y .f F % L——.——-'——._M_,. Ü. SON POSTA, İkinciteşrin 27 Amerıkada 5 senedenberi uyuyan ger genç kız Zavallı nişanlısı her akşam elinde bir demet çiçekle onun hastahanedeki odasına giriyor, uyku hastalığının bir kat daha güzelleştirdiği yüzüne uzun uzun bakıyor ve hasta bakıcıya soruyor: “ Ne zaman uyanacak ?,, Anlatacağımız vak'a Amerikada, Şikagoda geçmiştir. Ve bu uzak diya- rın kulaktan kulağa akseden garibele- rine bir tane daha eklemiştir. Patrişya Megayir, 26 yaşında gü - zel bir kızdır. Sevimlidir. Arkadaşları arasında cana yakınlığı, neş'esi ile ta- nınımıştır. Patrişya, bugünün her genç kızı gibi, evinde oturmaktan ziyade, a- ilesine yük olmaktan çekinir, esasen tahsilini de Şikago Üniversitesinde bi- tirmiştir. Bir müessesenin, ciddiyeti, işindeki intizamseverliği e tanınmış daktilosudur. 1932 yılının şubat ayındayız. Pat- rişya o gün mezundur. Akşama kadar evinde dikişini dikmiş, ütüsünü yap - miş, bir güzel yıkanmış ve yemekten sonra da akşam matinesine sinemaya gitmiştir. * Gördüğü filmden memnun, sıcak o- dasına, karyolasına bir an evvel kavuş- mak emelile banliyö istasyonuna varın- ca, tuhaf bir baş dönmesi hissetmiş, he- men oraya yığılmış ve uyuya kalmış- tır. İstasyon memurları, . karanlıkta bir cismin kümelendiğini görünce ilk önce bir cinayetle karşılaştıklarını sanmış - lar, kendinden geçmiş, bununla bera- ber rahat rahat nefes alan ve sanki puf- la yatağında imiş gibi mışıl, mışıl u - yuyan genç kadını hastaneye kaldır - mışlar, ve doktorlardan, hastanın uy - ku hastalığına tutulduğunu öğrenince de geniş bir nefes almışlardır. * Bu vak'adan tam beş sene geçmiş - tir. Ve o zamandanberi de genç kız ne konuşmuş, ne kımıldanmış, sadece u- yumuştur. Bununla beraber, arada sı- rada da uyandığı”olmuş, etrafındakile- ti tanır gibi bir vaziyet almış, sonra ge- ne engin bir kayıtsızlık ve istiğna ile başını duvara çevirerek uykuya dal - mıştır. Bugünlerde ise aşağı yukarı 31 yaşı- na basmış olan, Patrişya, yavaş yavaş âdeta şuuruna sahib olarak uyanmak- tadır. Geçenlerde bir gün annesi uya- nan kızına elini kaldırmasını söylemiş, Patrişya elini kaldırmış; gene göz kırp dedikleri zaman gözlerini kırpmış. Son- ra, birbiri arkasına on, on beş defa es- neyerek tekrar uyumuştur. | | .;, dür h Patricia' Maguire dar senedir. kımıldanmaksızın, hattâ güneş yüzü ve açık hava yüzü görme- diği halde sıhhatinden hiç kaybetme- miştir, Saçları gene abanos gibi simsi- yahtır. Yüzü gene pembedir. Çok ağır bir perhize tâbi tutulmuş olmakla bera- ber kilosu gene aynıdır. Daha hoş bir şey söyliyeyim mi?.. Bu uzun uykunun hikmetinden midir, nedir, gözlerini başka bir parlaklık, cazibe gelmiştir. * Patrişyanın bir nişanlısı vardır. Her akşam, sanki bir mâbede girermiş gibi | kızın yatak odasına giren delikanlı, u - yuyan sevgilisine, her seferinde mev-. sim çiçeklerinden bir büket getirir, ve baş ucuna bırakır, onu şöyle yarım sa- at kadar temaşa ettikten sonra, sessiz adımlarla geri döner. Bu beş sene zar - finda, genç kız, kendisinin bulunabil - diği saatlerde gözünü bir kere olsun bi- le açmayışı, delikanlıyı ne de olsa mü- teessir