26 Ekim 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

26 Ekim 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

n . GÜL ü kü -( — kiyeyi idare edenler, harbin ne oldu SON POSTA Hergün - Bir taraflan askeri, Öte taraftan iktısadi Silâhlanma! —rYaozan: Muhittiin Birgen—— ir taraftan Celâl Bâayar ve öte ta- B raftan İsmet İnönünün yaptık - ları tetkik seyahatlerinden sonra, Ân- karadan gelen haberler gösteriyor ki, | memlekette iktisadi silâhlanma işine “ yeni bir hamle verilmek arzusu hâ - “ kimdir. Zannedersek, böyle bir hamle için en güzel mevsimde bulunuyoruz: Avrupa semaları bizim İstanbulun kâ- nun ve şubat aylarının semaları kadar yüklüdür. Bu kadar yüklü ve elektrikli bir havadan, güler yüzlü bir bahar doğması, ancak bir mucizenin eseri o- labilir. Benim büu mücizenin zuhur e- debileceğine dair olan ümidim çok za- yıftır; insanlık namına benim bu işte aldanmış olmamı çok temenni ederim. Fakat, milletce, biz işleri fena tarafın- | dan görüp ona göre tedarikle mükellef & bulunduğumuza da kuvvetle kaniim. * , Avrupada işlerin bu kadar fena git- tiği zamanda bizim için bir yandan as- keri, öteden de iktısadî bir silâhlan - - mava ihtiyaç vardır. Askeri silâhlan- * Ma ihtıyacı bir harp ihtiyacı değil, bir sulh ihtiyacıdır. Türkler, harp mev - * danlarında kan akıtma nöbetlerini sav- mış oldukları için Türkiye üzerine harp gelmedikçe Türkiyenin harp ü - zerine gitmesi ihtimali yoktur. Tür - ğunu Avrupada bunu bildiklerini id dia edenlerden kat kat daha iyi bilir - — der ve bunün için Türklere her ne o - lursa olsun sulh içinde sükünetle ça - lışmanın nimetlerini kabil olduğu ka- dar üzün müddet tattırmak i- çin her ne mümkünse onu ya - pacaklardır. —Fakat, biz — harbe - gitmediğimiz halde o bize gelecek o - lursa o zaman da onü huduüutlarimiz - - dan içeri sokmamak için kuvvetli ol - —— Mmamız lâzımdır. Binaenaleyh asker - likçe silâhlanmıya şu sırada son dere- cede ehemmiyet vermeğe mecburuz. * Harbin bir silâhı da iktisadi oldu - —- ğuna göre bu sahada da silâhlanmak - mecburiyeti vardır. Fakat, ben öyle ta- - savvur ediyorum ki — harp olursa Türkiyenin sade buna ya- Avrupada bir bancı kalması, yahut ta yabancı kala- - mama ihtimaline karşı da hazırlan - ması kâfi değildir; Türkiye böyle bir harp karşısında ondan iktisadi kalkım- ma sahasında azami derecede istifade etmelidir. Nasıl, Amerikayı bugünkü Amerika yapan cihan harbi — olduysa cihan harbi Avrupanın bitaraf mem - leketlerinde nasıl büyük bir iktisadi —- inkişaf âmili olduysa bir Avrupa har- bi de Türkiye için o kadar hayırlıi ne- ticeler verebilir. Vâkıâ başkalarına fe- lâket getirecek meş'um bir şeyden is « tifade etmeği düşünmek iyi bir şev de- gildir, amma, geniş bir insanlık bakı - mından bakıldığı zaman da bir tarafta insanlara felâket getiren bir facianın, öte taraflardaki insanlara da hiç ol - mazsa daha iyi bir hayat temin etmesi hiç olmazsa bu umumi görüşten bir teselli âmilidir. * Hükümetimizin iktisadi bir silâh - lanma hamlesi yapması, işte bizi bu itibarla sevindiriyor. Eğer dünyaya bir felâket gelecekse biz bu felâket karşısında her ne şekilde olursa bir vaziyet —alacağız ve — alacağımız, vaziyet hem —askeri, hem — de iktisadi — olacaktır. — Askeri — ha - zırlığı münhasıran hükümet — yapar. İktısadi hazırlığa gelince bunu da bir taraftan yapacak olan hükümet ve bir otaraftan yapacak olan da millettir. Binaenaleyh iktisadi silâhlanma işi- ni sade devlet yapacak değil, halk ta yapacaktır. Bu işe halk ta hazırlan - malıdır. Önümüzde bir misal var: İs - panya ihtilâli, Türkiyeye üzüm, incir, fındık gibi mahsullerde gayet geniş bir piyasa sahası açtı. İspanya ihracat ya- pamayınca bütün bu mahsullerin fiat- ları yükseldi. Müstahsil halk ta bundan istifade etti. Yarın bu mücadele bü - - yür, daha geniş nisbetler alırsa o za- secn FOÜ A Zasnunlrlamuadaan na ta - . - Birinciteşrin <9 irinciteşrin 2 Kesimli Makale ÇA u lar. Önlerine çıkan Bazı insanlar kendi - her Dikkat ediniz: Bu gibi liklerinden kendilerine hangi bir müteşebbisin — * adamlar okumıyan, gör- mahsus bir iş başarmak- — arkasından — yürümiye — * miyen, düşünmiyen a - tan âcizdirler. mahküm olarak yaşar - damlardır. Başarıcı bir adam ola - rak yetişmek için çok o- kumak, çok görmek lâ - zımdır.. (söz On senede En fazla çocuk Doğuran kadın İngiliz tüccarlarından Vanve Miller gayet zengin bir adam olarak tanın -| mış ve onisbette de müzipliği ile şöh- ret kazanmıştı. Bundan on sene evvel ölünce vasi - yetnamesini açan vârisleri şöyle bir madde ve şart karşısında kalınca, şa- şırdılar: Öldüğüm gün saat 9,30 dan itiba-| | ren meriyet mevkiine girmek şartile en fazla çocuk doğurmak müsabaka- sını açıyorum. Ön sene zarfında yani 31 birinciteşrin 1936 yılının saat do - kuz buçuğunda en fazla çocuğu olan aileye 600,000 İngidiz lirası mükâfat vermeği, |varislerimle avukatlatımı tevkil ediyorum,» Kanuna ve vasiyete uymak lâzım - dı. Gazetelere ilân verildi. On sene - denberi İngiliz kadınları, güçlerinin yettiği kadar çocuk doğurarak bu mü- kâfatı kazanmak istiyorlarmış. Müsa- bakaya girenlerden, Madam Ketinin 16 çocuğu varmış. İddialarına bakılır- sa, 12 si, vasiyet tarihindenberi dün - yaya gelmişlerdir. * Madam Klârk müsabıkların en gen- cidir ve tam bir düzine evlâdı vardır. Madam Grazyanonun, Madam Nim- lekin, Nagalin onar çocukları vardır. 47 yaşındaki Madam Varyaconun onun- cu çocuğu, 16 şubatta ölü olarak doğ- muştur. Lâkin müsabıkların arasında bir de müthiş bir dedikodu almış yürümüş - tür. Buna bakılırsa, Klârk'ın çocuk - larından beşi, meşru çocukları olma - yıp, muhtelif babaların mahsulü imiş. Bundan fena halde hiddetlenen madam Klârk, evlâdlarının hakikt nesillerini isbat etmek için oraya buraya başvur- makta imiş. dar hesapsız mahsul çıkarsa Türk hal- kı da bundan o kadar istifade eder. Bu- nun için Türk müstahsili şimdiden is- kadar fazla mahsul çıkarabilecek - bir tihsaline hazırlanmalı, kabil olduğu koz sahibi olmalıdır. Öyle görünüyor ki müstahsilin yüzünün güleceği za - manlara doğru gidiyoruz. Müstahsil hazırlanmalıdır. Muhiddin Birgen ARA Ü HERGÜN BİR FIKRA Şairle kadın Geçenlerde ölen şair Mustafa Re- şit gençliğinde çok çapkındı. Ve kadın avcılığında onun kadar ma - hir az bulunurdu. Bir gün, Beyoğlu caddesinden ge- çerken, güzel ve şık bir madam gördü. Hemen yanına sokularak: — Madam!. Madam!, Yalvarırım | SİZC.. Diye söze başladı. Kadın aldır - mıyor, yoluna devam ediyordu. Mustafa Reşit lâkırdıya devam et - ti: — Merhamet buyurun, madam.. U Bu sefer kadın döndü ve karşı - sındakini kibar bir dilenci zanne - derek, elindeki çantadan para çı - karmağa davrandı. Bunun üzerine, çapkın şair, sözlerini şu suretle ta - mamladı: — Açım, madam! Ve benimle bir- likte gelip, şurada lütfen yemek ye- menizi rica ediyorum! Kadın güldü. Ve bir kadın gü - lünce de ekseriya dava halloldu de- mektir, * Rumba darnsının Kaldırılmasına Karar verilmiş Bir zamanlar Amerikada çok rağbet gören ve oradan da bütün dünyaya yayılan Rumba dansı İngiliz Kadınlar Birliğinin tavassutu üzerine ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir. Bu karar dünyanın her tarafına bil- dirildiği için yakında hiç bir yerde Rumba dansının edilmiyeceği ümid e- dilmektedir. Bu dansın hocalarından sayılan Re- ne Doray: «Rumba, fena yola sapmış olan ka- dınların dansıdır» demiştir. SINDA *| Miyopları en Bol olan Memleket Yapılan istatistiklere göre İngiltere | halkının üçte biri gözlük kullanmakta imiş. Mütehassıslar bunu, halkın daha zi- 'yade, sun'i elektrik ışığile çalışmak mecburiyetinde olduğuna, çok okudu- ğuna atfediyorlarmış. Ve bunun için de tâbiler her yıl okumayı kolaylaştı- racak ve gözü yormıyacak harfler bul- mıya çalışıyorlarmış. Tecennün eden melekler Amerikada ülühiyet iddia ederek hayli tarafdar topladıktan sonra ölen izencinin tâbileri kendilerini melek zan- netmektedirler.. Son reisicümhur intihabatı müna - sebetile bunlar da reye iştirâk etmek istemişler ve isimlerini listelerde gör- meyince intihap komitesine müracaat etmişlerdir. İsimlerini soran memurla- ra her biri şu cevabı vermiştir: Sükün, vüzuh, adalet, samimi te - bessüm, yuvarlanan taş, teselli ilâh... melekleri, Duvarcılıktan filesofluğa Macarlar iyilik yapmasını çok se- ven insanlardır. Aşağıdaki hâdise de 'onların bu meziyetlerini anlatmakta- dır. Elyevm felsefe ve riyaziyeden doktora vermek üzere bulunan — ve bütün hocalarının hayret ve takdirini kazanmış bulunan Martin Kun ismin- de bir genç fakir bir babanın evlâdı i- miş, İlk tahsilini yaptıktan sonra, ba- bası onu bir duvarcının yanına ver- miş. Martin Kun riyaziyeye fevkalâde meraklı olduğu için, boş kaldığı za- manlarda Budapeştede — belediyenin kütüphanesine gider ve orada hende- seye çalışırmış. Bir gün çocuğun bu kabiliyet ve istidadını gören bir adam çocuğu yetiştirmek hevesine düşmüş ve 35 tane ahbatşle Martin Kun'u hi-| maye cemiyetini kurmuş. Bunlar se- nelerce çocuğu okutmuşlar, büyütmüş ler, adam etmişler. İşte şimdi feylesof olan genç bu Martin Kun imiş. ha —— ma: Bir gazeteci arkadaşımız Sirkeciden geçerken bir yol - ctudan bir omuz darbesi yedi. Gözleri havada bir idare- hanenin tabelâsını araştırıyordu, sarsılınca dönüp baktı, , hızla geçerken çarpan şüpheli bir adamdı, arkadaşımız bir yankesici ile çarpıştığına hükmederek yelek cebini yokladı, saati yerinde durüyordu. Dönerek şüpheli ada- den kayboldu. İSTER İNANMA! — Çarpmak için biraz sersemini bulmalısın, diye ses- lendi, adam da bir kahkaha savurarak yan sokakta göz- Arkadaşımız matbaaya dönüp te yazı yazmıya oturdu- ğu zaman mürekkepli kaleminin yerinde yeller estiğini gördü. Şimdi kalemini kaybettiğine değil, serserinin kah- kahasını celbettiğine müteessiftir. İSTER İNAN İSTER İNANMA! | L rat zamanında Turhan Bey isimli "e hur Sozun Kısasi Bir idealist -l E. Talu " ügün büyük Türk mütei Ziya Gök Alpin ölümünül dönümüdür. İ Diyarbekirden kalkip, ilmin © o zaman Türkiyenin kültür mel* lan İstanbulda aramağa gelen ";'_'j ; alist gencin hayat ve mesaısıru. H turmağa muvaffak- olduğu mi i meşalesini, günüllere ve ruhlara © eylediği arık duygularla berabef maz inancı bugün bir kere daha ©& vesile buluyoruz demektir,. Ziya Gök Alp ilmin bir dere elde ettikten sonra onun üzerine )' şip oturan hodgâmlardan veya—h ilmi kendi ihtiraslarına vasıta ” menfaat düşkünlerinden değildi. $ kuyup öğrendiklerini yurttaşlarınd mak, beynindeki kıvılcımlardanı # dunu ışığa boğacak bir nur yar için bir ömür yıprattı. Sosyoloji ilminin nazariyele H önce Gök Alpten öğrendik. O vak dar yabancı olan Durkheim'i onun ? metlerile tanıdık. Türk dilini biz€ diren, Osmanlılığın ağdalı lisanın! bancı unsurlardan temizliyerek € rın yerine renkli ve canlı Türk k€l lerini kullanmak zevkini bize en tattıran da gene odur. Ziya Gök Alp bütün bunlardan ka, muasırlarına bir feragat ve f8 nümunesi de olmuştur. O, ikbalill türlüsüne namzetken, bir meb bile güç kabul eden bu adam, nın en büyük hazzini mıllîcılık nin tahakkukunda aramıştır. Ben kendisini yakından tanımı$ı şeri meziyetlerine hayran ve mt” olmuştum, O kadar bilgisine ve hef? çe kabul edilmiş mürşitlik san'at VE 4 lâhiyetine rağmen, söz söyleyişt? hakiki faziletin hüsusiyetlerinden © bir mahviyet edası vardı. Muhatap” nı, belâgat ve talâkatile teshir ed”) değil, mantıkla ikna ederek irşat mek isterdi. ğ | O kendini çok tanıtmamış, tanılB” tan kaçınmiş... Fakat tanıttıklarıns candan sevdirmişti: | Mütefekkirlerin çoğu onun takdtl kârı idiler. Gençlerden de ona bi -'%f mış olanlar epeyce vardı. Erken ölüt bu mühit içerisinde, ansızın inen © yıldırım tesiri yaptı. Cenazesini 'Af_." edenler, o gün onun verini tutacak ©| idealist düşünüyor, fakat bulamıy?"5 dı. Nihayet, Ziya Gökalpin kolay ” lay yerine konur bir adam olmad: da bir kere daha ittifak ettiler. — O vakitsiz öldü. Yıllarca iştiyYf j çektiği ve tilmizlerine tebşir etti gi günkü inkılâbı görmeden gitti — Asıl acı olan nokta budur ! Üü Biliyor musunuz? —— | — İspanyanın son arap huk | darı ÖOsman oğullarından hangl kümdardan imdat istemiş ve yü kim gönderilmiştir. B 2 — Elisabeth de Boheme kimt” 3 — Yer yüzünü teşkil edeN | kıt'adan en Hüçüğü, fakat en kalâ lığı hangisidir? (Cevapları yarifğ * Dünkü Suallerin Cevapları: — ge £ — Bulgaristan Türk idareS Ö 1878 de Berlinde imza edilen bİL —— kavele ile çıkmıştır. ae Mora ilk defa olarak ıklnc]’ ' | lerbeyinin kumandasi “I g daki Türk akıncıları taraiından lâya uğramıştır. ğ 3 — Osmanlı tarihinde Çelebl e| Mehmede isyan eden iki Musta!” dır. Biri kendi kardeşi ve düzm” gıî . bını haiz olan Mustafa, diğeri cası oğlu Mustafadır. Üçüncü fa da ikinci Murada karşı BY“" ’îı kuçuk Mustafadır. Üçü de Osma'”

Bu sayıdan diğer sayfalar: