— SON POSTA Spora lısede başlamalı Memlekette sporu, demorcrallaştırarak herkesin ayağına getirme« İâzımdır Dünyanın bir çok yerleri sporu, wki tasfiye vasıtası olarak kullanmakta dırlar, ve hakları da bünyeli bir milletin her sahadaki kud kuvvetini burada tafsı Halbuki memlek reketlere vardır. - Sağlam ret görmüyoruz. son zaman ve arı spor hâlâ bir ihtiya hiss memektedir abahları kalkarak jimmnastiğini kişi vardır? Oğlunun spor Juymıyan, dultur. ç halinde pan kaç yap- masına üzüntü analar — ve babalar çok ms NVücudun da dir Jazım geldiğini maalesef maarif idaremiz de anlamamıştır. lamıştır da bu sahada ha mek için çok geç kaldığını takdir ct memektedir. On sene evv iselerde her sınıf haftada bir kere jimnastik ya- pardı. Bu haftada bir kere, jimnastik dersi ile vücudun hiç bir Kkazanımı- yacağı, ve bu dersin tamamile lüzum suz olduğu meydandadır. Üç sene ev vel maruf bir lisemizin son simıfında mesi talebe bulunan bir genç bana aynen -»ııi sözleri söylemişti: Biz jimnastik yapmıyoruz, prog- ramda jimnastik dersi salı günü öğ - leden sonra ilk saate konmuş, tok kar nına koşup atlamak doğru değil, lim de bunu anladığı için, bize: — Tozlu, topraklı bahçelerde sizi tok karnına eğilip kaldırarak, — sıhbatinizi ihlâl edeceğime, hiç ders yapmam, sı - nıfta oturursunuz, bana sorarlarsa ve. receğim cevabı ben bilirim, dedi. Bu şerait dahilinde sağlam vücutlu, gürbüz bir nesil yetiştirmeğe imkân var mıdır bilmem? Mekteplerimizdeki idman şekli, her şeye rağmen olduğu yerde saymaktadır. Ve bir arpa boyu kadar ileri gitmemiştir. Halbuki dünyanın hemen her yerin- de ve bilhassa leyli mekteplerde, L nua bü - Pazara Romanyalı boksör kadar inkişaf et - | 1 yatak tün talebe her sabah arından kal- kar kalkmaz kültü |bur tutulmaktadır Spor bizde muayye toplamı nsanların tan ileri gitme hedikçe, yoktur kanall götürecek pek dır elim memlekette kimler spor ya |şüne |pabiliyor?. Genç memur, az k kahvesin bile hesaplı içmeğe mecburdur ise kânlarda gördüğü ve canının çektiği bir yemeği bile yiye - mez. Üniversiteli boş zamanlarını ber versin kahveye giderek geçirimekte- dir.. 20 tane gençi damı altına alacak bir müessesemtiz dahi yoktur.. Üniver- |sitede spör ve teşki ka bir yazımızda tekrar temus adece - ğimiz için bugün — Yalnız — üniversite | gencinin spor yapamadığından bahse- İdip geçeceğiz Leyli lise talebeleri vame! Spora çalışa- bilecek âne kimseler bunlardır. On lar da başlarında bu işten anlıyan sanların bulunmaması, müsabaka ya - pamamaları yüzünden, sporu kör ve tarzda yürütmektedirler. H talebeleri arasında da spor yapan- ar ancak koşu ayakkabısı alabilenler, ve evlerinde her gün yokluğun üzün- |kötürüm bit tüsünü çekmiyenlerdir Hülâsa, spor ve beden terbiyesini, |rmilli bir i: olarak kabul etmek, milleti İve nesli gürbüz yetiştirmek istiyorsak |ber geyden evvel spor aında da bir âp yapmak, demokratik Türkiye - sporu da demokratlaştırarak, her- n ayağına kadar getirmek lâzımdır. Bu n olur? Noktai nazarımızı iler - dek mlarımızda izah edeceğiz. Osman Şerif ile Yorgos karşılaşacak Musabaka üçer dakika on raunt yapılacak, Teodoresku maçı muhakkak kazanmak üzere döğüşecek Teodoresku meraklıları pazar günü gene| heyecanlı - bir müsabaka seyrede - ceklerdir. Romanyanın kıymetli bok - sörü Teodoresku, yumruklarının küv- veti ve nefesinin uzunluğu ile tanın - miş şehrimiz boksörlerinden Yorgo ile karşılaşacaktır. 'Teodoresku - şehrimizde - yaplığı iki müsabakanın birincisinde rakibi Kir - yakoyu nakavt etmiş, Melih ı[ı yaptı- n maçta da sayı hesabile m: muştu. Melih - Teodoresku maı ler, da fevkalâde açıldığını Bu seferki yapacağı maç dan on ravnttur. Bu itibarla Romen boksörünün lehinedir. xm,_—.— ta şehrimizin tanınmış boksörleri dir, sefesinin rının sertliği meşhurdur. Yorgas tığı müsabakaların Boks B uzunluğu ve yum yâp ekserisini nakavt Romanyalı boksörün son ravntlar- tekrar İstanbula dönm İşŞimdi huzit bir vaziyöttedir Dün Teodoresku ile görüşen bir mu- sonra, harririmize Römen boksörü şu sözleri' söylemiştir — Pazar günü Yorgosla döğüşece - ğim, gerek siklet - itibarile ve gerek Jyumruklarının kuvyeti itibarile Yor - |gos benden üstündür. bakasında haksızlığa uğradım. Evvelâ « |müsabaka müddeti kısa idi, gazeteler - avntlar kısa sonra Melih benim oyun tar- biliyordu;, ona göre bir tabiye kul- dövüştü, Halbulet ben o isg yo « de okuduğuma naz pilmiş n ZI landı ve uzak onun oyununu bilmiyordum, rulmuştü, son ' mı ( dı, bir rda bulunmadı. Yorgo 'le olan müsabakaya daha tec- rübeli olarak gireceğim.» Pazar günkü müsabaka ra, kafa darbesile kaşı- y hi apmağa mec | relah şartlarını | kere dü-| meselesine büş- | Harbi' — Tüfeeek Asss! Hiç derd gör ş çıkan bu em r an evvel, hâki renk. |li sakin bir deryaya benzeyen kıt'aları birdenbire dalgalandırdı; ve — demir ellerdeki mavzerler, göze görünmez bir hızla omuzlara asıldı. İlk emri veren gür ses, beni ikinci defa yerimden sıçratıyor Hazrooool . Bu gürleyişe, tam 1030 çift kundu- ranın kuru toprağı tırmalayarak biribi- vurtır ndan çıkan tok ses çevap Bi Harbiyeliler hazır , « gibi, her yerde olduğu erine getirmeye hazır Harbiyelilerin bakışlarındaki yumu- şaklık, kılıklarındaki asrilik, hüviyetle- rindeki Avrupailik, sıcak koynundan çıktıkları bu taş, bu asırlık, ve bu As- yal binayla ne canlı bir tezat yaralı - yor. Vâkit sabah. Saat dokuza yakın. Mektebin toplantı meydanını, tram- vay caddesinden ayıran demir parmak- lığın dışarısı deliksiz bir insan perdesi- le örtü Evlâtlarını uğurlamaya gelmiş ana - |rine | veriyi Her zamanki her emri Bir ayrılış sahnesi lar, babalar, nineler, dedeler... Kardeş- Jerile bir daha vedalaşmak için imkân | bekleyen çocuklar, kızlar, gençler... Görüşememek endişesi, ayrılmak a - zabı, yaş ve sevinç, arzu, ve sevgi, ü- mit ve gıpta hepsinin zaman zaman par layan, zaman zaman bulanan, zaman zaman açılan, zaman zaman kısılan gözlerini, birer küçük duygular meş - herine çevirmiş : Harbiye gidiyor ! O gür ses bir daha duyuluyor: — BSolaaa bak !.,, Bütün başlar sola dönüyor; ve bir bölük tarafından meydana getirilen şanlı sancağı selâmlıyor. Bando çalıyor. Harbiyelilerin ban - dosu... Ses; bir kötürümü yerinden kal- dırıp şıkir şikir oynattırabilecek kadar sürükleyici... Fakat ondan sonra, 1030 gür hançereden yükselen ses, bando - nun samialardan yüreklere sinen de - rin izlerini bile silikleştiriyor : «Karkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak...» Sonra Harbiye marşı : Yıldırımlar yaratan bir ırku dıyız, 'Tufanları gösteren tarihlerin yadıyız... Xanla, irfanla kurduk biz bu cümhu - riyeti, ir “Cehennemler kudursa, ölmez nigehba- niyız. bu orduya şan verir, Çıkardığı dehalar, semalara yükselir... Yüz senedir Harbiye, - Ben Melih müsa- orta hakemi ona en küçük bu itibarla ile bitirmekle şöhret kazanmış, tecrü -|çok heyecanlı olacak ve Ramen bok - sörünün hakiki mahiyeti meydana çi- heli bir boksördür, İspanyada, Fransa- da muvaffak elli döğüsler ventrtnn İkacaktır. yeliler Ankarada bir hançereden I Genç kiz Şahikalar üstünde meydan okur bu u-l ker, Yaklaşacak düşmana mezar - olur bu yerler! Sonra son teftiş, hareket. Mektebe son selâm... Taksime varış. Nutuk ve marş | Tale- beler, hiç dinmiyen bir alkış yağmuru altında Tophanenin — yolunu tutarken, mektep kumandanının beyecanla titre- yen eli, âbidenin meşhur defterine şu satırları yazıyor : «Harp okulunun Ankaraya ııdııı mü nasebetile, Atatürkün huzuru mânevi- sinde eğilirken, İstanbullulara ve kıy - metli İstanbula, yürekten saygılarımı- | zı sunarız ! Abideye konulan çelengin üstünde ki cümleyi de okuyorum : «Ankaraya gidiş hâtırası...» Mavi atlas üzerine mor turuncu, pembe, beyaz, sarı çiçeklerle yapılmış bir Anadolu haritası. İstan - buldan Ankaraya uzanmış çiçekli bir ok. Hülâsa. Anadolu gibi renkli, ve Ana- Harbiye binasından son çıkış dolu gibi bahar, çiçek kokulu bir hâ - tıra ! v. * 'Tophane rıhtımı, Harbiye bahçesinin kapısından da kalabalık. Binlerce göz, ayni kılıktaki yüzlerce insanm içinde aradığını seçmeye çabalıyor : Ve bu - luyor da ... Muhakkak ki, sevgiyle açılan gözler, Mülessir bir sahne 102 yıllık Harbiyeyi İstanbuldan Ankaraya taşıyan tren gidenlerin marşları, kalanların “ Yaşa ,, ları arasında dün öğleden sonra Haydarpaşadan ayrıldı - resim alıyor en son model fotoğraf objektiflerinden çok daha hassas... Yanımda duran gözlüklü, çarşaflı, ak saçlı bir ninecik, yanındaki yaşlı kadın- cağıza derd yanıyor : — Kimseciğim yok ondan bi kında gelecek... Hem de sirmasi eile, anile, şanile gelecek yavrum. Bili- ı Abide önünde nutuk yorum ama, tutamıyorum kendimi te... Dünya hali bu... O gelecek a: nim o kadar ömrüm kaldı mı ba Bir daha göreyim diye geldin ya, Nine bir taraftan torununu, raftan da torununu bulacak © hallelisini araştırıyor, ve; ümitsiz dikçe — Gözü kör olsun diyor. Altını üstüne getirdi ortalığın © kalabalıkta gvlâtlarını bulabilmiş o lan anneler, bin nasihati bir lâ a. riştirmeğe çabalıyorlar: Kendine bak evlâdım' nı çıkartma ! Sertmiş oranın havası * Akayın vapurları hareket rıhlımdakiler, tıpkı cepheye keleri uğurlar gibiydiler Sahilden uzaklaştıkç diller, güvercin alayı g başlıyor. Akay salonları görülecek hslde: Da- ima zarif kadın portmenlerinin dut - duğu yerler, kenarları battaniyeli ker çantalarile dolu. İçinde her zaman gümüş saplı züppe bastonları buluhan filelerde mavzerler yatıyor. Salon, lüks ve seyyar bir kışla halinde. Harbiyeliler, sonsuz bir ne ler. İçlerinde, İstanbula dönecel mana kadar nı—çu.ık günleri hesâpla- yanlar var. Birisi : — Ben, diyor, tam 363 gün s< radayım... Diğeri : — Hayır, diyor..: 362 buçük gün dı... Çünkü bu günün yarısı geçmiş yılır ! Bir başkası : Söylediklerine göre, diyor. la Şirketi Hayriye, bizi payis iş » bir ta şu muzikanın. Fanilâları ederken, giden as- yara bu. ceğim! demiş. Öt — Olmaz! diye tutturmuş, Hayriye işlediği paranın mikda ltmış, nihayet Akay - Ben, dı hiş, bu adaşı cevap ver — Keşke Hali Diğerleri merakla soruyo: (Devamı 9 uncu sayfadu)