8 Sayfa D nelçL_g ç Başlarafı 6 ıncı sayfada ) hal yedi çifte flikayı indirip yanlarına çü de man'tar- dan esvaplar giymişlerdi. Ceplerinde ekmekleri ve katıkları da vardı. Üçünü de flikaya çıkarınca, asker olduklarını Öğr m. Başlarında «Puşkin» adında bir yüzbaşı vardı. Ona, orada ne ara- dıklarını sordum. Puşkin: — Eğer, dedi, bizi bir dakika geç görseydiniz, burada ne aradığımızı an- layacaktınız! Gemide yapılan ikinci istintakta an- laşıldı ki, niyetleri «İelâliye» yi torpil- lemekmiş. Bittabi onları mevkufen İs- tanbula gönderdi. Aradan uzun müddet geçti. Harp bit- ti, bana da nasılsa İstanbula sağ dön- mek kısmet oldu. Tesadüf, Kasımpaşa kışlasında beni Puşkinle karşılaştırma- sın mı? Galip Rusyanın esiri ,perişan bir kılıkta idi. Kendisine acıdım. Mo- ralı İbrahim Paşadan rica ettim. Ona esvap, biraz da para verdi. Ben onu a- rasıra da kışladan çıkarır, gezdirirdim. Bu gezintilerde ahbaplığımız hayli iler- ledi. Rus gayet zeki, ve çok sevimli bir askerdi. Bir akşam, Beyoğlu biraha- nelerinden birinde karşı karşıya bira içiyorduk. Bana: — Sen, dedi, hayatmı, bizi yakaladı- ğin zaman silâhlarımızı düşürmüş ol- manuza borçlusun! Eğer, cebimi yok- ladığım zaman farkına varmadan dü- şürdüğüm silâhım elime geçseydi, kur- Şunu alnına yapıştıracaktım! Çünkü sen, sade beni değil, bütün ailemi mah- vettin. Eğer «İclâliye» yi batırmaya mu vaffak olsaydım, hükümet, bütün ail mi, refaha garkedecekti. Ben de ebedi bir şeref kazanmış olacaktım. Fakat bu gün ayni vaziyete silâhlı olarak ta düş- eniz Harfı Okulunda | ördüm? | sem, sana ateş edemem. Çünkü bir düş man değil, bir dost öldürmüş olacağım. Bir dost kanına girmek şerefsizliği mu- kabilinde kazanılacak bir şerefte ise hiç gözüm yok. Ona: — Yarın, dedim; sizin Grandük Ni- kola, İstanbula gelecek! O kendinden emin bir insan haliyle cevap verdi: — Betd görmeden dönmez o halde! Bir hafta sonra, Nikola İstanbuldan ayrılacaktı. Nikolanın hâlâ kendisini a- rayacağını uman biçare Rus zabitine: — Puşkin! dedim, Nikola seni görme den gidiyor! Uzun uzun düşündü. Başını salladı. Acı acı güldü: — Yazık... dedi, o'da nankörmüş! Onun bu sözü söylernesile kapının a- çılması bir oldu. İçeri giren Hünkâr yaveri, Puşkine afili bir selâm çaktı ve: — Grandük Nikola, Abdülhamitten tahliyeniz için emir aldı. dedi ve ilâve etti: — Size; Grandük Nikola tarafından, binbaşılığa terflan, donanmaya tayin olunduğunuzu bildirmek vazifesile mü kellefim! Puşkinin karanlık gözleri sevinçle ışıldadı. Bana döndü ve: — Görüyorsun ya? dedi, Nikola beni görmeden gitmedi! Bahsi kaybetmemiş olmak için gül- düm : — Gene seni görmüş sayilmaz! O da güldü: — Ben bu şekilde görülmeye razı- yım azizim, çünkü, Tuna ağzında se- nin tarafından, senin dediğin şekilde görülmek beni yüzbaşılıktan kışlada halâ süpürücülüğüne düşürmüştü! Naci Sadullah — ee eee artist varsa şimdilik bizim velinii mizdirler. Hak ne onların, ne de ben- zerlerinin eksikliğini göstermesin. Radyoda erkeklere çatan bayana ah bir sorabilsem, rötüşsüz resim çıkart- tığı zaman memnun oluyor mu? E, artık insaf. İnsan çuvaldızı âleme saplamadan