İzmirden Röportajlar : 10 Eski İzmir ile yeni İzmir arasında bir mukayese * * * Hava hücumlarından korunma tecrübeleri - karşı- hkb mevzun mülâkatlar - Kordonun eski hali - dünya buhranı ve mir “Yazan: Kadircan Kaflı — Söndürün, söndürün elektrikleri!. Hücum var!. Masalardan birindeki genç adam aya ğa kalkmış, garsonlara yüksek sesle ve heyecanla böyle bağırmıştı. — Ne duruyorsunuz? Söndürsenize!. Herkes o tarafa baktı.. Elektrikler sönerse ve burası bir katran rengine bürünürse bizim halimiz ne olurdu? Yoksda bu adam delirdi mi? Fakat tuhaf şey... Garsonlardan ikisi de bu emri yapmak için hemen elek- trik düğmelerine doğru koştular. Öteki köşeden başka biri doğruldu: — Ne yapıyorsunuz? Yalnız bir kişi- nin borusu ötmez burada... Bu kadar adam var. Onun keyfi için karanlıkta m kalacağız?... Birinci adamın sesi tekrar yükseldi: — Telâş etme bayım, istesen de is- temesen de sönecek... Hükümetin emri. Hücum var İzmire,.. Tayyare hücumu.. Üç dört kişi birden doğruldu : — Sahi, biz dalıp gittik. Bu gece tay- yare hücumu ve hücuma karşı saklan- ma denemesi var. İşte, saat tam doküz.. Başladı bile... 'Tayyare uğultuları düyuldu. — Söndürün... Yirmi beş lira ceza verirsiniz!.. Bir kısmı ışıkların söndürülmesini is temiyorlardı. Bu sırada kenarda oturan tüysüz bir delikanhı ortaya alıldı: Yahu, kepenkleri indirin... Dışarı- ya ışık sızmaz... Öyle yaptılar ve ortalık yatıştı. 'Tayyare uğultuları pek derinden ge- - İiyordu. Fakat ne de olsa gittikçe yak- laştığına şüphe yoktu. Herkes, pencere- lerden, bahçe kapısından havaya bakı- yordu.Birdenbire ortalık mavimtrak bir aydınlıkla doldu. Ayın en büyük ve parlak olduğu bir gece bundan daha beyaz olamazdı. — İşte... Tenvir fişengi atıldı... — Artık İzmirin görünmiyen tarafı İkalmadı. | y e Şehriı.ı üstünde kocaman bir mağ - nezyum yanıyordu. Fakat dumansız, a- levsiz ve devamlıydı. Göğün ortasından aşağıya doğru yavaş yavaş iniyor, in- dikçe daha büyüyor, daha çok aydın- dlik saçıyordu. Gök bile bembeyazdı. Bu hal ön beş dakika kadar s Bu sırada en köşedeki üç kişilik bir lardı. İçlerinden biri coştu : «İşü nüş eyle bugün anma gamı ferda- yış Sana ısmarladılar mı bu yalan Iüny)ı- yaf..r — Yaşa be kardeşim.. Sanki benim !- çin yazmışlar.. — Bunun bir başkası daha var, — Söyle onu da... «İç büde güzel sev var ise aklü şuürun; Dünya var imiş yâ ki yok olmuş, ne umurun?...n Soldaki masada burun buruna konu- şan iki kişiden göbekli olanı bu sözler- den ilham almış olmalı ki ağır ve kalın bir sesle arkadaşına bir kaside okuyor- du : «Ben şehidi badeyim, dostlar, demim yüdeyleyin, Kabrimi enkazı meyhaneyle âbat ey- leyin... Türbedar olsun bana bir rindi meyhu- ru garip, Nezri serhuşan ile ol pire imdat eyle- Meyle neyle bir alay mahbup ile her dem gelip, bezmi eem âyinini kabrimde bünyad eyleyin...» İkisi de vecd içindeydiler. Gözleri gittikçe yumuluyor, başları gittikçe yak laşıyordu. Birdenbire kafalar tokuştu ve ikisi de doğruldular. Bu hal birkaç defa tekrar edildi. Onlara baktım da şişman adamın söylediği ve Manastırlı Rifat imzalı ka- sideye iki mısralık bir nazire buldum ve arkadaşlara söyledim : Bir küfe elbet yeter bizler gibi yekdil- lere Bir de hamal lütfedip ikramı müzdad eyleyin!. Saat henüz ona gelmişti. Dişarı çık- GÖNÜL İŞLERİ' “—Okuyucularımızın Suallerine Cevaplarımız Beyazıddan imzasız mektub yollı» yan kadın okuyucuma:* Zevcinizin yanında kalınız, ço - — guklarınız için yapılacak fedakürlı- fpın hududu yoktur. Onların yüzle- tine bakınız, gözlerinden cesaret a- dırsınız, çekeceğiniz ıztırabın karşı- — hiğını da onların gülümsemelerinde bulursunuz. Evinizi bırakmayınız! ... Ayaspaşada Bayan Kadriyeye: Hayır, bahsettiğiniz mektubu al- — madım, Bazan derd anlatanların sa- yısı çok olur, cevabları bir, hattâ iki — hafta gecikebilir, fakat bu enderdir. — Ekseriya- bir halta içinde cevabıni yollamış olurum. **& Ankarada J. T. ye: Mektubunuza pul koymuşsunuz, fakat adres yaz- mayı unutmuşsunuz, onun için ce- vabımı bu sütunda vereceğim: Mevzuu bahsettiğiniz genç kıza karşı gösterdiğiniz insani alâkadan dolayı şayanı tebriksiniz. Filhakika, bu genç kız, arkadaşınızın bir suini- yetine kurban giderse cidden feci o- Tur. Yapacağınız en münasip şey ar- kadaşınızla samimi ve açık bir şe - kilde konuşmak, ona vaziyetin fena bir âkıbete müncer olacağını anlat - maktır. Arkadaşınızın insani duyguları Ü- zerinde tesir yapamadığınızı anla - yınca da, artık müdahaleden vaz ge- çiniz. Selâm, TEYZE Hocaların Hocası Üstad Esat Paşa Yazan : Dr. Şükrü Ertan ocaların hocasi muhterem üsta- H dımız Esat Paşayı da kaybettik. Doktor General Esat, yarım asra yakın /Tıp fakültesinde hocalık etmiş, modern göz kliniğini kurmuş, yüzlerce talebeler ,yetiştirmiş mümtaz bir ilim adamı idi. Göz muayenesine Mmahsus bir. âlet te (oftalmoskop) icap etmi 1925 de Pariste iken maruf Fransız üstadların- dan Profesör de La Personun elinde, hasta muayene ederken, hocamın esi Bgrup kadehlerini kaldırıp öpüştürüyor- |, rinin Fransız âömine yardım ettiğini görünce kalbim - iftihar hislerile dol- İMmuştu, Hocamız Esat Paşa yalnız kette millicilik sahasında hizmetler ba- Aarmış, vatanın tehlikeye düştüğü za- manlarda heyecanlar göstermiş bir va- ,tanperverdi. Umumi harp neticesi vatanın maruz kaldığı fetâketler onu çok muztarip et- ,mişti. Maltaya pek acı bir şekilde gön- ,derilmiş olmasile şahsen ve ailece ma- ruz kaldığı ıztırap ve elemi, memleke- tin ve milletin duçar olduğu felâketler karşısında düşünmüyordu bile, Vatan kaygusunu, vatan menfaatini herşey - den üstün tutardı. Milli istiklâlin kurtarılmış olması o- mu pek sevindirmiş, çektiği ıstırapları unutturmuş, saadete kavuşturmuştu. Son senelerde, Cumhuriyet devrinde memleketin vasıl olduğu terakki ve te- kâmülden sitayişle bahseder, sevinir, memleketi ileri götüren büyüklerimize hayranlık ve hürme! hislerini ifade e- ,derdi. Talebeliğini ve muavinliğini yaptı- ım uzun seneler zarfında yakından ta- gudığım Esat Paşa, muhitine daima iyi ahlâklı, faziletli olmağı telkin eder, dü- rüstlüğü sever, takdir eder yüksek se- ciyeli bir zattı. Temiz kalpli, ciddi ka- rakterli hocamız; mütevazi,. vefaküâr, ve fedakârdı. Onu kaybetmekten do- ğan elemlerimizi sayarken, talebeleri- mnin meslektaşlarının teessürlerine tercü man olduğumu hissetmekteyim. tığımız zaman Kordonda hemen hemen kimse yoktu. Hava güzel ve serindi. üyle Alsancağa doğru yürüsek! Dedim. — İyi olur. Bütün gün güneş altında kavrulan Kordon boyunda şimdi dünyanın en güzel ve temiz havasını, en güzel man- zarasını bulmak kabildi. Sağımızda ki- misi beyaz, mermerden cepheli küçük birer saray gibi iki katlı ve balkonlu evler... Solda hemen hemen ayakları- muızın dibinde denecek kadar yakında ise deniz vardı. Rıhtımın kenarındaki dört köşeli kocaman ve beyaz taşların kenarlarını okşayan minimini — dalga- lar derinden gelen bir ninniyi andırı- yor. Arkadaşlardan birisi anlattı; — Buraları bundan elli âltmış yıl ön ceye kadar bataklıkmış. Şimdi Halka- pınarda olduğu gibi... Hattâ bu batak- 'Ann esinin ge İkinciteşrin 1 lini olan kız ve kayınpederinin oğlu olan delikanlı İngilterede tekerlemelerdeki aile muadelelerini hatırlatan bir izdivacın hikâyesi Anlatacağımız, bir bilmece, bir mu- amma değildir. Hayatta olagan şeyler- den, yalnız pek ender vukua gelen bir evlenme hikâyesidir. Vak'a da İngilte- rede geçmiştir. Uzun seneler evvel birbirinden ay- rılmış olan iki sevgili, geçenlerde Eseks te evlenmişler, ayni zamanda, yeni geli nin oğlu ile, damadın kızı da karı ko- ca olmuşlardır. Bunu da tabii görebi- liriz. Kahramanlarımız da bu evlenme- B mışlar. Aile isim- lik yapmamışlar- dır. Zira her iki gelin ile güveyinin &i- le isimleri Klarktır. N <a Şimdi siz bize soracaksınız. Pokâlü, evlenme gibi, normal yaşayışın bir te- zahürünü neden böyle, sanki garip bir hâdise imiş gibi, görüyorsunuz. Aşağı- daki satırlar merakımızı halledecektir: * Matyo Klark daha bıyıkları yeni ter- iJemeye başlayan bir delikanlı iken, mahallesinden bir kıza âşık ölmüş. De- wir, eski devir. Öyle şimdiki gibi herşey hoş görülmüyor.. Sinema deliliği, dans çılgınlığı yok... Bütün bu masum eğ- lence vasıtalarının âdap ve erkânı var.. Dolayısile âşıklar, fırsat buldular mı, kırlara açılıyor, ve geziyor, tozuyor, Ef- lâtuni aşkın zirvelerine çıkarak, sema- larında uçarak, ileride meşru bir suret- te biribirlerinin oldukları vakit kura- cakları yuvadan tatlı tatlı bahsediyor- lar. Lâkin bu cennet safaları uzun sür- müyor. Matyonun ailesi, başka bir sem- te taşınımca mesafelerin verdiği im- kânsızlıkların doğurduğu birtakım güç- lüklerden dolayı canı gibi sevdiği sev- gilisini görmiyor. Günler, aylar geçin- ce de, her kanı kaynayan hercaf genç gibi onu unutuyor. Ve eli ekmek tutun- ca başka birisle evleniyor. * İlkönceleri, sevgili Klarkının firkati- |', le, yataklara düşen, âdeta vereme tu- fulan genç kız, gün geçtikçe densizli- ğini anlıyor. Klarkın vefasızlığını tak- dir ediyor, Ve bir gün, «dünyada aptal yalnız ben mi kaldım» diyerek, çapkın gevgilisini gönlünden siliyor, ve o da, tesadüfe bakınız ki, bu Klark ile hiç bir alâkası olmayan başka bir Klark ile evleniyor.. Evleniyor ama, küllenmiş gandiğı eski kalp ağrısı arasıra gene tu tuyor ve bir sevgi tarihi de böyle ka- panıyor. ... Aradan kırk sene — geçmiş, Klarkın karısı da ölmüştür. Gene tali- hin garip bir cilvesile, öteki Mister Klark, yani, kahramanımızın kocası da ölmüştür. Bunu duyan kahramnımız Mister Klark yaşına, başına bakmadan bulunduğu yerden kalkıyor, sevgilisi- nin kasabasına gidiyor. Ve soruyor, a- raştırıyor; yerini öğreniyor. Lâkin o- na gidip te kendisini gösterecek cesa- ret ve yüzü yoktur, Bir pazar sabahı, kilisede © gençlik hâtırasını yanıbaşın- Mister |. | Genç kız ,bir yumruk boğazına tıkanmıştır. Ke- yuyan dudaklarından tek bir kelime de-. ğil, ses bile çıkmıyor.. Allahtan ki, kâflın kendisini tanımas mıştır. y * , Ve bu hal böyle on hafta devam edi yyor. Mister Klark, eski sevgil!sini, her gün takip ediyor, evine kadar bittabi (kendisini belli etmeksizin, göstermek- sizin arkasından gidiyor. Lâkin bir ke-) recik olsun, ona seslenmek cesaretini Akendisinde bulamıyor. Kırk sene evvel birlikte tutuşturduk- ları aşk meş'alesinin sönmesine razı o- ilamıyan, ve sevgilisini yanında harl- yminde göremezse yaşayamıyacağını an layan Mister Klark, kadına mektup . yazarak eski hâtıraları tazeliyor ve ha- yatlarını bıraktıkları yerde birleştir- ,meğe davet ediyor. Kadın kabul edi- yor. Buluşuyorlar. Ve iki genç âşık gi- bi, kırk sene evvel birlikte gezdikleri yollardan geçerek, kırlarda do ye hemen o gün de evlenmeğe yeriyorlar. Böylelikle yeni bir aşk ro- manı başlarken, bir yenisi filizleniyor: İhtiyar gelinin oğlu, babalığının kı- zını görünce, o anda üvey kardeşine Abayı yakıyor. Hale bakınız ki, kız da üÜvey erkek kardeşini delicesine sevi-, yor. Ve böylelikle çifte âşıkların, çif- te düğünü bir arada tes'it olunuyor., İşin hoş tarafı, düğünde kayın baba, da- yaadın sağdıcı, damat ta annesinin sağ> gdıcı olmuşlardır. j Bu düğündep de yepyeni bir muade., Je ortaya çıkmıştır. Yani: kanun naza»' tında genç gelin, üvey annesinin gelini lik Kadifekalesinin dibine ve yamaca | da görüyor. Yeni, acemi, hayatında ilk| ve kocasının üvey kız kardeşi; genç da» birleşmiş olan eski İzmire kadar uzar- gdefa sevgi hislerini duyan toy bir deli- kanlı gibi kalbi çarpa çarpa ona birşey at ta, öz annesinin damadı, kayınba- pbasının, üvey oğlu ve karısının da ü-' mlâı'z eski İzmire geçti. Bu sözleri söy- | söylemek istiyor. Ne mümkün?.. Sanki| vey erkek kardeşi hükmündedirler, liyen dostum İzmirde doğmuş, İzmir- de büyümüştü. — Burası yanmasaydı! Diyerek sözüne devam etti: ” — Bu saatte burada böyle rahat ra- hat gezinmeye imkân var mıydı? Öğ- leden sonra beşten dokuza, hattâi on iki ye kadar bütün Kordonboyu binlerce insanla dolu olurdu. Serbest yürümek için yol bulunmazdı. Boydan boya ga- zinolar vardı. Oralarda çalman çalgı seslerine evlerden gelen şarkı ve piya- no sesleri de katılırdı. Bir operası var- di ki Paristeki Operanın küçük bir mo- deli olduğunu söylerlerdi. Spor yerleri, Üç dört sinema, patinaj salonları, bar- lara her çeşit eğlence yerleri eksik de- ğildi. Ben hatırlıyorum : Altı yedi yıl önceye kadar Kordon boyunda yer yer işik kümeleri bulu- nürdu. Bunlar gazinolardı. Cazbantlar çalar ve yirmi otuz çift dansederlerdi. Klüpler ve lüks oteller, lüks pansiyon- lar da caba... Hiç olmazsa on beş gazi- Tİno var, Onlar da kalabalık değil. O za- manlar da her yıl en az on on beş balo wverilirdi. Şimdi İzmirin monden bayan ları son moda tuvaletlerini gösterebil- mek için bir tek baloyu bekliyorlar. İzmirdeki hayat şartları mı değişti; yoksa bu şehir gittikçe sönüyor mu? Hastalık İzmire mahsus değil... Bütün dünya böyledir, Gazetelerde okuyaruz: İsviçrede binlerce otel boş kalmış. Nisto Villaların yüzde sekseni kira- et bulamıyormuş. Parise gelen seyyahların sayısı 1926 yılta göre yüzde elli eksilmiş. Transatlantiklerden birçoğu liman - Karda demirli duruyorlar. İngilterede, Amerikada, Fransada ve bemen hermen bütün ileri memleketler- de işsizlerin sayıları eskisine göre sekiz Şekll 25 WLMARİZ; on misli artmış. Artık konuşmuyorduk. Bir gazino - nun önünden geçerken içimizden biri sessizliği bozdu : — Eğlence yerlerini idare edenler de iş bilmiyorlar., Buranın kiracısı dört beş yıl içinde zengin oldu. Hatlâ geçen yıl Kordonboyunda yeni ve büyük bir eteli satın aldı. Evet, iş bilmek, iş adamı olmak baş ka şeydir. Kadircan Kalflı Ankarada resim sergisi Ankara 31 (Muhabiri mahsusu- muzdan) — Her sene burada açılma- sı mutad olan İnkılâp resim sergisi Maarif Vekili Saffet Arıkan tarafın- dan Halkevinde merasimle küşad & | dilmiştir? ,