D Ü e ü Ç z — dirarak, Cemilin gözlerinin içine bak- v &. Ve: b a bi Bir taraftan, elindeki çavdar ekme- 6 dukt K “Sön Posla » NIN lefrikââ :43 “ — Ancak sana şu kadar söyleyeyim ki Maşa... Ben bir aşk rüyası görüyordum. Bu rüya pek hoşuma gittiği için, pek neş'eli idim. Fakat birdenbire bir aksilik çıktı. Bu rüyadan uyandım. ,, — Tabit değil mi?.. O da, memleke- tine karşı vazifesini ifa ediyor... Ma- demki ben, bir düşmanım.. hem de, hükümetin nazarında, tehlikeli bir düş- manım.. benden gelebilmesi muhtemel Glan zararların önüne geçmek için her vasıtaya müracaat etmek, haklarıdır. Dün; bu vasıta, Anna idi. Bugün de, Maşa... Yarın da, kim bilir kim ola - Cak... Onun için, bu kıza kar$ı tabit davranmalıyım. Yalnız, ihtiyatı elden bırakmamalıyım. Diye mırıldandı. Kapıya, hafif üç darbe indirildi. Ce- mül, olduğu yerde durarak: — Giriniz. Diye seslendi. Kapı, sükünetle açıldı. İçeri, Ma; nin başı uzandı. O, uzün ve kıvircik kirpiklerinin arasından süzülen nazar- Tarı, şimşek 'Sür'atile odada dolaştı. Ve #onra o sakin tavrı ile: — Yemek hazır. Diye mırıldandı, Petrol lâmbasının — saymtrak ışığı Maşanın saçlarını biraz daha parlat - mış, yüzünün rengini biraz daha sa - rartmıştı. Odanın her köşesine göz gez- dirirken, gözleri — kıvılcımlanmıştı..: Cemil, - birdenbire — heyecanlanmıştı. Ve, bu heyecan birdenbire kalbinden o kadar sür'atle taşmıştı ki: — Maşa!.. Sen, hakikaten emaalsiz bir güzelsin. Diye bağırmak ihtiyacına güçlükle galebe çalmıştı. Kendini derhal topli- yarak şakacı bir hal almıştı: — Yemek hazır mı?.. — Niçin?. Dedi. Cemilin yüzündeki tebessüm, biraz daha genişledi. İçinden: — Ah.. Hinoğlu, hin... Ağzımdan lâf almak için yüzüme gülümsüyor - sun, değil mi?.. Derken; sözlerine saf bir tavırla de- vam etti: — Haaa, niçin olduğunu izah et - meden evvel şunu söyliyeyim ki, maalesef sana fazla izahat veremi - yeceğim. Çünkü; birine ait bir sırrı, bir başkasına ifşa etmekten nefret e - derim... Ancak sana şu kadar söyle - yim ki.. ben, bir aşk rüyası görüyor - dum. Bu rüya; pek hoşuma gittiği için, pek neşeli idim, Fakaaat.. - bir - denbire bir aksilik zuhur etti. Araya, bir yokkuluk ve izdivaç meselesi giri- verdi. Ben de bu rüyadan uyandım.. iı?e. onun için de pek kederliyim... Şimdi söyle bakalım, Maşa.. eğer sen benim yerimde olsan; bu işe ne der - sin?.. | — Bilmem ki... — Bereket versin, çok garip bir ta- biatım vardır. Kederler üzerinde fazla- ca durmak âdetim değildir... Hisset - tiğim bir kederi, derhal başka bir se- vinçli harekete atılarak unutmak is - terim, Zannederim ki, bu da pek fena bir şey değil.. öyle değil mi?.. — Evet, — Maşa!.. — Buyurunuz. — Vâükıâ kızlara, kadınlara yaş sor- mak ayıptır amma.. ben, husust bir — Evet, — Demek ki., yemek hazır öyle|Maksatla soruyorum, Sen, kaç yaşın- ml? dasın. DD DİR — Yirmi iki, — Yemek hazır olunca.. yemek ye- mek İâzım değil mi, Maşa?.. — Evet. — Evet, amma.. insanın kalbi, de- niz dalgası gibi âşikane heyecanlarla altüst olurken, yemek yiyebilir mi?.. (Arkası var) — Pekâlâ; Maşa -: geliyorüm. Maşa, çekilmişti. Cemil gülümse - — İyi bir başlangıç yaptım... Bun- da devam edeyim. Hem, üzerimdeki Tüğkeyi Hkitim. Hem' döz kila: bi belki Cemil, yemek odasına geçmişti. Du- daklarındaki neşeli tebessümü muha- fazaya çalışarak, sandalyesine yerleş- milşti. Önüne havyar tabağını çekmiş - Şitlin üzerine bıçakla havyar sürerken, diğer taraftan da şen bir sesle sözle - tine devam etmişti: — Teşekkür ederim, Maşa.. çorba tabağıni kaldır... Bu akşam, bol bol votka içeceğim. Midemde, çorba ile votka, hiç imtizaç edemiyorlar. Tıpkı, karı koca gibi... Bilmem, ne hikmet - tir. Kadınlarla erkekler, sevişmeye ba- yılırlar. Birbirleri için çıldırırlar, Fa -! - kat evlendiler mi, iş değişir. İkisi de! birbirine düşman kesilir... Bilmem, bu hususta sen ne fikirdegin?.. Evlilik ıı.-l yağında henüz tecrüben olmadığı içiıı,ı zannederim ki bu mesele hakkında hiç bir. fikir beyan edemezsin. Öyle de - Gil mi?.. — Evet. — Bak. meselâ, şuianda Kem Çökl neşeli, hem de çok kederliyim. ı — Canım.. niçin, desene?.. Maşa, ilk defa olarak hafifçe gülüm- J M sedi. Uzun ve kıvırcık kirpiklerini kal- bük ai kak Ç SON POSTA IE'renköy cinayetini esrar perdesi (Baştarafı 1 inci sayfada) | — Cinayet bir değil, birkaç kişi ta- rafından ika olunmuştur: Bu malüm! 2 — Cinayet faili, cinayetin ika olun | duğu evin yabancısı değildir: Bu da ma lüm. 3 — Facla kurbanı Hüsniyenin ko- cası Seyfettin, cinayelle uzaktan ya- kından, fakat alâkadardır. Bu da ma- lüm! Fakat cinayeti ika edenlerin birkaç kişi olduğuna kani bulunduğu halde, henüz hiç birisinin izi bulunamamıştır. Cinayetin ika olunduğu eve yabancı olmıyanlar içinde dinlenmiyen kalma- dığı halde, hiç birinden şüphelenileme miştir. Bazı şüpheler toplanmasına rağmen, henüz, Seyfettini itham edebilecek kuv vetli bir delil bulunamamıştır. Maamafih, devam etmekte olan tah- kikat; zayıf sanılan delillerden bazıla- rını kuvvetlendirccek mahiyettedir. Ve şüphelierle deliller arasındaki ba- zı tezatların bariz görünmesine rağ- men, katiller, izlerini ele vermiş bulun- maktadırlar kanaatindeyiz. Tahkikatı güçleştirmemek için bildir miyeceğimiz bazı deliller, bazı ifşaat; bu kanaati takviye etmektedir. Evvelâ, hâdise otrafında yapmakta bulunduğumuz tahkikatın, Adliye ve zabıtanın mesaisini güçleşlireceğine kâa ni bulunduğumuz yeni safhalarını bil- direlim: Hüsniyenin zevci Seyfettin hakkında tahkikat yapılırken şahitlerden birisi: — Ben, iki, üç ay önc, Seyfettinde parlak saplı bir kama görMmüştüm! de- mişti. Ve, Seyfettin, şahidin bu ifadesini reddaederek: — Hayır... Ben, ömrümde kama ta- şımış adam değilim! cevabını vermişti. Halbuki, şimdi, adresleri