30 Temmuz SON POSTA Kahramanlık, aşk, heyecan ve macera Son Posta'nın tarihi tefrikası Hemen İspanyol kumandanı Marki dö Gomar'a gitti. Hepsini anlattı ve mektubu gösterdi. Menyol kamandasi İbni Hamen'u baştan ayağa kadar süzdü. Sonra: — Bunu imparatora sormadan ya- pamam, İmparatora sorarsam kendi - me güldürmüş olurum. Çünkü aylar - denberi binlerce askerle, sayısız mas- raflarla yaptığımız bu harbin sonunu bile bile sıfıra indirmek budalalıktır. — Fakat düşünün ki kurtulacak © an da benim kızımdır. Münakaşa uzuyor ve İspanyol ku- mandanı sultanın arzusunu kabul et -! miyordu. İ Marki dö Gomar bütün Avrupa kı- yılarını titreten, Akdenizi ve Şimali Afrikayı onlara dar eden Oruç Reisi! yakalamanın ne büyük bir zafer oldu. ğunu pek iyi biliyordu. Her neye mal olursa olsun kendisini bunun şerefin- den mahrum etmek istemiyordu. O- ruç Reisle arkadaşlarını zincirlere bağ: h olarak Valânsiya veya Barselona'ya götürmek, hattâ onları İspanya ve di- ğer Avrupa şehirlerinde böyle zincir -| lerini sürüterek gezdirmek hülyasında idi. Bu işi becerdikten sonra o, impa- ratorluğun en yüksek generalleri sıra- #ına girmiş bulunacaktı. İspanyol kumandanı Arap sultanını da büsbütün kırmak istemediği için bu-| na dair kendi düşüncesini şöyle anlat -| mştı: — Hızır beyin teklifini hemen ve olduğu gibi kabul etmek doğru değil dir. Pazarlık etmeliyiz... Şimdiki hal-| de elimizde olan esirleri vermekten başka hiç bir şey yapamıyacağımızı bildirmeliyiz. Hizir buna razı olmayıp da ne yapacak? Elinden ne gelir). Böyle yazıldı. Mektuplaşma bir ay kadar sürdü. Hizir bey kalede kuşatılmış olan bü- yük kardeşile leventleri bu yeldan kur- taramıyacağını, İspanyol kumandanı - Min ağır bastığını anlamıştı. Hiç olmaz- sa esirleri kurtarmak suretile kendi kuvvetini çoğaltmış olurdu. Bir kaç gün sonra altmış kadar Türk esiri başlarında Eyüp ile Yunus oldu « ğu halde Cezayire gelmiş, alayla kar- şılanmıştı. Ayni gün Mansurun ku - mandasındaki küçük bir müfreze de sultanın kızını alarak Cezayirden çıkı- Yordu. Genç kız son defa İlyası görmek is- temiş, fakat esirlikten kurtulan arka - daşlarile sarmaşan delikanlı hiç oralar» da olmamıştı. Mansur Cezayirde bulunduğu sırada Hızır beyin içinde bulunduğu fena va- Ziyeti daha yakından ve iyi öğrenmiş- ti. Sonbahar geçmiş ve denizde fırtına- ar başladığından Cerbe'deki Türk kor- sanları Anadolu kıyılarına dönmüş bu- nuyorlardı. Fazla olarak Tunus sul: tanı da yardım etmiyor, hattâ İspan - Yollar tarafına geçeceğini hissettiriyor- du, Zaten bunun için Telemsan sulta- Bile uyuşmakta acele edilmişti. İ İ Telemsan'ın kuşstilması uzadıkça “zuyordu. Son zamanlarda Oruç Reis İki defa kaleden dışarıya çıkış yapmış, | âkin hemen püskürtülmüştü. İ Yiyeceklerinin bitmek üzere olduğu anlaşılıyordu. «Oruç Reis İspanyol kümandanına Bönderdiği bir elçi ile bir teklifte bu - nnuştu : — Silâhlarımızla birlikte çıkıp git -! (“ye bırakmak şartile size kaleyi tes-| im edelim, | *panyol kumandanile Telemsa Multanınn İshak Reise yaptıkları kan #kliğ unutmak imkân! da olmadığı i- i İspanyol ve Araplardan başlıca be- *r kişinin sehin olarak kendilerine ve- mesini ileri sürmüştü. 1 teklif Telemsan sultanına olduk- : “gan gelmişti. Kaleden çıkıp gi - Ye eya başka yerde de artık tutu * namıyacağını zannediyordu. Fakat İs- panyol kumandanı hiç düşünmeden: — Olmaz! Cevabını verdi. Mansur onları kurtarmanın çaresini düşünüyordu Fazla olarak artık buralarda durmak da istemiyordu. Çünkü Cezayirden dö- nerken Sekinenin kendisine düşman kesildiğini görmüştü. Hattâ genç kız babasının önünde Mansura karşı: — Sen bize değil, Türklere hizmet ediyorsun! Diye bağırmıştı. Mansur bu pek doğru söze karşı gizlemiş, — Eğer efendimiz de bu fiki ler hemen boynumun vurulmasını yal- varınm. Demişti, Telemsan sultanı ise kızının sözle - rini gülerek karşılamış, onu hemen ça- dırdan çıkararak muhafaza altında ha- reme göndermişti. Eğer o sırada Mansurun bir tarafına dokunmuş olsalardı soğuk bir ter dök- tüğü anlaşılırdı. Hattâ sultanın uzattığı altin torba- sını alan elinin titremediğini göstermek için epeyce yorulmuştu. Telemsan kalesi kuşatılalı altı ayı geçmişti, Türklerin artık odayanamıyacakları belli oluyordu, çünkü son günlerde iki defa daha kaleden çıkıp gitmek için! ansızın geceleri dışarı çıkmışlar, lâkin muvaffak olamamışlardı . Mansür, sultanın huzuruna girdi: — Oruç Reisi de İshak Reis gibi kurnazlıkla ele geçirmek veya öldür - mek mümkündür. Münzer'in orada kendi canını kurtarmak için yaptığını biz bile bile yapmalıyız. — Daha açık söyle 1 — İçimizden biri sanki burada ida - ma mahküm edilecekmiş de kaçmış gi bi kaleye sığınmalı, Onlara muhasara hattının en zayıf yerini haber vermeli. Ayni zamanda nereden kaçacaklarinı KIZI Numara : 31 jda bize gizlice bildirmeli. Kaleden çı- kacaklarına engel olmamalı ve biraz ayrıldıktan sonra iki ateş arasında bira» karak hepsini teslim almalı, tesi mazlarsa kılıçtan geçirmeli. Telemsan sultanı bu işin yapılabile- ceğine inanmadığını gösteriyordu: — İçimizde bunu kim yapabilecek? Ben böyle birisini tanımıyorum. — Eğer izin verirseniz ben yaparım. ok baktı: — Seni böyle korkulu işlere sokmak istemem. — Ben, size karşı olan bağlılığımın bir defa daha isbatını #apmak arzusun- dayım. — İsbata üzüm yok .Buna inanıyo- rum. Fakat Marki dö Gomar ile görü- şelim de ona göre bir karar verelim. Mansur sevindi. e Çünkü İspanyol kumandanının Oruç Reisi bir an önce ele geçirmek veya öldürmek için yapı- lacak her teşebbüsü alkışla kabul ede- ceği şüphesizdi. Vakit geç olduğu için sultanla İs - panyol kumandanı arasındaki bu ko- nuşma ertesi güne kaldı. O gece kaleye en yakın karakollar. dan bir kaçı telâşlı telâşlı koşuştular. Karanlıkta düdüğe benziyen sesler, pa- rolalar duyuldu. Mansur çadırın 5 - nüne çıktığı zaman on beş kadar arap atlısının birisini önlerine katarak gö- türdüklerini yıldızların pek sönük ışık- ları altinda ancak görebildi. Bir kaç > dım ilerisinde duran uşağına seslen - p lan Li 30 TEMMUZ PERŞEMBE günü saat 18 de, Türk Anonim Elektrik Şirketinin Taksim Cümbu- riyet meydanındaki şubesinde, Bayanlara mahsus olmak üzere « Frigidaire » de don- durma ve pasta bâzirlâma dersi verilecektir. —. | Emlâk ve Eytam Bankası ilân Taksitle Satılık Arsa Esas No. si 55 Mevkii ve Nev'i Sultanahmed'de Alemdar mahallesinde Yere- Depozito batan sokağında eski 6 yeni 28-30 No.lı 219,50 metre murabbaı arsa. Sultanahmed'de Alemdar mahallesinde Yere- 65 176 Lira batan sokağında eski 6 yeni 20, 22, 24, 26No. lı 583 metre murabbaı Tafsilâtı yukarıda yanlı arsalar birinci taksiti peşin ve geri İtirn diyorlardı. arsanın 96/100 hissesi. (o 672 kalan yedi taksiti yedi senede ve yedi müsavi kısımda ve şu suretle tamamı faizsiz sekiz müsavi taksitte ödenmek ve 12/8/936 tarihine |car tesadif eden Çarşanba günü saat onda ihaleleri yapılmak üzere açık | sam heyecanla bekliyordum. Yüzümü dü arttımağa konulmuştur. İsteklilerin o gün ve saatte Şubemize gelmeleri. 1397) Türk Hava kurumu BÜYÜK PİYANGOSU Şimdiye kadar binlerce kişiyi zengin etmiştir. 4. ncü Kaşide 1i Ağustos 936 dadır. Büyük ikramiye: 3 5 ö o o o Liradır. Ayrıca: 15.000, 12.000, 10.000 lirakk O ikramiyelerle (20.000) liralık bir mükâfat vardır. Nafıa Bakanlığından: 3 Su mühendisine ibtiyaç vardır (300) Liraya kadar aylık ücret verilecektir. Şeraiti lâzimeyi haiz olanla- “lan bir kaç yüz Türkün Ceza-İrım evrakı müsbiteleriyle bizzat veya tahriren Bakanlık Sular Genel Direk- törlüğüne müracaatları ilân olunur, Telemsan sultanı Mansura dikkatle|: İkinci parmağında koskocaman bir pır- lanta yüzüğü olan minimini elini saçlarımın üstünden geçirdi: — Ah. dedi, ne güzel... Ne güzel, saç: arının rengini de açmışsın, ne yaraşmış sa“ na, — Ne güzel mi diyorsun, dedim, ben pek pişman oldum. Ayna olan bir odada kendi kendime kaldığım zaman bile rahat değil, bir yabancı ile berabermişim gibi teklifi, teklifli oturuyorum. Sonra da kimse yüzüme bu yeni rengi yakıştırmadı Tavrıma itiraz ediyo; O güldü. — Bilirim, bilirim, dedi. Saç rengi de- pek iyi bilirim Hatırlıyorsun ya. Ben de bir zaman saç « ğiştirmenin ne olduğunu larımın rengini pek açık, saman gibi, ku- n birinde aklıma esince kuyaföre gitmiş ve kimseye baber vermeden saçlarımın 3 vurmuş |bir başak tarlasına benziyen rengini kap - karanlık, yıldızsız, aysz bir gecenin ren - gine çevirmiştim. Aynanın karşısında birinci defa olarak saçlarım abanoz rengi bir çerçeve gibi yü- zümü sarınca içimde terzimden aldığım ye- ni bir elbiseyi ilk giydiğim günde hisset » | iğim zevki duydum. Siyah saçlar bana pekâlâ (o yakışmıştı. Yeşil gözlerime, yanık tenime daha fazla mana ve daha çekici bir güzellik veriyor - |,du. Veriyordu amma, ne de olsa aynada gördüğüm bu kadın ben değildim. Ben- den başka biri gibiydim. Kuvaförde kızlar ellerini birbirlerine çarparak: «Âh ne gü- İzel oldunuz, ne güzel oldunuz» diyorlardı. ve hakikaten bende de güzel olduğuma bir ru ot gibi bulmuştum. Ve £ Yazan: Suat Derviş — A... As. Sen misin, dedi. Ne oldi sanal... — Fena mı diye kekeledim. i Kocam iki adım geri çekildi Gözlerini de hep o garip bakışla beni süzüyordu, — Allah... Allah... Ne yaptın böyle, Onun itiraz edeceğinden, fena bir söğ n içini man diye onu tersledim. Kör mü İşte saçlarımı boyadım Kocama ne olmuştu. Bu kadar hiddet lenmişti,. Üzerime doğru öyle bir geliş gel di ki beni tokatlıyacak zannettim. Fakat bilâkis o beni kolları arasına almıştı. Sagi ndan, yüzümden öpüyordu. — Ne güzel... Ne harikulüde güzel ole) la muşsun karıcığım. Üç senelik bir izdivaçtan sonra kocamı karşısında bambaşka bir kadın bulmanın zevki içinde idi. an ne güzel, diyordu, Sana bilse! bütün başka bir mana vermiş. Sana ng çok yaraşmış. 3l Doğrusumı söylemek İâzim gelirse, kar! ra saçlı bir kadının bir sarı kadından da « ha güzel olması içimde biz kıskançlık u » yandırmıştı, İçimdeki nahoş hisse rağmenç| — Beğendin demek diye ona sokul « dum. Halbuki itiraz edeceksin diye ng korkmuştum. i — İtiraz etmek mi? | — Evet, herkes bugün yakışmadığını | söyledi. — Haltetmişler... Karıcığım kalk, Kai giyin, seninle bu akşam bir deniz kesi «| onda akşam yemeği yiyelim. Evet, şekerim, tabil sen de saçlarını Bö“ kanaat hâsıl olmuştu. Kara saçlar yüzüme bir asalet ve derin bir mana vermişti. nedi - yordum. Sarı saçlı bir baş tıpkı bir be- bek başı gibidir, Taş bir bebek başı gibi. Fakat kara saç kadın başına daha Ne ise benim kanan * öm budur, Benim kanaatim budur diyo - irem amma, o zaman bütün eşimin, dostu » mun kanaati böyle değildi. Eve geldiğim zaman kapıyı açan hizmetçim, ben şapka” mı çıkarır çıkarmaz ellerini birbirine ka - — Evet Tercüme eden : fazla yaraşır... yuşturmuşta: «Aman efendiciğim, ne olmuş. Saçla- rınız.. Ah yazık» diye bağırmıştı, Görüm- |cem yüzüme bakamıyacağını söyledi. Kay- panam sesini çıkarmadı ve bu bir şey söy- Jlememesile neler söylemek istedi ifade etti, İnsanlar bir kadının yüzünü, gözünü, kaşını, alnını tank, renk boyamasına ta- hammül ediyorlar. Bunu hattâ güzel gö - |rüyorlar amma, galiba onlar için saç ren- gi mukaddes bir şey, onun Allahın yarat - tığı açıklık veya koyulukta kalmasını şid- detle istiyorlar ve bunu yapmazsanız bu mukaddes renge ilişirseniz hep bir ağız- dan itiraz ediyorlar. Annem de: «Aman Allah kahretsin se- İni. başka bir kadın gibi olmuşsun» diyor- du. O gün eve gelenlerin hepsi bir ağız - dan: «Aman gene saçını eski rengine ge - Ben korkmağa başlamıştım. Acaba ko-| bu rengi görünce