u ref olmuştum. Sırtında bonju - | Tüçelinde eldivenleri başında silindir #apkası ve çenesinde sivri bir sakalı Vardı. İyi gün dostu mu idi?. Pek zannet - Mem, çühkü hep hasta olduğum za - Manlarda evimize gelirdi. — Sayemde iyi olacaksın! Demek isteyen bir hali vardı, Ve gi- ken ertesi gün gene geleceğini söy- s i unutmazdı. Bunu anlamazdım: Bize bir çok mi - Safirler gelirdi. Hiç birine giderlerken Para verilmediği balde doktor denilen Misafire para verilirdi. * O zaman aklım bu kadarına ererdi. Şimdi daha fazlasına eriyor. Ozaman h_Knıtıki eczanesinin köşesine bi Müş doktoru bir yana bırakıp bugü - hün sâhibülapartıman, velhân velotel, ;Ş bir kaç dükkân doktoruna geçe - im, * Lüks apartımandaki lüks muayene- hanenin lüks antresine girer, ve beyaz Bömlekli, saçları permenant yapılmış karış ökçeli hasta bakıcıya sörarsı- — Bay doktor buradalar mı? — Buradalar, biraz beklemeniz lâ - Sm, Diyecektir.. Olur ya meraklısınız; Bene sorarsınız: — Hastaları mı var? — İçerde başka doktorlarla beraber bir konsultasyon - yapıyorlar. Hasta bakıcı yalan söylememiştir, fa- Kat söylediği doğru da değildir.. sade - ©e yanlıştır.. Vels'in görünmeyen ada- T RBibi, görünmeden toplandıkları o- iya girersiniz, ne ile meşgul olduk - ı"'mı ne kolsültaşyonu yaptıklarını ünüz. Dört doktor bir masanın etrafında Oturmuşlardır. Önlerindeki bir tahlil Taporu mu, hayır; bir apartıman plâ- ':::r. Onun üzerinde konuşuyotlar - nnxonuşmı biter, hasta kabulü başlar: iktorun yanına girersiniz. hı_ Sizi iyi etmek için elimden gelen T şeyi yapacağım.. Bunu söylerken sakın doktorun yü - tüne bakmayın, gözleriniz onun yü - Tünden arkadakı duvara kayabilir ve Uvardaki «muayene ücreti beş lira - h_'. peşin verilire levhasını görürsü - diz, knbum" hastalarını savar.. papelcik - Nİ sayar, iş bitmiştir. Ti M? 'Telefon çalar: — Ben doktor filân? — Şimdi imkânı yok, bir çok hasta - larım var, onları muayene etmeden ge- lemem, le mi dediniz, peki.. Yutkunur, acaba söylese mi söyle - mMmese mi? — Şey vizitem evlere ©an beş lira - ır. — Peki peki biraz sonra gelirim. Doktor şapkasını giyer, çağırıldığı yere gider., bir kaç dakika içinde ora - daki işini de bitirmiştir. Artık serbest- tir. Bir bira içse fena: olmiyacaktır.. Otomobilini bir birahanenin önünde durdurur. — Bonjur doktor. Bir tanıdığa rastlamıştır. — Buraya oturmaz mısın doktor? — Teşekkür ederim, - — Bira mı? — Evet.. Bira ve meze gelir.. Doktor çatala, kaşığa, iğrenerek bakar: — Sıhhati umumiye namına böyle yerleri kapamalı! Şu bale bakın! Şu bardağa bakın! Muhakkak ki etüye ka nulmamış. Hele şu turuplar.: sterlize edilmiş mi, hâşâ; çata) bir mikrop yu- VAESI.. doktorlar buntfnla mücadele elmeli - yiz, Biz ki sıhhati ümumiyenin müda- fileriyiz.. dişimizi tırnağımıza takmış; yaz, kış demez, aç susuz bir bir insan - lara iyilik yapmak, hastaları teda- vi için uğraşırız. Halbuki bunlar bizim yaptığımız iyilikleri yıkıyorlar. Dok - torlar kadar zavallı bir sınıf yoktur. Herkesin gözü doktorun vizitesinde, herkesin gözü doktorun kazancında.. halbuki elde, avuçta ne kalıyor?.. Dü- şünün bir kere: Şu kadirşinaslığı dü - şünün! Bir kulübe, başımı sokacak bir kulübe yaptırdım. Bunu söylerken gözünün önüne yap- tırmış olduğu altı katlı apartıman ge - lir; biraz fazla küçülttüğünü, bir par- ça daha büyütmesi lâzım geldiğini dü- şünür. — Kulübe dedim ya, yani kulübeden farkı bir kaç odası, bir ban, olması değil mi? Bu herkesin gözüne batar. gazeteler yazarlar. Doğrusu olacak şey değil.. gece yarısı saat kaç bilir misi- niz? Sabahın dördü. Telefon çalar; E - dirnekapıda bir hasta varmış.. gider - sin, bakarsın, ilâcını yazarsın. Cebine bir şey koyarlar. Sayamayız! Neye sa- yenilir, yenilmez.. kapa&malı, Biz| SON POSTA yamıyoruz? Bakkala verdiğiniz para - yı bakkal saymaz mı? Sayar değil mi? Fakat biz sayamayız. Ancak odadan çıktıktan sonra anlaşılır: Beş lira koy- muşlar.. bu olur mu, bu olur mu hiç? Fakat meslek, icbar eder, ertesi ak- şam - çağırdılar mı gene — gideceksin! Sıhhatin müdafiisin, vazifen bu.. Biralar içilmiş, sterlize edilmediğin- den şikâyet edilen turuplardan masada €ser kalmamıştır, Doktor evine, pardon apartımanına döner.. Kapıyı hizmetci açar: — Karım yak mu? — Biraz başı ağrıyor. — Onun da hep başı ağrır.. ne yapa- cağım bilmem, bir doktora göstermeli. Bizde de iyi doktor yok ki, Yemek hazırdır. A Otururlar. Yeşil salata vardır. Doktor çatalını atar, bir solucancık salatanın a- rasına sıkışmıştır. O da salala ile bir- likte boğazından aşağı İniverir. Gündüz balık yedikleri için bardak- lara balık kokusu sinmiştir. Fakat dok- tor şikâyet etmez.. — Ben biraz çalışacağım, yatak o - damdaki sobayı yakın! Başı çatkılı karısı sotar: , — Neye çalışacaksın? " — Yarın akşam radyoda «Hifzissih- ha bakımından yatak odalarında soba yakılmamalıdır» adlı bir konferans vereceğim, şimdiden çalışmıya başla - mak lâzım, Doktor yazısını yazar. Yatacaktır, haber verir : — Telefonla beni hastaya çağırırlar- sa kim olduğunu, nereden telefon etti- ğini öğrenmeden evde olduğumu söy - lemeyin.. ha bakın o Ed:mekıpıdğki hastadan telefon ederlerse yok dersi- niz.. anladınız mı? Yatağına girer, yorganın altında iki büklüm olur.. — Bu oda da hiç ısınmamış, sobaya Sporumuzu kurtarmak , Türkiyede sporu inkişaf ettirmek is- teyenler evvelâ; sporun Türk tarihin- de geçirdiği safhaları tetkik etmelidir.- ,#rmd 'Türklerde spor, askerlığe yarar yasıtalardan idi. Binicilik, atlı cirit, ka- ga güreş, okçuluk, kayakçılık, sürgün avı, kara yürüyüşleri, gürzcülük, to- makçılık, kampçılık, alpinizm ilâh.. gi bi... « Sayfa 7 ——— Memleket meseleleri: Türk sporuna çelme takan düdüklü jimnastik istiyorsak İsveç usuü jimnastiği derhal hudut harici etmeli ve Ordumu- zun tatbik ettiği usulü almalıyız Yazanı M. Sami Karayel Askeri lise talebelerinden bir grup jimnastik yaparken #ahsil görmüş şehirli ve kasabalı genç Jerden orduya gelenlerin sporları ge- ger akçe halinde değildi, tek terbiye, tek usul, iki terbiye, iki usul olmuştu. Hal böyle iken; Sultan Azizin Türk sporlarına olan meyil ve rağbeti, gü- Fzeşi, giritçiliği, biniciliği muhafazaya gaik oluyordu. Sultan Aziz öldü.. Murat tecennün gdip gitti. Sultan Hamit tahta geldi, , Anadolu Selçuk hükümetinin son| İşte; Türk sporunda felâket te buradan kdevrine kadar da Türkler yukarıda başladı. saydığım sporlarla —meşgul olurlardı. Halk ve ordu sporlarında tek usul ve tek terbiye cari idi. Osmanlı Türkleri üçüncü Selim dev. rinin vücude getirdiği nizamı cedit teş kilâtına kadar eski an'aneyi bozmadı- lar. Nizamı ceditle beraber yeni teşkil edilen askeri kıt'alara Fransa usulü jdamanlar da girdi. - İkinci Mahmut; Yeniçeri ocağını kal dırıp tamamile Nizamı cedidi tesis e- dince; ortdu ile halk sporlârı ârasında ufak tefek ayrılıklar başladı. Maaınâ- fih; bu ayrılıklar hiç bir vakit umumi beden terbiyesinin esasatını ihlâl etmi- yordu. Çünkü; güreşen, süngün avı ya- pan, ok atan, atlı cirit oynayan Türk genci orduya geldiği zaman derhal or- du talimlerine intibak ediveriyordu. 'Türk sporunda Sultan Azizin son devri saltanatına kadar devam eden tek usul, tek terbiye Galatasarayın te- Evet; Türk sporunun birinci felâketi Kızıl Sultanm istibdadile başlar... Te- şgemmüü düğün eğlencesi halinde bile olsa meneden bü Padişah Türk sporu- nun köküne kirbit suyu ekti. Ortada; kala kala Galatasaray mektebiyle as- keri mekteplerdeki Alman jimnastikle gi kırması olan Amaroz jimnastik:eri kaldı. y Otuz dört sene süren istibdat, tecem müc, güreşmeğe değil, tek bir spor ha- yeketine bile meydan vermedi. Otuz dört'sene sonra, yani bundan yirmi dokuz sene evvel, Meşrutiyet j#lân olundu. Türk istibdattan kurtuldu. 'Türk genci, spora yeniden kıymet ver * di. Galatasaray, Beşiktaş, Fener klüp- Jeri teessüs etti. Bunlardan sonya da birçok klüpler teşekküle başladı. Bu te gekkül eden klüplerin hemen hepsi Al man jimnastik âletlerile mücehhezdi, ler, Ve gençler Alman jimnastiklerine gisile başka bir veçhe almağa başladı. (inhimak gösteriyorlardı. Bu meyanda; 1885 de Galatasaray lisesi için Fran sadan getirtilen muallimler Amoroz jimnastiklerini de beraber getirdiler. Türklerin o devire kadar malümu olmı yan canbazi jimnastikler görülmeye başladı. Hattâ bu jimnastikler mühen dishanej berri hümayuna, mektebi bahriyeye, harbiyeye yayıldı. Bu su - retle; halk sporlarile, ardu sporları a- rasında ikilik vücüude gelmeye başla- ı O vaktiki ordu zihniyeti; Amaroz, |lerile, Alman - jimnastikleri meydana | gelmişti. daha doğrusu Alman jimnastikleri kır- ması olan bu sporlara fevkalâde ehem- miyet veriyordu. Çünkü 1870 de Al- ynanlara mağlüp olan Fransızlar bütün mağlübiyetlerinin sebebini Alman jim- pastiklerile yetişen Alman ordusunun kuvvetinde buluyorlardı. Bütün dünya nin gözü meşhur Yan tarafından tesis edilen ve Alman gençliğini köylüsile beraber elli seneden beri teşkil ve ter biye eyleyen Alman jimnastikleri üze rinde kalmıştı. Fransızlar mağlübiyetle Tinden sonra, aslan İspanyol olup Fran şada miralaylık rütbesine kadar yük- gelen, Amarozun meydana çıkardığı jimnastiklere, tapınmağa başlamışlar- bir kaç odun daha atın. Bugün gene | dır. pencereleri açıp odayı havalandırdınız galiba, bu soğuk havada böyle şeyler yapıp odayı üşütmeyin diye size kaç ıl:ere söyledim. Kulağınıza lâf girmez Dissern Sen böyle misin doktor? — Değilim! Diyeceksin öyle mi? Olabilir. Belki sen değilsin, fakat öteki öyledir, öteki değilse daha öteki muhakkak!... Artık teker teker soracak değilim ya, kim böyleyse o üzerine alınsın! İsmet Hulüsi İşte; bu Avrupaf zihniyet Türkiye- gaize'de gelerek mekteplerimize, ordu- Mmuza girdi. İşin garibi; Alman jimnastiklerini, namı diğer ve ilâvelerile kırması olan Amaroz jimnastiklerini yalnız, Galata saray lisesi ile askeri mektepler kabul etmiş bulunuyorlardı. Bütün fabrikas yon bunlardı. Türk gencinin, Türk köy lüsünün, Türk mekteplerinin, Türk maarifinin bu jimnastiklerden haberi olmadığı gibi klüpleri ve cemiyetleri de yoktu. Ve böylelikle; Türk sporu ikiye bölünmüştü. Artık, köyden ve Amerikan mektebi olan Bebekteki Ro- ber Kolej ile, Bursada, Adanada, İz- mirde, Kayseride, Merzifonda ilâl bulunan Amerikan kolejlerinin Türk yve Hıristiyan gençlerine aşıladığı spor tif tarzı terbiyeyi ifade eden atletik sporlar meydan almağa başlamıştı. Görülüyor ki Türk sporları otuz dört senede ölüp gömülmüş, Garbin atletik - sporları ve bü sporların idman sistem Meşrutiyetin ilânı olan 1908 senesin den 1910 senesine kadar süren iki se- ne zarfında, Alman jimnastikleri fut- bol ve atletik jimnastikle Türk spo- runun rehberi oldu. 1910 dan sonra; yeni bir devir açıl maya başladı. İsveçe tahsile giden ve İsveçte dokuz ay tahsil edip İstanbula gelen Selim Sırrı Tarcan yeni bir mek tep küşadına kalkıştı. Meşrutiyetin Maarif Nezaretine İse, veç jimnastiklerini takdim etti. O vVa- kitler Meşrutiyetin Maarif Nezareti çıl gin ve yaramaz bir çocuk gibi, Gör- /bin nesi var, nesi yok kapıp alıyordu İşte; İsveç jimnastiklerini de bu oyun caklar meyanında aldı. Ve bu alış veri: şin ilmi tezini de şöylece ilân etti: «.. Alman ve Amaroz jimnastikleri anti fiziyolojiktir. Bu jimnastik'erin bütün harekâtı; kavsarai sadriye üze rinde temerküz etmiş olduğundan oz- gmikas, hicabı haciz ve kâalp üzerinde ppirtakım tesirler hüsüle getirdiği ci - hetle bütün Avrupa ve Amerika etib, basınca merdüt addedilerek ordularm dan ve mekteplerinden tardedilmiştir. Bu köhnemiş ve tarihe karışmış olan eanbazi jimnastiklerin ferdi oluşu da (Devamı 11 inci sayfada)