bizde, Ad- liyede, ve zabıtada mahfuz bulunan iki yeni şahit mevcuttur ki: — Biz, Seyfettinin, iki üç ay önce fparlak saplı bir kama taşıdığını gör - müştük! demektedirler, Fakat Seyfettin, yeni şahitlerin bu sözlerine rağmen, hiç bir zaman kama taşımadığını iddia etmekte ısrar eyle- mektedir, Cinayet tahkikatını idare eden salâhi yettar bir zat diyor ki: Siyasi ş Müsteşarlıklar (Baştarafı 1 inci sayfada) Şu hale göre ortada bir kanun lâyi* hası yoktur. Filhakika siyasi müste - şarlık usulünü ihdas etmiş bulunan memleketlerde iki meclis sardır. Nazır ve müsteşar ayrı ayrı meclislerden se> çilir. Bundan maksat bir nezareti alâ kadür'bdea Dir'işin har iki nti yeti umumiye ve encümenlerinde miki dafaa edilebilmesini temindir. Bizde i- vvaiki gün, cinayetin ika olunduğu | se tek meclis olduğuna göre ihdas edi- evin aAhırında bir adres bulunduğunu Jecek siyasi müsteşarlıkların faydala * yazmıştık. Bu adres, Sultanahmette 0-|çindan en mühimi vekâletlerde günden turan Nefise adında bir Bayana ı'ıı güne çoğalan işler karşısında vekilin Fakat şnym N:îuî. ah:;d. lelebgşçırı- yorucu mesaisinin hafiflemesi olacak- :âgnıı):îıl:dı YALLLEMCRUN AOĞN TÜ Krrafler işlerin daha tetkikli yü- Tahkikat peticsinde Nefisenin, ahır- |"üYeceği âşikârdır. Vekil heyeti vekile- da bulunan kâğıtta adresi yazılı olan|de yahut vekâlette meşgul — olurken evden çıktığı anlaşılmıştır. ıme rkadaşı siyast müsteşar mecli$ Zabıta, uzun uzun aradıklan mm._xencümenleıinde. bilhassa heyeti umu- Nefisenin, kâğıtta adresi yazılı olan yer|miyede işleri tâkib edebilecektir. den çıktıktan sonra taşındığı evi de bul| Bu husustaki kanun projesi en kısa muştur. bir zamanda hazırlanarak meclise tev: Dün geç vakit, Nefise yakalanmış, ve|di edilecektir. Bu husustaki kanunun ifadesi alınmak üzere Kadıköy merke-|LALul edilebilmesi için teşkilâtı esasiy€ zine gönderilmiştir. -. kanununda da tadilât yapılmaıs zaru- Söylenildiğine göte, Nefise ile, Sey-| , .4; vardır. Adil fettin arasında kuvvetli bir anlaşma| ........... vardır. Nefise, Seyfettini, zevcesinden kıs- kanmaktadır. Maamafih, ne Nefise, ne de Seyfet- tin, mevcut şüpheleri kuvvetlendiren bu rivayeti teyit edebilecek b_ir ifade vermiş değillerdir! *&« örten — Beyfettin, cinayetle behemehal a- lâkadardır. Cani değilse bile, cinayeti işleyenleri biliyor. Fakat, ya zevcesinin katillerinden bizzat intikam almak is- tediği için, yahut ta, canileri zabıtaya teslim etmenin muhayyel tehlikelerin- den korktuğu için, susuyor. ... mi müuavini Orhan Tigrek: «— Bu çocuğa, diyor, şimdiye kadat hiç değilse on bin defa: — Korkma çocüğum... Çekinmecev- lâdım..; Doğruyu söyle yavrum! de « dim. Fakat bütün bunlara rağmen onu bil diklerini söylemekten, çekinmekten, İkorkmaktan vazgeçiremedim.» Şimdi Fatma bittabi mevkuf değil dir. Fakat onu söyletebilmek için gâ- yet kurnazca bir çare düşünülmüştür: Fatma, zabıtanın ve Adliyenin yüz- de yüz itimadını haiz bir aile yanına mi safir edilmiştir. Oraya, gene zabıta ta- tafından, Fatmayla yaşıt bir çocuk ko- — nulmuştur. Çok zeki olan bu çocuk, kendisine vt rilen direktiflere itaat etmekte, ve Fat mayı söyletmye çabalamaktadır. Resmi bir memuta ifade vermekteri koörkan Fatma kızın, kendi yaşında bir çocukla daha samimi konuşacağı mü- hakkaktır. Bu itibarla, bu kurnazca hi- leden de çok müsbet neticeler çıkaca- ğ umulmaktadır. Söylenildiğine göre, zabıtaya hizme! eden kü hafiyenin Fatmayı söylet- mek için harcadığı paranın mikdarı ye- i sekiz lirayı aşmaktadır. Bu yet tahkikatı için tutulan zap tın sayfaları yüz elliyi aşmıştır. Cina« yet failinin meydana çıkarılması için dinlenilen eşhasın yekünu ise yüz kır- kı bulmaktadır. 'Temenni olunur ki, cinayetin tahki- — katını idare oden Üsküdar müddeiumü mi muavini Orhan Tigrak, uykusuz ge- çirmekte olduğu gecelerin yorgunluk — larını giderecek bir netice alabilsin! Selim Tevfik Hüsniyenin, Hüseyin adında bir ak- rabası vardır. Kendisinden de kuvvet le şüpheleni! i evvelce de bildirdi- ğimiz Hüseyin, bütün araştırmalara rağmen henüz ele göçirilememiştir. Ma amafih, Hüseyinin bugün mutlaka ya- kalanacağı kansatini uyandıran çok kuvvetli izler mevcuttur. ... Cinayetin ika olunduğu sırada evde bu hunan çocukların en bü; ü hizmetçi Fatmadır, Fatma, on yaşında bir kızdır. Mütemadiyen ifadesine başvurulan bu küçük çocuk dün de Ahmet adında bi- risinden şüphelendiğini ifşa etmiştir. Ahmet te araştırılmaktadır. Fakat küçük Fatma, resmi memurlar tarafın dan sorguya çekilince, ifade veremiye cek kadar çekingenleşmektedir. Tahki- katı idare eden Üsküdar müddelumu- Elr Doktorun Günlük Notlarından Kışın nasıl Giyinmeliyiz ? Soğuklar başladı ve vücudumuz soğuğa karşı müdafaa için kendiliğinden ter - tibat alır. Meselâ kışın çok yemek yeriz. Ve unlu, şekerli, yağlı şeyleri tercih ede- riz, Harici tesirata mukavemet için de iyice giyiniriz. Fakat bizde giyinme tarzları yanlıştır. Bit dalma içimizi kat kat doldururuz. Haricen kalın paltolara filân © kadar e- hemmiyet vermeyiz. Halbuk! hıfmasılı - ha noktal nazarından İş tamamen ak * sine olmalıdır. İçimizi ince — fanilâlar, dışımızı kalın ve mukavim elbise ve pel- tolarla örtmeğe alıştırmalıyın. Bizi, si- caktan soğuğa çıktığımız vakit şiddetli tosiratı hariciyeyo karşı köruyacak yal- Diz kalın ve mukavim paltolardır. Bir de soğuğa ve yağmura karşi ayakkabila - rumuu Çok sağlam yaptırmak mecbu - riyetindeyiz. Bir çok soğuk algınlığı haâ- talıkları da çoraplarımıza kadar geçen, ıslanan ayakkabıların mukavemelsizli < Binden İleri gelir. (*) Bu nmotları kesip saklayımız, ya - hut bir albüme yapıştırıp — kolleksiyon yapınız. Sıkıntı zamanınızda bu notlar bir doktor gibi imdadınıza yetişebillir. Z v Cuma &