30 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

30 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

30 Bîrîncît “ Son Posta ,, nın siyasi tefrikası : 15 İttihatçılar samimi insanları seviyorlar, onların arasından meb'us seçiyorlardı İTTİHAD »e TARAKKİDE ONSENE Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen Bugün Londra Sefiri olan Bay Fethi Sofyada atâşemiliterken, harbin son senesinâtî meclise girip Talât Paşa hükümetini düşürmek maksadile meb'us olmak istediği zaman onun maksadını bildikleri halde reddetmemişlerdi İttihat ve Terakkinin ilk parlâmen- to zamanlarındaki tecrübeleri kendi - sine bazan çok acı misaller vermiş ol- duğundan sonraları meclise meb'us se- çerken daha başka ölçülere de ehem - Miyet vermeğe başlamışlardı. Meh'us- ların sâkin, yumuşak ve bilhassa haris olmıyan unsurlardan intihab edilme - sini, daha doğrusu bu gibi unsurların mecliste çoğaltılmasını isterlerdi. Bu, aynı zamanda, meşrutiyet terbiyesi - nin henüz genişletilmeğe muhtaç ol- duğunu, tecrübe ile görmüş ve anla - mış olmaktan ileri geliyordu. Mecliste şahsi ihtirasların bazan pek fena mü - cadelelere kadar gittiğini görmeleri kendilerini fevkalâde — ürkütmüştü. Bunun için ikinci, üçüncü intihablarda meclise yeni ve sakin unsur sokmak bir ihtiyac olmuştu. Meselâ, günün birinde umu - mi kâtib Bay Mitat Şükrü bana geldi ve arkadaşların benim meb'us yapıl - mama karar verdiklerini söyliyerek reyimi sordu. Halbuki o sıralarda meb'- us olmayı istemek hiç hatırımdan geç- miyordu. Ben meb'usluğu meselâ Fransada, İngilterede ve hattâ o sıra - larda az çok bütün Avrupada olduğu tarzda, halkın huzuruna çıkıp, arka - sındaki az çok mesafeli siyasi hayata ve elindeki siyasi ve içtimaf programa distinaden giriştiği bir intihab mücade - lesinden sonra elde edilir bir iş telâkki eder ve henüz böyle br şeyden mem - leketin de, benim de uzak olduğumuzu bilirdim. Bununla beraber, o zamanki genç politikacı için meb'usluk hoş bir Şey göründüğünden bir günlük tered- dütten sonra muvafakat cevabını ver« dim. Fakat, neden meb'us yapıldığımı da merak etmekten hâli kalmadığım- dan bunu anlamak istedim ve sordum; Mitat Şükrü: — Meclise genç ve münevver un - surlar girmesini istiyoruz. Seninle be- raber filân ve filân da meb'us olacak- lar. Diye bana bir takım isimler saydı. Aynı suali bir kere de Doktor Nâzıma Sormuştum. Ö da bana şu cevabı ver- Mmişti : — Sen meb'us olmayı hiç isteme - din de onun için... Biz meb'us olmak isteyenleri hiç sevmeyiz ve onları Meb'us yapmayız. Meselâ, filân filân gibi... Seninle beraber meb'us olacak- lar arasında çok iyi tanıdığın bir tanesi vardır ki istedi ve buna rağmen yapıl- Madı. (1) Diğer bir tanesi de vardır ki © da istedi, fakat, yapıldı. Ben buna ta- Tafdar değildim. Göreceğiz, bakalım he yapacak? Doktorun beğenmediği genç o za - Man Burdurdan meb'us çıkan merhum Veli idi. Siyasi karakteri zayıf çıktı, Sonradan İttihat ve Terakkinin fena günleri yaklaşmıya başlayınca lüzumlu lüzumsuz bir muhalefete bile kalktı. Hakikaten İttihat ve Terakkinin Meb'us imal eden makinesi, meb'us olmak için fazla israr ödenleri sevmez- i. O zamanin bir hayli münevverini tanırım ki çok istemişler ve istedikleri için de yapılmamışlardır. _Görülüyor ki İttihat ve Terakkiye İfil'e meb'uslarda aranılacak evsafın öyle garib bir miyarı vardı. Fakat, Oğrusunu söylemek lâzım gelirse o za_manlar memlekette ne başka tarzda Miyarlara imkân vardı, ne de İttihat ve — (1) Bu zât sonradan İttihat ve Terakki - Ye hayli küfretmiş olanlardan biridir. İsmi- hi Yazmıya lüzum görmüyorum. Londra sefiri Fethi Okyar Terakki başka tarzda miyarları kul - lanmasını becerebilirdi. Meb'us olacak — insanları İttihat ve Terakki bir kaç sınifa ayırırdı: Şahsi itibarile meb'us yapılması za- rürf olanlar, mahalli nüfuzları itibarile meb'us yapılmamaları imkânsız o - lanlar, İttihat ve Terakkiye hakikt dost olduklarında şüphe edilmiyenler, tecrü- be edilmeğe değer yeni unsurlar... Me- selâ, bugün Londra sefiri olan Bay Fethi Sofyada ataşemiliterken, harbin son senesinde, meclise girip İttihat ve Terakkiyi sıkmak ve hattâ icab eder - se hükümeti düşürmek — maksadile meb'us olmak istediği zaman, onun maksadını bildikleri halde reddetme - diler. Gene meselâ, bir çok Arab vilâ- yetleri meb'usları vardı ki bunları, sirf şerlerinden kurtulmak ve yahud te - sallüt —dairelerine »nüfuz çin meb'us ve âyân yaparlardı. Bun - ların haricinde İttihat ve Terakki, her izuk olduğu bir zamanda Türkiyede i- |lân edilen meşrüutiyetten Ermenilik he- ITerakkiyi tutmayı tercih ettiler. Bul- etmek i -| doğrudan doğruya yeni rejime karşı a- leyhdar bir vaziyet aldılar. Ermeniler, henüz Taşnak ve sosyal demokrat teş- kilâtının Çarlar Rusyasile araları bo- sabına bir kâr elde etmeği düşünerek grup halinde meşrutiyeti ve İttihat ve garlara gelince, bunlar da önceleri Ma- kedonyadaki milli kesafet zaaflarını İttihat ve Terakkiyi tutmak vasıtasile telâfi etmeği düşünerek doğrudan doğ- ruya Bulgarları alâkadar etmiyen me- selelerde Balkan muharebesine kadar İttihat ve Terakkiye müzaheret etme- gi tercih ettiler. Osmanlı İmparatorluğu içinde böy- le gayri müslim bir takım ekalliyet var- lıkları bulunduğu gibi bir de Türklerin ekalliyet halinde bulundukları saha - larda müslim ve gayri müslim başka milliyetler de vardı: Arnavudluk, ve Arabistan. Bunların İttihat ve Terakki ile olan münasebetleri, meb'usân mec- lisindeki rolleri ötekilerden başka tarz- da idi. n Her iki tarafta da inkişaf etmiş milli hisler yoktu. Buna mukabil her iki ta- rafta da henüz en kuvvetli bir dere -| beylik devri yaşıyordu. Arnavudlukta henüz kan davaları devri, Arabistan- da ise servaj (esaret) hüküm sürü - yordu. Cenub vilâyetlerinde ya Türk- lerle karışık, yahud Türkler ve Arab- larla çevrilmiş bir halde yaşıyan ve zor- la bir Kürdistan yapılmasına çalışılan Kürdlerle meskün yerlerde de gene Arnavudluk ve Arabistanda hüküm süren içtimatf teâmül devri ve fazla o- larak da bazı yerlerde tarikat-feoda - lizmi göze çarpardı. (Arkası var) nevi siyasi mezhep ve akideden ken - disine dost olduğunu veya olacağını rirdi. Hakikatte, belki, iyi meb'us bul- mak da güçtü. Abdülhamidin vermiş, o da bu manzaranın fecaati karşısında ürkmüştü. Yukarda tasvir ettiğim tarzda inti-| hablarla meydana gelen meb'usân mec- lisinin nasıl bir Bâbil kuülesi olacağını tasavvur etmek kolaydır. on senelik meşrutiyet devrinin bütün bu meclisleri derece derece birer Bâ- bil kulesi olmuşlardır. Bu kulenin için- de herkes vardı ve her dil $öylenirdi. Eğer ara yerde evvelâ Rum ve Bul - gar, sonra da Ermeniler önce ayrı ay- rı birer grup şeklinde,“ sonra da hep birden toplu bir ekalliyetler grubu ha- linde - -Museviler müstesna - isimsiz birer teşkilât veya fırka vücuda getir- miş olan gayri müslim ekalliyetler bu- lunmasaydı bu meclise tam bir fikir, akide ve siyaset anarşisi diyebilirdik. Fakat, onlar kendi aralarında munta - zam ve müttehid çalıştıkları için fikir ve siyaset anarşisi yalnız Arnavudlar, Arablar, Kürdler ve Türklerden mü - rekkeb Müslümanların mali oluyor - du. Daha ilk günlerde mecliste yirmi dört kadar meb'usu bulunan en kuv - vetli ekalliyet grubu, yani Rumlar, zannettiği unsurları da meclise geti - |B evrak | dosyaları arasında İttihat ve Terakki-! nin eline geçmiş olan hesabsız jürnal- ! lar bir çok insanların ahlâkları hakk:n-: da İttihat ve Terakkiye fena deliller | | | Flakikatte! Hasan Tıraş Bıçağı Çeliğin en serti olduğundan çok kolaylıkla ve tatlılıkla bir dakika- da tıraş eder. Dünyanın en kuvvetli ve hassas mikroskop âletile müker- rer surette tetkik olunduktan sonra piyasaya çıkarılmıştır. Ne fransız - lar, ne İngilizler, ne de Amerikalı- lar, ne de bütün dünya aynını yapa- maz. Alâmeti farikası ile ihtira be- ratı vardır. Paslanmaz Hasan tıraş bıçağı ra - kiplerini şaşırtmış ve her tıraş bıça- ğı fabrikası paslanmaz yapmak iste- miştir. Fakat bu iş kolay olmadığın- dan hiçbir fabrika muvaffak olama- mıştır. Yalnız Almanyada Fazan ve Türkiyede yalnız Hasan tıraş bıça- ğı muvaffak olabilmiştir. Mutlaka B Hasan markasını arayınız; israr e- diniz. Hasan deposu: Ankara, İstan- bul, Beyoğlu. rHikâye k. Kanlı çuval... 25 sene evvel vakit geceydi.. Ova bir tarla sükünile uyumakta.. Ay, başını bulutların arasından çıkarmış etrafi seyretmekte.. : Havada tatlı ve okşayıcı bir serinlik var. Yumuşak bir rüzgâr incir ve söğüt ağaçlarının ince dallarile şakalaşmak- tadır. Âyşe, pencereden dışarı Mehmede şunu söylüyordu: — Şindi gelirim.. Biraz sabret. Ay çok aydın, görürler sonra.. Heri anam da uyumadı daha.. Mehmet pencerenin altından çekildi. Bir saattir yakındaki bahçede bekli- yor.. Âyşe daha henüz yok. Mehmet sevgilisinin sözlerine kızıyor ve çabuk gelmesini istiyordu. : Bir daha pencereye yaklaştı: — Canım AÂyşe, dedi. Çitin arkasın- dan dolaşıvir!. Kimsecikler yok, kim görecek gari. Yatsı okunalı ne kadar oldü. Bunları söyliyerek tekrar oradan u- zaklaştı.. AÂyşe telâşlanmıyor ve sabırsızlan- mıyor değildi. Başını pencereye daya- yarak yavaş bir sesle şarkı söylemeğe başladı. Ay aydındır varamam, Dillere destan olamam, Ay buluta girince, Bağlasalar duramam. Ayşe uyanık ve güzel bir kızdı. Mü- teassıp bir anası, sarkmış Yazan: F. Bercmen Ayşe eve girerken komşuların pen- ceresi bir açılıp kapandı.. Hay aksi şeytan hay.. O cadı İraz kadın muhak« kak onları görmüştü. * Ayşe hemen yatağına girdi. Geçirdi« ği ve geçireceği mes'ut günleri düşü« nerek yarı baygın bir halde uzandı, Fakat bir taraftan da o mel'un kadının onları görüp görmediğini düşünerekt kıvranıyordu. Ya gidip işi anasına an- latırsa.. O vakıt hali nice olurdu?. Böylece sabahı zor etti. Avluya çıktığı vakıt anasmın İraz kadınla başbaşa verip bir şeyler konuş« tuğunu gördü. d Vaziyeti hemen kayvradı; yüzü sarar- dı, vücudu tütremeğe başladı. Şimdi ne olacaktı acap? : Bütün gün nedense anası ona hiçı bir şey söylemedi. Gece yalnız olaralt eniştesi onlara geldi. Suratı her zaman- kinden bir karış daha asıktı. Ağzını biçak açmıyordu. Eski mollalardan bir? olan eniştesi hafız İbrahim manasız de« recede taassup güden bir kara kafalıy« dı. Şimdi bağdaş kurup oturmuş ardar- da sigara içiyordu. Yüzünde bir uğur- suzluk, bir korkunçluk seziliyordu. Ayşenin içini bir korku bir telâş kaplamıştı. Herhalde meseleyi enişte- sine de anlatmışlardı da onun için bu akşam buraya gelmişti. 'Talihine razf görünerek Ayşe, bir de softa su - ratsız bir eniştesi vardı. Mütema - bile izin vermi - Gaston Derys Yarınki nushamızda : Yağmurdan kaçayım ne olursa olsun deyip bir kenara çekildi. diyen onu evde Vakit gece va- hapsediyorlar, o - derken : rısını geçtiği hal- vaya — gitmesine Yazan : Çeviren : de eniştesi hâlâ Nurullah Ataç | — gitmemişti. Ana- yorlardı. Şimdi , Mehmetle seviştiğini duysalar kimbilir ona neler yaparlardı... Bununla beraber o, her şeyi gözüne almıştı, çoktandır Mehmetle sevişiyor- du. Ergeç evleneceklerdi amma Meh- met henüz askerliğini yapmamış, işle- rini de yoluna koyamamıştı. * — Mehmet, senmisin, kusura kalma gari, geç geldim değil mi? Ne ideyim, korkuyorüm. Anam bir türlü uyumadı. Sonra karşıki komşu İraz kadın yok mu, hep bizi gözetliyor da.. Mehmet sevgilisini kucakladıktan ,sonra: — Ayşe dedi, ben sağ oldukça sen neden korkuyon? " Fakat Ayşe gene korkuyordu.. Ev - dekilerin nasıl adam olduklarını bildiği için Mehmetle serbestçe başbaşa kala- mıyor, çekiniyordu. Bu gece de Mehmetle fazla otura- madı, Ağaçların kuytuluğu, arasıra bulut - lardan başını çıkaran kıskanç ayın ışı- ğile aydınlandıkça ikisi de,belli etme- den titreyorlardı. sı da dişarıda bir şeyler yapıyordu. ' Bir aralık anası, elinde bir ursan Va çuvalla, içeri girdi. Ayşe buhların manasını düşünmeğe vakıt bulmada hafız İbrahim onun üzerine atıldı; ağx zını bir mendille tıkayarak önü urgan. la bağladı. Bir dakika içinde Ayşe kıs:- kıvrak bağli olduğu halde çuvala yer- leştirilmişti. Bir hayvanın sırtına yüklettiler onu; -ve götürüp ovadaki kör kuyuya attılar, Üzerine de bir çok büyük taşlar devir. — diler, Ş Ertesi gün köylülerden biri kör ku; | yudaki kanlı çuvalı gördü.. Akşamle: yin hükümet tabibile müddeiumum! ve jandarmalar geldiler. Cesedi mua: yene ettiler. Ayşe ölmüştü. Hafız İbrahimle Ayşenin anası tev- kif olundu.. Kızcağızın bu ölümü bütün köyde çalkandı. İraz kadın daha o gün kızın macerasını herkese anlattığı için Ayşe- nin tabutu — arkasından, Mehmetten başka kimsecikler gelmedi.. tın yatırılması daha muvafık olacağı) daimi encümende bulunmalıdırlar. * çık eksiltmeye kadar ilk teminatın yatırılması daha be günü saat 14 de daimi encümende | İstanbul "Belediyesi İlânları _I Miktarı Cinsi Bir kilosunun muhammen — İlk tğminıh Fiatı 6305 .Beyaz peynir 40 « 189,15 Belediye hastahanelerile diğer müessesatına lüzumu olan yukarda mik- darı, cins ve muhammen fiatları yazılı olan peynirler ayrı ayrı açık eksilt- meye konulmuşlardır. Şartnameleri levazım müdürlüğünde görülebilir. İs - - tekliler 2490 N.lı kanunda yazılı vesika ve hizalarında gösterilen ilk temi- | nat makbuz veya mektubile beraber (bir gün evveline kadar ilk temina - . _ 5/11/936 perşembe günü saat 15 de (B.) (2370) ! * Keşif bedeli 908 lira 68 kuruş olan Beyoğlu 11 inci mektebin tamiri a- k!?'-llmu!tur. Şartnamesi ve keşif evrakı levazım kılem_indo görülebilir. İstekliler 2490 N.lı kanunda yazılı vesika ile Bayındırlık direk- iş yaptığına dair ehliyet vesikası ve 69 liralık ilk teminat makbuz veya m ektubile beraber (bir gün evveline muvafık olacağı) 5/11/936 perşem- bulunmalıdırlar. — (İ) (2362) İdarei Hususiye merbut devair ve cı olan502500 kilo kok kömürünün tibaren bir ay içinde pazarlık suretile İzmir Vilâyeti Daimi Encümeninden: müessesatı resmiyenin senelik ihtiya- mübayaası 15/10/936 gününden i- eksiltmeye çıkarılmıştır. Talip olan - ların şeraiti öğrenmek üzere her gün M. Hususiye Müdüriyeti Varidat Kalemine ve eksiltmeye iştirâk edeceklerin de Encümeni Vilâyetin top - landığı her Pazartesi ve Perşembe günleri saat 10 da depozito veya Banka mektubu ile Vilâyet Daimi Encümenine müracaatları ilân olunur. «2518) , -.

Bu sayıdan diğer sayfalar: