_ı'r perddık şurkılı f ı Naci Sadullah. l S ! elinde sazı oturur. âner; F yiş ğâ Ş TF r !z ı Oğu Pehlivanlar musabakası M zaman sahne boştur. mra Bütünçene Eşref Şefik vardır. bir ci — (O da elinde sazı içen gi - .s.)medcwnmdo*ış:w&- sefık bütün çekenin karşısına otu- * Rıcı — Hey hey: Söyleme Tan bvülbülü Koklamıa ven her gülü; Sökmüyor bil ki Eşref, Bize de lülü lülü.. ref: Sen de kimsin be adam! Rana geldin tastamam.. İkiye bölünürsün, Ben bir tekal alarsam.. ci Atma Eşref kardeşiz; Bu işlerde biz eşiz. Yaya kaldın korkarım; Biz yakıcı aleşiz. Eşve Beksörüm pehlivanım; Ben bulunmaz civanım; Sanma sakın görüp ie.. Bir kof kaba soğanım! laci: l:::ıı kimdir söyle; © şöyledir böyle. ;ıııımiıı çıkamaz, rşısına pek öyle. Börer: Tekirdağlı meydanda, Yoktur eşi cihanda.. ©O bir başpehlivandır; her anda. '&.aı than Felek içeri girer: Hey hey: Duydum toplanmış yâran, Boş atan dolü tutan.. Ben de geldim buraya, -anylıııuı mu dan dan dan Hoş geldin kanbur felek, elinde dümbelek; ben seni, —" yanda fellek fellek, ı"l. Rgeldin bre canım; ynadı sana kanınış; Hele spor işinde, n ezelden hayranım, un Felek: Nedir acap bu işler; Nerede bizim Peter; Anladım nihayet ben; Gelen gidenden beter.. Naci; Ne o Peter, dediğin.. Şundan beter; dediğin. Anlamadım bu işi; Artık yeter dediğin! Sami Karayel gelir.. Sami — Vuuu vuuw: Ben geldim bana bakın; Sekulun biraz yakın; Geliyor pehlivanlar, Peşimden akın akın.. Odadaki pehlivanlar kalkar, yanına gider, elini öperler. Sami: Berhüdar olun baylar; İçilsin artık çaylar; Güzel güzel geçsin hep, Günler, haftalar, aylar. Naci: Hocam büir arzumuz var, Hepimiz pehlivanlar, Huduru meydan dedik.. Var mı karşı çıkanlar.. Eşret: Pehlivan benim asıl, Söylüyorum muttasıl; SON, POSIA Felek — Ne zannettin ya!. Sami — Güzet söyledin s#mma gü nedir, nasıl yapılır?., Felok — Şey, şey güreş şey; şeyle yapılır... Eşref — Bilmiyor, bilmiyor, bilmiyor. Felek — Bilmez olur muyum? hşmf — Eı» xdin söylerdin.. güreş, o da — O kadarını hcrkcs bilir. Gü- asıl benim gibi tarif ödebilmeli, Sami — Sen tarif et bakayım.. Nnı — iki şey mühü ya güreş yapılır ya yapılmaz, yap: madığına göre ühi: & qnıe iki şey na göre b neticesi uld dir. Ya şey mü - 'Ya bir taraf galiptir, yahur ta Yeneceğim herkesi, Görürsünüz bak nasıl! Felek: Yoktur Feleğin eşiş Yenecek biri beşi., Kolay kolay terketmez, Hiç bir zaman güleşi.. Sami: Gürültü yapmayın yetler, Geliniz, birer birer, Oturunuz karşıma, Olayım size rehber. Pehlivanlar Sami Karayelin karşı -| Çi sına dizilirler. Sami — Ben soruyorum şimdi söyle- yin bakalım güreş nasıl yapılır? Eşref — Ben biliyorum amca? Sami — Söyle bakalım nasil yapı - hr? Eşref — Güreş dört kişi arasında o- lur. Karşı karşıya bir masaya oturur- lar, rest çeker, öteki blöf yapar. Sami — Bilemedin, (Feleğe döner), sen söyle bakayım. Fetek — Ben bendenize göre spor - da güreş diğer sporların hepsinden başkadır. Sami — Aferin bildin! Felek — Bu kadar mı, daha da bili- yerum; güreş futbol gibi topla oynan- maz. Sami — Gene bildin.. Felek — Daha da söyliyeyim; gü - veş yapana güreşçi derler. Sami — Yahu sen âlim çocukmuş - sun.. , Bir tarafın galip gelme- şey mühim değildir. ip geldiğine göre iki B mc göre b Bir tarafın gi şey mühimdir. Bir horultu işitilir, Eşref Şefikle Fe- lek Büchan uyumıya başlamışlardır. Sami — Yeter Nacl.. Naci susar.. Sami — Hey baylar burası uykü ye- ri değ Eştel — Tatlı tatlı kendimden ge - >rmişim.. Şey güreşin ne olduğunu rüyamda gördüm.. Şey güreş şeymiş. Felek — Neymiş? Çabuk söyle.. Eşref — Rüyamda gördümdü am - ma unullum. Felok — Yazık ben de öğreneceğim diye sevinmiştim. Naci — Onlar uyurken ben gü - reşi sana anlattım, değil mi hoca? Sami — Anlattın amma ikim anla - dı? Naci — Dikkat etaeydin anlardın! Sami — Allah için anlaşılacak gibi söyledin ya! Olmaz, olmaz.. Bu işi sen de bilmiyorsun. Hepiniz cahilsiniz. Haydi bana geliniz. Öğreteyim ben şimdi, , Bu işi öğrenin siz. , Nati - Felek - Eşref: Kapıldık bu hevese, Sayfa T — Bayrama hazırlanan İstanbul sokaklarında.. M M d İhtiyar Kadım Mahmutpaşada bağır bağır bağırıyordu: * Ya oruç benim başima vurdu, yahut elâlem zırdeli... Delikanlı işportasını yıkılıdıgı gibi ceketleri bıraktı, — A dostlar, vallahi zavallı oğlan oy nattı. Şışt! evlâdım dursana. Sana söy- |lüyarum, mecidiyeni al. Kırmızısını be ğendim. Elinde iki küçük çocuk hırkası, (Me- cidiyeni al) diye çırpıman kulaktan at- ma gözlüklü nineye sokuldum: — Ne oldu valdeciğim? n — Daha ne olacak, ya, benim uruç başıma vurdu, yahut ta elflem zirdeli. Şuracıkta Mebrukeme hırka alıyor- dum. Pek te aklı başında delikanlı gö- u. Güzel güzel pazarlık ettik. Mavisini mi alayım, kırmızısını mı der- iken birden bire parayı da almadan iş- portasını omuzlayınca yokuş aşağı sa- vuştu. Di romalizmak. Koşsam || |koşamam. Ha, yavrum sevaptır, şu | münasel buluver! Üzülme valde, nerdeyse gelir za- vallı, belediye memurundan kaçmıştır. dedim. Hakikaten Mahm şa )ux.ışuı un belediye me- g olmuştu. — Bizim kıza bir kundura ver. — Kaç yaşında sizin kız? - On &h mı, bağlı mı, atmalı mı? — Ne bileyim Dayanıklı olsun da. — Kaç nurmara giyer sizin küçük ha- purmn? h veriver birşey. n 'a fark var. ğız galiba hak verdi. Söyle- Üyor. * ati, daha temkinli. Bayan daha hâkim. acı mağazasında şahit ol- ü Bay bir'kundura - Ben zaten ayakkabı bakın bu ayağımdakiler tam bir ik: yor, Şirketi Hayriyenin Kış tarifesinde Bir nokta Sabahları saat 6,45 de Ortaköy ve Beşiktaş Iskelelerine uğrıyarak Köp rüye inen vapurun yeni kış tarife - sinde Ortaköyden sonra Beşiktaşa uğramaması bir çok işçilerin Beşik- taştan sonra Üsküdara aktarma se - ferine yetişememeleri şikâyetlerimni mucip olmaktadır. Ameleler namına gazetemize mü- racast ve şikâyet edildi. Şirketi Hayriye işletme — direki ünü nazarı dikkatine arzederiz. * Bir madende tartı meselesi., Bir ok yücumüz bize ecnebi şit- ketlerden birinin elinde bulunan bir madende gördüğü muameleden bah- setti. - — Kaç numara mı? Ne bileyim ben. | ; abıcı değil misin?. 12 yaşın-| De parasını da almadan savuştu! , buçuk seneliktir. İçimden : — Darısı başıma, diyorum, yan göz- (le de kapının önünde duran kocaman o0- İtomobile bakıyorum. Bay devam ediyor: — Şimdi kabilse bana bir çift rugen papuç ! ğ —Şimdi sizi tatmin edeceğimizi zan- netmiyoruz. Ismarlama emir buyurur- sanız haftaya hazırdır. — Pekâlâ ısmarlama olsun. Ölçü alındı. — Kaç para vereceğiz? — On beş lira efendim. — Çok para. Bayan atıldı: — Çök para ya, fazla istediniz! — Aman Hanımefendi, on sekizden Aşağı olmaz ama hatırınız için on beş dedim. — Ben bütün dünyayi gezmiş bir a- damım., Hiç bir yer, İstanbul kadar pahalı değildir. Ve İstanbulun en pa- halı dükkânmı da muhakkak sizin ma- ğazanız. Dükkân sahibi ellerini uğuşturuyor. Bir şeytanlık düşündüğü belli, — Beyefeni Mademki böyle söy Jüyorsunuz. H endi hakem olsun jJar. Ne takdir ed se bendeniz Tazı- yım, Bayan eline kalemi aldı. Deftere mu ihayet kararımı ver en de merakla başımı uzattım. re 14 lira yazdı. Yüksekkaldırımı iniyorum. Büyük bir kalabalık Hamidiye çeşmesinin ya- nına birikmiş: Aradan baklım. Koca - man bir işorta, ve her boydan kutular, İçi kırmızı, mavi çuba kaplı lüstikler satılıyor. 75 kuruştan 180 kuruşa kadar her ayağa uygun lâstikler. İki çocuk lâsti- gini bir kutuya koydurmuş bir aile ba- bası, hem or hem bana anlatıyor: mur mu oldu? Suya sok yıka. de parıl paril... Küçükler bir sevinecek ler Ri'bayram üstü... KT. Söylediği şudur: Madende kantar kulltanılmaz, — köylünün — getirdiği cevher göz âyarile tahmin edilerek alınır. Mukabilinde verilen para da hiç denilecek kadar azdır. Hakikat acaba ne şekilde? Oku - yucumuz böyle görmüştür, made - nin sahibi ise aksi iddiada buluna - bilir. Bizce yapılacak şey doğrudan doğruya resmi makamların alâka - Tarını celbetmektir. * Okuyucularımızın - sorgularına cevaplar Manisada Akhisar Haskoca ma - hallesinde Kızlar çeşme sokağında Serexzli Salihe: — Mektubunuz vazih ğ Yanınızdaki bikes kimi arıyor,