Sa_ı; Pı;ğtg_., nn . iefdkîsı n Yü — Cemil Petersburgta kontesin hazırlattığı daireye gel- mişti, burası mükemmel surette teftiş edilmiş ve Cemilin iç çamaşırlarına kadar bütün ihtivaçları temin olunmuştu — Ne çıkar?.. Tek bir adamı, yere devirmekten ne çıkar. Hepsi birdi Başka bir istasyonda, bilmem han- gi senin başpapazı trenden iner ken, gene üç dört gencin, bu adama açıktan açığa küfür ettiklerini işit - Acele etme. devrilsin. mişti. Bir çok yerlerde, başbaşa veren ve yüzlerinde derin ıztırapların şikâiyet dilen bir çok adamlar gö: Bunlar, konuşurlayken, nazarlar gezdir lerdi. Moskova istasyonuna yaklaşırlar bilet kantrolunda, yol cunun biri, biletini kaybetmişti. Tren memurları bu adamı polise teslim et mişlerdi. Polislerle bu adamın arasın- ünakaşa uzamıştı. Ve bu adam: -fendi ifa etmek i resine gidiniz. Orada oturan casuslarını tevkif ediniz. Diye bağırmıya haşladı... Asıl mü- bim ciheti şurasıdır ki; bu sözler, bir takım halk tarafından alkışlanmıştı. Cemil bunları gözden kaçırmıyor - du. Kendi kendine: — Fırtına yaklaşıyor. Diye, söyleniyordu. * Peteraburg istasyonunda yaşlı adam Cemili, istikbal etmi ken, yapılan Eğer siz bir vazile ; başvekâlet dai- Alman iler!. stiyorsanın bir İ — Kontes Olga tarafından geliyo * rum. Sizi, ikametgâhınıza yerleştir. - meye memurum. Demi Cemili, kapalı bir arabaya bindir - miş; bir çok caddelerden Üe sokaklar- dan geçirdikten sonra, sahile yakın bir yerde üç katlı küçük bir binaya götürmüş; bunun en üst katındaki kü- leştirmişti. Ru küçük aparlıman, çok zarifti. İnce bir zevk ile tefriş edilmişti. Apartımanda bulunan ihtiyar kadın, Cemilin din Ççük bir apartımana ye!l bir ünde eğilerek ken - şu suretle takdim etmişti: ve'bizmetçiniz.: Anoşka... maklı bürç çorbası, em- i yedi türlü balık haşla- Hele pantalon aretim, şayanı hayrettir. Her halde, benden çok memnun kala- caksınız. Demişti. hizmet ett: teşrifat ile de Cemile ekmek ve tuz ikram etmiş- ti. Cemil, birdenbire şaşalamıştı... Bu mükemmel mefruş apartıman.. bu, ki- bar düşkünü hizmetçi.. bol ve mebzul bir kiler.. bu kilerde sıra sıra dizilmiş, havyar fiçı ve çeşit çeşit içkiler... Cemil, kendi kendine düşünüyor - du: — Vâkia bunların hepsi de, ütüle - Ve sonra, kibar yerlerde i gösteren bir usul- ve altın yaldızlı bir tepsi için- hoşa gidecek şeyler.. fakanaat.. bunların üc- Eğer ümerdlik gös - retlerini kim tesviye edecek?.. kontes hazretleri, bi terip de bana m mak istiyorlarsa; vaziyet, bir şekil alır. Zevkine düşkün bir kadının lâtfü ile yaşamak, benim ka- famın alamıyacağı bir şey... Yok; eğer bu masrafları prensese yapıyorsa, o zaman başka türlü düşünmek lâzım... Hele bir kaç gün sabredelim. hizmetciyi isticvab ederek Afirperverlik yap - tabammül fersâ k olduk- ya gelip te ne ide- Hiç bir şey söyliyemeden odadan. ım. Ağanın kızı o gün ni - nesinin de bütün ısrama rağmen bi - “zimle gelmedi. Yaslıkayaya doğru yol a kimin tarafından yerleştirild ğini öğrenmek istedi. Fakat hizmetci, Gr p gönderil — Henüz adını ledikten sonra: öğrenemediğim o deminki ihtiyar zâttan başka kimseyi tanımıyorum. O da bana, kısa bir e- mir verdi ...Zâtiâlinize, itaat... Cemile en çok hayret veren cihet, mutfak ve kilerdeki zenginlik kadar yatak odasındaki elbise ve çamaşır do- lablarının içindeki eşyanın mebzuli - 'yeti idi. Büyük bir gardrobun içinde, sabah ve öğleden sonra giyilecek elbiselerden maada, çok itina ile hazırlanmış frak ve smoken bile bulunmakta idi. Çama- şır dolablarına ise, bütün iç çamaşırla- rile beraber zarif gömlekler ve kravat- lar yerleştirilmişti. Cemil bunları görünce sabredeme- di. Dudaklarını büküp için için güle rek: — Oh.. ne âlâl.. Biz buraya âdeta içgüveyliğine gelmişiz. Dedi, * Uzunca süren tren yokuluğu Cemili bir hayli yorduğu için o günü akşama kadar uyku ve istirahatle geçirmişti. Ortalık kararırken gözünü açtığı za - man hizmetci Anuşka, altın yaldızlı bir Çi şu mektubu getirmişti: ISevgilim!.. Hoş geldin. Seni, kendime yakın hissetmek bile bana o kadar büyük bir coşkunluk ver- di kiş târif edemem. g | dikce; kendimi masıl zaptedebileceği-i mi düşünüyorum. Bu gece sarayda bir süvareye davet- K olduğumuz için manalesef sana ka - vuşmak saadetine nâil olamıyacağım. Yarın gece, beni bekle. Seni istasyonda karşlıyan emek - dar adamım Dimitriyef, her gün akşam sabah apartımana uğrıyacak.. her tür- lü ihtiyaçlarını temin ile meşgul ola - caktır. Apartımanda arzu etliğin bir şey noksansa, lütfen kendisine emret, Seni memnun etmek, vazilesi icabın- dan olduğu için, emirlerin derhal infaz olunacaktır. , Şimdiden, alelhesab, bin aşk buse- si... Sevgilim.. hem, pek çök sevgi - «O...» Cemil; gülümsedi: — Eyvah.. kontes cenâblarının a -| lalhosab bin aşk:busesitden bahsetme | sine nazaran, mülâkat sırasında bu bu- seler galiba milyonları bulacak. Dedi. * Cemil, her şeyden evvel Maşaya bir mektab yazdı: - Yokuluğunun geçtiğini muhtasaran anlattı. Hizmet- ci Anuşkadan apartımanın adresini de öğrenerek derhal Maşaya yolladı. |Belki ben vakit bulamam. Sen bana | sık sık mektub yaz. Paraya ihtiyacın olursa, hiç çekinmeden bildir. | | Demeyi de unutmadı. | Ve benöz bu mektubu Anuşka İle| posta merkezine göndermişti ki, kapı çalındı. Cemil kapıyı bizzat açtı... Ve, | kendini zaptedemiyerek: — Vay.. Prens Yusupofl.. Sissiniz, | ha Demek ki buraya geldiğimden malümatınız var, öyle mi?.. Diye bağırmaktan kendini alama - nasil . . Prens Yusupof, elini samimiyetle Cemile uzattı. Sanki kırk yıllık bir ah ——— ——— zaman duyacağım heyecan aklıma gel- | " SON POSTA * Soa Posta » mn Tarihi Tefril g $ Cengiz Yazan : Celâl Nâraş tabutun kapağını açtı içinde Tunçay yatıyordu, ölmemişti gM İ """"! Gudeanın orduları “ Suz ,, şehrini artık zaptetmişlerdi. Evlerine kapanan yerliler | Sumerlilerin Nabonun sarayına doğru gittiklerini görünce “ İşte şimdi telef olacaklar ,, diye sevinmeğe başladılar (İşte cinler bizi te'dip için; rüzgâra emir verdi.. Şimdi nerede ise fırtına kopacak.. Selli yağmuarlar yağacak.. tufan olacak.. nehirler taşacak.. hepi- miz boğulacağız!» diyerek ağlaşır ve dövünürlerdi. En şiddetli kasırgalara mabut diye taparlardı. Akşamüstü Elâm dağının arkasın - dan doğan parlak bir yıldız da (gece mabüdu) idi. Elâmlar bütün dertle - rini gece mabuduna söylerler, ondan T gece yardım isterlerdi. Suzlular: — Hele bir gece olsun.. dağın ar - en büyük yüzünü görelim. Sumerlilerin cinlerle birlikte yurdumuza nasıl baskın yap- tıklarım anlatalım. Kendisinden yar- dım diliyelim.. Ondan sonra Sumerlilere bildiririz. Diyerek, dört gözle akşamı bekli - yöderd. * Tabut içindeki kadın Nüraş şehre girince, ilk işi Suz sa- yayının kapılarını kırmak oldu. O devirde Suz sarayı dünyanın en meşhur ve muhteşem binalarından bi- t idi. Sarayın kapısı önünde ve iç av- luda iki aslan heykeli vardı. Bunlar kralın ebedi muhafızlarıydı. —Aslan - ların gözünde çok kıymetli zümrü vardı.. kuyrukları altın ve zeberced- İlerle bezenmişti. Elâmların inanışına göte, bu aslan- önünden fena maksatlarla geçen haddini la k bud yarak. mah- volurdu. O güne kadar Suzlulardan a maksat ve niyetle bu aslanların len geçmiş olmi - yacak ki, Suz sarayında (şiddet ve ölüm mabudu) nun gaza- mseler derhal (şiddet ve ölüm ma- hiç bir kimse . f hiç kimse bına uğramamıştı. Evletine kapanan yerliler, Sumer a« kıncılarmın saraya doğru yürüdükle- rini görünce: — İşte şimdi hepsi telef olacaklar.. ye sevinmeğe başladılar. Nâraş iç avluya girmişti.. Sarayın de- mir kapısını kırdırdı. Ve zümrüt göz- lü aslanların önünden geçerek, maiye- (t ile birlikte içeriye girdi. Nâraş bu göz kamaştırıcı sarayda bir tek insanla karşılaşmamıştı. Elâm ktalı bütün saray halkımı da birlikte betci Eczaneler Bu gece nöbetci olan eczaneler çunlar - dır; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda : (Ziya Nuri). Alemdarda : (Brad). Bakırköyünde : ÇMerket, Beya- madda : (Haydat). Eminönünde: (Hüsnü Haydar). Fenerde : (Arifh, Karagümrük- te ; (Arif). Köçükpazarda : (Hikmet Ce- mi). Samatya — Kocamustafapaşada: (Radvan). Şehremininde : (Nüzmm), Şeh- zadebaşında : (Hamdi). Beyoğlu cihetindekiler: Galatada : ÇEldayet). Hasköyde: (Bar- bat). Kusumpaşada : (Vasıf), Merkez nü- hiyede : (Galatasaray, Garih). Şişlide : (Maçka), Taksimde : (Kemal Rebul, Kur- tuluş). Üsküdar - Kadıköy ve Adalardakiler: Büyükadada : (Menkoz), Heybelide: (Yu- bapmış gibi, münis ve sükin bir sokul- ganlıkla içeti dakdı. Bd l süf). Kadıköy Pazaryolunda : (Merkem). Modada : (Faik İskender). Üsküdar Çar- mi götürmüştü? Her şey yerli yerinde duruyordu.. Yataklar, ebiseler, safralar ,mü - cevher dolapları.. Nâraş sarayın ikinci katına çıktığı zaman hayretinden az kaldı küçük di- Tini yutacaktı. Salonlarda kafes için - de öten zarif kuşlar ve papağanlar da yerli yerinde duruyordu. Sumerli ku- mandan bunları görünce kendini tu- tamadı : — Nabo muhakkak buradadır.. ba- kınız, en sevgili papağanlırını bile ka- çırmamış. Diye bağırdı. Elâm krahnın papa » “|kasından doğacak (gece mabudu) nun | ğanları meşhurdu.. © her gece papa - ganlarile konuşmadan yatağına gir - mezdi. Nâraş'a, Elâm zabitlerinden esir a- hnan Sama yol gösteriyordu. Nâraş bir papağan kafesinin önün- de durdu. Sama çok meyustu.. kendi kendi « ne: — Şimdi papağanlar konuşmağa başlarsa, Sumerliler bütün esrarımızı anlıyacaklar. Diye söyleniyordu. Nâraş sordu: | Sama önüne bakarak cevap verdi: — Kral onu birlikte götündü. O ya- nında olmazsa Nabo uyku uyuyamaz. Kafesin içinden birdenbire ince bir İscs yükseldi: a— Yalan.. yalan.. ben burada - yim.» Nâraş şaşaladı. . Başım hayretle kaldırdı: — Hangi papağan konuşuyor.. Ayni papağan yeşil boyalı bir ka » fes içinde çırpınarak bağırmağa başla- di: — Ben konuşuyorum, ben.. Nabo beni unuttu. Bu gece yemsiz kaldım.. açlıktan ölüyorum. Sama susmuştu. Nâraş kuşla konuşuyordu: — Bana her şeyin doğrusunu söy- ler misin? Kral Nabo ne zaman kâçtı bura - dâan..? — Ben yalan söylemesini bilmem.. Nabo dün sabah kaçtı. — Nereye gi biliyar musun? — Bilmez olur muyum? O, ben - den bir şey saklamaz. Nabo karısını ve çocuğunu aldı.. adamlarile beraber |Elâm dağındaği mağaralardan birine gitti. | —— Seni neden götürmedi? — Unuttular.. — Yalan söylemiyorsun, değil mi? Papağan kanatlarını birbirine vura- rak acı acı bağırdı: — Ben, insan oğlu değilim. Benim soyum hâlâ Hindistanın Vaho dağın- da yaşıyor.. Biz yalan söylemekten korkarız... — Pekâlâ. Sarayda başka kimse yok mu? — Hayır.. Nâraş çekingen bir tavırla yürüdü. Sama Sumer kumandanının arka - sından gidiyordu. solunda ve önünde bir çok muhafızlar yürüyordu. Nâraş bu esrarengiz salonun bir kö- şesinde birdenbire eendeledi.. © ne?! Yerde bir tabut.. ve üzerinde kalın bir Mi Nâraş'ın — sağında, | yüzüne baktı: — Bunun içinde kim yatıyor? Sama çekinmeden cevab verdi! — Kralın sevgilisi.. — Ne zamen öldü bu..? — Ölmedi.. — Yaşıyor mu? yaşıyor... — Evet.. — Tuhaf şeyi Nabo sevgilisini ne - den birlikte götürmemiş? | — Götüremezdi.. çünkü, bu kadın, Sumerlidir. Nâraş bu sözleri dinlerken hayret- ten hayrete düşüyordu. Bir adım daha ilerledi : — Şu taşı kaldırın bakalım! Sama geri çekildi: — Ben kaldıramam.. — Niçin? — Sihirbazlar onu tütsülediler.. u- yuttular, Böyle bir kadına el uzatmak günahtır. — Kimden korkuyorsun? Ben em- rediyorum.. haydi kaldır şu taşıl — Kellemin koparılmasına razıyım.. bu işi yapamam. Cinlerden korkarım. Nâraş: " — Budala.. Diye bağırarak taşa bir tekme vur- du. Tar gereryüvadürdi! Tabutun üstünü açtıkları Sama ellerini yüzüne götürerek göz” lerini kapamıştı. Sihirbazların elinde oyuncak gibi yaşıyan Elamlar cinlerden ve tütsülen* miş kimselerden çok korkarlardı. * Nüraş tabutun içine eğildi.. ve kadı” nın yüzündeki örtüyü çekti. — O ne?! Tabutun içinde Tunçay yatıyor Nâraş birdenbire o kadar titremiş ve korkmuştu ki.. Suzlu zabitten utan * masa, duvarâ dayanıp geniş bir nefet zaman, alacaktı. Tuüçayın Suz sarayında bir tabut çinde bulunacağı kimin hatırına gelir di? Samerliler onun çoktan kral tarafın” dan öldürüldüğünü sanıyorlardı. Nâraş itidalini topladı: (Arkası var) gelliçeriki | BU L AĞRÖN ae — Bir Doktorun Günlük Notlarından Soğuklara Karşı muhkavemet Kiş her yerde çalışma mevsimidir. Bina> enaleyh soğuktan korkarak İçlerimizden geri kalamayız. O halde soğuğa mukave- met için ne yapalım? Bvvelâ daha ziyade şekerli, hamur yağlı yemekleri tercih etmek Tâmmdif: İkinci olarak elbisi ve paltoları kuvvetli ve kalın yaptırmak lâzımdır. İç çama * şırlar o kadar Kalabalık olmasa da olur- Fakas dış tarafımız iyice küvrelli ölmü” lıdır. Ayakkabılafınıza da Tazla ehemmt- yet veriniz. Köselesi kalın kuvvetli ve çök çamur ve yağmur olduğu vakit de Tastik ve şoson giymek muvafiktır. Sokuktan korkmak da Tâzımdır. İyi ye - mek ve İyi giyinmek şartile soğuğa kar$i çök iyi mükavemet edebiliriz. Bu musustü B müneviyatın tesiri çoktur. Hİ çi v soğuktan korkmamağa alışti” malısınız. Çarşamba — (©) işi ve (*) Bu nottarı kesip saklayınız, yabul bir albüme yapıdırıp kolleksiyon yapıntk Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir ıııııı'j