yer * v 'SON POSTA Gâvur Mehmedin Yeni Maceraları İttihatçılar Devrinde — MUHALEFET © Nasıl doğdu, Nasıl yaşadı, Nasıl öldü? Son Posta'nın siyast tefrikası 1 GİBALİ ZİNDANLARI Son Posta'nın zabıta romanı: 45 j * — Arkadaş .. Görüyorsun ya?...|Bu domuzu söyletmenin ' imkânı yok. ğ ,.Biz; hepimiz, zabıta memuruyuz. Ar-|Siz, burada kalın. Ben gideyim, bir ke- -—-S31 — Yazan: Ziya Şakir — tik, sen de elimizdesin. Şu andan iti - k baren Kaptâan Mihaloviç, Petri Çar - bacı, Papaviç.. Ve bütün arkadaşların tılar. Seni, bizim elimize bıraktı - . Eğer, sözümüzü dinler ;yapacağı- İmız işte bize yardım edersen, seni az — bir ceza ile kurtarırız.. Yok eğer, da- — ha hâlâ onların gayretini güder ve bize — güçlük gösterirsen, seni götürür. köp- — Tü başına asarız. — Budala Hırvat, bu sözleri dikkatle — dinledi. Bir kaç dakika süküt etti. Ve — Bonra, ahmaklığını gösteren garip bir — jifade ile cevap verdi. — Olmaz. Size yardım etmem, — Niçin?... — — Çünkü ben.. Ölünciye kadar on- © (ardan ayrılmıyacağıma, doksan do - — kuz aziz üzerine yemin ettim. — — Canım!.. Sen bu yemini, doksan dokuz aziz üzerine ettin; değil mi?. — Evet. “ — Bu yemini bozmanın bir kolayı var. — Nedir?.. — — Bundan sonra da bizden ayrıl - mıyacağına bir aziz üzerine daha ye- — min edersin; ettiğin yemin, yüz olur. * — Yüz olursa, ne olur?.. © — Ne olacak?.. Yemin bozulur, * Budala Hırvat, bir kaç dakika daha — güöküt etti ve tekrar düşündükten son- 'Ta, cevap verdi: — Hayır.. Bu teklifi kabu! etmem. — Bir azizin hatırı için doksan dokuz a- Zzizi gücendirip te günaha giremem. Sonra bana bütün Hırvatlar lânet eder- — ler. Yemin ettiği arkadaşlarına karşı — kahpelik etmiş derler. B Gâvur Mehmedin, bütün israrları Ü boşa gitti. Bu inatçı adamın fikrini, — saplanmış olduğu noktadan bir türlü — çeviremedi. Ve, o zaman arkadaşlarına döne - tek: — Bu adamdan bize hayır yok. Ken- ü - YÜZ. Dedi. — Hıirvatı, yattığı yerden kaldırdılar. — Önlerine kattılar. - Dehliz kapısından içeri daldılar. İlerlemeye başladılar. Gâvur Mehmet, önde gidiyor, ara sıra elindeki feneri ileri doğru tutarak uzayıp giden bu dar ve karanlık yolu tetkik ediyordu. 'Yüz adımdan fazla yürüdükleri hal- de, yolun sonu görünmüyordu. le giden Gâvur Mehmet, sabırsızlık gös- teriyor: — Yahul.. Bu, ne iş?, Galiba bu gi- dişle cehennemin kapısına kadar gidip — dayanacağız... Mutlaka; eski adam - ların işleri güçleri yokmuş.. — paraları çokmuş.. yeryüzünü bırakmışlar.. köş- tebek gibi toprağı oymuşlar.. Divan - yolu gibi yol yapmışlar, Diye söyleniyordu. Ellerinde tabancaları bulunan Hüs - nü beyle Deli Kerim efendi ve Eşekti — Salih, Hırvatı önlerine katmışlar, sa- bırsızlıkla ilerliyorlardı. Yol, sağa doğru bükülmeye başla - mıştı. Elli adım da böylece gittikten sonra, Gâvur Mehmet birdenbire dur- muş, başını arkasına çevirerek: — Önümüzde bir kapı var. Diye homurdanmıştı. Şimdi aralarında, alçak sesle şöyle bir konuşma başlamıştı. Hüsnü bey — Durun arkadaşlar... Mehmet!.. Şu herifessor bakalım, bu - kapı nedir. Gâvur Mehmet — (Hırvata hita - ben) doksan dokuüz azizin çarpacağın- dan hiç korkma, doatum. Şünun doğ- rusunu söyle. Bu kapı nerenin kapısı- alh Hırvat, inat ile başını sallamış, ka- ba bir sesle cevap vermişti: — Size, hiç bir şey söylemem. Ben, kancık değilim. Gâvur Mehmet, (Hüsnü beye) — şif yapayım. Üçü birden itiraz etmişlerdi; — Hayır. — Olmaz. Lyi bir şey değildir. Gâvur Mehmet — Fakat bir baskı« na uğrarsak, hep beraber uğrıyacağız. — İyi ya... — Hep beraber, mukavemet ede - TİZ. a Vaziyet, münakaşaya mütehammil değildi. Şayet, kapının öbür tarafında adam var da, birdenbire çıkacak olur- sa, derhal görüleceklerdi. Onun için Gâvur Mehmet lâkırdıyı uzatmamış: — Pekâlâ.. yürüyelim. ' Ş Demişti. Ve yola devam etmişler - lı. Kırk elli adım yürüdükten sonra, de- mir kapının önüne gelmişlerdi. Gâvur Mehmet, başını çevirmiş: — Çabuk şu herifin ağzını tıkayın. Olabilir ki bağırır, çağırır. Başımıza iş açar. Ben de, kapıyı muayene edeyim. Dedikten sonra ,kapıya ilerlemiş - . Gâvur Mehmet, demir kapıyi ara - hk bulmuştu... Buna hiç taaccüp et - memişti: — Bizim Hırvat, buradan çıktıktan sonra kapamıya lüzum görmemiş... Demişti. Ve sonra vücudunu yan çevirerek sessizce kapıdan içeri gir - miş, etrafı dikkatle dinlemişti. Her ta- raf, derin bir sükünet içinde idı. Gâ - vur Mehmet, yakında, hiç -bir insan bulunmadığına kanaat getirmişti. O- nun için elindeki fenerin kapağını aç- miş; camdan sızan sarımtrak işığı, et- rafına gezdirmişti. Kapının iç tarafında yol - küçük bir sahanlık gibi - beş altı adım daha de- vam ediyor, ondan sonra on on beş basamaktan ibaret bir merdiven geli- yordu. Bu merdiveni yine bir küçük sahanlık takip ediyor; bu sahanlığın sonunda da bir kapı görünüyorlu. Gâvur Mehmet, başını kapıdan dı- şarı çıkarmış: — Gelin!.. Diye homurdanmıştı. Ötekiler geçerken, kapı rezeleri ü- zerinde kaymış; hafifce hırıldamıştı. Deli Kerim, elindeki tabancanın ucu- nu, Hırvatın ense köküne dayamıştı. Ayaklarının uçlarına basa basa, mer- divenlerden inmeye başlamışlardı. Ve.. merdivenleri sessizce indikten sonra, merdivenin sol basamağı ile kapının a- rasındaki küçük dehlizde toplanmışlar- dı. Gâvut Mehmet, derhal kapıya atil - miş şelindeki feneri, ileri doğru uzat « mıştı. Fakat o anda, kulaklarin. zarını yırtacak derecede sert bir demir gıcır - tısı, o karanlık dehlizde korkunç akis- ler yapmış.. dört zabita memuru ile o Hırvatın bastığı zemin, aşağıya doğru açılan bir kapak gibi, kaymıya başla - mıştı. (Arkası var) Çit KALIZa e V ve Uzua tecrübelerin veri ı Fazıl çil ilâcı sizi çil, leke ve sivilcelerden kur- tarır. İmal mahalli; Edirne, Kimya- ger Fazıl Sosyal Lâboratuvarı. — Böyle, tehlikeli yerlerde ayrılmak lışl | Hayal inkisarı karşısında ka_lan yalnız Ali Kemal değildi. Murat Bey de Mizan gazetesinde yazdığı bir yazıdan sonra, ayni vaziyete düşüvermişti Nitekim Ali Kemal Bey de bu yan- lıkları düzeltmiş.. Huzuru şahaneye kabul olunmayıp, kâtibi hususilerden biri vasıtasile (mürüvveten) mazharı iltifat olduğunu söyledikten sonra; al- dığı paranın da - 450 lira, değil - (iki yüz altmış lira) cıktan ibaret olduğunu ilâve eylemişti... (İstitraden şunu da arzedelim ki, Abdülhamidin kesirli pa- ra vermek âdeti olmadığı için, Ali Ke- mal Beyin bu tashihi de ayrıca tashihe muhtaç idi.| Ali Kemal Bey, bu açık mektuptan sonra, fena halde yüze gelmişti. (İkdam) gazetesinde neşrettiği (Ba - rışalım) başlıklı yazılarına, ve muhte- lif vasıtalarla ettiği ricalara rağmen, artık (cemiyet) kapılarının kendisine açılmak ihtimali olmadığını hissetmiş- ti. Halbuki; ilmine ve edebine mağrur olan Ali Kemal Bey; (ilim ve edep ço- raklığı) ndan çöle benziyen İstanbula gelir gelmez, azametli bir çınar ağacı gibi kökleşerek o çorak çöl üzerine, ge- niş mikyasta dal, budak salıvereceğini zannetmekte idi. Buna binaen, her gün nice nice parlak yıldızlar doğan meşrutiyet semasında kendisinin de yeşil yeşil parlıyan bir kuyruklu yıldız gibi karşılanmasını beklemekte idi. Halbuki, mahdut ve muayyen bir züm- reden başka hiç kimseyi alâkadar et- memişti... Abdülhamit, müçtenip dav- ranmış; beklediği derecede ehemmiyet vermemişti. Artık Osmanlı hudutla - rının her köşesine aslan postunu seren İttihat ve Terakki cemiyeti ise, tam manasile dirsek çevirmişti... İşte Ali Kemal Bey bu menfi vaziyetler karşı- sında kalır kalmaz; epeyce düşünmüş, şöyle bir karar ittihaz etmişti: — Mademki beni kendi muhitleri- ne ve kendi âlemlerine sokmuyorlar; ben de kendime ayrı bir muhit, ayrı bir âlem yaratırım, * Bü hayal inkisarı karşısında kalan, yalnız Ali Kemal Bey değildi. Abdül- hamidin beş yüz altın lira ihsanına nail olarak (Mizan) gazetesini tek - rar çıkarmıya başlıyan (Murat Bey) de hiç ümit etmediği halde, ayni vazi- yete düşüvermişti. Meşrutiyetin ilânından sonra, eğer Murat Bey bir köşeye çekilip te sessiz sadasız oturmuş olsa idi; hiç şüphe - siz ki bu zatı parmağına miyetin aklından bile geçmiyecekti. Fakat Murat Bey-- kendi de söylediği gibi, Kafkasyalılara mahsus olan bir mücadele iştihasile - ortaya — atılmış; Mizan gazetesinin ilk nüshasında, ce-|' miyetin sinirlerine dokunacak bir ya- zı neşretmişti. Bir (açık mektup) tan ibaret olan bu yazıda, Murat Bey memleketin u- mümi manzarasını tenkit ediyor; ve hülâsatan şöyle demek istiyordu: — İnkılâbın ilk günlerindenberi, s0- kakların halini hiç beğenmiyorum. Bil- hassa (cemiyet namına) bir çok ha - fifmeşreplikler yapıldığını görüyo - rum... (Cemiyeti muhtereme) nin şa- nile telif olunamıyan bu küçüklükler- den, şu neticeyi çıkarıyorum. Demek ki İstanbulda, cemiyete mensup hiç kimse yok. İstibdadın şiddeti, hükü « metin merkezinde, şu koca şehirde, kimseyi bırakmamış... Şu halde, (ce - miyet nakledilinceye kadar, ortada dö- nen ve dolaşan bu rezaletleri, - cemiyet namına - menetmek lâzım... Fakat, bunu kim yapacak?.. Murat Bey, bu suale karşı her ta- raftan seller gibi: — Sizl.. Cevabının boşanacağını ümit edi - yordu. Lâkin bu cevabı beklerken, müthiş bir kasırgaya tutulmuştu. Birdenbire İstanbuldan, Selânik' - den, Manastır'dan bir velvele kop » muş; heybetli gök gürültülerine ben- ziyen tehditkâr sesler duyulmuştu: — Vayt.. Cemiyet, ha... Siz, bu kelimeyi nasıl ağzınıza almaya cesaret ediyorsunuz. Siz ki, vaktile verdiğiniz sözü geri aldınız.. Hem — İstanbulda, hem Paris'de cemiyeti dağıttınız. Son- ra da Abdülhamide el uzattınız... Bü- tün bunlardan dolayı derin bir hicap ve nedamet içinde bir köşeye çekilme- niz lâzım gelirken, daha hâlâ (cemi - yet) in işlerine mi karışıyorsunuz. Murat bey, bu tehdit tufanı karşı - sında şaşırmıştı. Hem bunları söyli - yenlere müskit bir cevap vermek, hem de mazideki hareketleri hakkında efkâ- rı üumümiyeyi tenvir eylemek için ga- zetesile'uzun bir açık mektup neşret - miş, bu mektupta gayet mütevâziâne bir lisan ile cemiyete geçen hizmetle - rinden bahsettikten sonra: (...bu dakikada; cemiyeti muhte- remenin, hakkı âcizanemdeki — fikir mevkiü, ne merkezde olduğunu tabii bilemem.-Onu bilmek hakkı sariheme istinaden arz ve istida eylerim ki, son on bir senelik harekât ve sekenâtı â - cizüânem, icâbı mevkie ve iktizayi na- mus ve haysiyete muvafık - olduğu, nezdi ülyalarında tebeyyün ederek, ihsan buyurulacak tebriei zimmet maz- batasını nasıl hüsnü kabule mâil ve hâhişker isem, nizamatı hususiyel ce- den evvel matbaaya tebliğine himmet buyurulmasına intizar eylerim.) Cevap, hââââ... Buyurun, cevabı.. hem de, (Tanin) gazetesile... Mizan gazetesi sahip ve sermuhirriri Murat Beye Terakki ve İttihat cemiyetinin Der- saadetteki heyeti idaresi, bir heyeti — merkeziyeye merbuttur. Heyeti mer- | keziyenin de tanınmaması, meşruttur... Binaenaleyh, - sizinle mülâkat, gayri mümkündür. Tebriei zimmet mazbatanızın itası- nı « istifanızla, bundan sonraki ahval - mümteni kılar. Sizin hakkınızda; heyeti merkeziye- nin reyi, şudur: Heyet; sizi, kat'iyyen efradı cemi » yetten tanımaz. Şube reisi sıfatile de - gil, hiç bir suretle cemiyet namıma bir harekette bulunmanıza müsaade gös « teremez...)| Darbe, ağırdı. Murat bey, efkârı u- mumiye karşısında sarsılmıştı. Murat bey, meşrutiyeti herkesten ziyade kendine yakın görüyor; onu is- tihsal etmek için, bugün — kendilerini | (kahramanı hürriyet) ilân edenlerden daha evvel mücadeleye atıldığını ileri | sürüyordu. 4 Fakat meşrutiyetten beklediği ümit, hiç beklenilmiyen bir darbe şeklinde geliverince, Murat bey artık böyle meşrutiyetin fayzinden - kendi hesabi- na - ümidini kesmiş; o günlere ait o * lan hatıralarını, şöylece tesbit eylemişe V: mak, ce- | miyet, ve âdâbı umumiyeci memleket| — (...Cumartesi günü, sokağın balini ahkâmına muvafık olarak, cemiyetce | beğenmedim. İstibdadın köhne anbarır verilecek hükümlerden, ve âdi tevbih-İna dolmuş olan farelerin; anbarı terk lerden bed'ile en ağırına kadar bil -|ile, yeni kurulmakta olan (hürriyet cümle mücazatı dahi ayni teslimiyet ile|kasrı) na hicret ettiklerini.. ve yeni kabul edeceğimi peşinen beyan ede -| meskenlerde, kırmızı - kurdeleler, ve rek, vakit vge mahalli mülâkat mü -İson (gâm) da âvâze ile ahenk inkılâ- — beyyin olacak cevâbı kerimânelerinin, |bı ihlâl ettiklerini müşahede ettim. yarınki cuma günü saat onu geçmez - (Arkası var) Kapalı zarf usulile eksiltme ilânı Nafia Bakanlığından: 1 — Eksiltmeye konulan iş: Ankarada Cebeci Musiki öğretmen | okuluna ilâve olarak yapılacak olan çalışma odaları ve jimnastikha- ne inşaatının keşif bedeli 24461 lira 86 kuruştur. 2 — Bu işe ait şartnameler ve evrak şunlardır. a — Eksiltme şartnamesi. b — Mukavele projesi . € — Haziran 1936 tarihli bayındırlık işleri genel şartnamesi. d — Hususi şartname (Fenni şartname). 1 e — Keşif cetveli. f — Proje. İstiyenler bu şartnameleri ve evrakı 122 kuruş bedel mukabilinde ğ Yapı İşleri Umum Müdürlüğünden alabilirler. F 3 — Eksiltme 3-9-1936 tarihinde Perşembe günü saat (16) da An karada Yapı İşleri eksiltme odasında yapılacaktır. x 4 — Eksiltme kapalı zarf usulile yapılacaktır. 8 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 1838 lira muvakkat — teminat vermesi, eksiltme şartnamesindeki evsafı ve bundan başka — aşağıdaki — vesikaları haiz — olup göstermesi lâzımdır. j Bu büyüklükte bir yapıyı yapabileceğine dair Nafia Vekâletindet alınmış yapı müteahhitliği vesikası. Pi 6 — Teklif mektupları yukarıda 3 üncü maddede yazılı santten bif saat evveline kadar Eksiltme komisyonu reisliğine makbuz mukabi * linde verilecektir. Posta ile gönderilecek mektupların nihayet 3 üncü —— maddede yazılı saate kadar gelmiş olması ve dış zarfın mühür mumü ile iyice kapatılmış bulunması lâzımdır. Postada olacak gecikmeler kabul edilmez. — (462) - (430) I İstanbul Belediyesi İlânları ı epsine 51 lira 85 kuruş tahmin olunan ve Karaağaç müessesatır” — ı:lılıııiıı I'::rdı saç soba ve sarı kapu lavhaları çöp trıbııı bıl!ıd:: buna benzer eşya mahallinde 20/8/936 Perşembe günü saat 13 ıÜ:*'*F 14 kadar satılmak üzere açık arttırmaya konulmuştur. İstekliler :”, £ orada bulunacak memuruna müracaat etmeleri. (M) ( ğ D 4 B FBi