evvel iğneyi kendinde bir denemeli değil mi? Bir berber: — Konferansçı Bayan kısmen haklı, kısmen de haksız. Filhakika bazı yeni yetişme delikanlılarda büu kadınlaş- mak, kadınlaşmak demiyeyim, züppe- leşmek huyu var. Bu her halde kötü bir hal. Fakat bu da kendiliğinden olmu- yor. Aile terbiyesi, mektep terbiyesi, hayat terbiyesi tam olmıyan genç züp- peleşiyor. Kaşmı, saçını kadına benze- tiyor. Öyleleri var ki, modayı adım â- « Son Posta,, nın edebi tefrikası : 35 Yazan — Sizi gezdirmeme izin verir misiniz. — Teşekkür ederim. Yarın Madma- zel Silven'le buluşacağız. — Ben de gelebilir miyim? — Siz bilirsiniz, isterseniz geliniz. — Ve sonra sofradaki umumi heyecan« h konuşmalar.. gülüşmeler.. ince ve zarif lâtifeler... Muallâ senelerdenberi bu kadar çok gülüp eğlendiğini hatırlamıyordu. Ek- tem uzakta durmakla ne iyi etmişti! Onun gözlerinin karşısında böyle ta - bitliğini muhafaza etmesine imkân yoktu. Fakat gece yarısından sonra yatağı- na girdiği vakit, saatlerdenberi kendi- sini bürüyen ateşli ve anormal neş'e- nin yerine en ağır ve boğucu bir sıkın- tının benliğini kavradığını duyarak bü- yük bir acz ve azabla titremeğe başla- mişti. dım takip ederler. Saçlarını âltı aylık ondüle ile kıvırtanlarını, enselerine top top yığanlarını Tanrının günü görüyo- ruz. Fakat gerek aile terbiyesi, gerek mek tepten aldığı terbiye ve gerek hayat derslerini iyi hazmetmiş bir erkek bu felâkete hiç bir zaman uğramıyor. O her zaman, her yerde, daima, er- kektir. Bunun için bu tehlike bütün erkek. leri değil, bir kısım cahil, görgüsüz gençleri kavramıştır. Bak şeytan kulağına kurşum ne he- nim kaşım, ne de kırk bir buçuk kere maşallah senin kaşların budanmış de- ğiller. Şu halde könferansçı Bayan bi- zi kasdetmiyor demektir. Öyle ise yarası olan gocunsun, Biz keyfimize bakalım.» K.T. : Muazzez Tahsin Berkand onu bu derece kudretli ve kendisin « den yüksek bir mevkide bulacağını ta- savvur edememişti. Şimdi ne yapacağım? İşte anlama - dan ve gülüp konuşurken kalasından bir bulut, bir şimşek gibi geçen bu su- ali açıkca kendisine sormağa mecbur kalmıştı, Şimdi ne yapacağım ? Belki de saatlerdenberi bu suale ce vab vermekten kaçmak - için o kadar çılgın bir neş'e içinde kendisini unut - mak istemişti. Belki de bunun için o kadar içmiş, © kadar gülmüş, o kadar eğlenmişti. Gözleri açık, karanlıklara bakarak düşünüyordu: Ne yapacağım? Gene mi rüzgâra bırakılan bir yaprak gibi boşluklarda uçmağa başlıyacağım ? Ona asıl azab veren şey düşünceleri- nin bu kısmı değil miydi? Vaziyetin SON POSTA GESPORS Parti atletizme ehemmiyet veriyor » * 4 Cumhuriyet Halk Partisinin maddi yardımı atletizm yapan klüplere inhisar ettirmesi, sporun bu mübhim şubesini ğ hizmet edecektir Yazan : Ömer Besim İstanbul Halk Partisi klüplerimizin büyük dertlerinden birini ve belki de en mühimini halletli. Birtakım şartlar içinde klüplere para yardımında bu- kundu. Mesaileri itibarile T futbol klü- bü halinde çalışan klüplerimizin ara- sında, atletik sporlar, güreş ve su spor- tarı ile meşgul olanlara yapılacak olan bu mali yardım bugün olmasa bile ya- rın