etmektedir. . * Delikanlı bugüne kadar dünyada e- şine rastlanmıyan bu uyku hastalığın- dan pek yakında kurtulacağı muhak- kak sayılan nişanlısile düğününü, onun ilk defa bayılıp da uykuya daldığı is - tasyonda yapacağını söylemektedir. Bolvadin ve Şuhutun haritaları Afyon (Hususi) — Bolvadin kaza- sının harita alınması işi bitmiştir. Şu- hut nahiyesinin haritası da yakında ik- İşin en garib tarafı, Patrişya bu ka-'mal edilecektir. Aşk bahsinde içtimai Vaziyetin rolü Silivriden bir mektup aldım, ba- na: — Pamuk Teyzeciğim, Diye hitap ediyor. Tabir hoşuma gitti. İltifatına teşekkür ederim am- ma kendisine müfit olamıyacağım - dan korkuyorum. Söylediği kısaca Şu: «20 yaşında, askerliğini henüz bi- tirmemiş bir gencim. !6 yaşında bir kızı seviyorum. İçtimal vaziyetim o- nunkinden bir misli daha yüksek, büna rağmen iltifatına mazhar ola - miyorum. Mektup yazıyorum cevap vermiyor, randevu istiyorum, gelmi- yor. Bununla beraber arkadaşlarına benden bahsettiğini biliyorum. Ne yapacağımı şaşırdım.» * Biğmem dikkat ettiniz mi? Bu o- kuyucumun mektubunda içtimat du. rum yüksekliğinin erkeğe bir faiki- yet bahşettiğine inanan bir eda var: — Ben zenginim, ben asilim, ben yüksek bir mevki işgal ediyorum, GÖNÜL İŞLERİ binaenaleyti parmağımı kaldırdım mı istediğim kız itaat etmelidir, de- mek ister gibidir. Hakikat maalesef değil, maaşşük- ran böyle değildir. Gönül işlerinde para, mevki, içtimai vaziyet rol oy- namaz. Oynadı mı mevzuu bahsolan gönül işi değil, menfaate dayanan bir anlaşmadır. Şimdi bu okuyucum ne yapacak? Her vakit söylerim, aşk bahsinde mektup yazmak, randevu — istemek eski çağlardan kalma bir çocukluk- îur. Bunu yâpan sadece gülünç o - ur. Hayatta karşı kargıya gelmek, ge- lince de istenileni söylemek için fır- sat mı yok? Çıkmasa bile insan icat eder, maksadını anlatır, kat'i vazi - yeti anlar, ona göre hareket eder, Bana pamuk Teyzeciğim diyan mültefit genç te böyle yapacaktır, ... Karagümrüklen K. inisyali ile mektup yollıyan genç kıza: Ben Fatihi Şişliye tercih ederim, diyecektim. Fakat Fatih te Şişli ol- du. TEYZE I Kıymetli bir Kumandan, samimi bir vatanperver, tam manasile iyi bir insan I Silâh ve Çocukluk arkadaşlarının dilile Hayatı On dördüncü kurtuluş bayramına iştirak etmek üzere Edirneye gi- den İstanbul mebusu Korgeneral Şük- rü Nailinin kalp sektesinden vefat ci- tiğini dün teessürle bildirmiştik. Kıymetli bir kumandan, samimi bir vatanperver ve tam mânasile iyi bir in ,şan olan Şükrmü Naitinin ölümü bütün memlekette derin bir teessür uyandır- mıştır. Atatürkün en yakın silâh arkadaşla- rından olan merhum, vatanin tehlike« ye düştüğü zamanlarda dalma kahra- manca çarpışMış, vazifesini büyük fe- dakârlık ve ferağgatle ve daima muvaf- fakıyetle başarmıştır. Yarım asrı teeavüz eden ömründe ter jtemiz yaşamış olan Şükrü Naili Selâ- nikle 1292 genesinde doğmuştur. Pe- |. deri Mustafadir. 1313 senesi Martında Harbiye mek- tebine girmiş, 317 senesi Kânunuevve- ,linde Erkânı harp yüzbaşılığı ile mek- tebi bitinerek Rumelinde 3 üncü ordu- ya tayin edilmiştir. 321 senesi 26 Teşrinisanisinde Bul- Bar eşkiyalarını -tenkil için teşkil edi- İlen avcı taburlarından Selânik alayı- nan ikinci avcı taburuna kumandan ta- in edildiği zaman Binbaşı rütbesinde idi. Meşrutiyetin ilânmdan bir sene ka- dar evvel İttihat ve Terakki cemiyeti- ne intisap etmiş, cemiyetin kuvvetlen- mesine pek çok gayret göstermiştir. Meşrutiyetten sonra avcı taburları İstanbula getirildiği zaman o da tabur- ,la beraber İstanbula gelmiştir. 31 Mart vak'asında , Fakat İstanbulun o zamanki buhran h ve dejenere havası sağlam bir asker olan Şükrü Nailiyi sıkacak ve üzecek kadar karışık ve kirli idi. Binaenaleyh genç tabur kumandanı tekrar Rumeli- |ne hududa gönderilmesini istemiş, bu ,suretle avcı laburundan çekilmişti. Bu becayişten Üüç dört gün sonra ise 31 Mart irtica hareketi zuhurt etmiş, avcı taburları dahi isyane işlirak eylemiş- kerdir. Bu vaziyet henüz İstanbuldan ayrıl- jmamış olan Şükrü Nailiyi fevkalâde müteessir etmiş, o zaman ikamet ettiği | Yeşiltulumbadaki evinden kalkıp Sa « şayburnunda Tıbbiye mektebi binasın- da bulunan 4 üncü avcı taburumna koşa- irak © taburun isyana iştirak elmeme- sini temin etmiş, 4 üncü taburu da is- yana sevk için gelen diğer âsi efradın önüne dikilerek unutulmaz bir büyük- Tük ve kahramanlık göstermiştir. B .Ikan harbinde —— . Şükrü Naili Balkan harbinde de çok büyük k&hramanlıklar göstermiş, bu ta Nhala savaşın en tehlikeli noktalarında kuvvetli görüş, emsalsiz cesaretile te - da kaymakamlığa terfi eylemiştir. Umumi Harpte Umum! harpte Atatürkle beraber Ça nakkalenin en mühim günlerini yaşa- mış, vatanı bütün dünyaya karşı er- ,kekçe müdafaa edenlerin arasında en ,müşkül vazifeleri muvaffakıyetle ba- şarmıştır. Bu muharebelerde muharebe gümüş imtiyaz ve harp ' madalyalarile jHaltif edilmiş ve bilhassa 15 şubat mu- Harebelerinde gösterdiği fevkalâde hiz Ametler dolayısile bir sene seferi kıdem zammı ile taltif edilmiştir. Milli Mücadelede — Bilâhara Fırat grupunda bulunmuş- tur. Mütarekede Türk milletinin yek - Pare bir imanla müstevlilere karşı kal- mayüz etmiş, muharebenin — sonunda Şükrü Naili Üçüneti Kolordu kınma hareketine iştirak etmiş, müca- delede unutulmaz hizmetler görmüş, büyük zaferden sonra, Eskişehire, Bur saya ve İstanbula ilk giren galip ku- mandan o, olmuştur, Silâh arkadasları diyorlar ki: General Şükrü Naflinin en eski ve en yakın arkadaşlarından biri müteka- #t binbaşı Rauf kendisine müracaat e- den dür arkadaşımıza şunları anlatmış- tır: — Sabahleyin duydum, hâlâ inana- mıyorum. Ne bileyim bana öyle geli- yor ki, şimdi kâpı açılacak, birisi içeri girecek (gözünaydın Rauf yalanmış) di yecek. Yahut ta, nendeyse telefon çala- cak, telin öteki ucunda babacan sesi- ni: (Nasılsın be Rauf?) diye duyaca- ğim sanıyorum. Üçüncü ölüm haberi Hoş sanki bu da olmadı mı? Rahmet lânin ben iki defa vefat ettiğini duy- dum. Hele bir Gefası hakikaten facia | idL. Başkumandanlık muharebesinden bir kaç ay evveldi sanırım, bir gün Mer- sinde gaz.nod,a oturuyondum. Vakit ık- ründü, Bana kamçısını sallıyarak se - lâm verdi. Bir iki saat sonra Şükrü Naili Ağa- jpan ümitsiz bir hâlde hasta olduğunu |duydum. Bu (Ağa) Ağabey mânasına- dir. Biz ona hep böyle derdik. Selânik- te arkadaşlar arasında bir ismi de Fran ,(sız Şükrü idi. İyi framsızca bilmesinden kinaye böyle çağırırdık. Hikâyemize gelelim. Ben bu haberi Alınca neye uğradığımı şaşırmışım, Ken dimi toplamağa vakit bulamadan dok- |" torlar, (sizlere ömür) demişler, Hiç unutmam, 0 zamanlar Mersin Merkez kumandanı olan Demir Ali ile karşı karşıya âğlamıştık. İçim Şükrü Ağanın öldüğünü bir tür |" Jü kabul etmiyordu. Atı sürçmüş, beraber düşmüşler, ba- Ş1 bir kütüğe mi, bir taşa mı çarpmış. Kendini tamamile kaybetmiş. Doktor- lar bakmışlar soluk yok. (gitti) demiş ler, Döşeğine uzatmışlar. Ben bir taraftan ağlar, bir taraftan da (ölmedi, ölmez Şükrü) derken sa- bahı etmiştim. O kadar şaşırmışım ki gidip görmeği bile akıl etmiyordum. Sabahleyin Demir Ali bir asker yol- lıyarak müjdeyi verdi: — Rauf üzülmesin, dediği çıktı, öl- memiş, sağ. Kendimi yattığı evin kapısında bul- dum. İçeri girdim. Fakat odanın eşiği ni aşabilene aşkolsun, Derken içerden seslendi : — Rauf gelsene... İhtiyar askerin bu hâtırayı anlatır- ken güzleri yaşarmıştı. Merhumun ru- Kumandanı iken İstanbulda.. huna okuduğu kuranın üzerine bir iki ,damla yaş damladı. — Sonra? — Sonrası iyilik. Şımdı de içime geliyor ki... Atatürk ve Şükrü Naili — Bu hastalığından sonra Atatürkü ,Konyada mülâki olmuştuk. Gene bu * günkü gibi hatıçımdadır. General Tavs' shend de orada Büyük Şefin misafir$ bulunuyordu.- İstasyon civarında Be « ! hiçin evinde Atatürk Şükrü Nafli, mev ki kumandanı Rüştü Paşa bir de ben. Atatürk Şükrüye: — hasılam’ diye sordu. Hastalığıli -— Vaııfe alabilir misin? — Alırım, Bu muhavere o gün bu kadarla bittfe Atatürk Konyadan Akşehire geçti. VE haber aldım ki Mersin mıntaka kumart danı Şükrü Naili, Garp cephesinde 4 ümcü Kolondu kumandanı olmuş. 'Taar” ruz başladı. Düşman yenildi. Şükrü EB8“ kişehri, Bursayı istirdat etmek şıro# lerine erdi. İstanbula ilk giren kumandan Gene bir gün haber aldım ki İstan” bula işgalden sonra ilk girecek Kolor” duya da Şükrü Naili kumanda ediyor* muş. Ne yaptım yaptım izni kopardım. Hes rekede Şükrü Nailiyi buldum. Oradalif , vapura atlayıp İstanbula çıktım, Milli ordunun İstanbula girişini bilt mem hatırlar mısınız. Hakikaten tarih sayfası olmuştu. İ Sirkecide Şükrü Nailinin boynund /sarıklım. Onun da gözleri yaşlıydı. A* lâyişi, fazla iltifatı hiç sevmediğini bi diğim hakle: — Şükrü Ağa, dedim, ver bugün o* ,sun elini öpeyim. — Olmaz Rauf, dedi, gel kuc.ııklı' bm daha iyi, Bir divanı harp hikâyesi , — Şükrü Naili; kendinden küçükle” Tine karşı baba, akranlarına karşı ©6 jsamimi bir dost, büyüklerine ve bil * hassa vatanına karşı ölüme kadar mW”* ti bir askerdi. Fakat o, hiç bir zaman vatan çocul” darını, Mehmetçikleri gönlünden uzalt” daştırmış değildi. Onun bir divanı harbe sevki vardif ki bu sözlerimi bakın ne güzel ll“dıı eder, , Umumi harpte Fırat grupu kuman * danı bulunuyordu. Bir gün 6 ıncı ordü kumandanı bulunan Halii Paşadan b taarruz emri aldı. O sıralarda veriltl bu emir mucibince taarruz etmek y çocuklarını mânasız ve hedefsiz bir SÜ" rette mahvetmek, bütün cepheyi SAaf * (Devamı 8 inci sayfada)