet: rip âdetlerinden bahsederk bire Sırrı Nihada güçlükle mâanalı bir bakış fırlatarak. P nüp anlatmıya başladı: bu <eözlerle - geceleri uykusuz kaldığı < mı anlatmış olduğumu hemen . kavr- yarak sustum. Fakat o parlak kahve İrengi gözleri belirsiz açılarak sordu: — Demek uykusuzluktan şikâye - tiniz var Seza Hanım? Ne cevap vereceğimi şaşırmış, pe « çetemi düzeltiyordum. O yavaşca eli- ni iç cebine sokup, reçete defterini çı- kardı: i— Size, bemenlilğlin görirecek mü sekkin bir ilâç yazacağım, yüzünüzü çevreliyen bu sarı gölgenin şimdi ne olduğunu biliyorum. Tabağını geriye iterek, alâka kendisini dinliyen kocama döndü: — Bir de müsaade ederlerse N! — Bilmezsiniz Seza S:u_ Hanımı bir muayene etmek is -|Kadınları ne kıvrak mablü tcrdı_m. Bu kadar genç yaşta bu fazla parlak gözlü, olgun vücutlü, T asabiyet, uykusuzluk, iyi şeyler de -| 5i baştan çıkarmak için i Zil, vaktile önüne geçmeli. tan oyuncu ve tehlikeli şe Sirrı Nihat bir şey söyliyecekti. Ben (Ark ile