mutlaka bütün klüpleri harekete getirecek mükemmel bir fiildir. Spor hareketlerimizin esasını şu ve bu saha- da faaliyette bulunan klüplerden çok daha iyi takdir etmiş bulunan Halk Par tisi bu yardımı yaparken tesbit ettiği şartların başında, her sporun anası o- lan atletizmi esas olarak ileri sürmek- tedir. Bütün gayret ve himmetlere rağ - men bugüne kadar atletik «porlar için en küçük bir hareketi yapamamış o:an birçok klüplerimizin bugün karşılaş- tıkları bu müşkül vaziyetten sonra pa- çaları sıvayıp var kuvveti atletik spor- lara vereceklerine artık hiç şüphe etme melidir. Türk spor kurumunun da en başta bir meşgale olarak ele aldığı at- letizm bir mecburiyet dahilinde yapı- lamadığına göre yapılacak bu türlü mali yardımlar nibayet klüplerin en can alacak bir noktası olan maddi taraf larını gıciklayacağından en kısa bir za- manda atletizm işlerimizin dal budak salacağı pek tabildir. Halk Partisi tarafından yapılmış o- lanı bir yardımın bugün kaç klübü alâ kadar edeceğini pek katiyetle bil mekle beraber İstanbul teşkilâtına h ve resmi lik maçlarına iştirak eden yirmi klüpten ancak dört tanesinin at- letizm ile meşgul olduklarını zannedi- yorum, Büyük bir arzu ile beklediğimiz bu kabil para yardımları her sene biribiri- ni takip ederse önümüzdeki yıllar bü- tün klüplerimizin atletik sporlarla meş gul olduklarını görmek artık bize mü- yesser olacaktır. Atletizmi kendi faaliyet programları içine koyacak klüplerimiz 22 muhtelif branşa ayrılacak kadar geniş olan at- letizmi elbette ilk adımda başaramıya- caklardır. Fakat alâka ve yardım györ- dükleri takdirde de muvaffak olmama- ları için sebep yok'llrönınhm günlerce karşı karşıya otursam gene kendim için üzülmem. Hattâ ona karşı bugün soğumuş bir yaraya benziyen hislerim ve kalbim yeni baştan neşter- lense ve açılsa bile, bu olsa olsa yalnız beni üzecek, yalnız beni hırpalıyacak bir şey olabilir. Süphesiz ki Bedia olmasa, onu ya - şatmak kaygusu her şeyin üstünde bu- hlunmasa, bir saniye bile bu şirketta durmaz, Ekremin nefes aldığı yerler - den uzaklara kaçardım. İşte en müşkül şey de bu değil mi? Kendim azab çekmemek için Bediayı niye mahrumiyet içinde yaşatmak, onu mes'ud eden rahat ve geniş hayatı on- dan esirgemek nasıl olur? Muallâcığım, Peşteden bana gü- zel bir tilki kürkü getirmeği unutmaz- sın değil mi2 Hem sana ismini verdi « ğgim dudak boyasını da... Sevgili Bedia, cebinde bol bol sarfe- decek para bulduğu zaman ne kadar sevinip çocuklar gibi bayram ediyor. — Teyzeciğim, Feriduna bir kravat hediye ettim, beğeniyor musun? — Bu beyaz eldivenler hoşuna gidi- yor mu? — Arkadaşlarla sinemaya gidece - Bin bir türlü ve biribirine uymıyan |doğrudan doğruya kendi samimt? var-|ğim, bana para verit misin Muallâcı - fikirler beyninin içinde kaynaşıyordu, |liğınt alâkadar eden tarafı için üzülmü- | ğım? Ekremle bir gün olup karşı karşıya geleceklerini her zaman düşünmüş ve yordu: — Hislerimi — yıllardanberi — içime Ekremden kaçmak, bunu bir izze - tinefs meselesi yaparak bu kadar fe « lHa&atı nasıi (Baştarafı 1 inci sayfada) oldum. Ve bu iş bir dakikada buldu. Köylü metamı normal bir fiya- ta sattığı halde mütavassıt hem köylü- nün hem de hakiki ailesinin sırtından ve açıktan geçinmekte ve binnetice bu mulavassıt hiç bir vergi vermeksizin azami yirmi liralık sermayesiyle mü- retfeh geçinmektedir. Halkı mütavassı tın elinden kurtarmalıdır. 2 — Ev kiraları. Emlâk üzerine mevzu sermayelerin, kâr veya ziyamın © mülkün on - on iki senede temin edeceği varidatı safiye ile ölçüldüğü malümdur. Bu itibarla bir ev kendine sarfedilen parayı on - on iki senede itfa ederse sermayedar vazettiği sermayeden ziyan etmemiş olur. Evet bu cihet normal, sade bazı yerlerde hâ- lâ mülkün altı sene evvelki kıymeti na zarı dikkate alınarak kiralandığı gö- rülmektedir. Üç odalı bir ev yaptıran bir zatla görüştüm. Evini tutmak mak- sadiyle kirasını sormuştum. Mahiye on iki lira istedi, Ahbabım olması itibarile benim de böyle bir ev yaptırmak niye- tinde olduğumdan bahisle arsasiyle be- raber bu eve kaç lira sarfettiğini ve ha- kikati söylemesini rica ettim. Cevaben evi artasiyle beraber dokuz yüz lira- ya mal ettiğini söyledi. Ayni zamanda devlete de üç sene vergi vermekten muaf tutulduğunu anlattı. Hesap ettiği paranın iki mislini alacaktır. Haydi di- yelim 300 lira da tamir ve vergi ver- miş olsun, yine evin bir buçuk misli bedelini almış olacaktır. Bu da bir ne- vi ihtikâr değil midir? 3 — Giyim keyfiyeti. Kumaş, manifatura, tuhafiye ve sa- ire işleride müşteğil tüccarları tetkik e- tim. Tüccarlardan peşin para ile alışve riş yapanların (yani kendi alışları) bü- yük piyasalardan malı yüzde 15 noksa niyle; veresiye alış yapanlar (yani ken di alışları) ayni malı bu defa yüzde 15 fazlasiyle mübayaa etliklerini anladım. Buna rağmen perakendede dikkat edi- lirse her iki şekilde mübayaa yapa - naf, metalarını ayni fiyatla ve mütte- hit bir kitle gibi hiç aksamadan ayni tiyatla ve rekabet yapmaksızın sat - maktadırlar. Demek oluyor ki biri malı Makal yüzde 30 la sattığı halde diğeri de i şekilde satış yapmaktladır. Bu | da ihtikâr değil midir? Velhasıl paramızın kıymetine nazâ- rart hayat pahalı değildir. Fakat haya- tı pahalılaştıranlar mutavassıtlar, ay- ni zamanda anormal şekilde para ka - zanmak hırsını tşıyanlardır. Bunları or tadan kaldırırsak mutlaka hayatı hiç olmazsa yüzde 25 ucuzlatmış oluruz.» vuku | z —e —a lete ve mahrumiyete atılmak demek değil midir ? Sonra, bu kaçmayı acaba Ekrem na- sıl telâkki edecek? Ne düşünecek? — Ayrılalı bunca sene olduğu hal - de, bugün benim evli barklı bir adam olduğumu ve ona karşı tamamile lâ - |kayd bulunduğumu bildiği ve gördüğü halde benden kaçmasına ne sebeb ola- bilir? Demek hâlâ beni seviyor, ara - mızdaki bağı kendisi kopardığı halde demek hâlâ beni unutamamış. Demiyecek mi? Fakat bu şirkette, onun maiyetinde çalışmamı da acaba başka manaya al- maz mı? — Belki de hâlâ bir şey umuyor, hâlâ beni bekliyor... Hayır hayır, böyle bir şey düşün - mesinin doğru olmadığını daha ya - rından kendisine isbat edeceğim. Ona karşı öteki direktörlerden daha ağır ve| ciddi olacağım.. ona tam manasile bir | âmir muamelesi edeceğim. Aramızda eskiye aid hiç bir şey kal- madığını, benim büsbütün başka bir insan olduğumu göstereceğim, Benim mâzi ile hiç bir bağlantım bulunmadı- ğını ister istemez anlamağa mecbur o- lacak. Fakat onun müdür bulunduğu bir şirkette çalışmağa, onun vereceği pa - rayı yemeğe nasıl tahammül edece - belki de anlamadan bugünü beklemiş |gömmeğe, bunları dışarıya sızmaktan |dakârlıklar ve zahmetlerden sonra bul-|ğim? Gururum'yerlerde sürünmiyecek “e istemişti de... Fakat hiç bir vakit |menetmeğe o kadar alıştım ki Ekremle|duğu işini bırakmak yeni baştan sefa-İ|mi benim? (Arkası var) ? | Hergün İplik ihtikârı denilen Hâdiseden Alınacak dersler —CYazan: Muhittin Birgen (Baştarafı 2 inci sayfada) —| tarak muazzam paralar kazanan bu 14" | rikalar, anlaşılıyor ki, son zamanlar da iştihalarını yeniden artlırmışlar *| İktısat Vekâletinden istedikleri zamtf alamadıkları zaman da piyasayı muh” telif yollardan tazyik tarafına gitmif” lerdir. İşte, İktısat Vekâleti de ıü"l bunlara mukabele ediyor. * Bu fabrikalar, bir kere geniş yasta bir gümrük himayesinden istifi de ederler; devlet, Türkiyede sanayiff inkişaf namına hatta kontenjan birlerile de bunları himaye etmiştif| Bütün bu himayelere, Türk devletini bütün bu nimetlerine mukabil de Hf fabrikaların yaptıkları şeyler de işte V& nevi marifetlenden ibarettir. Demek © luyor ki herhangi bir himaye usulün koörken himaye edilen şeyin bünyes*”| ni, milli iktısat sistemimizde oynadi” ğı rolü daha etraflı olarak düşünm?"| ğe ihtiyaç vardır. Şu iplik bahsindek tecrübelerden aldığımız derslere de bu himayeden milletin umumi V dokumacıların hususi istifadeleri mah” dut kalmış, buna mukabil fabrikalari onların âletleri olan iplik tüccarlaft çok kazanmışlardır. İktısat Vekâletinin bu dersleri not e& tiğinden ve bu istifadeyi millileştii” mek, umumileştirmek için amelt ted" birler alacağından hiç şüphe etmiyü” luhittin Birgen . ni HASAN PUDRALARI İnce, hassas, kadınların en büyük zevk” leridir. Beyaz, Raşel 1-2, Pembe 1-İ; | Okr 1-2 renkleri vardır. Türkiyede *| ra ve itriyatla en ziyade muvaffak ©* | lan ve beğenilen Hasan pudralarınıf taklitlerinden sakınınız ve Hasan mal” kasına dikkat ediniz. Kutusu 30, bü- yük 50 kuruştur. HASAN TIRAŞ PUDRASI 20 - 30 kuruştur. Hasan çocuk pudrasi kutu 20, Paket 10 kuruştur. Hasan talk pudrası yarım kiloluk kutu 40 HASAN Depösu : ; Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetei olan eezaneler şunlar . dır : İstanbul cihetindekiler : Aksarayda : (Etem Pertev). Alemdarda: (AH Rıza), Bakırköyünde : (İstepan), Beyamtta : (Belkis), Bminönünde : (Be- gir Kemal, Cevad), Fenerde : (Emilyadi). Karagünirükte ; (Sund). Küçükpazar - da : (Hasan Hulüsi), Samatyada : (Bro- filoe), Şehremininde : (A. Hamdi). Şeh- zadebaşında : (Üniversite). Beyoğlu cihetindekiler : Galatada : (İzmet). Hazköyde : (Nisim Aseo). Kasımpaşada : (Mücyyed). Mer- kez nahiyede : (Kanzuk, Baronakyan, İtimad). Şişlide : (Neodet). Taksimde : (Taksim). Üsküdar - Kadıköy ve Adalardakiler : Büyükadada ; (Merkez), Heybelide: (Yu- suf), Kadıköy — Pazaryolunda ; (Rıfat Muhtar). Modada : (Alâeddin), Üsküdar İmrahorda : (İmrahor). 2