10 Ocak 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

y wi SON POST TT A .— Onuncu kıstm HARBİN İKTISADİ VAZİYETİ Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen — Memlekette biri askeri diğeri İttihad ve Terakkide on sene No İ —« . iktısadi iki diktatör vardı İtil_zîıfç_ılar, İtt'hatçıların aleyhinde propaganda yaparlarken işi izam ediyorlar, Sulistimalleri bütün İttihatçılara teşmil eyliyorlardı. Talât Paşa mecliste irat ettiçi ği bir nutukta bu meselelere temas etmiş ve bu işlerin “her şeyden evvel bir ahlak meselesi ,, olduğunu söylemişti. Fakat_ üm *mek | lerinde buluna Yasta k ; ümf olarak şunu söy- aydalıdır ki harb esnasında el- Avrüpadan idhal edilmiş mal nlar, istisnasızca geniş mik - ridiğ îîarğmışlar. sermaye sahibi ol- İ telif tarzlarda işletmişler - a değirî;l:nfmlar kazanmak güç bir iş Seriy 14 msanın elinde biraz para ol- lli ao::“ll bugün biraz mal alıp bir meleğji v îl !atînası kâfi idi. Bu mua- BİNLA » ğ -i İîxr tekrar etmek zengin n için _kafı gelirdi. En büyük mâ- * Vühgi malın memleketin nere - uabfılCUZ. neresinde daha pahalı eriği ötedıemek ve bu malı oraya gön- unu'da n getirmek — işinde — idi. olup çıki Yapabildiniz mi, artık zengin A ,hız, demekti. Bu işleri, daha _?etle ve memurlukla meş - ürkler değil, ancak, ticaretle bm'b ile birlikte birdenbire n Eendilîğinden artıvermiş Tu:'kler bilirlerdi. Harbde Olanlar da onlar olmuş - örlmizi kendi üzerlerimize 1 â 3 *Sü ş ği | l P — AA aç h C a e L YA —N #r &x v p atte îll'i!ıat # sil IYoruz Hakikatîn bi ilmem na | _yle olmasına rağmen, daha ::iyıııd::ı Bi hisle, biz, Türkler, Sözlerimizi kendi aramiz- akilere di ikeri ça |- Nasında da z. Bunun için, harb es- geçınenl;ı”nhamımda”’ yahud öy- Zengin olduğ &rasından bir kaç kişinin Ütün ittik ğünu görünce bu, hemen dikodu îtcılara teşmil edilerek de- Pa zengi #lamıştı: İttihatcılar çala çır- İttihağe UYorlar! ünl:tlnk_'mdi'_? 'Bu eserin baş tara- iğin I;!'ul:l'ı gibi, ittihatcının ve it- tekaddi Udu malî_ım değildir. “'na;m d itt'îm eden tarihlerde, harp "_“kdarlandl atcı olmıyan insanların ikten !om-î Biz a;ı:d,_ İttihatcılar düş- arda da o5 yerlerine geçen itilâfcı - ahıâkaîzlıîoğduk ki bunlar, pislik ve ©N mahlük| akımından emsali az görü âlemdi. Şu ğl'ıdan mürekkep murdar bir $âmi| Bi is'a de, «İttihatcılar» gibi çok yi toplayı ""L altında bütün bir küt- Umun m P bunu harb esnasında u - €enmek bilen_faatîeri aleyhine bitip tü- ., Miyen bir dalavere ile itham îtek;uyuj( bir haksızlık olurdu. M öyle de olmuştur, Haki - _.c'îa"" içinde fena ursur- eil_lldî. Zâhiren yüksekten atıp bir taraftan gizli gizli menfa- ereleri yapanlar vardı. Fakat, mikdarları az, hem de At ve Terakkinin ruhunu tem- Yetleri yoktkımı.nf!a" hiç bir eh?mmi- Sükün bul " Bll?hara siyasi ihtiraslar _hak;]dığı up da işlere daha yakından sında ittilîaman görüldü ki harb esna- _llklard nt?'la'a isnad edilen fena - İ & Çok ifrat edilmiştir. ıllihaı Terakkinin kabahati tutup da at da âayv asıl İttih Ctme ttihat ve | eSat ahlâk lakım » Bildi. |, SĞ 'en me uhu temsil eden insanların İ larının bozuluşunda ve bir Ulistimaller yapmalarında de - tıha't ve Terakki inkılâh deni - t ğrulıyet hareketinin başları ara- 'Emen hemen hiç edebsiz çık - endi adınıFtakat' hti.f.mt yE Terükkî: leminden ârîaşıııya" rejimin temizligğini inX ıdz Oalmıştı ki asıl kabahati İbani ğ K O, _bu hususta hiç çalış- # değil, belki de çok çalışmış, fa- Sind W | J;'w .T ğ ! öi Talp Terakkinin en büyük ka-| Talât Paşa kat, muvaffak olamamıştır. Hiç unutmam, Talât paşa sadarete geçtiği zaman meb'usan meclisinde ka- binesinin beyannamesini okurken bu meselelere de temas etmiş ve takriben demişti ki: «Hükümet idare makine - mizin islâh edilmesi ve bir takım yol- suzlukların önüne geçilmesi hususuna da ehemmiyet verecektir. Fakat, bunun her şeyden evvel bir ahlâk meselesi ol- duğunu unutmamak lâzımdır.» Talât paşa bu #atırları okuduktan sonra bir gözlerini etrafa bir dolaştırmıştı. Bu bakışta: «— Bir takım hâdiseler var ki ben bundan haberdarım. Nitekim siz de bi- liyorsunuz. Fakat, ne çare ki bunların hakkından gelmek güçtür, çünkü her şey dönüp dolaşıp insanların ahlâkla- rına dayanıyor. Ahlâkın düzelmesi ise ne kanunların şiddetile, ne de Allahın ilhamile olur. Hattâ biliyorum ki sizin içinizde bile var: İçinizden bir kaç kişi bana müracaat etmiş, şu İsmail Hakkı paşaya söyle de bana vagon versin, ge- çinemiyorum ! diye ricada bulunmuş- tur. Kaç taneniz de vardır ki ona doğ- rudan değruya müracaat etmiş ve ba- Hasan deposu : Istanbul, Ankara, Beyoğlu, Beşiktaş, Eskişehir. var dası TEPOE < aesiRi D iR e e Ü —| aN Fa> KA F lâhza durmuş, yutkunmuş, bu sırada | zılarınız da almıştır! ıŞte bütün bunlar | Di B AĞT ĞAA ARİLA VEGUK TBE L MEA NDN |Jahlâk meselesidir. Bunlara karşı ka - nun ile bir şey yapılamaz.» Manasını ifade eden bir şeyler var- dı. Bu şikâyeti onun ağzından kaç defa işittim! Kendisi dünyanm en basit ha- yatını yaşıyan bu namuslu ve vatan- perver insanın ağzından kaç defa: — Biz, Türkler kazansınlar, ticarete alışsınlar, diyoruz ama Türklerin ka - zandıkları, ticarete alıştıkları yok, sa- de bir kaç kişi çıkıp vurgun vuruyor. Buna bir çare bulmalı ! Yahud: — Arada bir ufak tefek, yahut daha büyükce bir kaç fenalık yakalıyoruz. Fakat, yukalıyamadıklarımızın, yahud kokusunu bile alamadıklarımızın he - sabını Allah bilir! Diye derdlerinin parça parça dökül- düğüne şahid oldum! Fakat, bütün bun |lar dönüp dolaşıp ahlâk meselesine dayanıyor. O buna çare bulamazdı. Ahlâk çaresi normal zamanlarda bu - lunur. Hayat normal bir akış içine gir- meli, memlekette siyasi ve iktısadi öy- le bir sistem kurulmalıdır ki bu siste- min içinde her şey vazifesini normal o- Jarak görsün, herkes hayatını normal (olarak kazansın da hem gözü fenalığa dönüp bakmak lüzüumunu hissetme - sin, hem de makine, böyle fenalıklara mahal bırakmıyacak normal bir işleme içinde dönsün. Halbuki o zaman her şey normalin haricinde idi. Ne devlet ve siyaset makinesi normal işliyor, ne de iktısadi işlerde bir ölçü ve nizam hü- küm sürüyordu. Ortada iki diktatör vardı: Enver paşa, İsmail Hakkı paşa: Biri askeri diktatör, öteki de iktısa - ÖLi İsmail Hakkı Paşa Harb devrinin büyük bir muamma- sı da bu İsmail Hakkı paşa idi. Bir ri- vayete nazaran kurnaz bir menfaat- perest, diğer bir rivayete göre de bü- yük ve fedakâr bir levazımcı ve gece- sini gündüzüne katarak orduyu besli- yen büyük bir sat makinesi... Onun işlerinde temiz olmadığını iddia eden- ler pek çoktu. fakat, kendisine yakın bir takım insanlar da vardı ki zavallı- rasında da muhtelif kanaatler vardı. levazım faaliyeti etrafında bu kadar dedikodu olduktan sonra onun bir ke- nara çekilmesini isteyenler ise pek çoktu. Bunlardan biri de Talât paşa i- di. Kaç defa bunu Enver paşadan iste- miş, o da her defasında : — İmkâni yok, ben onsuz yapa - mam, ordu aç kalırl. Cevabı ile onu tutmuştu. Talât pa- şa onu hiç sevmezdi, neden sonra an- ladım ki ©o da İsmail Hakkı paşanın yaptığı işlerde temizliğe itina etmediği- ne kani olanlardandı. Uzun zaman be- nim de zihnimi işgal eden bu büyük 'muammayı, halle yarıyacak bir hâdise benim elimden geçti. Cahid beyden men'i ihtikâr komis- yonunu devraldığım sırada idi. O, o kadar bunalmıştı ki işleri alel'acele ba- na devrederek Almanyaya gidiyordu. O sırada bana dedi ki: — Abranosyan'ın elinde büyük mikdarda kaçak kumaş bulunduğu an- laşılıyor.- (Arkası var) TELİ 3 * eei S SŞ SÜt . —H —e 'l' nın parasız, beş parasız olduğunu söy- | lerlerdi. İttihat ve Terakki başları a- Bu adamın esrar içinde cereyan eden | Savfa & ——— Hikâye a İki hırsız r Yazan: Claude Orval Gustave Berju, ortalık iyice karar ] | Gıktan sonra Marouille babanın dük -| dikkatle takip ediyordu. Marouille, bir kânına doğru yollandı; etrafına uzun uzun bakındı, kapıyı itti. Bir çok çın- girak sesleri duyuldu. İçeride, müvazenesi bozukça bir ma- sa üzerine konulmuş yeşil fanuslu gaz lâmbası, etrafa bulanık bir ışik saçı - yor, öbek öbek yığılmış eşyanın ne ol- duğu pek anlaşılamıyordu. Duvarlarda çatlaklar seziliyordu. Halezoni bir merdiven, kirden kararmış tavana doğ ru uzanıyordu. Berju bir iki adım attı ve üzerinde lâmba duran masanın başına gitti; 0- nun mermerini kaplıyan tozun üzerine biri parmağı ile: «Marouille bir herge- ledir» diye yazmıştı. Gustave dişlerini gıcırdatarak gülüp: — Bilmiyen mi var? dedi. Sonra merdivene doğru dönüp! —- O kerala yukarıda olacak! homurdandı. — Hayır, dostum, buradayım. Berju irkilip arkasına döndü; ka - ranlık bir köşede ince, uzun bir çehre belirmişti. Marouille yavaşça yaklaş - H : — Bugüne ne getirdin bakalım? Gustave koynundan uzun, yassı bir mahfaza çıkardı ve bunu, hırsızlara yataklık eden Marouille'a uzattı. He- rif yüzünü ekşitti: — Yine mi inci? Yazık... Şimdi in - ciye rağbet eden yok ki! Berju hemen köpürdü: diye | birdenbire sıçrayıp: Çeviren: Nurullah - Ataç bırakmamış, hasmının her hareketini ayağı kırik bir sandalyeye oturdu ve bardağını doldurup: — Siıhhatine! dedi. Gustave cevap vermedi, yerinden bile kımıldanmadı. — Sen içmiyor musun? | — Parayı ver, ondan sonra, ) — BSen bilirsin! Birdenbire çıngırak sesleri duyuldu. Kapıya sırtımı vermiş olan Gustave dönüp arkasına baktı. Dükkân bom « boştu. Şüpheli şüpheli bakarak sordu? — Bu da ne demek? — Çıngırağı rüzgâr sallamış olsa gerek. Camda yumruk kadar bir delik var, oradan boyuna rüzgâr giri « yor!... Sen burada dur, ben gidip para- nı getireyim... Marouille kalktı; yavaş yavaş, ayak- — larını sürüye sürüye merdivene doğru gitti. Güstave bir müddet bekledi, sonra canı sıkılıp cebinden bir elek « trik feneri çıkardı, demincek Maroü- ille'un oturduğu yere baktı. Birden » bire: ; — Vay edebsiz kerata! dedi. — Biraz evvel çıngırağın niçin çal» dığını anlamıştı: Marouille'un oturdu« ğu yerde bir siyah tel vardı, bunun bir ucu hiç şüphesiz çıngırakta idi. A — Teli kendisi çekip çıngırağı çal « mış, ama miçin? : Gözü viski dolu bardaklara ilişti; Yooo, ben öyle dalavereye gelemem... Bana öyle martavallar Yarınki nushamızdı : Çingene Aşkı dedi. : Mer di vent doğru bir baktıka Anlaşıldı , yutturamazsın , | tan sonra eğildi sen parayı uçlan, ve çabucak bar« ben gideyim ... Yazan: Selçuk Calip dakların — yerini Ama gene bana değiştirdi. Sonra oyun etmeğe kal- gülerek: karsan bil ki işin iyi olmaz... — Koca avanak! dedi; demin bana Mareuille bu tehdide aldırmadan: dünyaları bahşetse fç—;nezdim; armıaâa — Bin frank işine geliyor mu? dedi. Gustave'm nefesi kesiliyor gibi oldu; gözlerinde tehlikeli bir alev - parladı ve eli hemen tabancasına gitti. Marou- ille, şaşılacak bir çeviklikle onun üze- rine atıldı ama Gustave daha atik dav- ranmış, onu yanınâ yaklaştırmamıştı. — Maşallah! dedi, görüyorum ki ba- cakları iyileşmiş! Parmmağı da tabancanın idi. Marouille hiç cevap vermedi; ol- duğu yerden kımıldamıyor, ne yapması lâzım geldiğini tasarlamış gibi düşün- celi düşünceli duruyordu. Güustave sert bir ses: — Şimdi beni dinle, dedi. Sen edep- siz bir hergelesin, bunu herkes bilir, Ama başkalarının bilmeyip yalnız be- nim bildiğim bir şey daha var: Sen po- lise de hafiyelik,ediyorsun, bunu ispat eden deliller elde ettim... Sen, arka - daşlarını ele verenin hali ne olacağını bilirsin, değil mi?... Şöyle yola gel: Benimle anlaşmak istediğin gözlerin - den belli. Mesele basit... Bana elli bin frank verirsin ve ben susarım; bana © kadar vermekle gene kazanmış olur - sun... Yok, vermezsen, öldüğün gün- dür... Razı mısin? Marouille sükünla cevap verdi: — Dediğin gibi olsun, Ben gidip yü- karıdan parayı getireyim. Berju ona ters ters bakıyordu: — Bir oyun edeyim deme ha! dedi. sonu fena olur. Marouille omuzlarını silkti: — Şartını kabul ettim dedik ya! de- di. Bir şey içer misin? Cevap beklemeksizin bir dolabı açlı, bir şişe jile iki bardak çıkardı: — Sen viski seversin, değil mi? Hele şundan bir tat, halis İskoç viskisi... Gustave Berju, elinden tabancasını z tetiğinde | şimdi iş değişti. Zannedersem hem pa- rayı alacağım, hem de incileri geri gö- türeceğim, Merdiven gıcırdadı; Marouille ağır ağır iniyordu. Bir deste kâğıt para u- zatıp: — İşte elli bin frank, dedi. Artık bi- ribirimizden şüphemiz kalmadı yal Ben de emin olabilirim, değil mi? Kim seye bir şey belli etmiyeceksin. — Emin olabilirsin. — Öyle ise şerefine... Gustave Berju, gözlerini gülümse - yen Marouille'a dikmiş, viskisini içti.. Birdenbire bütün vücudünü bir titre - me kapladı, elindeki bardak yere dü- şüp parça parça oldu; iki büklüm ol- muş, parmakları ile masanın kenarına sımsıkı tutunmuş, Marouille'a dehşetle bakıyordu. Marouille, berikinin bırakı tığı tabancayı almış, onunla oynamağa başlamıştı... Berju bir titreme daha geldi, göğsünden bir hırıltı çıktı ve diz üstü yere çöktü... Marouille yavaşça: — Budala! dedi. Sen, kendince kur- nazlık ettin, bardakların yerini değiş- tirdin, değil mi? Senin akı) edeceğini ben akıl edemiyeceğim de... Ben zehi* ri, senin aklından geçecekleri düşünüp, kendi önümdeki bardağa koymuştum. , Ama şunu da söyleyim ki işi öyle tesa- düfe bırakmadım, senin burada ne' yaptıklarını gözetledim. Berju son sözleri duymamışti bile... Marouille omuzlarını silkti, parasını geri aldı, sonra gidip dükkânın kapı- sını kapadı. Kepenkleri takarken ken: di kendine: — Doğrusu iyi iş! diyordu; hem he riften kurtulduk, hem de inciler - kâr kaldı. Ama gece yarısı Berjüu'yü bu - radan deffetmek lâzımmış... O da bü- yük tasa mı? Çuvala kor, çuvalı da arabaya yükletirsin... .. y *& Devlet Basımevi Dîrğktörlugund;ııı: Yangın tesisatına konacak Motör Tahmin fiat Lira 800 ve tulumba Pey akçesi Co Teğr 60 Basım evimizin yangın tesisatına ilâve edilecek bir adet motör ve tulumba açık eksiltmeye konulmuştur. İhale 11/1/1937 Pazartesi günü saat 15 de Basımevi İdare Komisyonundan yapılacaktır. İsteklilerin eksiltme çağından evvel ©4 7,5 pey akçesi olan 60 lirayı Ba: sımevi veznesine yatırmaları gerektir. Şartname İdare Komisyonundan alınabilir. Ü '.ii.î'ı.â'a r “ hef B * —ĞT Y Ça b « - d ! - M : &. r G v (3589) Hİ GÜNkÜ KACAMİFESA l Bizün » kEdAğ KamaR BÂMAS İ üğel YFA Wi

Bu sayıdan diğer sayfalar: