Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
“kİ — ğim ve aleyhinde olduğum için bir ke- : Sayfa- »© SON POSTA ” « ÜĞE - Birinciteşrin 26 —F e Bi g» Hergün Sade o çocuk mu? Onun gibi Daha niceleri var ! Yazan: Muhittinm Birgen—— ki gün evvel Naci Sadullahın Son l Postadaki röportajını büyük bir a- lâka ve dikkatle okuduktan sonra dün kendisine sordum: «— Kirşehirli —çocukla konuşulan şeyler hep doğru mudur? Yoksa yazıya biraz çeşni vermek için araya gazeteci kalemi karıştı mı?» dedim. Gazetecilerin bazan habbeyi kubbe yaptıkları da malümdür; bunu bildi-| , re bu suali sordum. Naci bana, ruh iti- barile tamamen doğru olduğunu temin ettikten sonra eski Türk masallarının — «Keloğlan» ına benziyen bu küçük — Türkün macerası ve istediği birşeyi el- o 4 — kilometrelerin yüzleri - de etmek için gösterdiği inat, bana bu «Keloğlan» tipinin canlandırdığı adsız (yani isimsiz) Türkleri hatırlattı ve çok mütehassis oldum. Ah, bu Türklerin adsızları, Keloğ - lanları! Bu, dünyanın hiç bir müşkülü- ne karşı göğsünde bir korku duygusu - taşımıyan, «ayağına demirden bir ce - dik takıp eline demirden bir asa» aldı mı, arzın muhitini birkaç defa dolaş- maya çıkmayı, şöyle bir akşam veya sabah gezintisi gibi âdi bir iş sayan, ser- best ruhlu, ekmeğini taştan çıkaran Türk delikanlısı! İşte bu tip, şu yolları ve binleri ile sayılan memleketin köyünden köyüne, dağından dağına hâlâ dolaşıp duruyor! * Bu tipin arada bir göze çarpan nü- munesi, sade ondan, şu Kırşehirli kü - çükten mi ibaret? Bunların — da- ha niceleri var! Üsküdar mezarlık- -' larının bittiği, Kadıköy hududunun başladığı yerde bir Ayrılıkçeşmesi var- ; dır. Bu çeşmeden iki yol ayrılir; bu yo- lun biri deniz kenarından, öteki içer- den, Kocaeli yarımadasını geçerek A- — madoluya doğru gider. Eskiden İstan- — buldan ayrılan sefer kafileleri bu çeş- meye kadar getirilir, orada selâmetle- nir, gözyaşları orada dökülürmüş. Ora- dan ileriye doğru gidenler Bağdat cad- — desini tutarlar ve kimbilir, belki de, — Bağdada kadar giderlermiş, nasıl ki, — tufttukları yola hâlâ bugün Bağdat cad- desi diyoruz. — İşte bu Ayrılıkçeşmesinden aâyrılan — İki yoldan hangisini tutup gitseniz bu — yol üzerinde Kırşehirden değil, hattâ — Sivastan, Diyarbekirden, Erzurumdan - yaya gelen ne kadar Aliye ve Veliye -*tesadüf edersiniz. Ceplerinde demiryo- luna verilecek on paraları olmıyan bu — delikanlılar ya İstanbula gelip üç beş - sene çalışmak mukabilinde beş on 1i- ra biriktirmek ümidile, yahut o beş on lirayı ceplerine koyup ta memlekete — dönerek bir çift öküz almak üzere yola * çıkmış seyyahlardır. Yürürler; hergün |— yürürler ve arada bir de rastgele bir — yerde çalışıp boğazlarını çıkarırlar. |- Bunlardan her gün gelen veya giden ' birkaç düzüne insan vardır., İşte, bun- — lar, talihin hiç bir şiddetinden korkma- yan mütevazi Türklerdir! Ya şimendifer? diyeceksiniz. Şimen- |— difer henüz iş arayanlar için değildir. — Devlet Demiryolları idaresinin grup — halinde seyahat eden işçiler için çok ,_ucuz bilet verme usulünü tesis etmesir - ne rağmen, çarığını kudretin kendisine | 4 /— verdiği deriden kendi kendine, taş, ka-| ğildir. İstiyor ki Keloğlan artık tarihte ya ve diken üzerinde yürüyerek yapan O bu genç tip bugün de yaşıyor. Belki son —Hcuzluk bunları bugün kısmen olsun / azaltmıştir. fakat, henüz nesil kesilme- Fakat, artık Avrupada emsali mev - - cut olmiyan bu nesli cumhuriyetin or- |— tadan kaldırması, hayata karşı bu ka- |— dar küstah bir cesaretle bakan bu genç- . lerin içindeki sakin, fakat inatçı enerji- ye daha başka ve daha müsmir teza - "huı' sahaları vermek için onu şimen- | difere, otobüse, hiç olmazsa kamyona — bindirmesi lâzımdır. Henüz köyde is - — tihsal ile ihtiyaç müvazene haline gel- : memıştır İşte o da onün için yürüyor. Keloğlan, bundan dolayı hâlâ fiilen ya- .5 şıyor. Ne zaman köyde istihsal ile ih- - tiyaç arasında müvazene kurulursa Kel — Oğlan o zaman ancak tarihte ve ma- iln Zx di Üs 4 v y Bi Her şeyin sonuna bakmalı! l İmtihan salonunda bir derse ait sorguların cevap- larını muvaffakıyetle ve - ren talebenin vaziyeti ne ıse Hayatı hasında kazanan, yahut ta kazanmış görünen adamın vazıyetı de tamamen öyle- n yalnız bir saf - da değil, bütün sonunda an]aşıhr Bir talebenin ders sene- sini boş geçirip geçirmedi- ği yalnız bir dersin sonun- VÜY (ğgy LON Vğgiğ PU ÇaRİ ea 5 - * GA ALUL t li Sf ıi HÜi? y Bir adamın hayatta mu- vaffak olup olmadığı da muüayyen bir durumda de- ğil, bütün ömrünün sonun- da meydana çıkar, derslerin söz AmAsıNıA Bir tayyare pilotu Havada yılan Hücumuna Uğrarsa ne olur ? Holandalı bir tüccar Bombaydan Kalkütaya tayyare ile gidiyormuş. Re- fakatine bir de yılan terbiyeciliği ya- pan bir Hintli almış. Göklere yüksel- dikleri zaman Hintli tayyare yolculu- gundan korkarak bayılmış, tüccar bu- nun farkında olmadığı için ön tarafta işine bakıyormuş, bir aralık ensesinde soğuk soğuk bir şeylerin dolaştığını hissedip de başını çevirince omuzla- rında iki yılan görmüş ve korkusun- ti karşısında bayılacağını anlayan tüc- car, Hintliyi zor ayıltmış. Hintli bir 1s- lık çalmış ve yılanlar derhal yerlerine girivermişler. Dürbün bazan ne işeyarar?.. Amerikada adamın biri, evinin penceresinde oturmuş, 100 metre iler- deki stadyomda oynanan bir futbol maçını seyrederken, gözü bir aralık başka bir yere kaymış. Bir de ne gör- sün ?... Bir otomobil önünde giden bısikle-]l te bindirmek üzeredir. Heyecanı ar- tan adam, artık futbol maçını unut- muştur. Yeni hâdiseyi seyretmeğe baş- lamıştır. Otomobil bısiklete çarpmış ve bı- sikletteki adam yere düşüp bir iki kıv- randıktan sonra hareketsiz kalmıştır. Neden sonra, vak'a mahalline yetişen polis hiç bir şahidi bulunmıyan bu ö- lüm vak'asının failini, dürbinli ada- mın yardımile bulmuştur. Otomobili kullanan Alman bok- sörü Neusel'le dövüşen boksör Ben. Foord'dur. salda yaşayacaktır. V * İsmet İnönü dün Cenubi Anadolu - da, evvelki gün şarkta, bugün de garp- te beyhude dolaşmıyor. O bu derdi bi- liyor ve ona derman arıyor. Hayatı u- cuzlatmak için büyük bir mücadeleye girişmeğe karar vermesi sehbepsiz de- yaşayan bir kahraman olsun ve bugün- kü Türk, hattâ en küçük ve en sessiz Türk, medeniyetin bugünkü tekerlek- leri üzerinde, kanile müdafaa ettiği bir vatanın bir ucundan öbür ucuna, iste- diği zaman koşa koşa, hattâ uçarak git- sin ! dan donup kalmış, tehlikenin vehame- | * | HERGÜN N BİR FIKRA | O bile kabul etmez! 1908 Meşrutiyet inkılâbını müte- akıp toplanan ikinci Osmanlı par- lâmentosuna, Rumelide Serficeden, Buşo Efendi adında bir Rum me - bus gelmişti. Buşo, o vakitki ekseriyet partisi olan İttiha ve Terakkiye muhalif ol duğu gibi, açıktan açığa Yunan e - mellerinin de mürevvici, muzahiri bulunuyordu. Günün birinde, onun mahiyetini meydana vurmak isteyen İttihatçı- lardan biri, Mecliste : — Sen Osmanlı değilsin | Diye bağırmca, Buşo : — Yok! dedi. Osmanlıyım ama, Osmanlı Bankası gibi ve onun ka - dar Osmanlıyım!, Bunun üzerine, Bağdat mebusu Baban zade İsmail Hakkı merhum, oturduğu yerden, Buşoya haykırdı: — Nafile, övünüp durma, Buşo!, Senin Osmanlılığını, Arnavutköyü- nün çileği bile kabul etmez ! Hitlerin ablası Hitlerin ablası Paula Hitler küçük kardeşinin eriştiği mevkie — rağmen | dünyanın en mütevazı kadınıdır. Pek az misafiri vardır. Babayani giyinir, alış verişe bizzat çıkar ve tek bir uşa- ği vardır. Hitlerin hemşiresi evlenmemiştir. Bütün sevgi ve muhabbetini kardeşi- ne vermiştir. Hitleri taparcasına se- ver. İnkıraza başlıyan bir ırk Sovyet âlimleri ve hemen bütün dünyanın ırk nazariyelerile meşgul o- lanları büyük bir keder içindedirler. Zira Eskimo ırkı inhitat içindedir. Es- kimolar arasında vasati ölüm yaşı 24 de kadar inmiştir. Bilhassa — verem, genç Eskimolar arasında fevkalâde tahribat yapmaktadır. Eskimoları kurtarmak için bir hey- Dua edelim ki o muvaffak olsun! J Ş Muhittin Birgen et şimal mıntakalarına gidecektir. ngılterede her sene Kaç kız e Sevgilisine kaçıyor ç İngilizler soğukkanlı bir millet ol- dukları için aralarında aşk maceraları diğer milletlere nazaran pek azmış. Bunu ispat etmek isteyen — İngilizler memleketlerinde bir sene zarfında kaç kızın ana ve babasının rızası olmadan sevgilisi ile kaçtığını tesbit etmek is- temişler ve 20 bin tanesinin bu işi yap- tıklarını bunlardan da 19,250 sinin ev- lendiğini anlamışlardır. Şayanı dikkat bir anket Amerikada meraklı bir içtimaiyat- çı her gelen geçenin eline bir kâğıt tu- * |tuşturup uzaklaşıyormuş. Bu kâğıtta şunlar yazılıymış: Farzedelim ki yeni — evlenmiş bir çifte davetlisiniz. Bu çiftler o sırada, müthiş bir kavgaya tutuşsalar: 1 — Aralarını bulmaya mı çalışır- dınız? 2 — Yoksa birisinin tarafını mı tü- tardınız? 3 — Ve yahut ta çarçabucak, ora- dan uzaklaşır mıydınız?.. Yani ne yapardınız? Gene farzedelim ki, bir deniz ke- narında yıkanıyorsunuz. Şöyle külli- yetli miktarda borçlu olduğunuz bir adamın büyük bir tehlike içinde oldu- ğunu ve hattâ, dalgalar tarafından sü- rüklenmekte bulunduğunu görüyor- sunuz. Ü zaman ne yapardınız? |dınız?.. 2 — Ve yahut, orada bulunanla- rın gözünü boyamak için, şöyle bir ta- kım lüzumsuz hareketlerde, kurtarma teşebbüslerinde mi bulunurdunuz? 3 — Ve yahut da, şükran mukabi- li olmak üzere, hayatını kuüurfardınız diye, borçtan kurtulurum ümidile, su- ya atılır, alacaklınızı kurtarır mıydı- nız?... Kârgir evlerde oturmak iyi değilmiş İngiliz kimyagerlerinden biri, kâr- gir evlerde oturmanın sıhhate çgk mu- zir olduğunu neşrettiği bir eserle is- pat etmiştir. Kimyager gaz ve duman- ların tesirile taşların asid sülfürik neşrettiğini söylemekte ve bu asidin de vücudumuzun tahammülünü azalt- tığını ileri sürmektedir. Yalnız Londrada senede 30 bin va- gon asid sülfürik elde edilebilirmiş. - İSTER İNAN İstanbul içinde çimentonun 105 kuruştan 150 kurüşa çıktığı, ayni zamanda da ele geçmez bir matah haline gel- diği söylendi. Şimdi Ticaret odasının yaptığı incelemeler- den anlıyoruz ki, çimento fabrikalarında memlekete ye- tişecek kadar çimento istihsal edilmektedir ve ihtikâr da İSTER İNAN İSTER İNANMA! İSTER sadece perakendeciler tarafından yapılmaktadır. Bu gö- rüşe itirazımız yoktur. Yalnız piyasada çimento bulun- madıktan sonra memlekette kâfi derecede çimento istih- sal edilmekte olmasının ihtiyacı olanları tatmin edebile- ceğine biz inanmıyoruz, fakat ey okuyucu sen : İNANMA! «Lütfen şu adrese cevap veriniz!| l—Onuhmıımıyıçalışırmy' İ Sözün Kısası Kış müjdecileri E. Talu * ış mevzuu bahsolunca m)_. demek te yerinde mi, billil Sadece haberci dersem daha doğrü” cak, galiba! : Her ne ise, bunlar, bu habercilefi ' önce aklınıza geldiği gibi, çipil ha lar, keskin soğuklar, nar gibi mâa'ğ lar, gürül gürül yanan sobalar, V lar değildir. Ve ben onlardan b& miyorum. Bu sayıp döktüğüm şeyler, hep * sızın zuhur eder, tedariksiz insdtâ gafil avlar ve düşünmeğe vakit D mazlar. ı Mübarek kış mevsiminin daha | ka alâmetleri vardır ki, yazın ölüm ve iyi günlerin kötü günlere inkiif ni yavaş yavaş, sindire sindire, â# ra alıştıra haber verirler. Bunlar, && cıktan başlıyarak sırasile kestane, ÜY Trabzon hurması, ayva, lâhna, ©* .mısır buğdayı gibi yiyeceğe, yün la, yağmurluk, lâstik, palto, kürk 8 giyeceğe, odun, kömür,; çıra gibi Y& cağa, balıkyağı ve saire gibi ilâca W& lük eden şeylerdir. Bunları camekânlarda, serg'ıl. gördüğünüz gün kışın hülülü bir © talık, pek pek on beş yirmi günlük ? mesele olduğuna katiyetle hükmedt lirsiniz. j Ve o zaman, içinize derhal bir " ginlik, bir hüzün, bir melâl çöker.. # nedense kış, sevilen bir mevsim d€ği dir. Havanın mütemadiyen kapali * ması ruhlara da, gönüllere de tesif der. En hafifi aksırık, en ağırı Z cemb olan bir mesaip silsilesi gözlei nizin önünde korkunç heyulâlar & tecessüm edip, rahatınızı kaçırır. F siz, hesapsız masrafların önünde bUt” lır, kalırsınız. Fazla olarak, manevi$” tınıza, gökyüzü, mütemadiyen yağl? ve tipi şeklinde melâl yağdırır. j Eskiler, kışın bu sevimsizliğine T zararlarına karşı birtakım kuru teSöf Hler icat edip te avunurlar: «Manğ” kenarı kış gününün lâlezârıdır!» veğ” hut arapça olarak: «Ennarü fakihatl? şita» derler, helva sohbetleri, boza © yafetleri filân tertip ederek, hoş b bu mevsimi geçirmeğe bakarlarımış: Bugünküler, bunun yerine kış 5P? larını icat ettiler... Daha medeni bif 5” kilde eğleniyorlar. Fakat ne de 0? kış melâl mevsimidir.. Manavda k taneleri, Trabzon hurmalarıniı g,ord de, dün içimi hüzün bürüdü.../ Biliyor musunuz ? I — Bombayda doğan meşhur # giliz şair ve romancısı kimdir? — | 2 — Norveçin nüfusu ve mesahai $' hiyesi ne kadardır? 3 — Meşhur Fransız kralı bifi Fransuva hangi kralın eline " düşmüş, annesi oğlu için kimden )7 dım dilemiştir? 1 b 3 -. '”ro a — —. — —« F- (Cevapları Yarın) * , | — Lamartine Fransız şair ve P4 tikacılarından biridir. 1790 da Matt? da doğmuştur. Lirizm üzerindeki leri ve bilhassa Türkiyede «5* seyahat» isimli eseri çok büyük şöhret kazanmıştır. Jirondenlerin * rihi isimli eseri de meşhurdur. — h Z — Avrupadaki yedi sene *” 1756 da başlamış, 1763 de bitm3 Fransa, Avusturya, Rusya ile İns re, Prüsya arasında yapılmıştır. — öj 3 — Cusima deniz harbi Jap©' (4 Rus filoları arasında 1905 de Y&E g mıştır. Japon filosuna geçen sen€ T ğj amiral Togo, Rus filostna da anği Te Roceçvenski kumanda etmişler, — — filosu mağlüp olmuştur. — »— : Roman birinciliğini Maö bir kadın kazandı .4 Milletler arası roman bırmc’ı' bir Macar kadın romancısı & kendisine 24,000 lira mükâfat miştir. Pek yakında İngilizce mesi çıkacak olan Macar roman dam Jolande Foldes'in eserinin İ 'e te «Balık avlayan kedi» dir. A, S L