ne yapacaktı. Ak- zeltiniş ve #iyah saçlarıma en yakışan es - yabımı giymiştim. Aynanın karşısında tu- buduva - nma çekildim ve orada kocamı beklemeğe valetimi yaptıktan sonra kü başladım. Kocam akşamüstü geldiği za - man kimsenin, yaptığım şeyi ona bildir - memesini evvelden tenbih etmiştim. O - nun için odama geldiği zaman bendeki de- #işikliği bilmiyordu. Bunun için içeri gi - Yarınki nüshamızda : Cinayetten sonra.. Nurullah Ataç yadıktan sonra farketmişsindir. ba casile arasına bir yenilik giriyor değil ' O aksam kocam beni yeni tanıştığı bir İge | din gibi gezdirdi, | sanki aramızda biç resmiyet kalmış git | bi ikramlar edi her fırsatta renginde olan yg bal ayımızdarbörl biç te bu 01 «| sık öpmediği lerimi öpüyordu. Ve saçlarımın rengini İç“ Hiştirişim, bizim, muhabbetimizi âdeta Afi“ tırmaştı. Tam on beş gün şekerim, Tani ön beş gün yeni evliler veya âşıklar gibi yöğas dık, Fakat on beş gün sonra bir pazar öp bahı bir aynada saçlarımı düzeltirken Kö » cam yanıma yaklaştı, omuzlarımı tuttu, Aynanın içinde gördüğüm gözleri bü « yük ihanetlerden sonra vicdan azabi nedametle dolu bir çift koca gözü idi. ğildi ve siyah saçlarımı öperken kulağı « ma fısıldadı: — Canımın içi, siyah saçlar sana yakı- yor amma, bana yabancı geliyor, Saçlağıs Bi gene eski rengine çevirsen zannederim, daha iyi olacak. Leylâ elini sarı saçlarının üstünden g$ « çirdi ve: .— Kocamın sözünü hemen yerine getire dim, saçlarımı sarya çevirdim. Fakat sana bir şey söyliyeyim mi9. Kocamda ne za » man san saçlardan bir bezginlik sezsemy hiç tereddüt etmeden saçlarımı bir başka renge boyayorum. Başkaları ne derlersâ desinler, sıra ile kumral, kızıl, kestane fön“ gi ve siyah olup duruyorum. Bu suretle hem kocam büna ihanet etmek ve hem d4 ihanetten sonra benimle tekrar barışmak zevkini tadıyor. Şeytan mı kulağıma fısıldadı bilmiyo » rum. Fakat Leylâya sordu: — Ya kocan o ne yapıyor. O da arada bir saçlarını boyuyor mu? — Hayır, dedi. Fakat onun çaresini de buldum. Bazan bıyık salrveriyor, bazan & kal koyveriyor, bıyıklarını uzattığı, kes- tiği var. Küçülttüğü, büyültüğü oluyor. ser girmez gözleri büyüdü. — — men bedelli 24 adet kamyon, saat 14 e kadar Ankarada Nafiz vermeleri lârımdır. | Dedi. V, e. Nafia Bakanlığından: 10 - Eylül - 936 Perşembe günü saat 15 de Ankarada Nafia Bakanlığı Malzeme Eksiltme komisyonu odasında 124.000 lira maham- 8 adet otobüs, 3 adet komple motör ve 2 adet şanjemanın kapalı zarf usulü ile eksiltmesi yapılacaktır. Şartname ve teferrüatı 620 kuruş mukabilinde Ankarada Nafia Bakanlığı Malzeme dairesinden alınacaktır. Muvakkat teminat 7450 liradır. İsteklilerin teklif mektuplarını resmi gazetenin 7/5/1936 tarih ve 3297 sayılı nüshasında çıkan talimatnameye göre Nafia Bakanlığından alınmış Müteahhitlik vesikası ile birlikte 10 Eylül 936 Perşembe ünü Bakanlığı Malzeme Müdürlüğüne