İstanbulda iki dane Dinarlı Mehmet var! Posta müvezzileri mektupl cüc: vanım! ,, diye başlıyanla l sarayından bahsedenleri Yazan: arsınız; bundan bir m'fıd:lel_ ev ivanlarımız biribirlerine gir - ındaki ihtilâfların her hiyetini güreş merak- işini, gazetem namı- na ben üstüme almıştım. Onlar müna- kaşalarımı uzattıkça uzattılar, azıttıkça azıttılar ve ben, pehlivanlarımız ara - sında mekik dokumaktan, başka vulaıı: daşlara selâm veremez oldum. Hattâ matbaanın içindeki dostlarım bile, ba- na «pehlivan mülehassısı» Jâkabını tak tılar! Çünkü: «Dinarlı Mehmet nereler- de bulunur?» «Mülâyim pehlivan han- gi yemekleri sever?» «Kara Alinin kun duraları kaç nu livanın (Molla) lâkabi nereden gelir kabilinden sorgulara bile cevap vere- bilecek kadar geniş malümat sahibi ol- muştum! O sıralarda bir gün, yn;uamın karşısına bir posta müvezzii dık:ld_:. ve: — Efendim, dedi, ben sizin peh'..v:ıfı- larınız hakkındaki yazılarınızı her gün| okuyorum. Ve biliyorum ki, 'ı_mî-.u-.n hepsini, bemen her gün bulup görüyor- sunuz. Bende «Dinar> damgalı bir mek tup var, Zarfın üzerinde «Dinarlı Meh- met> e yazılı. Fakat mektubu yazan a- darncağız, Dinarlının İstanbuldaki şöh- emin mi, başkaca bir adres ilâvesine lüzum görmemiş. Hal- nerede bulunabi- leceğini bilmiyorum. Siz, bu mek':ubu, ilk konuştuğunuzda Dinarlıya verir mi Siniz?. Bu makul ricayı yerine getiımcn_ıek- liğim için hiç bir sebep yoktu. Mektu- 4 aldım, ve : — Hay hay! Bu emanet mektubu, bir Sahibine verdim. Kendisinin b Hatırlı vel, pehli mişlerdi. Araları gün değişen mâ hlarına bildirmek a kal ştı. Fakat zarfi yır Mektubu okumaya başladıkça, koltuk- ğnnm kabarıklığı gittikçe iniyordu. O- un : z — Hayret!.. Ne yazanı - tanıyorum, ne de yazılanlardan birşey anlayabili- Yorum! diyerek bana uzattığı bu mek- tubun muhteviyatını şimdi tamamile tırlıyamıyorum. Z Fakat bazı satırları beni hayli gü- Ürmüştü. Mektubun meçhul muhar - riri, Dinarlı Mehmede : *— Kâfir, diyordu, 'Tunusbeyinin $- Tayında az kadın mı gördün! Senin ye- tinde bir gün yaşayabilmek için, bü - Pi ömrümü verirdim! Fakat maalesef, tlek insana, her saadeti birden VEr - Tiyor. Nitekim sen de o emsalsiz ka - :*_'“Bnn içinde, tıpkı, arpâ ambarına dün, din, Hiç birisinden istifade edeme * bir mec- hükmetmiş, bahsi değiş- Biz zaman, bu :u: tarafından yazıldığına “m"ğk&l.lhu yartıp atarak, b:îkaı dün, umulmadık bir tesadüf 'Na, o zaman verdiğimiz bu hükümde Yarıldığımızı isbat etti. Meğer bir meczup tarafından rastge- İt karalandığını sandığımız © mektu -|, bun ne acaip bir macerası varmış ! Belediyeye işim düşmüş, ve taze bir havadise konmak ümidile Defterdar Necatinin odasına da uğramıştım. Üs- fadın yanında, memurin şubesi müdürü de vardı. Arkası girdiğim kapıya dü- Nük sanda de, yüzünü göremedi - ufacık yapılı bir misafir oturu - Yordu. İki adım ilerleyince, bncakîı Sandalyeden yere değmeyen o misafi- Tin, uzun pı:ıılnnlu bir çocuk değil, Çok kısa boylu bir erkek olduğunu an- Tadım. : Sakalsız yüzüne bakıp ta yaşın! İsa- betle tahmin etmeye imkân yoktu. Ben hepsini selâmladım, ve devam etmekte olan konuşmalarına kulak mi- |. safirliğine başladım. Boyu bir metre- Yi zor aşan zatın, memurin müdürü - Rün sorgularına verdiği cevaplardan, evvelâ kırk yaşında olduğunu, sonra bir iş aradığını anladım. Sevimli cüce, yüksek ticaret mekte- bindan mezunmuş. Memurin müdürile Naci Sadullah arını karıştırıyor, “ Pehli- e Dinarlıya, Tunus Beyinin de pehlivana veriyorlar maçları | bir devre olacak Bu vaziyet yeni sürprizler doğuracak, bütün takımlar azami kuvvet sarfetmeğe mecbur olacaklardır Yazan: Ömer Besim İstanbul futbol ajanı, yeni mevsim lik maçları için bütün klüplerin işti - râkile yaptığı toplantıda fikstürü res - men tesbit etmiş oldu. On beş gündenberi bir takım gü- rültülere sebebiyet veren lik maçları |dolayısile ortaya çıkmış olan karışık vaziyet de, bu hafta artık mutlaka baş- layacak olan lik maçları vesilesile ber- taraf edilmiş demektir, | — İstanbul lik maçlarının bir devre- lik oyunları sonunda baştan itibaren derece alacak olan dört klübün milli : Üşmüş gagası tutuk bir tavuğa dön -| Pehlivan Dinarlı Mehmet Memurin müdürü, muhatabının dak tilo ile de gayet iyi yazı yazdığını Öğ- rendikten sonra : — Alâ... dedi, mezbahada kırk lira maaşlı bir muhasiplik münhal. Seni o- raya yerleştirelim. Sonra gülerek ilâve etti : | — Yalnız, sana, çalışma masasına yetişebilmekliğin için, merdivenli bir andalye yaptırmak lâzım ! üce oturduğu sandalyeden indi cebinden çıkardığı bir mektul murin müdürüne uzatarak güldü : — Bu mektuba bir gözgezdirseniz, görürsünüz ki, ben gördüğünüz kadar ufak tefek bir adam değilim! Memurin müdürü, gülerek gözden geçirdıği mektubu, Bay Necatiye de o- kudu. Mektup : Pehlivan! diye başlıyor, ve aşağı yü- karı şöylece devam ediyordu : el 4 gazetede - bir resmimi Nah, daha boylanmış, da- 4, arslan gibi olmuşsun. y tanıyamıyacaktım. ne pazular... O ne gö- eket seninle İ dünyada yenmedik ksın İnşallah.. He kollarıma ve ,gördüm. Ma: ha genişlemi; Seni neredeyse ne omuzlar... O güs... Bütün meml: çediyor. Yakında pehlivan bırakmıyacal men Allah yüreğine iman, ,derman versin!» v Bu satırlar, hepimizi hayrete düşür- müştü. Fakat az sonra, sevimli cücenin ağzından işin içyüzünü anlayınca, ka- tıla katıla gülmekten kendimizi ala - madık: Meğer cücenin adı Mehmetmiş. Ve kendisi de Dinarda doğduğu için, jo)'udı diye «Dinari» kelimesini alıp «Dinari Mehmet» olmuş. dan birisi de, Dinardan pehlivan Di - 5 narlı Mehmede gelen bu adressiz mek le bütün takımlar Tt Kuryar v bu yanlışlıkla ona götürmüş! Bir metro boylu ve 20 kiloluk Dinar- J Mehmet, daktilo imtihanı vermek üzere kalem dairesine giderken Me - murin müdürünün gülmeye devam e- derek verdiği malümet, beni büsbütün y tı. Memurin müdürü: — Bu adamcağız, diyordu, neler görmüş, neler geçirmiştir. Hattâ bir tas yihte, tesadüf bunu Tunusbeyinin sa - rayına da düşürmüştü. Orada kendisi- ni harem dairesinin hizmetine vermek- te bir mahzur görmemişler. Ve Dinar- yi Mehmet, bü sayede birçok aylarını, dünyanın en güzel kadınları içinde ge- girmiş. Kendi anlattığına göre, eşsiz Tunus güzelleri, bünun önünde soyu- pup giyinmekten çekinmezlermiş ! Memurin müdürünün bu izahatı ba- »na, vaktile pehlivan Dinarlı Mehmede gelen mektubu hatırlatftı. Anlaşılıyor- du ki, mektubu bana getiren postacı da yanılmıştı. Ve bu yüzden, cüce Di- narlı Mehmede hitap eden mektup ta, dev cüsseli , Dinarlı Mehmedin eline geçtmişti ! ;lu Bu iki mektubun mâacerasına bakın-|. Olmizin oyun hazırlıkları bizi daha ziya- Postacılar -| gevrede şansım deneme imkânı — ver- küme namı altında lik takımları ara- x’md' ayrılma şekli de bir gün evvel yapılan toplantıda cereyan eden söz- lere nazaran yeni bir vaziyet daha çı- karacağa benzemektedir. Bugün kaydı ihtiyatla like dahil o- lan klüpler kendilerince nizamsız bul- dukları bu milli küme işi için icap e- den makamlara müracaat edeceklerini de söylemekten çekinmemişlerdir. Bazı murahhasların İstanbul fut- bol ajanına karşı velevki haklı bile ol- salar, ileri geri yapmış - oldukları hü- cumlar kanaatimizce biraz yersizdi. Mıntaka riyasetine, futbol federas- yonuna ve nihayet Türk Sper Kuru- muna kadar haklı ve doğru yollardan gidebilecek olan bu davayı en kestir- me bir yolla halletmek imkânı var- ken, büyük bir faydası olacağını san-| madığım ve nitekim toplantıdaki ha-| yayı bozmaktan başka bir işe yaramı- yan hücumların yersiz ve yolsuz ol- duğuna şüphe etmemek lâzımdır. Kendilerine ait işleri icap eden yer- İlere müracaatla halledecek — klüpleri- de alâkadar etmektedir. Bu seneki lik maçlarının bir devre üzerinden alınacak neticeye göre klüp- leri tasnife tutması yapılacak maçlara ayrı bir ehemmiyet ve o nisbette, hu- sust bir kıymet vermektedir. Mevsim zarfında en çabuk forma girebilecek ve ayağına en çabuk olan takımı bize tanıtacak olan yeni lik gise temi talihin fazlaca rol oynayacağı bir şekildir. Herhangi bir takıma karşı - ikinci miyecek olan bu târz maçlar dolayısi- kudrelterile çalışmaya mecbur — kala- caklar ve oyunlar bu hususiyetleri iti- barile ayrı bir zevk taşıyacaklardır. İstanbul lik maçlarında ve öteden beri şahit olduğumuz bir takım sür- prizler hir devreli maçlarda kim bilir kaç klübün işini allak, bullak edecek, we gene kim bilir kaç klübün ekmeği- ne yağ sürecektir. Yeni şeklile klüplerimiz — için cid- den büyük. bir sürpriz olan İstanbul lik maçları kim ne derse desin — bize hararetli bir mevsim yaşatacaktır. Bütün klüplerimize muvaffakiyet- lerl. ” Ömer Besim saneereseçecenerEEAcKAAN ||. ca insan gayri ihtiyari : «Dünyada ne- ler oluyor?» diyor. Fakat unutmayın ki, hiç bir zaman vuku bulamıyacak iki şey var: Ne cüce Dinarlı Mehmet ser- best güreşte dünya şampiyonluğuna çıkabilir, ne de koca Dinarlı Mehmet 'Tunus Beyinin haremine girebilir ! R Naci Sadullah Bu sene Lik Sporun Vatanında Neler Gördüm? Yazan: * * Bütün İngiliz sporu ikikaide üzerine kurulmuştur: Oyunu takımın menfaati için oynamak ve neticeyi hiç düşünmeden azami gayreti sarfetmek Türkiye Gülle atma rekordmeni » İrfan Şahinbaş Londra, 15 Napoleonun muazzam plânına - son darbeyi Waterloo meydan muharebe- sinde vuran Lord Wellington'un kendi zaferi hakkında söylediği ilk söz şu ol- muştu: «Waterloo muharebesi - Eton mektebinin spor sahasında kazanılmış- tır.» Bu muharebede İngiliz askerinin da- yanma kabiliyeti tarih tarafından tas- dik edilmiş vak'alardandır. İki üç yüz sağlam adam yetiştirerek propaganda yapmak gibi manasız fi .- kirler İngiliz sporuna girememiştir. Avrupanın bir çok memleketlerinde spor politika ile karıştırıldığı bir za - manda İngiliz sporu bütün azameti ile değişmemiş duruyor; ve spor ruhunu hâlâ benimsiyememiş, milletler bile İn- giltereden: «Sporun Vatanı» diye bah- sediyorlar. Hakikaten İngiliz spor ru - hunu tetkik edecek olursak bunun ne kadar doğru olduğunu anlarız, * İtalyanların Addis-Ababaya girdik- leri, Habeş imparatorluğunun sona er- diği gün idi. Akşam İngiliz radyosun- da haber bekliyorduk. Muayyen vakit gelince spikerin ilk verdiği haber bir maç netiçesi oldu; ve bu maç hak - kında uzun malümat verildi. Bu hâdi- se İngilterede spora verilen ehemmiye- ti ne kadar güzel gösterir! Bir İngiliz için Hitlerin Verggilles muahedesini yırtması, — Musolininin «Negüs» ü yutması bir spor maçının neticesinden daha az ehemmiyetlidir. Bir iş için müracaat eden bir gencin Oksford veya Kembriç takımlarının birinde yer alarak üniversitesini spor- da temsil etmiş olması, birinci sınıf de- recelerle sınıf geçmiş, fakat sporda hiç muvaffakıyet gösterememiş diğer bir gence tercih edilmesine — sebep olur. Böyle hareketler bir ecnebiye- garip görünür. Fakat muvaffakıyetli bir spor- cu olabilmek için ne kadar çalışmak, ne kadar sıhhi bir hayat geçirmek, ne ka- dar fedakârlıklar yapmak ve karakterin ne kadar yüksek olması lâzım geldiği düşünülecek olursa İngilizlerin bu ha- reketine hak vermemek doğru olmaz. İngiliz sporunun ruhu takım zihni- yetidir. Ayak topu veya Ragbi oynıyan bir genç oyunu takımı için oynar, Maç- larda gol atanlardan ziyade hiç göze çarpmıyan gayreti ile takıma yardım edenlerin kıymetli vardır. Fransaya maç yapmağa giden bir İngiliz futbol takımının - Fransa İle yaptığı maçda geçen bir hâdiseyi bütün. gazeteler hayretle kaydettiler: İngiliz merkez muhacimi önündeki' ———T İmiş ve müteaddit yerlerinden beş kişiyi atlattıktan sonra topu ağlara sokuyor. İngiliz ruhuna hiç uyr bu hareketi Fransızlar müthiş alkış yorlar ve hattâ bir kaç Fransız sahüya çıkarak İngilizi öpüyorlar. Bir kaç dd- kika sonra kalenin yanında ayağına gelen topu kendinden daha iyi b ziyette *bulunan arkadaşına — geçiren ayni oyuncuyu ıslıklıyorlar".. Mektebinde on sene oyun - oynıyan bir genç her gayretini takımına faideli olmak zihniyeti ile sarfettiği için, bu gencin hayata atılınca "diğer insanlara yardım zihniyeti ile çalışacağına — hiç şüphe yoktur. İngiliz sosyal hayatı bu- nu bütün açıklığı ile gösteriyor. İngilterede, sporda takdir edilen şey kanunlara riayet edilerek — sarfedilen gayrettir. Ragbiyi bana metheden bir arkadaşım: — «Oyunun sonlarına doğru kolda, bacakta kuvvet kalmaz, nefes kesilir... Fakat gene koşmak, gene çabalamak, gene takımına hizmet etmek lâzım... Bundan güzel bir oyun nasıl tasavvur edilebilir. diyordu. Bu gayretin sonu zafer veya mağ- lübiyet olabilir, fakat bir sporcunun kıymeti sarfettiği gayrettir, zafer ve- ya mağlübiyet onun şanına çok bir ilâve etmez veya şanından çok b y eksilimez. Geçenlerde çok büyük bir tenis maçının ertesi günü çıkan ga « zetede büyük bir başlık şöyle diyor « du: «X.. harikulâde bir oyun oymadı.» Halbki X... rakibine yenilmiş Bir senede 240 kadar birincilik kazanan meşhur Jokey Gardon Riçhards yarış- larından bafsederken €en çok — alkışı 120 inci galibiyetinden sonra bir ya İ rışta yenildiği zaman topladı, latıyor, ve en çok bu yarışt ğunu itiraf ediyordu. Bütün İngiliz sporu işte bu iki kulde üzerine kurulmuştur: Oyunu takımın menfaati için oyna- mak; neticeyi hiç düşünmeden auzami gayret sarfetmek, İrfan Şahinbaş Tayyareci Amy Mollisan kaza geçirdi Londra, 21 (A.A.) — Tayyareci Bayan Amy Maollison, Çelsfild'de ka- raya inmeğe mecbur olduğu sırada omuzundan yaralanmış, burnu incin- zede- lenmiştir. ————rrt Sinek derdinden Şişli halkı da Şikâyetçi Şişli halkı imzasile bir mektub al- dık. İçi şehir çöplerinin dökülmesi için muvakkaten kullanılan — yerin semtlerine yakınlığından şikâyetle doludur. Diyorlar ki: «Şehir çöplerinin Mecidiyeköyü civarına dökülmesi halkı şikâyete sevkedince, Bulgar hastanesi ile Da- rülâceze yolunun ortasında ve tam şösenin konarında bir yer seçildi. Bu yer Şişliye, Bomontiye nihayet, bin metre mesafededir. Demek ki görülen mahzurun önüne geçilme * miş, şikâyetin geldiği yerin semti ve istikameti değiştirilmiştir. Çöplerin kışın deniye dökülmesin- de büyük mahzur yoktür. Önümüz yaz, çöpü yakacak fabrika 0 zamana kadar elbette kurulur, mahzurlar da tamamen ortadan kalkmış olur. Ko- | kudan bıktık, belediyeden bizi de korumasını isteriz.» Bu okuyuğularımız, belediye vei- sinin dünkü nüshamızda geçmiş olan beyanatını okumuş, ve mus erih öle | muş olacaklardır. Ümid ederiz ki, şikâyetlerinin mevzuu yakında ortadan kalkacak - dar,