B DĞ KA ST KDA , “ Son Posta ,, nın tefrikası : 84 — İKINCI Emma sinirlenmişti başını gemici kıyafetinde bir adama çevirdi: “Mişel anlaşılmıyacak hiç birşey yok dedi. Bu seter ihtilâl umumi olacak, Saray göçecek, kilisenin boş kubbesi yıkılacak ,, — Aleksi babanm her sözünü hür- metle dinlemiye mecburuz. Çünkü o, bizim pirimizdir. Ancak şu var ki, A- leksi babanın böyle bir haber gönderdi- ğine nası| inanalım?... Emma, avuçlarını masaya dayadı. Hafifce ileri geri sallandı: — Üçünüze de, kısaca cevab verece: Evvelâ, sana Titof... Aleksi ba- üz kaybolmadı ki, meydana çık sın. O; ancak hükümet nazarında, bir bomba tecrübesi esnasında parçalan - mış, ve vücudü ortadan kalkmış bir a- damdır. Fakat, kendisi henüz berha - yattır; ve bu ihtiyar halinde bile; bize lâzım olan bambaları yetiştirmeye ça- Jışmaktadır. Ona, dil uzatmak bir ci- nayettir. Bâhusus, senin haddin de - ğildir. Sana, bir daha ihtar ediyorum. Burası, İspanya değil. Eğer oradaki hareketlerini burada da tekrarda de - vam edersen, seni feda etmek mecbu- riyeti karşısında kalacağız arkadaş... Arkadaşlardan, bu fikrime iştirâk e - denler, ellerini kaldırsınlar... Tamam. Görüyorsun, ya?. Aleyhinde, ekseri - yet var... Buna binaen evvelâ, sen sus... Emma, hakikaten sinirlenmişti. Bir kaç saniye süküttan sonra, başını ge- mici kıyafetinde bir adama çevirip: — Mişeli.. Anlaşılmıyacak hiç bir şey yok. Maksad, şu.. bu sefer, ihtilâl umumi olacak, Ve bu ihtilâl, dünyanın en büyük inkılâbını yapacak... Daha mi açık söyliyeyim.. saray göçecek.. kilisenin boş kubbesi yıkılacak... — E.. hadi. — Bu iş.. e, hadi demekle olmaz... Dikkat et, arkadaş.. kızak sürmüyor - sun. Sarayları devirip, kiliselerin kub- belerini yıkmıya çalışıyorsun... Bunu muvalfakiyetle yapabilmek için iki şey lâzım. Biri, kuvvet. Diğeri, tam zama- nında hareket... Söyle bana.. e, hadi; Bir Doktorun Günlük CUMARTESİ Marından €) Rutubet Ve soğuk Yağmurların devam etliği müddetce Şüphesiz güneş görünmez. İşte bu hal, sıhhat! umumiye için hiç de iyi değildir. Çünkü rütubet ve güneşsislik bir çok mikröbların neşvünemâasına meydan ve- Fit, Aym zamanda bu vaziyet vücudda bir çok defa mukavemetablikler tevlid eder, Ve böylece soğuk algınlığı hasta - lıklarından başhyarak şiddetli nezleler, gripler her tarafa yayılır. İşte bugünlerde İstanbulun bali tama- men bu hali göstermekledir. Bazı evlerde üç dört hasta yatağı görü- Tüyor. Soğuğun - bir çoklarının zannet « Üi gibi - maalesef mikropları öldürüsü hassası yok gibidir. Bir çak mikropların buz içinde bile hayatlarını mühafaza et- tiklari tecrübel: anlaşılmıştır. Binaen- âleyh bu boş teselliye bel bağlanmıyarak bu mövsimlerde her humusta dikkat lâ - zımdir. Gacelayin sokuğa mümkün olduğu kadar az çıkmak, kalabalık mahallerde bülun- mamak, bele hasta ziyaretlerini ortadan kaldırmak şarttır. Her Thtimals karşı gece gıcak ayak ban- yoları yapmak çok muvafıktır. Büzuna bir kaç damla gömenol ve yahud Tripaflavin damlatmak, stcak bir yerden soğuğa çıkılacağı zaman iyi giyinmek, cereyam havaya maruz kalmamak Jâzım- dir. X (9 Bu potları kesip saklayınız, yahut bir albüme yapıştırıp kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanımızda bu netlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebilir, derken, ne kadar kuvvetin var?.. adam öldürdüğün zaman.. sana câni, katil derler. Fakat memleke- te ve millete muzır olan bir unsuru or» tadan kaldırdığın zaman, kestiğin ka - falar milyonları bulsa bile, adın, kahra- mandır. Eller şakırdamış.. bir alkış tufanı bo- şanmıştı. Emma, derin bir nefes almıştı... Ve, bir kaç saniye süküttan sonra, başını bu sefer de pos bıyıklı, kafası ustura ile traşlı bir adama çevirerek söze başla- mıştı: — En doğru sözü, sen söyledin Kostantin... Mihal Mihailof tarafın - dan getirilen haberin, gizli icra komi- tesi tarafından uydurulmak ihtimali ol- duğunu düşünmekte hakkın var. O - nun için size tebliğ edilen emrin, doğ- ru olup olmadığını sormak, hepinizin hakkıdır... Söyleyin, arkadaşlar. Bu- nun delilini istiyor musunuz?, — Evet. — Hay, hay... — İstiyoruz. Emma, başını Cemile çevirdi: — Mihal Mihailof, Çıkar, cebinde- ki paketi.. aç şuraya.. herkes görsün. Dedi. Buraya ayak bastığı dakikadanberi gördüğü şeylerden ve işittiği sözlerden derin bir hayret içinde kalan Cemil, â- deta kımıldanamıyacak bir hale gel » mişti... Şimdi, Emmanın bu sözleri ü- zerine, kendisini güçlükle topliyabil « miş; masaya ilerlemişti. Emmanın verdiği küçük paketi ce- binden çıkarmış; üstündeki bağları gözerek açmıya başlamıştı. Masanım etrafındakiler, ayağa kalk- mışlar; başlarını uzatmışlardı... Cemil, paketin üstündeki kâğıdı çıkarmış.. iç« içe sarılan bezleri açmıştı. İşte o zaman; az kalsın kendini zap- tedemiyerek hayretle bağıracaktı. Çün- kü; bezlerin içinden çıkan, kesik bir parmaktı. Emma. Cemilin geçirdiği bulranı anlamıştı. Sanki onu örtmek istiyor - muş gibi bağırmıştı : — Petro!. Biyeskol, Poşika Anal. Raşkal, Siz, eski nihlistlersiniz. Alek- si baba ile senelerce beraber çalışmış- sınız. Bakın bakalım, bu parmak, onun parmağı mı?... Herkes, o kadar büyük bir hayret ve taaccüb içinde idi ki. bu suale, bir - denbire cevab veren olmamıştı... An. -— y |cak bir kaç dakika geçtikten sonra, Bi- yeskonun titriyen elleri, ortada duran kesik parmağa uzanmıştı. Biyesko, sapsarı kesilmiş - olan bu kesik parmağı, dikkatle muayene et - tikten saonra, Petroya uzatmış: — Onun parmağı.. tırnağının altın- daki yara nişânesini hatırlıyor mu - sun?.. Bomba kalıbına sıkıştırmış.. öf ke ile çekmiş.. oradan bir parça et ko- parmıştı. Diye, mırıldanmıştı. Petro da, aynı noktayı yanındaki Raşkaya göstererek: — Evet.. onun... Diye homurdanmıştı. — Nasıl arkadaşlar; şimdi - kanaat getirdiniz mi?.. Bize, yazı ile emir ver- mekten âciz olan bu câhil.. fakat kud- retli pirin, kendi vücudundan bir par- ça koparıp gönderecek kadar müstes- na bir azamet göstermesini takdır et - tiniz mi?.. Bu suali de, derin bir süküt tâkib etmişti. Ve bu süküt ise, tamamile tas- dik mâhiyetini hâizdi. (Arkası var) SON POSTA * Son Posta » nn Tariht Tefrikas : 28 SÜMER YILDIZI TUNÇAY Yazan : Celâl Ce Acaba Tunçaya verilen turu şerbetinin içinde ne vardı ? Tunçay bir gün hafızasını yoklarken Nâraşa! “Yeni bir şey hatırladım dedi beni tabuta yatırmadan evvel gözlerimi açacak olan ilâcın saray bahçesill! çam ağacının dibine gömüldüğünü söylemişti ,, — Tanıyorum ama.. çok uzak. — Sarayda mı oturur onlar? — Evet.. kral Nabo'nun sihirbazla- rıdır. — Suz kralile anlaşma yaptık. Ken- disine bir haber göndersem, acaba bu- raya bir sihirbaz göndermez mi? — Sanmam ki göndersin. Çünkü kral beni çok seviyordu, Gözümün a- çıldığı zaman ancak kendisini görme- mi ister.. — Tuhaf şey! O halde seni neden dağa kaçarken birlikte götürmedi? — Bir gece rüyasında ona Gök Tan- rısı: «Senin tacını Sumerli bir kadın devirecek!y demiş. Bunun için birlikte götüremedi. — Kral Nabonun seni çok sevdiğine şimdi biraz daha inandım. Eğer ben E- onlar buraya lam kralı olsaydım da böyle bir rüya| görseydim... — Ne yapardın beni? — Derhal asardım.. — Şüphe yok. Tacımı devirecek ve saltanatımı yıkacak olan bir kadını koynuma alacak değildim ya, Elbette asardım... — Ya onun gibi seviyarsan..? — Astıktan sonra arkandan ağlar - dım! — Ne garib düşüncelerin var, Nâ - raş! İnsan sevgilisini kendi plile asar mı hiç..?! — Bana uğursuzluk - getirecek bir kadını yer yüzünde yaşatmak doğru mudur? Onun yeri elbette toprak al- tıdır.. — Bütün kahramanlar sevgilileri i- çin böyle mi düşünürler? — Nabonun yerinde olsaydım, öyle yapardım dedim. Tunçay susmuştu. Nâraş sevgilisinin saçlarını okşıya - rak sözüne devam etti: — Benim ne tacım var, ne de tah - tım, Ben istiyorum ki, Suz şehrinden bu işi bilen bir sihirbazı buraya getir- telim de senin gözlerini açsın. Bu ıztı. rabı ne zamana kadar çekeceksin böy- l2 — Ben muztarib değilim, Nâraş. Ve inan ki, Elam kralı buraya benim göz- lerimi açmak için değil, ancak beni öl dürmek için bir sihirbaz gönderebilir. Nâraş yüksek sesle güldü: — Haniya demin Nabonun seni sev- diğini söylüyordun ? — Suzlular yüzlerce yıllardanberi bu inanışla yaşarlarmış. Kavuşamadık- ları sevgililerini öldürmekle kendileri- ni tatmin ederlermiş. — İşte buna gülmemek elden gel - mez, Ben ,beni sevmiyen sevgiliyi öl- dürmektense ,ayağımdaki eski pabu - cumu atar gibi, fırlatıp atmayı tercih ederim. — Siz daha merhametlisiniz! Suzlu- larla Sumerliler ölçülür mü? Ben de Sumerliyim., şimdiye kadar - hiç bir Sumer kızının bir delikanlı tarafından öldürüldüğünü görmedim. Bu sırada kapının arasından bir baş göründü.. Sumer sarayının eski emek- darlarından yaşlı bir cariye, Nâraşın tu- runç şerbelini getiriyordu. Sumerli kahraman günde üç kere tu- runç şerbeti içmeden duramazdı, İhtiyar kadın elindeki tepsiyi uzal: ti — Tunçay bu şerbetten içmiyor.. fakat ben, içmediğini bildiğim halde gene getirdim. Nâraş kendi şerbetini içtikten son-|rum, Tunçay; Bu işi ancak ra: pabilir. Para ile birini bule — Çok nefis.. Süz sarayına ıbndeımeliyi Diye mırildandı. Tunçay: — Sevmiyorum.. içebilseydim, geri Cücelerle baışh Ur'da yerleşen (ç“'Ç”“ çevirmezdim. Dedi. İhtiyar cariye gülümsedi: n — Esn Üzyin gök Ka lk:'ıîı ve kurak mahallelerii niz! z Nâraş, (Çu-Çen) lerin — Nerden biliyorsun içeceğimi- Çon öldükten sonra, cücelet — Gudeanın kızı da küçükken iç - sine ayak atmamişti. mmrzj 0;“ da ben alıştırdım. Şimdi Cüceler Nâraşı at üstü SS ELAR M Ai görünce yerlere yatarak — Ben onun yerine üzüm şarabını |" ——— Hoş gekdin, Karaksı ızıcıhş.’ıer:m Lami le, üzü din Sumer aslanı! DD aa Al Hanekle. a| Nirapatından indi, .ı:ıbıedıç;mmnmıdhet_meı. nade| Ming-Çon'un evi önünd vam ederseniz, mide ağrısı çekmezsi- |Ki cp L LO V Un CA bir Bi niz! Yanaklarınız ve vücudunuz pem- dan dışarıya firladı.. Nârafil Jbelejir.. ŞAĞ fün“q" d"__m" $N |diz çöktü.. sağ ayağının bf ve taze görünürsünüz; Şarab öyle mi üç kere alnmt'sürdükten g ya..? Biraz fazlaca içerseniz, kanınız da içiniz Iîh_i yanar, Yanaklarınız kızıl- | — —— Bi '".'ı'_;__';;'ıîf"::;f?""— Nâraş küçük bir kapıdafti — O, halde içeceğim.. haydi ver be | SEYE girdi. . nim şerbetimi! Hi b surE , |biz sizi severiz. Senden bif” Tunçay şerbeti içerken ,ihtiyar hiz- vnci Berkinir dökün metci manalı bir tebessümle başını sal» ıelı;iml hyarak Nâraşın yüzüne baktı. ğ 5 erlet — İçimi, kokusu kadar hoş değil, c"id.ı.“'.'m bzam | Nüâraş! Fakat, mademki günde bir kaç © mek kere içiyorsun.. ben de hiç olmazsalya,. | Ü günde bir tas olsun içeceğim. Bak.. ağ- “ S zım buruştu.. dudoklarım büzüldü.. d | — Möraş derdini L d lan Y"'d" ğ a görmüyor. Fakat, onu anadâf Nâraş, Tunçayın elindeki tası aldı: köz srmtea dalin? Fi — Ziyanı yok, yavram! Yavaş yar pun gözünü sihirle bağlamıif' vaş alışırsın! Bu kadar nefis ve lez - ilâe S teraytamar tabidli zetli bir şerbetten bu derece şikâyet et. bünclarindeni hizlain ci me! Onu da senin gibi genç ve güzel ıı: Bo baen kızlar ağaçtan devşirip sıkıyorlar.. tas-| t * Kral Naboya bir habefl lara koyup saklıyorlar. Güdcanın km'mekle bebik G DeDel bundan başka bir şerbet içmez. Yarın, | Ve7 gel öbür gün sen de onun gibi.. benim gi -| ” * Hayır. Çünkü, beninli bi hepimiı. " n.]'."“;bm' U, Jaynı zamanda kral Nabomutt Yaşlı hizmetcinin israrla içirdi desidir. Hattâ bu teşebbüsüm turunç şerbetinin içinde ne vardı aca- li Eu!.nğını gitmesi bile te B — O halde bizim cüceleri Suz'a gönderelim.. bu tılsın radan çaldıralım. — İşte ben de senden b rüm, Mayal Bu ilâcı — Elan bahçesinden ancak sen gel — Hiç merak etme, astanf görünmeyen (Çu-Çen) | , |bu işi havale ederiz. Derhal £ ._..__./(A Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbelci olan dır: İstanbul cihetindekiler: W Aradan günler geçiyordu.. Tunçay hâlâ yatakta yatıyor.4 kapalı gözlerile kimseye görünmek istemiyordu. Tunçayın gözleri sihirle bağlan - mişti. Bir gün hâfızasını yoklarken, Nâra- şa dedi ki: — Şimdi yeni bir şey hatırlamış gi. biyim.. Nabo beni tabuta yulımmd.m önce, beni altı ay sonra uyandıracak ve gözlerimi açacak olan ilâcın saray bahçesinde bir çam ağacının dibine gömüldüğünü söylemişti. Beni lıbu(un içinde bayıltırlarken, kral Nabo bazlara bu ilâcın küçük bir çömlek i ne konduğunu, toprağa kendi elile|| Axsarayda : (Sarım. gömdüğünü anlatıyordu. Badi. Bakırköyünde : ( Nâraş bunu işitince sevindi: zıdda : (Cemil), Eminönünde — Bana şimdiye kadar neden bah -|| son>. Penerde : (vıtali), ü setmedin bundan..? (M. Fuad). ıwcükvın:l — Buğün hatırlıyabildim... Zaten|| Samatyada : (Erafilos. Şeh kafarmın içi bir kelbera benziyor. Ser|l! T- eeti G e e bema < Beyoğlu cihetindekiler: semliğim henüz geçmedi. Fikirler, Galatada : (Hüseyin TüNMMİŞ günler geçtikce eleniyor.. evet, bana de: Oftisim Aseo). Kasıipl dünyayı gösterecek olan ilâç, Suz sa- eyyed). Merkes nahiyede : rayının bahçesinde bir çam dibinde|| xkinyolli. Şişlide : (Nargileclif gömülüdür. Oradan sihirbaz getirt -|| simde : (Limonciyan). meğe lüzum yok.. bu ilâcı çaldırmak-|| Üsküdar - Kadıköy ve la gözlerimi çarçabuk açabilirsin! : (Şinasi), Hi Nâraş sevincinden çocuk gibi hop - e .» derh; ımuuy Yoldeğif? î:îî:w derhal palasını be- ORAr Heyanp ei — Ben cüceler mahallesine gidiyo- gel