6 Sayfa Iyellar yılı Beklemek lâzem geliyor. ’x]7 Yirmi seneden beri kılavuzluk ya- ın bir kadınla, evde kalan kızlarımıza Hair bir konuşma yaptım. Adının «ktla- tuz>» olduğuna bakıp onu da birçokları ,zibi, bohçacılıktan yetişme, birşey san- Mayın. Tanıdığım kılavuz, yüksek leler içine girip çıkar, Söz, sohbet Gayet tatlı masallar, hikâyeler an! Başka kılavuz kadınlar gibi, aile sırla- rını, rastgeldiği yerde, ifşa etmez. Geçen gün, bu eski kılavuzu, bilhas- ga görmeğe gittim, Anadoluda yaptığı bir seyahatten yeni dönmüştü. Kendisine soracağım şeyleri, önceden biliyormuş gibi, daha beni görür görmez : — Ah, dedi, şu bizim büyük burunlu kızlarımız!... Hep kabahat onlarda... Er kek beğenmiyorlar bir türlü... Vaktile kocaya varan biz zavallıların canımız yok muydu? Anamız, babamız kime ve rirse, ona gider, koca diyip dört elimiz- tatlı tatlı yaşardık. Şimdiki kızlar, er- keklerle teklifsiz olduklarından mıdır, anedir, önlerine koca diye çıkan her a- damı, kolaylıkla beğenivermiyarlar. Öyle ince eleyip sık dokuyorlar ki, is- tedikleri bir kocayı bulabilmek için kat yaş otuzu bulduktan sonra, insanın karşısına koca değil koçan çıkar! Yal- yarma nöbeti, bu sefor erkekten kıza geçince, artık işin yoksa, koca peşinde dolaş dur... — Kızlarımızın evde kalmaları, de- mek bu yüzden oluyor? Güldü: — Hayır... Sade bu yüzden değil. De. likanlılarımız da pek havafleşti. Nerde eğlenti, nerde saz, söz varsa hepsi bal görmüş sinek gibi oraya üşüşüyorlar. Evlenmek kimin aklına gelecek? Beş para harcamadan, her akşam, bir başka yosma ile safa sürmek dururken!.. Ben, şimdiye kadar, yüzlerce kız babası ta- nıdım, Bunların hepsi de kızlarını bir an evvel kocaya vermek istiyorlardı. Fakat, kızına nasıl bir koca aradığını bilen babaya pek az rastladım. Damat zengin bir adamsa, iş hemen değişir. Hakkında peksuzun boylu tah- kikat yapmağa bile lüzum görmezler. Talip, fakir bir delikanlı olunca, kılı kırka yarmağa başlarlar, Vaktile, kimsesiz gençler, pek mak- buldü, Eski zaman konaklarında yaşa- yanlar, eve iç güveyi alacakları genç- lerde yalnız namus ve fazilet arar, on- ların biraz da yüzlerine bakılacak ka- dar güzel olmasını isterler: d_— Bizde görsün, bizde bilsin!, derler- ) Şimdi, bu âdet kalktı. Kalkması da iyi oldu... Fakat, az maaşlı, temiz genç- lere, zengin kız babaları hiç rağbet «t- mez oldular. Zemane kızları yaşlı ve zengin koca hasretlisi oldular. Zengin gin koca... İyi hoş ama, her kıza bir zengin kocayı nerede bulmalı?. di dengini .| yor. Zengin kız fakir delikanlıyı, oku- muş adam, cahil kızı beğenmiyor. Ve /da kendileri bulunyorlar. Delikanlılar | l /da evlenmeğe niyetli iseler, gözlerine ! ,hâcet., ğ yelimi eteğimi çektim! Zahmeti, üzün- le sarılır, ömrümüzün sonuna kadar |. yıllar yılı beklemek lâzimgeliyor. Fa- |- SON POSTA TA Mkinciteşrin 19 . - Darmaman eee — eee — — SCİN” | DENİZ HARP OKULUNDA Evlenemiyorlar? NELER GoRD"M? binler lendi « AA A D Harz kadınıa firleri e | / Galatasarayın pilâv günü var ya, Öyle ince eleyip sık dokuyorlar ki istedikleri bir kocayı bulabilmk için —— bizim de pilâkimiz meşhur; biz de her sene bir pilâki günü yapacağız!,, Denize verilen bakla(!)-Bir damla göz yaşının manası- İsyan çıkarmak istiyen Amiral Bir şaka- Top kelimesini kullanmadan topçuluk dersi veriliri mi?-Bir harp hikâyesi Yazan: Nacı Sadullah — «Bakla» yı denize vermek? E Deniz Harp okulunda elime verilen merasim programının akıl erdiremedi- ğim yegâne maddesi... Benim ağzımda bakla ıslanır mı? Bu maddeyi okuduk- tan sonra, ilk yakaladığım talebeye sor- dum: — Kuzurm kardeşim... Şu den!ze ve- rilecek baklayı görebilir miyim? Bana baklayı göstermeye razı oldu- ğunu başını önüne sallayarak anlatan talebe önde, ben peşinde, yürümeye başladık. Ben ya mutbağa, ya tarlaya rüleceğimi tahmin ediyordum. Fa- kat genç bahriyeli, deniz kıyısında, vinç makinesine benziyen bir demir â- letin önünde durdu. Ve: — İşte! dedi. Bakla bu! Bir âlete, bir de talebenin yüzüne baktım. O anlattı; — «Baklar; bu kalın zincirin her bir Mektebin on ihtiyar subayı nntkunu söylerken halkasına verilen isimdir. Gördüğünüz | götürülen _bocamn zayıf güğsün_den v Kime olacak? Beni bugünlere ye gibi, zincirin ucu denizin içine doğru yül k.—ıe_len dik sesten anladım ki, eti ve| tiştirmiyen talihime! ç uzayıp gitmektedir. Her sene, bu zinci- | kemiği çoktan ihtiyarlayan o kurt bah | Yemekte ynksılen asabi bir set rin bir halkası yani bir baklası daha| riyelinin yüreği henüz yirmi yaşında-| vyomek salonunda, dahiliye zabiti, e- merasimle denize uzatılır. Bugün de,| dır. Ve gözlerinden süzülen o bir dam- | |/ 4eki tahta tokmağı tabağına vurdu,. denize, zincirin yüz altmış birinci hal-|la yaş, o anda duyduğu heyecanı sözle | / , .a kası, yani baklası verilecek! ifadeleştirememenin aczinden dggıl; o Tenrieğinel Talebeye teşekkür ederken, bu an'a-| anda duyduğu heyecanın zengin kay- sübaylar, yemeğe kaşık bulamamasından ileri geli-| , , nereden çıktığını merak bile et- | nağından süzülmektedir. sallamadan önce, mektebin bu eski an- ı_hfg:rü:':ğ $ Kai ssan ınîine uyı::;::ıevap verdiler ; di. Birçok harplere girdim. Fakat dal-| © £ slı başlı bir sübayın asax galar arasında gürleyen topların bana <et b tanıtamadığı tek his korkuydu. Kim| — yohu, susun diyorum be? Yarım derdi ki; fırtınalı denizlerde, ve harp: | yaniye geç zıkkımlansanız geberir mi- lerde tanıyamadığım korkuyu, sekse -| giniz? nimden sonra, Heybelinin sakin bir sa-| — pon başımı hayretle ona çevirdim: hilinde duyacağım. Herkes susunca, bu hitabını nazikâ* Evet evlâtlarım. Ben korkuyu, bura- | »e bulmadığım sübay ilâve etti: ya davet eylediğim gün tanıdım. Ve,| — . Behçede bir anahtar buldum. A« bana ömrümün en yüksek heyecanını | nahtarı kaybolan bana gelsin! ';e':k'—:în?