25 Eylül 1936 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

25 Eylül 1936 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— #iyacın ifadesinden ibarettir. Milli bir edebiyat “| Yaratabilir miyiz? : Muhittin Birgen ea bir gazetelerimizde, mec- bir. e- çıkar. ualarımızda — milli yaratmak — meselesi Eski bir. edebiyat hocası sıfa- tile bunu ben çok iyi hatır- lJarım. Abdülhamidin bastırdığı «Edebiyalı cedide» hareketinden son- ra, Meşrutiyeti müteakıp, 6 geniş mat« buat hürriyeti devrinden beri bu me- sele arada bir canlanır: Edi meşgul olan münevver sınıf, kâ de edebiyatın sönüklüğünden — şik eder, kâh milli bir edebiya lir yaratamaz mıvr le uğraşır. Bu artık müzmin bir mesele, olmuştur. Son günlerde bahis bır kere daha tazelendi. debiyat * Milli bir edebiyat yaratabilir mi; Bilmem. Yaratabilirsek — yarat yaratamazsak yaratamayız ! Eğer ya - ratabilir olsaydık, şirhdiye kadar mey- — dana eserler korduk. Demek ki yarata- miyoruz. Mademki yaratamıyoruz, şu halde yaratabilir. miyiz? diye nlçinjgî"' meşgul oluyoruz ? Benim anladığıma göre meşgul oluşumuzun sebebi bep bu ise doğrudur; yok, böyle deği), — de milli bir edebiyat yaratmak için bir h ilâç arıyorsak, maalesef, bu derdin de- yası yoklur, beyhude arıyoruz. * Milli edebiyat ne demek ? Milletin ruühundan kopup gelen hisleri ilade e- den edebiyat, diyenler va «Mille- tin göğsü» sözü bir timsal, —mecazi bir ifadedir. Millet bir insan değildir; milyonlarca insandan mürekkeptir ve bunların hepsinin hisleri ve fikirleri a- rasında büyük, çok büyük farklar var- dır. Bunun için bu mistik ve mı tarif bize hiç birşey ifade etmez. Ede- biyat mefhumu, edebiyat idealleri bir millet kitlesinin muhtelif camia esas- — Yarıma göre ayrılan sınıf ve zümre ide- alleri kadar değişir ve farklar gösterir. Bunun için bülün bir milletin her fer- dinin hislerine veya fikirlerine hitap e- den bir edebiyat bahse mevzu olamaz. Bizde münevverlere mahsus edebiyata- dır ki milli edebiyat denilmek âdet ol- müştüur. Eğer bu münevverler, arala - rında, kendilerini nurdan elile kavrayıp sürükleyecek bir edebiyat yapamıyor- larsa yapamıyorlar, demektir. Bunu başka kim yapacak, başka kim yarata- cak ? * Hakikat şudur ki edebiyat İlhamını göklen almaz. İçlimai muhitten alır. Halbuki — edebiyat ta günden gü- ne mahalli ve milli hudutlardan çıkı- yor. Eskiden insanlar oturdukları yer- lere çok bağlı, oralardan az ayrılarak yaşayan, dünya ile az temas eden in- sanlardı. Bunun için yaptıkları eser - lerde mahalli ve milli renkler daha hâ- kim olarak göze çarpardı. Zamanımızda, insanlar çok hareket ediyorlar ve çok şey görün çok fazla ve muhtelif şeylerin tesiri altında kalı- yorlar, Bunun için de edebiyatta ma- balli ve milli renk, sade bizde değil, bütün dünyada günden güne azalıyor. Eskiden, meselâ, İngiliz, Fransız, Al - man, Rus, ve Osmanlı edebiyatı diye tanıdığımız klâsik edebiyatlarda mahal li ve milli renkler daha kuvvetli öla- | *7 rak göze çarpardı. Bugün bir taraftan Insanlar fazla harekete ve temasa ge- lerek, pek çok dolaşarak ruhları üze- rinde daha karışık âmillerin tesiri al - tında kalmaya başlamışlar, diğer taraf- tan da kitap demokratlaşmış, yani ço- galmış, —insan eserlerini — bir ta- raftan öte tarafa götüren nakil va - sıtaları artmış, ucuzlamış, — kolaylaş - mış ve bilhassa münevver insanlar 9n- rasında ecnebi dilleri öğrenmek hare- keti artmış olduğu için edipler ve ede- biyatlar üzerinde mahalli ve milli tesir- ler de azalmıştır. Burada sayılması im- kânsız