HARB No. SON POSTA İttihad ve Terakkide on sene 5 Üçüncü kısım İ NASIL İDARE ETTİK? Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Enver Paşanın biri Kanal, diğeri Kafkasyaya doğru yapılacak iki plân hazırladığı söyleniyordu Devletin istemediği bir zamanda kendiliğinden gelen harbin daha ilk günlerinde bütün taarruz plânları hazırdı. Her iki cephede de hazırlanmasına vakıt brakmadan düşman üzerine Bahriye Nazırı Cemal Paşa, ayni Kinanda bir ordu kumandanlığı al - ir. Bu, Suriye ve Hicazı muhafaza la taarruz edecek, Mısıra gi - ii “ek olan ordudur. Sade bu ordunun İş Handası değil, Torosların öte tara- im siyasi idaresi de Cemal Paşaya *di edilmiştir. Sade bir kumandan o- değil, belki de bir umumi vali, | a doğrusu bir «sultan naibi» dir. Cemal'Paşa, harp emri vakiin İYi hatırlayamıyorum hangi günün- e fakat herhalde ilk günlerinde Şama fi İteveccihen İstanbuldan hareket edi- * biz de kendisini selâmetliyoruz. *prüden Haydarpaşaya giden vapur, a “âmetleyicilerle doludur. Asker, sivil, Zamanın İstanbulda bulunan hemen İ, "ün mühim simaları Haydarpaşa»is- onunda toplanmıştır. Vapurda gi- #£en grup grup toplanmışlar konu- orlar, İstasyonda da öyle. Ortada bir var, öyle bir hava ki insanlar bu- bazı mühim günlerde hiç bir şey daş ru tarzları, arada bir ağızların- çullanmak fikri plânların esasını teşkil ediyordu RR ESİR Enver ve Cemal Paşalar Kudüste Salâ haddini Eyyübi medresesinin açılış mera siminde hh n, hiç bir hususi hareket|sizden rica edeceğim. Bana yardımı e-Jcia artistinin tesirini yapmaktan hâli : Yapmadan, yalnız hal ve tavırlarile, İsirgemeyiniz. Benden istiyeceği yardım gazeteci- çıkan bir kaç kelime ile, hattâ far-)liğe dair olacaktır. Li Jbl Paşa Şama gidiyor! i Bu kalabalık 2 ta : olmıyarak, yaparlar, Bu hava) Bunu biliyorum. Oraya gider git- ühim bir hâldisenin ifadesidir: CeJmez; kendisine münevver bir muhit yapacak, matbaa kuracak, gazete çi - selâmetleyici kitle i -| karacak, bunlar için de benden yardım de Cemal Paşa, herkese ayrı ayrı|istiyecektir. Nitekim biraz sonra iste- ediyor, herkesle ayrı ayri ko-İdi ve kendisine gazetecilik hayatı için- Püyor, Şık bir asker tavrı, zeki göz-|de «keşf» ettiğim iki genç tavsiye et - y arada bir bir başkası üzerinde tim. O da onlardan dalma memnun tatlı ve kibar bakışları ile Cemal | kaldı ve bana teşekkür etti: n i Pia, hakikaten böyle mühim bir şah- e r. “. tren kalkmak üzeredir. Cemal olmıya da lâyik bir insan temsil | Paşa yüksek sesle, veda etmekle nutuk Onda asker ve sivil, bütün möe-| söylemek arasında, fakat, resmi tav - toplanmıştır: Altı sene evvel|rına göre daha ziyade bir nutuk söyler ş ilâbı müteakip Üsküdara mutasar-| gibi ve ayni zamanda doğrudan doğ - © olduğu zaman insanları sokaklara telik entarisi ve hirka ile çıkmaktan etmekle başlıyan icraatı, muhtelif anlarda muhtelif şekillerde devam ? «de onu bizim nazarımızda büyüt- ür, Cemal Paşa, bütün meziyetlerinden d bir de salon askeridir. Her yer- ei Türk ordusunu değil, bütün ». "kiyeyi, inkılâbın bütün modern müşlerini pek güzel temsil eder. Suriyeye değil, Mısıra! amal Püşaya yapılan bü selâmeile- a başkasına yapıldığını hatırla - * , a olmasıdır. rakat, ona yapılan bu ie Mağ inin parlaklığının asil sebebi ti it, vazifenin büyüklüğüydü: O, a ri fethetmeğe gidiyor, onu müs - © İğ ö9el bir Fatih olarak selâmetlemek yı adır!, İşte, bu selâmetleyici cemi- |, "in içindeki fevkalâdelik havası da Aç geliyor. Herkes onda Mısırın *takbel Fatihini görmeğe başlamış- İ Ve bunun için ona karşı gösterilen > t de artmıştır. Nihayet hareket zamani geliyor. O, Mai inkılâp arkadaşlarile öpüşüyor, e laşıyor; ikinci derecedeki dost- n samimi, vazifeten gelmiş silâh Va, şleri resmi, herkesle ayrı ayrı #diyor; benim de elimi sıkıyor ve 7 ken diyor ki: Ma, Sizden de yardım istiyeceğim, 5 a ittin Bey... Arada sirada benim na © yardımınıza ihtiyacım olacak ve ruya bütün selâmetleyicilere değil, bel ki de inkılâp arkadaşlarına dönerek, fakat, onların üstünden de herkes aşı- rarak o veda dakikasındaki duyguları- nı ifade ediyor; söylediği bir kaç söz içinde en ziyade bir kaç kelime üze - rinde durmuştur ve ben de onları işi - tiyorum:; — Arkadaşlar, diyor, Allahın ina- yeti ile mutlâka muvaffak olmak üze- re gidiyorum... Eğer muvaffak ola - mazsam benim burada ancak cenaze- mi karşılarsınız! Bizden yüksek bir vatanseverlik his- sile ayrılan Cemal paşanın serinde, bun orum. Bunun sebebi onun ahbabı- |ları söylerken, sıcak bir heyecan ve Şok ve herkesten fazla sosiyalil bir | hafif bir titreme vardı. Fakat, bu ta- ahhüt, benim kulaklarımda, o zaman bir kumandan sözünden ziyade bir fa- Yağsız Kar Kremi Yağsız acıbadem Yağlı acıbadem Yarım yağlı gece Yağlı muhtelif Hasan markalı kremi nefisidir. Fennin son tirilen makinelerle 3 kalmamıştı, İnsanların büyük söylememeleri el - bet daha iyidir. Fakat, bizler, aynı za- manda gafil mahlüklarız; hayatımız - da bez birimiz, kim bilir, kaç defa bü - yük söylemişizdir! Sonra, bir gün geldi ki Cemal paşa, İstanbula döndü, bir daha oraya git - medi. ..işte, tren kalkıyor, Cemal paşa şık ve kibar tavırlarile herkesi bir kere da- ha selâmliyor Va yavaş yavaş üzakla £ şarak önce küçülüyor, sonra gözden kayboluyor. Vükelâ, bir istimbotla, bizler de va- purla dönüyoruz. Şimdide hâdise - nin tefsiri başlamıştır: Herkeste hâ - kim olan his, Cemal paşanın Şama de- il, Kahireye doğru yola çıktığı ka - naatidir. Veda ederken, onun, arka - daşlarma söylediği sözler büyüktür. Herkes bu sözler üzerinde duruyor. A- ğızlarda türlü türlü rivayetler dolaşı - yor: Kanal geçilecek, kapatılacak ve Mi- sıra girilecektir. Cemal pasa bu zim ile gitmiştir, biz de onu bu azmin ya - rattığı yüksek hisler içinde selâmetle - dik! O zaman hayal devrinde idik Ben asker değilim, neferlik dahi yap- madım, Buna rağmen, şu Mısırın fet- hine bir türlü akıl erdiremiyorum. (Arkası var) dünyada mevcut kremlerin en mükemmeli ve en dı olan ve Almanyadan büyük fedekârlıklarla ge- lan Hasan kremleri ayarından hiçbir krem mev - zuubahsolamaz. Çirkinleri güzelleştirir ve ihtiyarları gençleştirir..Çil, leke, sivilce, ergenlik ve kirleri izale eder. şiktaş, Beyoğlu ve İstanbul merkezi, Hasan deposu: Ankara, Eskşehir, Be- Bir masanın başında ve rakamlar â- rasında sekiz saat bunalmanın ne ol - duğunu acaba bu dünyada kaç kişi bi- lir? Arasıra gözlerini kapıya çeviriyor ve o sırada onun yüreğinde, kapatıldı- ğı yerden bırakılmasını bekliyen bir dağ keçisinin sabırsızlığı vardır. Dışarı fırlamak... Hayata atılmak ve yaşamak! Fakat niçin sık sık hayatından şikâ- yet eden, şu dört duvar arasını bir zin- dana benzeten şu Kara gözlü delikarlı hâlâ masasında oturuyor ve hiç telâş etmeden hâlâ rakamlarla uğraşıyor? — Daha oturuyor musun? Hem şı - kâyet edersin, hem de... — Dışarıda ne var ki? — Hayat var, — Hayat mı ver? Benim için olma- dıktan sonra neye yarar? Sözü çok uzatmadım. Çünkü geç ka- lacaktım. z — Sen bilirsin!, Diyerek uzaklaştım. Ertesi gün vaktimin çok olduğu bir sirada ona sordum: — Ben sahiden merak ediyorum. Anlatsana!., — Neyi? — Sendeki şu tuhaflığı... — Hangi tuhaflık?.. — Hem burada kapanmış olmaktan, yalnız, ölmemek için çalıştığımızdan, şikâyet ediyorsun, hem de hepimizden geç çıkıyorsun? Dünkü gibi kısa bir cevap verdi: — Dışarıda pe var ki? Ona güzel ve temiz bir havadan, ak- şam kızıllığının vurduğu denizden, ışık» lara bürünen şehirden ve bu şehrin caddelerile sokaklarını dolduran lüks otomobillerden, ağzına kadar dolu tramvaylardan, kaldırımlardan taşan güzel kız ve kadınlardan bahsedecek- tim. Tam buna hazırlanırken lâfı ağzım- da bıraktı: — Ne söyliyeceğini biliyorum. Boş yere yorulma! Önce beni dinle! — Dinliyorum. — Bence hayatım aşağısı, yukarısı, ortası yoktur. İnsan ya yaşar, yâhut Yazan: Kadircan Katlı sU... — Tamam olmadı. Arkadaşım kulağıma doğru sokul - du ve söz aramızda, şunları fısıldadı: «— Altıncısı da lâzım: Ayrıca, ev ka- dınlığı hiç olmıyan ve süsle eğlence » den başka şey düşünmiyen bir metres. — Haltettin!.. * Aradan sekiz on gün geçmişti. Ar - kadaşım bana bir telgraf uzattı: — Al da oku". Bizim amca İstanbula geliyormuş. Karısı ve oğlu da beraber.. Anlâşılan otel parası vermemek için benim Lângadaki iki buçuk odalı ev bozuntusuna misafir olacaklar... Dedi. Ertesi gün onları rıhtımda karşılı - yarak eve götürmek için hazırlanıyor- du. Fakat sabah erkenden gazeteler kor» kunç bir haber verdiler: İzmirden kal kan bir yolcu vapuru batmış ve için « deki yolculardan yüz kadarı boğui « muştu. Boğulanların listesi de çıktı ve bun larin içinde arkadaşımın amcasile oğs Junun ve karısının adları okundu. Arkadaşım İzmire gitti ve iki ay son- ra oradaki bütün malları satarak gel - di. Vapurdan çıktığı zaman beni görür görmez: — Artık ben de (yaşıyan adam) ol - dum. Lüks kamarada geldim ve gü“ verte yolcularına derin bir acıma his- sile tepeden baklım. Diyordu. Sonra ilâve etti: — Bu akşam bendesin!.. Gittik: : İstanbulun en Yüks ve çalgı gazi nosu... İstakoz ve siyah havyara varın- cıya kadar en güzel mezeler ve şam » panya... Bütün gözler bizde ve bütün ma - salar bize hayran... Yalnız garsonlar değil, patron bile etrafımızda vızır vizir dolaşıyor. Orkestra yeni bir parçaya başlama - dan önce bizim arzumuzu öğrenmek is- tiyor... Yaşıyan adam olmak sahiden iyi şey- sürünür. Yaşı - re yorum demek j ızda ; t gece ya için insan zekâ- Yarınki nusham rısını geçmişti , sının O yarattığı Gümüş Tavşan nden masa. bütün (güzellik, nın ine yüz zevk ve rahattan lokantası Yirahk bir köğit bol bol pay al - | Nakleden: /#aik Bercmen| &tü vebir kral mamız gerek. gibi uğurlanı * — Ne gibi? rak çıktık. — Kısa keseceğim. Bir adam yaşıyo- rum demek için ne lâzım biliyor mu - sun? yere düşünme, Ben bunu dü- şündüm. Sana hazır wereceğim, Hazır bulmamız mümkün olan bir şeyi ken- dimiz yaratmağa çalışırken dünyann en büyük budalalığını yapmış oluruz. — Evet... —'Bir insanın «yaşıyorum!» diye - bilmesi ve-bunu demekte haklı olma - sı için altı şey lâzımdır. Birincisi, şe - hirde medeniyetin bütün rahatlıkları- nı koynunda toplıyan güzel bir apar - tıman... © — Daha birincide imkânsızlığa sap- tın! — Evet... Hakkın var... Meteliksi - zim ve şuradan âldığım altmış yetmiş lira ile ancak ölmiyecek kadar yiyebi - liyor, herkesi kendime güldürmiyecek kadar ( giyinebiliyorum. o Piyangoya inanmam. İzmirdeki zengin amcadân da haber yok. Herifçi oğlu para gitme- sin diye biricik oğlunu bile okutmu - yor. — Peki, ikincisi? — Adada, yahut Boğaziçinde bir vil- Iğ... — Fakat ne biliyorsun? Belki bun- lar olur... — Hepsi bu kadarla bitmiyor. Da- hası var, Üçüncüsü karada bir otomo - bil, dördüncüsü denizde bir motör... — Oooo! — Ne sandın?, Beşincisini de söyli- yeyim: Güzel, temiz bir ev kadınile hiç olmazsa ki çocuğum da olmalı! — Tamam oldu. Fena değil doğru - Kapıdaki taksilerin en şık olanına işaret elti. O Beyoğlunun en büyük ve lüks oteline gidecekti, ben de, değil o- tomobilin, atın bile inemiyeceği bir inişten sonra yedi dakika sonra evime varacaklım. Arkadaşım benim gideceğim sokağı gösteriyor: — Seni kapına kadar götürelim. Haydi şotör!. On lira var ve yüz lira maaşla yanıma alırım. diyordu. Şoför çoktan razı olacaktı, Fakat ben çabuk kaçtım. Eve giderken arkadaşıma imreniyor. dum ve onun yapacağı şeyleri sayıyor- düm: Şehirde bir apartıman; Adada, yahut Boğazda bir villâ; karada bir otomo - bil, denizde bir motör; iyi bir eşle iki çocuk ve ayrıca, çok güzel bir metres,. * Ertesi gün işime geç kalmıştım. Ga- zete satan çocuklar boğazlarını yırta- cak gibi bağırıyorlardı: — Ötomobil kazası... Yazıyor... Tramvayla otomobil çarpıştı... İki ö « lü, beş yaralı... Omuz silktim: — Olagan şeyler! Dedim. Lâkin çok geçmeden anladım ki bu kszada ölen ve kendisile birlikte baş- kaslarını da öldüren ve yarâlıyan adam bizim (yaşıyan adam) mış... Bir doktorun vaktile bana söylediği bir sözü hatırladım — Uzun zaman aç kalan bir insana birdenbire en kuvvetli ve güzel ye - meklerden bol bol verilirse yüzde dok- şan ölür...