Midi A 8 — Sayfa Tarihten yapraklar: Endülü s hükümdarı ikinci Hakemle Kadı Beşir «Bu çuvaldaki toprak halktan birinin elinden zorla aldığın bir tarlanın küçük bir parçasıdır. Sen bugün bu kadar toprağı kaldiramıyorsun, ya- rın ahrette şu koca tarlayı nasıl kaldıracaksın?» Endülüs hükümdarı üçüncü Abdür- rahman kendinden evvelkiler gibi (E- mir) değil, (halife) diye anılıyordu ve buna cidden lâyık bir adarıdı. Elli sene süren hilâfetinde adalet ve yyilikten ayrılmamış, bir zamanlar Vi- zigot krallarile şövalyelerinin yağ larına sahne olan Endülüsü dünyanm en mamur ve zengin bir memleketi ha- line koymuştu. Kordoba civarında kendi sevg için Medinetüzzehrayi yapan bu kümdardır ve bu sarayın ihtişamı eş- sizdi. Lâkin buna rağmen bütün hayatı saadet içinde geçmemişti. Ölümünden sonra bulunan hatıralarırın bir yerin- de şu sözler okunmuştu: «Halife olalı elli yıl oluyor. Şan ve şerefe, zevk ve saadete, her şeye ka - vuşlum. O kadar ki bunların hepsin - den bıktım, rakibim olan hükümdarlar bana hürmet ediyorlar, beni kıskâhı - yorlar, Benden korkuyorlar. Allah, in- sanların aszu ettikleri şeylerin hepsini bana bağışladı. Fakat bu uzun saadet günleri a-asında sahiden mes'ut oldu - Zum günleri saydım. Hepsi ancak on dörde vardı. Ey fani insanlar; büyük- lüğü, dünyayı ve hayatı buna göre kı - yas edinir! ; Ömrünün son zamanlarında oğulla - rından biri isyan etmiş ve üçüncü Ab- durrahmun bu haris oğlunu idama mahküm etmişti. Zavallı babanın bü - tün hayatı bu yüzden, zehirlenmiş gi- biydi. Lâkin yalnız bir noktadan teselli buluyordu. O da, kendisinin yerine ge- şecek olun oğlu Hakemin de kendisi gibi akı'lı, liyakatli, adalet ve iyiliği seven bit adam olmasıydı. İkinci Hakem 910 da halife oldü ve bâbasının boş bıraktığı yeri doldur - mağa lâyik olduğunu pek çabuk isbat etti. Pek sade yaşıyordu. Vergileri azal- iyor, halkın rahatını temine çalışıyor- du. Adalet ve merhamette eşsizdi, İkinci Hakemin ne kadar âdil bir hü- kümdar olduğunu isbat eden bir vak'a vardır ki Endülüs tarihinin altın yap - raklarından en parlak olanıdır: Kordoba civarında halifenin ço! zel bahçeleri vardı. Arasira buralara çikar, portakal, üzüm, incir ve çiçek kokuları arasında, fıskiyelerin karşı - sında, sevgilisile oturur, müzikten, şiir- den bahsederdi. Bu bahçenin br kenarında küçük bir yamaç vardı ki oradan yemyeşil ovayı olduğu gibi görmek mümkündü. Fa - kat bu yamaç halifenin malı değildi. Fakir bir kadıncağızın malı olduğu- Bu söyledi. Halife emir verdi: — Bu kadıncağızı gör. Bu tarlayı her ne İsterse verip satın al ve bir köşk yaptır! Halifenin kâhyası fakir kadına gitti ve halifenin arzusunu bildirdi. Kadıncağız, tarlasını satmağa Tazı olmadı: — Halife pek zengindir. Dilediğim kadar parayı verebilir. Fakat ben bu tarlayı satamam, — Niçin? — Endülüse ilk gelen dedemizden - beri evlâttan evlâda geçiyor. Babam da «satmal» diye vasiyet etti. — Halifenin arzusu bütün vasiyet - lerin üstündedir. (Devamı 15 inci sayfada) “GÖNÜL İŞLERİN. Muhatapsız kalan Bir aşk hikâyesi «B. İ. K.» iyi tahsil görmüş, iki dil bilir bir genç kız, iyi bir ailenin tek çocuğu, mes'ut olmak için ne, lâzım ise hepsine malik. Fakat mes'ut değil Bunun sebebin: anla - ürken hülâsaten diyor ki: İki yıl evvel, daha on yedinci ya- jandayken sevmiye başlad. bir erkeğe karşı elân ayni hisle müte- hassisim. Arasıra çıkan taliplerimi hep reddediyorum, içimden: — Birisini seven bir kız başka bi- risile nasıl evlenir? diyorum. Fa - kat o, beni hiç anlamıyor, ihmaj € - diyor. Şahsan İstanbulda da, taşra da da tanınmış birisidir, keşki di - yorum, tanınmamış birisini savsey- “dim, benimle belki daha fazla meş gul olurdu, fakat gönlüme hâkim ol mak kabil mi? Siz şimdi bu satırlar; okurken: — Sevmiyeni sevmenin budalalk oldutunu düşünürsünüz, beki haki. kai ie öyledir amma, hissimi fikrime içinde tanışmıştır? şekilde konuşulmuştur. vaziyetleri nedir? taat ettirmek öm imkânsız. şaşkın bir haldeyim.» * Bu genç kıza söylenecek bir şey öremiyorum: — Bahsettiği erkekle hangi şerail Aralarında ns Mütekabil Hattâ erkeğin da beslenen aşktan haberi var mıdır, yok mu? Bütün bunlar meç hul deleleri halletmek te mümkün ola- mıvacağına göre bahsi kaydetmek: le i Aâmu hiç bulunmıyan mus- tifa ediyorum. ... Dizdariyede Bayan (P. P.) ye: Her şeyden evvel sevip sevemiye- ceğinizi, sonra da sevdiğiniz takdir- de sevdanızı idame ettirmek için maddi imkâna malik olup olamıya- cağınızı düşünmek lâzun. Para ile aşk alınmaz, fakat para olmayınca “mak ta mümkün olmaz. her şeyden evvel basi «EYZE Misafir Bir perdelik komedi — Sahne: Bir misafir Eşhas: Bir koltuk, Bir Kanape. Figüran olarak mü- teaddit “koltuk, san- dâlye ve masalar vardır. Koltuk — Söyle ba- kalım kanape arka - daş bu akşamı nasıl odası, geçirdin? Kanape — Fevka'&- de mükemmel des - tum; tam iki saat güldüm, Koltuk — Ben de öyle, tuhaf insanlar | değil mi? Kanape — Muhukkak. Farkındasın | ya,.nasıl donuyorlardı. Koluk — Evet, dur, şunu başm - dan anlatayım, ben kapıya yak r- gum için her şeyi duydum, Sokak ka- pısı çalınır çelitmmaz öbür odada bir gürültü oldu. Bayanın sesini tanırım: « Of, dedi, gene misafir geldi.» İs- teksiz isteksiz kapıyı açtı. Sanki biraz evvelki sözü söyliyen o değilmiş gibi: «— Buyurun, dedi, ne iyi ettiniz de geldiniz, buyurun, misafir odasına bu- yurun misafir odasına.» Kanape — Hah o sırarla gördüm, pal- tolarını, mantolarını- çıkarmışlar, bu - raya gelmişlerdi. Benim üstüme bir bâ- yanla bir bay oturdular... Amma oturdukları müddetçe onların titremesinden ben de titredim durdum Koltuk — Hiç sorma ben de öyle, hele üstüme oturan sıska bayan yok mu, bir yandan beni titretti, bir yan - dan da sinirlendirdi. O dişlerinin çat | çat çal Vuruşu, kumaşının kıl larını diken diken yaptı. Kanape — Ev sahibine dikkat ettin mi misafirler gelir gelmez çini sobaya iki tane ufacık odun attı. «— Hava biraz soğuk amma şimdi ısınır, dedi.» Koltuk — Dikkat ettim, amma oda wındı mı da... Kanape — Ne gezer, oda öyle kolay kolay ısınır mı hiç.. Ev sahipleri ikide bir: «— Sizi üşüttük Diyorlardı. Koltuk — Doğru söz.. Kanape — Evet doğru amma mi - safirlerin cevapları yalan. Koltuk — Sahi ev sahipleri« sizi ü- şüttük» derken onlar da «— Üzülmeyin, hiç üşümedik, hava esasen o kadar soğuk değil kil» | RADYO. ! Öğle neşriyatı : 7 12,30 gramofonla bir gün ML lediğiniz plâklar, vel 12,50 Bir gün evvel çıkan ga7€“ deki havadisler, g 13,05 hafif müzik (hiç bir şey$ ramadığı için hafif denilmiştir.) v 14 muhtelif plâklar (biraz ew fil müzik diye çalınan plâklar | odaları. den çabnacaktır.) Akşam neşriyatı: i Saat 18,30 plâkla hiç kimseni? © sını bilmediği dans musikisi. wi 19,30 müsahabeler (zurnayâ b ne çıkarsa) kim çıkarsa bahtının. 20 Türk musikisi (büyük anstif' nizin çocukluğunda söyledikleri lar). 20,30 Bayan Safiye ve arkad (Bâyan Safiye mutat veçhile gelm için programın bu kısmı m kak değişmiş olaraktır. safir gelmiyor ki? Kanape — Acaba neye olsa gerek? Koltuk Buldum, buldum.. Misa - firler fazla üşüsünler de çarçabuk git- sinler diyedir. 21 orkesira: 1 — Köokoro. 2 — Kükoroko. 3 — Kokorokoko : 4 — Kökorokokoro, ; 5 — Kökorekokoroko. 6 — Kokorokokorokoko, 7 — Kokorokokorokokoro, 22 plükia sololar Çele hangi pk çerse o çalınacaktır.) eti 22,30 Anadolu ajansının gaze“ e”) çıkmış olan herkesin bildiği ği hal Kanape — Doğru.. Bu pek doğru. Koltuk — Öyle değil mi? Misafirler gider gitmez bayanın söylediğini duy- madın mı? Kanape — Duydum, ne diyordu; dur unutmuşum. Koltuk — Ben unutmadım, tekrar €- dey ir «— Çok şükür, dedi, misafirler gi - debildiler.. Biraz daha otursalardı mi - safir odasında soğuktan donacaktım. Kanape — Ben de hatırladım şimdi. Hattâ bunu söyler söylemez koşa koşa odasına kaçtı. Kolluk — Evet, mangalla ısındıkla- rı oturma odasına. Kanape — Sanki misafirleri oraya alsalar olmaz mıydı? Koluk — Olur mu hiç Oo odanın gösterişi yok, bir gün ben gitmiştim de gördüm.. Yerde eski bir keçe, duvar- i rengi bozulmuş. Kanape — Öyle amma sıcak! Koltük — Sıcak olmasına kim bakar ev sahipleri misafirlerine sıcak ta olsa gene o odayı göstermezler. — Neclü kocasına göz açtırmı!9” muŞ.. i — Onun evvelden gözü kapali, m öyle olmasa Neclâyi alır muydi? 4 Cevabını veriyorlardı. . Veriyoriardı anma bir yandan da soğuktan tir tir orlardı. nape — Öyledir de ne diye ev sa-! bipleri; misafirler nin paltolarını, mantolarımı ısrarla çi - karttılar? Koltuk — İşte onu ben de anlama - dım.. ip gelmez hepsi-; e Kanape — Acaba çini sobaya attık- ları iki sıska odun şu bizim koskoca 0 - dayı ısıtacak mı sanmışlardı! Koltuk — Zannetmem, ilk defa mi- ianaunı sasanassasamsenmnana, ierearremeememe resmen mensur — Zavalh çok fakirleşti, altında bir ot minderi bile — İçindekilerin hepsini yemiş mi? | Resme dikkatle İşimdi Kanape — Gösterseler ne olur? — Bir rop aldım, ka Koltuk -— Daha ne olacak, kibarlık-| edersin? imei tan çıkmış olurlar. Bir misafir kabul e-| — Modasını mi soruyorsun, İ decek odaları bile yok denir. 25 günlük. Bu resmi niçin gazeteye koyuyoruz i bakın.. Baktımız mi? — Baktık güzel. Dediniz öyle mi, soruyorsu - — Bu resmi gaz€- teye neye koydu - nuz? — Bir sebebi var koyduk! — Güzellik mü - sabakası açlınız.. — Bilemediniz. — Ondülâsyon müsabakası! ? — Bilemediniz, bilemediniz. — Evet! — Güzel çene müsabakası!, —' Biz ne müsabeki — Bilemediniz bilemediniz bileme -İne ders veriyoruz. diniz... ka bir Maksat e — Simde gâzetelerden biri gibi ba -/din — re: gazeteye ei yanlara güzellik dersi vermiye kalk -| bahane sramıya ne hacet. tınız!» du bitti.