daha birçok âmilin tesiri altın- |— da, bugün eski tarzda mahalli ve milli rengi kuvvetli eserler görmeğe artık —imkân yoktur. W - Şu halde milli edebiyat yaratmaktan razgeçelim, edip yaratalım. Bizim içi- mizden doğan ve kudretli kaleminden çıkan orijinal eserlerile bizi yakamız- Resimli Makale Bazıları rahat etmek için evlenirler. İleri sür - dükleri sebep, muntazam bir hayata kavuşmaktır. Akrep kızartmasile Çakal pirzolası Yiyen cüce'er Afrikada — bir ırk vardır. Bun - ların hepsi cüce- isimlerine igme derler, vahşi bir hayat yaşarlar. Bir sey- yah bunların ara- sında tetkikat yapmıştır. Nasıl yemek yedikleri hakkında şu izahatı vermektedir: Pigmelerin en çok sevdikleri yemek, akrep kızartmasıdır. Devekuşunun a- lakok yumurtasile, çakal pirzolasına 'da bayılırlar. i Bir ev kadını, evinde günde 13 kilometre yürüyormuş Bir Amerikalı ev işlerile meşgul ©- lan kadınların, ber gün evin içinde yü rüdükleri yolu hesap etmiş ve bu gibi kadınların en çok yol yürüyenler ara- ianda' bolundükları nstibünlüevarmeti tır. Bu meraklı Amerikalıya göre bun- lar evlerindeki oda, mutfak ve saire a- rasında her gün on üç kilometre yol yürümekte imişler.. Gene bu Ameri - kalının yaptığı bir hesaba göre güneş doğduğundan batıncıya kadar müte - madiyen yürüyen bir adam on sekiz bin adım atarmış.. Barlarda sahneyi hiç terketmeden oynıyan yedi . kilometre katederlermiş. İngilterede erkek çocuklar fazla İngilterede yapılan bir istatistiğe gö- re ilk altı ayda doğan çocukların ek - seriyetini erkek çocuklar teşkil etmek- tedir. Adet itibarile erkek çocuklar kız- lardan 4000 fazladır. Bu süretle İngi- liz imparatorluğu dar adası içinde er - kek çocuklarının fazlalığı ile gurur duymuş olacaktır!. dan tutarak kendilerini bize lezzetle o- kutan herkese «mill£ edip» demekte te- reddüde mahal yoktur. Peki, fakat bun- lar nerede? Ben zannediyorum ki on- lar bizim içimizde, bizim aramızda ya- şıyorlar, Fakat ya henüz uykudalar, uyanmamışlar, yahut henüz cemiyetin ananın karnında veyahut ta dünyaya gelmişler ama, henüz büyümemişler - Bence onların Cemiyet annenin kar- nına düşmeleri için de, oradan çıktık- tan sonra büyümeleri, serpilmeleri ve uyanmaları için -de tahakkuku elzem olan yegâne şart, kültür şartıdır. Tür- kiyede asrın kültürü; tam mânasile ne zaman yayılır, sıcak bir nur halinde ne zaman bizim ruhumuzu kucaklayarak bizi harekete getirirse milli edebiyat bizim içimizden 0 zaman çıkacaktır. O zamana kadar bekliyeceğiz. Bazıları çocuk babası “olmak için evlenirler. Ço- cuk hayatta, zevktir, derler. SON POSTA W Hayatta bütün insanların müşterek gayesi.. F en büyük sinden refah beklerler, —— ERGÜN BİR FIKRA Üst tarafı çarçur olmuş! Bundan yirmi, otuz yıl önce, mat- buat âleminde çalışırkâön, alclüsul zaruret içinde ölen Hüseyin ismin- de bir arkadaş vardı. Bir gün, Hüseyinin eline nası!sa, toptan 10 lira geçmişti, Bir hafta ka dar, ortadan kayboldu. Sonra bir sabah süklüm püklüm matbasya geldi. Biltabi, on parası kalmamış- ti Arkadaşlar, sardular: — Hüseyin, ne yaptım paraları ? — Yedim ! dedi. Bir kere, iki gün, iki gece, ayılmamacasına içtim. Dört liram oraya gitti.. — Sonra ? — Beyoğluna hovardalığa çıktımı Dört buçuk lira da orada harcadım. — Ya, üst tarafı ? Hüseyin başmı kaşıdı. İçini çeke- rek : — Üst tarafı çarçur oldu; ben de ona yanıyorum ! Cevabını verdi, DA Bütün bir gazeteyi Bir nefeste ezbere Okuyan adam Tarihin hafızası kuvvetli adamların- dan biri olarak kaydettiği Porson, yu- nancayı pek iyi bilir, Yunan şairle - rinin eserlerini hiç yanlışsız, hattâ nokta ve virgülünü bile ihmal etmek- sizin okurdu. Hattâ bir keresinde, bir gazeteye bir kaç dakika göz gegzdirdik- ten sonra gözlerini kapamış, ve bütün gazeteyi başmakalesinden neşriyat di- rektörüne kadar tekrar etmiştir. Bu adam yüz yıl evvel öldükten sonra kendisine benzer bir tek adam daha çıkmamıştır!. ... Kendi kendine giden otomobilin yaptığı kazalar Amerika gazetelerinin haber ver - diklerine göre Nevyorkun en kalaba - hk caddelerinden birisi olan Kolom - bus Serkeden bütün hızile geçen bir o- tamobil bir kişiyi çiğneyip öldürmüş ve üç büyük mağazanın da vitrinlerini ha- rap etmiştir. Beş binden fazla adamın otomobili durdurmak için bağrışmaları da bir fayda vermemiş. Nihayet bin müşkülâtla polis otomobili durdurmuş, içinde şoför ölü olarak bulunmuştur. ai Yapılan tahkikat neticesinde 58 yaşın- da olduğu anlaşılan şoförün hafif yol ile giderken bir taksi ile çarpıştığı ve müsademenin neticesinde kalb sekte- sinden öldüğü anlaşılmıştır. Otomobil bu kazadan sonra hız alarak yoluna devam ederken yukarıdaki - kazaları yapmıştır. Bazılarının evlenmek - ten hedefi sadece maddi- dir. İki servetin birleşme- doğmasını Fakat sebep ne olursa olsun, evlenmek fakir ve- ya zengin, bütün tabil in- sanların müşterek bir ga yesidir. (SÖZ ARASINDA ) * Sahibini ısıran Köpek mahkemede Clevelondda ga- rip bir dava ol - muştur. Hâdise şudur: Bir bar sa- bibi olan adam geceleri sabahla - ra kadar müşte - rilerile meşgul ol- , düğü için evine bu vaziyetten şi - kâyet edermiş, ni- hayet bir gece, adam eve döneceği za- man köpek tarafından mırılmış.. Bunun üzerine adam köpeği öldür- mek istemiş, kadın müsaade etmemiş, atularında kayga çıkmış, — ve 'nihayet mahkemeye müracaate karar vermiş- ler. Mahkeme, işi uzun uzun tetkik et- miş, köpeğin ev sahibini tanımakta mazur olduğu tesbit edilmiş ve köpek | affedilmiştir. ... Asll bir hırsız! Avusturyada, eski mareşallardan bi- rinin dul karısının oturduğu mükellef bir köjkte geçeslerde garip bir bit Dik vak'ası olmuş: Sosyeteye girip çıkan Yugoslavya - h bir asılzade taslağı, bir geçe abdest - hane penceresinden madamin evine girmiş, kadının değerli mücevherleri- ni, yükte hafif, pahada ağır eşyalarını çalmış ve hiç bir iz bırakmadan da sı- vışıp gitmiştir. Polis hırsızı arıya dürsun, bir gün Eykâl 25 — Be S aklne Sözün Kısası Türk Ekseriyetken Ekalliyet Olamaz! K kavuştu. Yabancı bi tahakkümü ne kadar müşfikaze olsa, bir millet için ağır bir yüktür. Onun için, böyle bir yükten kurtulduğundan dolayı Suriyeliler hesabına biz de fev- kalâde memnun olduk. İstiklâlin ne kadar zor elde edilir, ne kıymetli birşey olduğunu biz Türkler çok iyi biliriz. Ve bizimle dost yeçinen milletlerin bu nimete nail olmaları ge- vincimizi mucip olur. K. Talu rühayet istiklâle Gevletin omşu Suriye Bu sevinçle, komşularımızı, can ve dilden kutlulamağa hazırlamırken, Su- riye heyeti reisinin, Türk İskenderun ve Türk Antakyanın mukadderatı hak- kındaki sözleri içimize zehir gibi aktı. Reisin ifadesine bakılirsa, müstakil Suriye devleti, eski fakat b hâlâ muteber bir muahedenin hükümlerine göre hususi bir rejime tâbi tutulması gereken bu iki sancak ahalisine bir e- kalliyet muamelesi edecekmiş ! Kendi istiklâli için bu derece çalı bir milletin o istiklâli elde eder e böyle ahitşikenane hatâya böyle bir gâflet göstermesi. mümküu değildir. İskenderunla Antakyayı, ahalisi ta - mamen Türk olmakla beraber 1921 de, siyasi bir zarüretle ana yurdumuzun sınırları dışınya bırakmıştık. —£ toprakların bu suretle bizden sına kail olmakla beraber, ora) şŞayan yurddaşların varlığını, hürriyet ve kültür haklarını asla feda etmedilr Fransa hükümeti, bizimle o zamân yaptığı ililâfla İskenderun ve Antak - yaya idari bir muhtariyet bağızlamayı vadediyordu. Maalesef, bü vait incaz edilmodi. Bilinmez, nasıl bir hesapla, oralardaki Türklerin en mukaddes hak- ları daima çiğnendi. Hürriyet ve istiklâl mefhumlarını daha iyi anlaması lâzim gelen Leon Blum hükümeti dost Fransada iş ba- şına geçince İskenderun ve Antakya hakkındaki ahda müstenit vaitlerin ye- rine getirileceğini umduk ve bunu ha- tırlattık. ©O sırada Fransa - Suriye müzakera- tı başlamıştı. Suriyelilerin hak ve haki kati daha iyi bilecekleri ve buna ria - yet edecekleri kanaatinde idik. Müza- kerenin sonunu ve Suriyenin istiklâli- ne kavuşmasın; bekledik. Umuyorduk ki, mandanm ağırlığını unutacak ka - dar aradan zayan geçmediği için, Su- madama taahhütlü bir mektup gelmiş- tan pişmanlık duyduğunu, eli değin- ce çaldıklarını ödiyeceğini, ve bu hır- bildirmiş; mü, dermiştir. ... Milyoner bir başvekil sıntılar geçirmiş olmakla beraber ni « eksilmesile de Baklvinin serveti za - man zaman yükselmekte veya inmek- tedir. Baldyinin bugün bizim paramızla nisbetinde arttığını da söylersek, Tan- dediğine inanırsınız değil mi?., Sekiz on tanc polis memuru, Köprünün yaya kaldırım- ları üzerinde, yekdiğerinden sekiz on metre ayrılıkla yer almışlar. Dün akşam gelip geçene yolun sağından yürünülmesi icap ettiğini hatırlatıyorlardı. Sesleri yavaş, tavırları çok nâzikti. İyi tesir yaptı. Fakat yol o kadar İSTER İSTER İNAN İSTER İNANMA! dar, halk o kadar dık, fakat ey oku; İNAN İSTER İNA lenler gene çatışıyorlardı. Biz buna bakarak sağdan yü- rüme kaidesinin çok iyi olmakla beraber dar sokaklarda kalabalık olunca kolaylıkla tatbik edilemiyeceğine inan- çoktu ki, sağdan gidenlerle soldan ge- yucu sen ; NMA! riyeliler daha anlayışlı ve daha mün- tir. Mektupta, hırsız yaptığı hirsizlik- (sif davranacaklardır. Şimdi bunun aksini işitiyoruz; hem de en salâhiyet sahibi bir ağızdan. sizlığı tirf ihlimı s kuı:h yapk:ğı_m_ Ekalliyet muamelesine tâbi tutulmak TT herleri terhin ettiğini | ( tenilen Türkler 300,000 € yakındır. isbat için de, rehin makbuzlarını gön-| — Türk esir olamaz; kahir bir ekseri - yet teşkil ederken ekalliyet muamele- sine katlanamaz. İskenderun ve Antakyalı kardeşleri- Ailesi tüccar olmasını isterken, ken- |mizin tabil ve ahdi bakları tanınmaz di isteğile siyasete atılan İngiltere baş- | Ve verilmezse, onlar da bütün meşru vekili Baldvin hbayatında bir çok sare | yollara başvurarak uğraşacaklardır. Suriyenin, tam ferah bir nefes ala - hayet bir şirket kurmuştur. Bittabi bu |cağı sırada, böyle bir çıbanbaşı zopar- şirketin, hisse senetleri vardır. Artıp |mıyacağından emin olmak isteri” ! İdbkus yüz bisi Bra paralı' yardır. Beş |0 ea L AU |vekilin servetinin bir senede yüzde elli| Gazetecilerdei kaçan romancı Meşhur İngiliz romancısı H. G, rınm bu bendesine «yürü ya kulum!» ( yyon, ç .cenlerde bir gazete idareha - nesinin telefonunu açmış ve şunları söylemiş: — Yaşımın yetmişe bastığının ilân edilmesini istemiyorum ve halkın da |bunu kutlulamasında acele etmemele- rini rica ederim. Hele gazeteciler yok mu, şu gazeteciler?.. Söyliyemedikle- rimi şimdi bana söyletiyorlar!.» Şimdi Wellesin evinde iki telefon vardır. Muharrir, bunlardan bir tane - sinin numarasını ancak bir küç dos « tüna vermiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: