—S TŞ ŞTT ÇT AÇA Ç Fena başlayıp iyi biten bir hayatın hikâyesi Nalbantlık, mürettiplik ve nasıl artist oldum ve elektrikçilik yaptıktan sonra nasıl şöhret kazandım? Yazan: Moris Sövalye Meşhur olup ta heri tarafından takdir edilincey dar, çok çalışm dünyayı dolaşmak, birçok dost edin bir türlü maceray atılmak itap eiti. ğ renkli n içinde bazı vardır, ki onları — hafızamdan hiç bir suretle çıka- ramam, Ve o vak'a- lar gözümün önüne gelince, içimin titre diğini hissederim. * Gözümün önünde ilk defa şu levha te cessüm ediyor : Ufak, mariz bir çocuk hayatını ka- zanmak için ev nalbant oluyor, o- elektrikçiliğe ge- bi lerin yüzünü bo- yamak işini üzerine alıyor, fakat karnı bir türlü doymuyor, bu hayat canma tak ediyor ve bir gün: — Artık artist olacağım kararını ve Tiyor. Bu yavru denecek kadar küçük ço- cuk, Parisin meyhanelerine birer birer baş vuruyor, patronlara: — Ben şarkı söyliyeceğim, diyor. y Onlar, biraz merhametten, biraz da * © dakikada gönüllerini eğlendirmek is tediklerinden ekmek parası ve şöhret hirsiyle çırpınan çocuğa: — Hadi söyle bakalım diyorlar, İşte o dakikada kalbi göğsündün dı- garı hDrlayacakmış gibi vuran ve kal- binin gürültüsünden kendi sesini du- “ yamıyan çocuk bendim. Birkaç tane şarkılı kahve dolaştık- tan sonra, nihayet bir tanesinde ayni tecrübeyi, ayni heyecanla tekrar yapı- yordum. O sırada yanımıza kahveci- nin karısı geldi, Güler yüzlü bir ka- dındı. — Bu yavru mu şarkı söyliyecek? diye kocasına sordu. Şişman göbekli kahve sahibi güldü: — İşte bu! dedi. Kadın: — Vah yavrum vah... Sana pek ya- zık! diye benim yüzümü gözümü öp- meğe koyuldu. Meydana çıkarak — şarkı — söy- lemeğe — başladım. —Evvelâ nefesim birkaç kere tıkandı. Fakat sonra açıl- dım. Lâmbaların önünden aşağı indi- ğim zaman meyhanecinin karısı beni kucakladı: — Aferin, delikanlı dedi.... Gayret, yakında seni birşeye benzeteceğim, Moris Şövalye son filmlerinden birinde İkinci hâtıram da şudur: Bugün Şarlonun papuçları kadar de ğilse bile hayli meşhur olan hasır şap kamı ilk defa Casino de Parisde gös- terecektim. Hava fevkalâde sıcaktı. Bir az evvelki hâtıramla san'at hayatına girmiştim. Bugün ise şöhrete ilk adı- mum atıyordum. Manzarayı hele bir göz önüne getiriniz: 'NO ağzına kadar dolu, hava müt Ben de fevkalâde heyecan- lıyım. A lerin bir altıncı hisleri var | dır, Muvaflfak olup olmıyacaklarını ev | velden kestirirler, Benim altıncı his - şim de bana: “ — Bu akşam muvaffak olacaksın di- yordu. Şimdiki kıyafetimi ilk defa o akşam tamıttım. Nasıl oldu bilmem. Sahneye gıkarken birden bire elim hasır şapka ya gitti.. Ben hiç birşeyden memnun plmıyan herşeyi mütemadiyen tenkit eden insanlardan pek korkardım. Bu akşam da onların beni tepeden tırna- Ba kadar süzerek yapacakları dediko duları düşühüyor, ve bayılmamak (1 - çin kendimi zor zaptediyordum. Şarkıya başladığım zaman üç beş da kika ortalıktaki soğukluk zail olmadı, sonra, yavaş yavaş altıncı hissim: — Ortalık kızışıyor, Şövalye, turna- yı gözünden vurdun!, diyordu. * Los Anceleste ufak bir sinemada o- turuyordum. (Paris masumları) ismin deki ilk filmimi seyredecektim Holivut kurtları bir filmin tutup tutmıyacağını tecrübe için, onu evvelâ küçük bir si- nemada hiç ilân yapmadan geçirirler ve seyircilerin arasına 'da Paramuntım erkânı harbiye ajanları ile casüsları yerleşirler, Ben de işte böylece beni tanımıyan halkın ortasında oturdum. (Devamı 11 inci sayfada) eee eee ae “GÖNÜL İŞLERİ! Bir genç kız düşmek Arifesinde Bir genç kız uçurumun kenarında, nerdeyse düşecek, Fakat kendisi teh Hikeyi sezmiş değil, ben bunu bana — yazdığı mektubun bir satırından an- hiyorum. Diyor ki: Bu yıl Suadiyeye gitmiştik. Biti- şik köşkte oturan allenin bir erkek Ççocuğu vardı, Ailelerimiz tanışınca biz de tanışmış olduk. Bu tanışıklık evvelâ alle toplantılarında konuş - makla başladı, derken kır gezintile- rine kadar uzandı, biribirimize müte Mmayildik. Aramızda aşk bahisleri geçti, evlenme lükırdıları öldü, bu arada da kış geldi. Şimdi semtleri- Mmiz yekdiğerine epeyce uzak. Bu- nunla beraber birkaç defa sinemada buluştuk. Konuşmalar daha derin- ledi. Fakat geçenlerde bu genci bir , yabancı kadımla, muhakkak bir genç — kızla sıki fikı görüşür görmiyeyim mi? Gece gözüme uyku girmedi ve sBabah olur olmaz size yazmayı dü- şündüm, ne yapayım? ... Bu genç kızım benden sorduğu muhtemel bir rakibesi karşısında ne yapması lâzım geldiğidir. Fakat teh like alınacak tedbirin iyi veya fena oluşunda değil, binefsihi bu müne- tsebetin kendisindedir. Bir genç kız yazın sayfiyede, hat- tâ kışlık evinde ailece Mmünasebette bulunduğu Kkimselerin genç çocuk- larile komuşabilir, fakat bu konuşma evin muhitinden çıkıp ta kır gezin- tileri, hele sinema âlemleri haline girince kız slak ve kayıcı bir yola Ayak basmış demektir. Kır âlemini plâj, plâjı sinema, sinemayı gazino, gazinoyu da kiralık bir oda takip e- debilir. Etmese bile bir erkek bu ka- dar kolay bir kızı zevce olarak almı- yacağı muhakkaktır. Herşeyden ev- vel tavsiyem, bu münasebetin bu noktada kesilmesidir. TEYZE SON POSTA Ca Zeki — Herhalde zeki bir adam. — Nereden an - ladın? — Zekâsını hiç E— sarf — etmediğinden belli. Eksilmesin di- ye saklıyor. * Haketmiş — Vestiyere ge- ne bir. lira bahşiş verdin.. — Nasıl vermem, benim yırtık parde- süyü almıştı.. çı » karken yepyeni bir pardesü verdi. — Musikiden anlar mısmız? — Hayır, bir bronz fabrikası sa - hibiyim! Kemikleri ne yaparlar Muallim sordu: — Hayvanların etlerini yerler, ya kemiklerini ne yaparlar? 'Talebe cevap verdi: — Ayırıp tabağın kenarına koyarlar. * Termometre Doktor hastasını tekrar muayeneye gelmişti. Hastanın karısı izahat verdi: — Siz, termometre koy demiştiniz! — Koydunuz mu? — Koydum, dündenberi koltuğunun altında duruyor, fakat öksürüğüne hiç faydası olmadı. * Bil bakayım Evlendikleri akşamdı, odalarına çe- kilmişlerdi. Kadın kocasına bir şaka yapmak istedi. Ellerile kocasının gözlerini ka- e Hen lümima Lirkalaann &- Birahanede müşterilere - yastıklar dağıttılar: — Bu yastıkları niye dağıttınız? — Orkestra şimdi bir ninni çalacak! — Bana karşı'bu'kadar sert davranma dok - tor, ben senden kıdemliyim. Sen taneye daektor olmadan ben gene burada hasta yatıyordum. — Onlar bıldircin ayına çıktılar, ben de yaban kazı.. — Onlar seni, sen de onları mı avlıya caksın? AHfedersiniz Traş eden berberin ellerini gördü: — Bu ne kirli el.. — Affedersiniz, dedi, bu sabahtan beri daha kimsenin başını yıkamadum. * Ne dersin — Şapkanızı bir sandalyeye koysan, birisi de gelip üzerine otursa ne dersin? — Şapkama oturana sersem, buda- la diye küfür ederim. — Mükemmel lâf.. Şimdi siz gelip benim şapkama otürun.. * Evet — Siz boks mu yapacak sınız? — Evet.. — Şimdiye kadar ringe çıktınız mı? — Çıkmadım amma boks yapabili- rim, eskiden tahsildardım. ZÖ Ev sahibi — Şu radyoyu bir kere dinleseniz de öyle gitseniz. Misafir doktor — Emrederseniz va- zifemdir.. dinliyeyim! İftira Bayan hizmetçiyi çağırdı: - — Artk inkâr edemezsin ya, bakkal çırağile kur yaptığını bu sa « bah gözümle gördüm. — İftira ediyorsunuz Bayan! — Gözümle gördüm diyorum, — Gördüğünüz bakkalın değil, kasabın çırağı idi. daha bu has - Beraber Genç erkek genç kıza sokuldu: — Sizi dün gece rüyamda gördüm. — Herhalde an « nemle babamı da beraber görmüşsü « 4 nüzdür.. Onlar ya- nımda olmadan ben hiç bir yere gitmemli * İsmi — Karınızı döve dünüz hal, — Evet, — Sizin isminiz nedir? — Müşfik Maz — «Tıraş on kuruş» yazılı, halbuki benden yirmi kuruş aldınız. — Çift çeneliler için tarifemiz böy- kedir. Kabahat kimde ? — Karım her zaman süpürgeyi ka« famda kırar ve kabahat senin der? —) — Kafam çok katı imiş de süpürge: ler o yüzden kırılıyormuş, x At isterim Anne oğluna sordu: ğ — Sen söyle bakalım küçük bir er« kek kardeş mi istersin, bir kız kardeş mi? — Ne onu, ne de ötekini anne, bir oyuncak at isterim| x * İki saatte Amerikalıya sordum: — Bütün İstanbulu iki saatta nasıl gezdiniz? — Amerikanvari! Dedi ve izah etti. — Karım bir kısmını, kızım bir kıs« mını ve ben de bir kısmını gezdim. He- — pimiz bütün İstanbulu iki saatte gez- miş olduk. * Olabilir — Ne güzel gözleriniz var bayan.. — Olabilir bay. Kocam göz müte- — Çok horlayorsunuz, rahatsız oluyorum, — Ben horlamıyorum ki.. ğ — Ya bu ses nedir? — Şarkı söylüyorum.