29 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

29 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 ş#ı Kilimlidğki kaza nasıl ve niçin oldu? Grizu elektrik tellerinin kontak yapmasından infilâk etti. Arkadaşlarını kurtarmak isteyenlerden iki kişi öldü, bir günde havzada on bir kişi kazaya kurban gitti Amele ocaklardan çıkarıken Zonguldak, (Hususi) — Kilimli ma- den ocaklarındaki grizu faciasını telefon la bildirmiştim. Kilimli vilâyet merkezine iki saat u- zakta bir nahiyedir. Kaza yerine gi tim. Facianın sebeplerini ve tafsilâti- ni alâkadarlardan dinledim. Kazadan yaralı olarak kurtulan üş amele ile has- tanede konuştum;grizu gazının korkunç pir şiddetle patladığı anda ocakta bu- Junan bu adamlardan kazanın ürper- tüici safhalarını öğrendim. İçinde grizu patlayan maden ocağı Kilimli sırtlarındadır. Mühendis Naci Hikmet, ve Selim isim)i üç ortak tara- fından işletilmektedir. Grizuya, köylü amele «grizu» dan çok daha güzel bir isim bulmuşlardır. Madenci amele bu gaze «ateş nefes> adını vermiştir. Filhakika grizu ateş - ten, cehennem alevinden bir nefestir. Ateş nefesi, kazılan maden kömürü neşreder. Hava içindeki kesafeti yüz- de 8, 9 ve 10 u bulunca bu müthiş gaz işba haline gelmiş demektir. Bir maden ci ağzile, «ateş nefesin kütlemesi» ibre- nin bu 8 ile (|0 arasında gezindiği sıra- larda her an mümkündür. Ancak, ateş nefes kendi kendine patlamaz. Korkunç neticeyi doğurması için, infilâke en el- verişli zamanda gazın Iâalettayin bir gerare ile temasa gelmesi lâzımdır. Bazan, bir amelenin salladığı kazma- pm ucundan, kömür tabakaları arası- na sıkışan bir taşa rastlamasile fırla - yan kıvılcım bile ateş nefesi tutuştur - mağa yetebilir. Ve böylece olan kaza- lar Zonguldakta da görülmüştür. Öyle olduğu içindir ki maden ocakla- rında ateş çıkaracak hi tına alınmıştır. Ocağa girerken amelenin üstü başı aranır, üzerinde kibrit, sigara, kav, çak- mak gibi şeyler bulunanlar şiddetli ce- zalara çarptırılır. Ocak içinde kömür İnanmamanın da Kendisine mohsus Acı bir zevki vardır Ankaradan bir mektup aldım, «Ş. ve M.» imzasını kullanan bir okuyu- cum, bu mektubu sevgilisi ile müş- terek yazmış. Gençlik hisleri hoşu - ma gitti. Mektubu size de aynen o - kutacağım. Diyorlar ki: — «Teyzeciğim, «İkimiz de genciz. Birbirimizi çıl- giınca seviyoruz. Fakat sevgilimde artık hastalık haline gelmiş bir hal Mmevcut: İnanmamak.. Beni sevdiği halde inanmıyor. Bana: «Beni al - datmıyacağını, beni mes'ut edece - ğini zamanla anlarım, Zamana da- ha çok inanırım» diyor. Ben niçin zamana daha çok inan- dığını soruyorum, O, şimdiki erkek- lere güven olmadığını, bir çok de - fa bunu arkadaşlarında gördüğünü söylüyor. Önun uzun bir zamanla bana inan- ması beni muztarip ettiği gibi o da Müşteki... «Ne yapayım elimde de - ğil» diyor. Ben kendimi bir an evvel Mandır- mak istiyorum. Kendimde — onu » |kolunu çe damarlarına atılan lâğımlara ateş ver- mek için, dışarı sızdırmadan içine ge- çen fitili yakan emniyet kibriti kulla- nalır. Lâğımı daha emniyetli ateşlemek İiçin emniyet kibritinden yüz kere da- ha emniyetli olan elektrikli ateşleme makinesi kullanılır. Bu makinenin man yato kolu çevrilince hâsıl olan cereyan, yere döşenen tellerle lâğımları patlatır. Kilimlideki kaza, işte emniyet kibri- tinden yüz kere daha emniyetli olan bu lâğım ateşleme makinesinin yere dö - şenen tellerinin kontak yapmasından vukua gelmiştir. Kazadan sağ kurtulan amelenin an - lattıklarına göre, lâzım atacak ameleler patlayacak lâğımın tesirinden korun - mak için yere tel döşeye döşeye uzak- laşmışlar, kâfi derecode bir mesafeye çe kildikten sonrada makinenin manyato irmişlerdir. O zaman lâğım patlaması yerine tarif edilemiyecek ka- gdar korkunç ve şiddetli bir gürültü ol- muştur. Müthiş bir ateş kasırgası halin de boşluklara saldıran alevler önünde kalan altı amele bir anda kömür hali- ne gelivermişlerdir Patlama sahasından daha uzakta o - Jan üç amele de yere atılmalarına ve ateş kasırgasının kendilerini sadece ok- şayıp geçmesine rağmen ağır bir şekil- de yaralanmışlardır. Buraya kadar kazanın birinci saiha- gındayız. Grizu patlamıştır. Hâdise bir emri vakidir. Az daha tedbirsiz bir ha- işinin ölümüne sebebiyet ver Kazayı anlayan ocak mühendisi Ce- mal, maden başçavuşu İtalyan Cuvani Monelya, İsmail çavuş ve daha bir a- ,mele derhal ocağa dalmışlardır. Jara âni olarak koşabilmek için maden ocaklarına mahsus gaz maskeleri tak- mes'ut edecek kuvveti buluyorum. Mes'ut edeceğime eminim. Fikirleri - mizde çok iyi bir anlaşma var. Yal - nız sevgilimde bu inanmamak hâs - talığı olduğu için evlenmeyi zama - na ve uzun bir nişan devresine bı - rakıyor, Kendisini nasıl inandırayım? Ce- vabınızı ikimiz de sabırsızlıkla bek- liyoruz.» * Gönül işlerinin, bu şeklinde inan- mamanın, inanmaz görünmenin, te- minat istemenin, teminat vermenin ve yemin etmenin de kendisine mah- sus bir zevki vardır. Öyle bir zevk ki aradan seneler geçip te her şeyi vü- zuh ve kat'iyet kesbettikten sonra bir daha dirilemez, tekvar doğması mümkün değildir. Niçin şikâyet ediyorsunuz? Bıra- kıniz bu devre de böyle geçsin! Yalnız.. Yâlnız bunu nişan safha- Bını Uzatmıya bir vesile ittihaz et - meyiniz. Ziyanlı çıkarsınız. Aşk her Zzaman ayni sıcaklığını muhalaza et- mez. Ateşin azami hararetinden is - tifade etmelidir. Bu noktayı bilhas- sa genç kız hesabına uo;]uVorum SON POSTA Muvaffakıyetlı Bir ameliyatın . . Neticesi Zaimis gözlerini açınca ilk düğü kadınla evlenmiş... Yunanistanım geçenlerde vefat eden Cümhurreisi, bir aralık gözlerini kay- betmişti, üç sene kadar dünyanın renk- lerine ve şekillerine karşı kapalı kaldık- tan sonra Viyanada bir profesör, bir a- meliyat sayesinde bu güzlere tekrar görme kabiliyeti verilebileceğini söy lemiş ve bunun üzerine amcliyat yapı mıştı. Ameliyattan sonra bir ay müd- detle bu gözlerin kapalı kalması lâzım geliyordu. Bu maksatla gözler sıkı bir sargı ile sarılmış, böylece aradan bir ay geçmişti. Nihayet açılma vakti geldi. Zaimis acaba görebilecek miydi ? Sargının son kıvrımı gözlerin önün- den kalkınca Zaimis karşısında güzel bir kızın, o meşhur Viyana kızlarına mahsus, tatlı, ve dilber tebessümü ile Geçenlerde ölen son Yunan Cumhur Reisi Zaimis kendisine baktığını görmez mi? Üç haf- ta sonra Zaimis, kolunda genç zevcesi Ile beraber, mes'ut ve neşeli, Atinaya döndü. Karısmı dostlarına takdim & - derken daima: «Gözlerimi hayata yeniden açan ve onları gene kapayacak olan karım!» di- ye takdim etti ve sonra: «Fakat, eğer © zamana kadar kafesinde oturabilir - ge!» sözünü söyledi. Bu tarihten yedi sene sonra, geçen- lerde, Zaimisin gözlerini gene ayni el- ler kapamış ve kuş kafesinden mem - nun olduğu için Lerostaki malikânesin- den ayrılmamaya karar vermiştir. mak lâzımdır. (*) Fakat bu maskeler- den yoktur. Uzak bir şirket ocağından istenilen maskeler gelinceye kadar içe- ride boğucu gazlardan zehirlenenler, göçük altında kalanlar varsa ne ola - cak? Grizu patladıktlan sonra dehşetli karbon hâmızı neşreder, Bir adamı bir kaç dakika içinde öldürmeğe kâlidir. Grizu patladıktan sonra ocağı kapla- yan boğucu gazı kaçırmak için içeri u- zanan hava borularının muzsluklarını açmak ve bol bol tazyik edilmiş hava göndermek lâzımdır. Bu işler yapılmış- tır. Fakat