Imrallıda mahkümlâr arasında: Cemiyete faydalı insan yetiştiren * * hapishane (Ö DARA Mahküm bir balıkçı: “İmkân olsa burada konserve fabrikası yaparız,, diyor. Islâhıhal etmiş insanlar kendilerine gösterilen emniyete lâyık bir surette hareket ediyorlar Mahkümlar imralide mahkümlar arasındayız. İçlerinden biri anlatıyor : Ne yaparsın? Olan oldu. Bir defa işledik. Sarhoşluk birşey dinler mi?, Soruyorum: Kaç senen kaldı ? Birçok kere tekrarlamış pek çabuk söyliyiverdi : - Dört buçuk senem. Belki de en acı tarafına dokunmuş- tum, Mevzuu değiştirdim. — Nerelisin ? Bana, Mudanyalı Balıkçı Ahmet derler. Yerimiz pek yakın ama, ne gele- biliyorlar, ne de gidebiliyoruz. Ne parsın, çekeceğiz. Öyle anlaşılıyor ki, 7 - 8 senedir yatıyorsun. ğun, çocuğun var mı bari? — İki çocuğum var, En büyüğü şim- olacak ki, ya- Mahkümlardan balıkçı Ahmet di dokuzuna bastı. Haber geliyor, danya mektebinde okuyormuş.. — Onları özlüyor musun? — Özlemez olur muyum? Merakta- yım b Bizimkiler fakir çocuğu na- ©1 okutacaklar bilmem? Sen merak etme. Devlet okutur onu. Buradaki yaşayıştan Bün ? Cevap veriyor : — Ben Bursa hapishanesinde yatı- yordum, Buraya gelince rahat ediver - dim. Tekrar sordum : — Eksikleriniz neler ? menun mu - Gene en nâzik taraftan sual açmış- |" tım. Çünkü mahküm derin derin içini gekti ve — Burada çok serbestiz. İstediğimiz saatte çıkıyor, tekmil adayı dolaşabili- yoruz. Hattâ yaz günleri koğuşa bile girmiyoruz. Başını Mudanya tarafına çevirip tek rar bana baktıktan sonra : — Herşey iyi hoş ama, kö sam, akşama kadar çalışır, ak: Mu- saz dinliyorlar ca da çoluğum ve çocuğumun arasında bacaklarımı uzatıp bir cigara tellendire bilsem.. Mahküm sözlerinde çok samimi idi. Bülbül öyle değil midir? Altın kafesi yaldızlı odaları bir anda terkeder, ça- lılar otlar arasına koşar. Ah hürriyet.. İnsan böyle pnu daha çok özlüyor. Öyle değil dir ki? Hasta olmayınca sıhhatin /bilinmez. Mahküm devam etti : — Ben balıkçiıyım. Mudanyada iken ğlarım ve balıkçı kayıklarım vardı. İş- te benim de en büyük zevkim, onlardır. Burada konuşması yavaşladı: — Hem ne kadar iyi olurdu. Şura icıkta sekiz on tayfalık bir balıkçı k: iğum olsa... Alimallah dünyanın balığ nanda (a tutarım; Burbunya, sardalye; uskurm | ru ve istakoz.. /de mr'xcnt. Hepsi buranın denizin - :ıhmd.ı onu da yapacaklarmış. Bize söylediler. Gözleri parladı : Biz de duyduk. Be masrafla ben burada ağ düzerim. Tayfalarımı hazı rı yetiştirir ve denize açı O da devam etti : ü lığını tutarım. Bize iyettiği gibi burada tuttuğum balıkla: da emmel bir könserve fabrikası yapılır. Dışarıya da sata: Yürüyerek denizin kıyısına kadar gel imiştik. Hemen yanımdan ayrıldı. İske- leye doğru yürüdü. Ve bir ipi çekerek denizde bağlı yedi sekiz okkalık bir is- |takoz meydana çıkardı. Demek yemeklte bize ikram etti iz o nefis barbunyaları da siz tuttu- — Elbette.. Kendi elce Bu aralık yanımıza bir daha gelmişti. O : Aman, dedi, Bizim anlattıkları allandıra ballandıra yazm S kın... Sonra herkes gelmek ister, bizim rabatımız kaçar. Şurada dört beş sene- miz kaldı. Onu bari şu rahatlık içinde bitirelim. Mahküm bu sefer birkaç ay eyvelki bir hâtırasını anlatmağa başladı: — Geçenlerde buraya hapis |fettişi gelmişti. Burada kaldı Onu 'gö- türmek lâzım gelince, iş bana düştü. Ve şu gördüğünüz sandala müfettişi oturt- tum. Küreklere yapıştım, Onu çabucak Mudanyaya vapura yetiştirdim. Bizim bildiğimiz mahküm, eli kelep- ,geli, arkasında müsellâh bir jandarma.. mle,. kaç mahküm /Ankara caddesinden geçer, Bunlar ise.. Yiyip içiyorlar, koşup oynuyorlar ve galışıyorlar. aralık aklıma müfettiş Mutahhar anun bir hâtırası geldi : *Edirne hapishanesini yen! tesise karar verince, burada Ç gönderilmesi şekilde şanlar- idar ikisinin oraya Haşmış. Ve götürülmek üzere Denizle Atilâ adındaki iki mahküm seçilmiş.. Fakat en mühim bir mesele gelmiş çat- |Odasına $ Bizim Ahmet dalmıştı, dnkıım.ı,q.,..,l SON POSTA Moris Torez Fransız Komünist Fır- kası umum! bidir. 1898 de Fransa- | nin şimal eyaletlerinden Normandide doğmuştur. Babası bir made idi. Kendisi de küçük madenli amele ola zamanda kültür kabil yükselterek, bugün Avrup: bahislerde en salâhiy tın arasında anılacak dereceye çıktı. Torez dünyada «Halk c ni ileri atan adamdır. dar müsbet ve ne derecede kabili tat- bik öldüğüu, bü dünya demokrat - ları ve halk teşekkülleri tarafında bul edilmesile sabittir. Mavi gözlü, geniş amuzlu, boylu bos- lu bir insan olan Torez, ayni zamanda iyi bir hatip olmakla da maruftur. Düş- manları onun için j — Torez tam bir Fransızdır. Tam bir halk çocuğudur. d | Bununla * beraber — icraatını daima | mahrem tuttuğundan Torezin alâkayla takip edilen en küçük hareketlerine bi- le esrarengiz bir mahiyet ve ehemmi- | yet verilmektedir. Vapur navlunları | Vapur acentelerinin ticaret emtia- | sı naklinde yaptıkları tenzilât tacirler- | ce az görülmüş ve bu defa da Ticaret kâyetler vâki olmuştur. ()ıl.ı bu şıkuyrılrıı tetkik elmek(rdır elleri kelepçeli olarak mi bir tereddütten k gönderilmesine mış.. Bunlar, gönderilecel verilmiş. Mutahhar bu sıral miş. Bir gün A ken'karşısında kendisine de lunu sallıyarak gelmekte mahkümu görmüş. Yanla mmuş; Hayır nuz ? Onlar — Evet demişler, rıhtın stanbulda i- den iner- ğru elini ko olan bu iki a sokul ola, yalnız mı gidiyorsu - Tarihten sayfalar: ğına “ İdamına ferman | phesi» fikri- | Bu fikrin ne ka- | Eskiden devlet adamları arasında gençlikten veya çocukluktan kalma dargınlıklar gittikçe büyür ve yaman bir düşmanlık haline girerdi. Bu yüz - den sarayda dostları veya akrabası o- lanla a ziyade saray kadınlarile müsahiplere intisapları bulunanlar düş- matlarını ç(-kişlinripı di. En küçük bir ylelikle gerek Anadoluda ve rek Rumelide bir valinin veya beyfr- beyinin halka karşı şiddetli davrandı - ği, rüşvet aldığı haber alınırsa hemen idamı cihetine gidilirdi. Valilerin de he- men hemen hepsi bu hali bildiklerin - den saray mensuplarına ağır hediye ler gönder f anmakla be- raber az sahibi ge - sinin elinde or: Benim kahvemin Kabahati ne? Akşehirde Ahmet bir mektup aldık. Sahibi na: leketi çende uzakta yaşıyormuş. Ge ailesini ziyaret etmek üze! darmalar öteki mahkü bize : Siz haydi gidin, de hmetteki — hapish gidiyorduk bu iki mahküm elin ak hapishaneye gidecek, Biz de ye teslimi ler kolunu kapı yı vuracaklar ve — Biz geldik, a ha l mahküm Edirne oranın ediyorlarmış Ahmede sordum — Eğlenceleriniz. nelerdir Güldü ve : lahı işleri , Bizim bir kara oğla:| ımiız vardır. Yani merkebimiz, — Onu | süsler, püsler, üzerine de arkadı dan birini oturtur, davulla zurna ile ge- lin almağa gideriz. — Bu hoş. Ya cezalarınız ? — O da var. Elini yakındaki tepeye doğru -kaldır- di : — Şu tepeyi görüyor musun? Biz Za odur işte. Yani oraya gidip gelmek. Daha başkası da vardır, — Nedir ? — Kelebek avlarız. Cezalandırılan kimse adedi malüm kelebek avlamağa mahküm edilir. Ve o da mütemadiyen köşar dürür. n İzzeci KOLAY dönmüş, döndüğü n haberdi hülâsa edile hileştirmek için bu gibi müessese ni çimento yapmak, bo ası icabeden yerlerini boyat 1 olrmyanlara tırtmak, f yüksek üç buçuk metreyi kabul etmek..» Bu karar memleketin lehindedir 1 n yanr mak, tava av as çünkü bir defa nüfus kesafetine gö- neleri ek- küm yürütemeyiz. re'adedi fazla olan kahv siltmeye yarıyacak, öte t geriye kalanları sıhhi bir meye yardım edecektir. kuyucumuz da bu. şeki mektedir. Ve görüşüne göre tavan ir raftan- di tifat noktasında bazı ölçü yanlışlık- ları olsa bile belediyenin kararı he- j itibarile tatbik edil- gni yeti umumiy miştir. Fakat işte bu sırada kendi şikâyete sevkeden bir n esele hâdi olmı yor ki — Benim nem vardır. de küçük bir kahvet Kararın yaplır! D cabını ere belediyeye müracaat de' de istedim. Tava olduğu için vermediler inde bulundum, rek mü: far alçak Yükselimek zaman da genişi bir yerde — bulur Binanın geri çekilme ine — razıyım -|Mustafanın saltanatını kurtarmak zaman da beledi- a eğil, ben Okuyucumüz hulâsatan di- Kaçan kurtuluyor... Hasan Paşa teravih namazındaydı. Uşağı_Şab;ın safların arasından geçerek yaklaştı. Onun kula- verildi geliyorlar. ,, dedi mandan başka eski valinin idamına İdair ferman da bulunurdu. Bu ferman- ,du. Büyük bir nüfuz ve mutlak bi kimiyet sahibi olarak koca bir v îd,lı*aiıığ'ı gibi idare eden valiler bir gün veya gece, kanaklarında iken ızın etrafı sipahiler veya yeniçer ni boğdurur, kendisi onun v e konağına çökerdi Idama mahküm valilerden, çok açık- göz davrananlar bazan kaçabilir ve kur- |tulurlardı Bunlardan bir tanesi 1634 de valisi bulunan sabık kaptan h: san Paşadır. eski İna Bosna t Ha- gan Paşa sarayda hademe iken, raman Hasan adında bir Durüssaa- İde ağası aklından zoru olan Sultan için (Devamı 9 uncu sayfada) <——ma - —a —- maalesef şehir plânı Altan imzasile hsil mü- ebetile bir müddettenberi mem- lemiyor, ga: Binayı k mümkün de kün değil, satmak yıkıp yenisini yaptır ne yapayım?.> » * Buna benzer vaziyetler nrs sıra İstanbulda da görülmez değildir. Eb- kanununa göre bel tâmir ettirmek mü mümkür tmak - müsaade vermemek, başlanmış ©/ * nini dürdürmak, yolu a liği ve yükse ak, geni p- k olarak ta rar kanunun belediyeye v müsaadelerin haricinde miyoruz, de v Fakat kadar - bu fikirdeyse kaymakam vasıtasile k Tdi midir, sikı a Dahiliye urmak hakkına ma- yar edeceği diğer la doğrudan dı varsa gençtir, tahs - pabilir. Diğer şündüğü tandaşını da ihmal etmiy kârdır, bi kendisine ziyetlerde, bunu ya- nü da ondan arlatırız ki bu dibi va- şehir plâni yapıldığı da- man eski haline getirmek tenahüdü mukabili zamanla naksur .. —Müsaade vermek usulü vardır.