ı“ bu güne kavuşmamaktan | — Atlan kahkahalar arasında iş anlar O1 B ıldı: Meğ ıliğiy u özlü; Eski devirdeki çalışma şartlarının kö :üğüyleef:ğşğ:taîllaî )slâb:î .oâl ğgğ:;lı tülüklerini tasvir eden Hâmit Naci: — | zamanında, kaybedilmiş eşya bulmuş — Hülâsa, dedi, eski aczimizle bu-| bir arkadaşının taklidini yapmış! günkü kemalimiz arasındaki bütün fark Pilâki günü ları saymaya kalkışsam, sizin dinlemek k g takatiniz, ve benim soluğum tükenir! Merasimden sonra, vedalaq_ırken de« Gemilere olduğu: kadar kelimelere | Berli mektep komutanı Ertuğrul: de kumanda etmesini iyi bilen usta| — Artık, diyordu, her sene tekrarla: bahriyeli, güya iki devir arasındaki| Yatağız bu günü... Galatasarayın pilâv farkları anlatmaktan izharı aczetti. Fa| Bünü var ya?. Mektebimizin de pilâk) kat bilmem, o farkı, onun bu son cüm- | Si Meşhurdur. Biz de her sene.bir «pi: lesinden daha belâgatle ifade edebil-| âki» günü yapacağız! meye imkân var mıydı? Hâmit Nacinin anlattıkları Balık ve hnhı—iyai Hâmit Naci... En ih'.iyır_ sübay... Ah KEski mezunlar, biribirlerile konuşu- saçlarındaki saçların leîları.nden'bol hi yorlardı. Birisi ötekine talebelerden bi- tıraları var....Ben, ond;ın dinlediklerim risini göstererek sordu: den, yalnız bir f$#anesini yazıyorum. Bu " Oğlunüz a hacam? Si ço ben| SÜD SöreEENİZ K Hüi ziyor da? RE LA A Mütekait bahriyeli, parmağiyle bir Şîm'h,’"";î“k kadar zengin bir meve i biti gösterdi: hazinesidir. deîı_ızıîyuî..goşum şu binbaşıdır! Öylekd" tağlı :.“I'“Y'_L'j Ş dinler Ve ilâve etti: May'a KEATIN hiraz dalia. keğtiremiş — Fakat o gösterdiğin çocuk ta oğlu- | Merasimin bütün havadislerini atlata« mun oş;([u... Yabancı değil yani! ağmâig diyor, Abdi t tü Beriki : vi Z —i KĞi nn 2639 | hocalık ettik., Düşünün ki ben topçu» mıg';mş:üma““ daniai | N Makat fıpkı aYıldızı kelimesi gis — Tabif.. Balıklar denizden çıkar mı? bi «top» )şelıma_ını ananlar da Marmas Eski hâtıral ranın dibine gönderiliyorlar, - Ve bizş S ralar «top» kelimesini kullanmadan, topçum Amiral Vasıf: luk dersi vermeye çabalıyoruz. Ben d — Hey gidi günler hey! diyor... Şu| şerait içinde, Türkiyede denizciliğin taşlıkta tam iki defa dayak yedim. Bir| nasıl top atmadığına hâülâ hayrette » selerinde namaz kılmadığım için, bir | yim! seferinde de biristni dövdüğüm için.| — Biraz da harp hâtıralarınızdan di Bir defa da ekmekler kötü diye isyan | lesek üstadım? Derki Tabir 'i 909 Oluzu bülüyor "Eecıyor oruk ©ca peşinde 'N yaks dolaş dur. BN Evlenmelerin azalması, herkesin ken M , böylelikle zengini,de, fakiri de evlene- miyorlar, Artık bize iş kalmadı. Bilgili kızlar, kocayı parklarda, mesirelerde, balolar- kestirdiklerini, çekip alıyorlar, Mallar , meydanda olunca ara yerde, dellâla ne| Zaten ben çoktan beri kılavuzluktan tüsü, aldığımız beş on kuruşa değmiyor — Ne yapmalı ki, kızlarımız koca- sız kalmasın?.. — Dediğim gibi, kocasız kalmamanın çaresi, büyük burunluluğu bırakmaktır İlk çıkan talibe, eğer münasipse, he- men epeki'» deyivermelir... Ben erkekleri bu işte daha uysal gö- üyorum, Bekâr kalanların çoğu, iste- (dikleri kızı alamadıkları için evlenmi- yorlar. Böyle koca beğenmez bir kız ta- | nırım. Kaç delikanlının yanında lâfını ettimse annesinden evvel, üstüme atı- dardı: — Sen git te kendini papucu büyüğe okut!.. Öyle erkekleri ben kapımda u- şak diye kullanmam! gibilerden lâflar ederdi. Aradan an sene geçti. Hâlâ, ken dine münasip bir koca bulamadı. Bu gidişle, bulacağı da yök! Kız anaları, /kız babaları, çok kere daha iyisini bu- labilmek için, ayaklarına gelen kısme- ti teperler. Sonra kızları evde kalıp ko- cayınca: — Ne yapalım, kısmet böyle imiş! derler. Kısmet, kısmet ama, kısmete de bir Bz perdah lâzımdır, oğlum... Ali Akıncı Denize bir bakla daha atılıyor mıyordum. Talebe arkadaş, denize bir- der, fazla halka gitmemesi için alınan tertibatı gösterirken, az kalsın bir bak- layı kaçırıyordu: — Aman, dedim, vazgeçtim, Eliniz- den bir kaza çıkar. Çünkü denize girenler — içinde bazı memurlar da var, Eğer tekzip hastair- ğı, o memurlardan balıklara da geçmiş- se vay halimizedir. Mübarekler, bakla- ları sayarlar, ve bir tane fazla olduğu- nu görünce derhal bir tekzip gönderip cümlemizi rüsvay ederler! Yüreği yirmi yaşında olan ihtiyar subay Merasim programı muücibince sıra, en emekli sübayın söylevine gelmişli. En eski sübay Hâmit Naci ortaya çı- karıldı. O ande, bu samimi merasimin en heyecanlı sahnelerine şahit oldum, Ak saçlı ihtiyar sübayın talebeleri: — Yazık... diyorlardı. Hocayı bu a- İplik buhranı sona eriyor İplik buhranının önüne geçilmesi i- çin İktışat Vekâleti hariçten iplik idha- Tini uyuşturucu — maddeler inhisarına vermiştir. Bizim afyonlarımızın belli başlı alıcısı Japonya bulunmaktadır. Japonyaya verilecek afyonlara muka- | Y7da oraya götürmemeliydiler... Üşü-| çıkarmıştık! O, bir müddet hâfızasını yokladıktal bil oradan memleketimize pamuk ipli | YüP Hastalanacak. Bari gidip etrafını| — Dişlerini gıcırdatıyor ve ilâve edi-| sonra: HĞi idbal oçlilecektir. -İöçön Hearet a: çevir p'te, Tüzgârı kfselqn. ü e M ; ; — Ben, bir tarihte, Tuna ağzında de- Töönelüle yeğilei. derknelar Bönu' çe Hâmit Nıcımfı gözlerinden süzülen| — Eğer eıııı_ıden gelse, şimdi de bir| mirleyen donanmada bulunuyordum. KA İK SAAT yaş damlasını görünce : isyan çıkaracağım! Bir sabah, «Necmi Şevket» te nöbett lıu)ş * gü N Y uu_mııı te| — İştel demiştim. Duyulan bir he-| Yanındaki arkadaşlarından birisi so- girmiştim. Baktım... Tunanın Hızır İl- lunan Japon pamuk iplikleri mems | yecanı ifade edememenin ıztırabı! rüyor: yas methalinde üç adam yüzüyor, Der- leketimize idhal edilmeğe başlanacak' | Fakat az sonra, orta yere koltukla| — Kime? (Devamı 8 inci sayfada)