aradan geçen zaman boğucu gazı defetmeğe kâfi değildir? Nitekim ellerinde madenci lâmbalarile karanlık galerilerde koşan dört adamdan evvelâ mühendis bir fenalık hissetmiş ve Bana fenalik geliyor. Fena cluryo- rum ! Diyebildikten sonra yere yuvarlan- mıştır. Mühendisten biraz daha ileride yürüyen ve kazaya uğrayan arkadaşla- rına yardıma koşan zavallı İsmail ça - vuş ile arkadaşı ve zavallı Cuvani bo- ğucu gazın tesirile yere yuvarlanmış - lar ve derhal ölmüşlerdir. Mühendisin hayatı güçlükle kurtarılabilmiştir. Dokuz kişinin hayatına mal ölan ma- den faciası büyük bir teessür uyandır- miştir. Çatalağzı - Zonguldak — tünelindeki çöküntüde birinin öldüğünü, birinin yaralandığını evvelce bildirdiğim ame- leden yaralı olan da bugün hastanede ölmüştür. Böylelikle dün, Zonguldak için on bir kışlnln birden ölümünü kay- deden meş'um bir gün olmuştur. A.N. Bu maskeler vehirli gaz maskeleri gibi de- Büldir. Bildiğimiz maskeler dışarıdan — gelen zehirli havayı süzüp saf bava alırlar. Ocak maskeleri dışarıdan hava almazlar, Sırtta taşınan bir çanta içindeki oksijen tüpleri ha- va verir. Tüp içindeki hava üç saat kadar sürer. Biteceği zaman âlet otomatik — olarak Eylül | Yeni Antrenörden çok istifade edeceğiz Futbol federasyonu reisi Hamdi Emin, memlekette antrenör, hakem yetiştirileceğini, sahalar yapılaca- ğını, 1940 da iyi neticeler alabileceğimizi söylüyor Asansörden çıkınca : — Sola sapın, sağa bükülün. 9 nu- mara dediler. BSola saptım, sağa büküldüm. 9 nu- maranın kapısı aralık. İçeri baktım. Denklerin üzerine konulmuş bir bisikle tin arka tekerleği ile gözgöze geldik. Kendi kendime ; — Tamam dedim, yanlış gelmemi - şim. Borsa dairesinde de bisikletin işi 0- lamaz ya, — Bay Hamdi dim. — Buyurun içeridedir dediler. Ara kapıdan geçtim. İstanbul spor kurumu başkanı Hamdi Emin bir arkadaşile ko- nuşuyordu. Bana yer güsterdiler, Otur- dum. Harmdi döndü: — Buyurun, dedi, konuşalım. İlk sual : — Futbolde neden mütemadiyen ye- niliyoruz acaba ? — Bunun çok sayılmış sebeplerini bırakın da saymıyayım, sizinle yeni ta- savvurlarımız ve « Ben Emin işini bitirince bana yeni - projelerimiz üstünde kongşa - Emini arıyorum. de-ı Federasyon Reisi Hamdi Emin besi altında bu genç oyuncuların fut- boldeki bilgi ve kabiliyetleri tesbit edi- lecek, bu muhtelif mıntakalarda hazır- lanmış genç takım- lar her fırsatta kar şılaştırılacak, — ve müsabaka heyeca -. zorla him. Yapmak istedi ğimizi anlatırsam, futbolde neden, hangi noksanlar yü mağlüp edildim,, Pazar günü mağlüp olan Yorgos yazıyor: «Ben mağlfip olmadım, böksör Küçük Ke- mal tarafından pasar günü zorla mğlüp nına alışsınlar di « ye sık sık eccnebi te masları yaptırıla « caktır, zünden mağlüp ol- duğumuz meydana çıkmış olmaz miı? Gazetelerde okudu nuz. İngiltereden M. Booth adında bir baş antrenör ge tirttik. Bu işi ya - parken de şöyle dü şündük: Memleke- timizde futbolün e- sası, kökü, yoktur. Bütün çalışmalar, sgistemsiz, temelsiz yapılıyor. Ve bu şu ursuz. çalışmaların neticesi de tabii mağlübiyet oluyor du. Şu halde yapı- lacak iş nedir? Ya- pılacak ilkiş memle kette futbolün te- melini, sistemli bir yoldan giderek kur maktır. Hattâ bi- zim şimdi getirtti- ğimiz futbol baş antrenörü, bu siste mi, Almanyada tat bika başlamış, ve muvaffakıyetle ba- şarmıştır. Memle - ketimizde futbolün temelini kurmak i- çin ilk ana progra- mımız şudür: Baş antrenör, Türk fut bolünün cüzü tamlarını teşkil eden ku- lüplerimizden birer — ehliyetli âza) evvelâ antrenörlük, yani bir futbole istemli bir surette yetiştirmek ilmini öğretecektir. Bu suretle az zamanda her kulüp muktedir br mütehassıstan ders almış muktedir birer yerli antrenör sa- hibi olacaktır. İşte bu yerli antrenörler sistemli fut- bol öğretmek kabiliyetini elde ettik- ten sonra meselenin oldukça zor bir safhası halledilmiş ve istikbal için mu- vaffak olma imkânları yarı yarıya te- min edilmiş bulunacaktır. Bir taraftan muktedir futbol müte- hassısları yetiştiren baş antrenör, di- ğer taraftan da kulüplerin faal idman- cılarını kısım kısım toplayarak könle- ranslar vasıtasile nazari bilgilerin art- tırılmasına çalışacaktır. Bu konferans- ları teshil için futbole mahsus hususi ders filmleri, mıknatıslı futbu! tatbikat levhaları kullanılacak, futbolün ileri gsistem ve tekniği sporcularımıza an - latılacaktır. boksör zerime yumruk vurmuştur. Ben de: bimin elini varit değildir. idi, yorulmadığımı, ler. 97/0/36 edildim. Ben oyunda — sinir- denebilirim, fakat hakem gi- nirlerine mağlüp olmama- lidır. Hâdise şöyle cereyan etmiştir: Hakem bana ihtar yapmak için beni çektiği bir anda Römanyalı Böyle bir harekete tevessül eden — bir boksör ebediyen ringten uzaklaştırılır. O Şırada Kemal bana, — Onu diskalifiye etmek lâzım dedim, Köemal fazla söz dinlemödi ve gidip raki- kaldırdı. Ve söylemediğim sözleri bana izafe ederek — Abandone etti, Saniyen Romanyalı boksör, yumruğumu memnu mıntakalara sürük- Tüyordu. Bo suretle beni diskalifiye ettir. mek yoluna döküldü, Nefesim gayet iyi Ben hileye baş vurmak gibi bir hare- ket yapmağı aklıma getirmem, denberi beni tanıyanlar bunu — bilirler, 'Türk renklerile Yunanistanda ben Yorgos — Timurumdür. — Teodoresku isterse kendi hesabıma gider — kendisile Bükreşte de çarpışırım. Her antrenör kendi mınlakasında is- tidatlı genç futbolcüleri toplıyarak bun ların sistemli bir surette çalışmalarını lemın edmekhr Bu ıhııxas mhıhı mu- Konuşmaya baş« lârken bugünkü a- cıklı vaziyetin ten« kidinden sarfına « zar ederek yapıla cak işlerin noksan: ları — göstereceğini söyliyen Bay Ham di Emine, «aşağı yukarı cvet.» de - mekte hatâ elLıgı « mi şimdi anlıyo « rum. Vaziyet tama mile ortada. İşin ku lüpçülüğe betonlaş. miş şöhretleri ok- şamaya tahammü - lü olmadığı iyice anlaşılmış. Bu pro- jeler ciddiyetle tal bik edilirse 1940 Olimpiyadında ü - mit bekliyen biz - ler, hayırlı netice- Jerle karşılaşaca - ğız. Bunları düşünür- ken aklıma birden bire Çok eski ve çok acıklı bir dert geldi. Hemen $ dum : — Ya saha mesele. si? Hamdi Emin d« ayni derdin acısım çekiyor olmalı ki: — Hiç sormayın, diye yanıp yakıl: maya başladı, -hiç sorma orasını. Lâf aramızda, antrenörü daha stadyo- ma götüremedim. Nasıl götürülür ca- nım, işte bizim çocuklar bu beton dö- şemenin üzerinde oynarlar. Birer fe - dai kişidirler. nasıl diyeyim? Maamafih bu yıl bütçede yaptığı tadilât bu esaslı derdi tamamile değil- se bile imkân nisbetinde halledecektir. Yani muhakkak bir yumuşak topraklı çimen saha yapacağız. Hem başka türlü olmasına, bu şartlarla futbolcü yetiş. tirmeğe imkân da yok. Tabil bütün bu istikbalde tahakkuk ettirmeğe çalıştığımız projeler içinde hakem meselesi var, Bu suretle yarını hazırlarken memlekette futbole karşı gösterilen alâkayı söndürmek istemiyo- Tuz. Müsbet bir çalışma sahası bulduğum- dan ve iyi neticeler alacağından çok memnun olan Hamdi Emine izahatı i- çin teşekkür ederek ayrıldım. Dördüncü Vakıf Hanının merdiven- lerini inerken gözümün önünde, koca- man asri bir stadyomun yumuşak çi- men sahasında ateş gibi koşan, sıçra- yan, muvaffak olan on bir delikanlı vardı Teit « D esah Z kenara hakemi de iterek ü- hücum etmiş ve haydi dövüş dedi. dedi. Böyle bir şey dirseğile yanımdakiler gördü- senoler- dövüşen

Bu sayıdan diğer sayfalar: